Geçen gün bir arkadaşımla son dönemde hükümet yetkilileri tarafından ortaya atılan söylemler üzerine düşünürken birden “Biz neleri tartışmaya başlamak istiyoruz, bunlar bizi nereye çekiyor?” diye hayıflandık. Kürtaj yasağıydı, doğum kontrolünde sınırlamaydı, kızlı erkekli ev/okul gibi meselelerdi derken kendi gündemimizin ne olduğu sorusunu sık sık öteler hâle geldiğimizi fark ettik. Hükümetin belirlediği sorulara acil yanıtlar verme telaşının bizim kendi sorgulama süreçlerimize nasıl ket vurduğunu düşünüp dertlendik.

Hükümetin ne istediği ortada aslında. Türkiye ekonomisi çok hızlı bir büyüme döneminden geçiyor, küresel rekabetçi piyasa ortamında hükümetin önüne koyduğu hedefler oldukça iddialı. Bu zor ve riskli süreçte hükümet her derde deva bir ilaç olarak aile kurumuna tutunmuş durumda. Yaşlıların ve hastaların bakımı için aile, büyüyen ekonomi için direnmeyen genç işçiler yetiştirmek için beş çocuklu aileler, herhangi bir park işgalinde çocukları parktan toplamak için yine aile. Öyle ki aile hükümet için olmazsa olmaz. Artık hükümetin muhatabı vatandaş değil aile. “Siz çocuklarınız kızlı erkekli evlerde kalsınlar ister misiniz?” gibi sorulara maruz kalıyoruz mesela. Bu bakış açısına göre, biz ancak aile olduğumuz kadar tanınıyoruz, hepimiz birlikte de Türk milleti ailesini oluşturuyoruz. E bu durumda Başbakan da babaların babası.

Tüm bu aile vurgusu bizi bedenlerimizden, cinselliğimizden ve üreme haklarımız üzerindeki sözümüzden ederken aile kavramına da mesafeli yaklaşmamıza neden oluyor. Hükümet “Aile” dedikçe biz “Ailesiz bir dünya mümkün” diyoruz. Feminist Yaklaşımlar’ın Ekim sayısında Judith Butler ile yapılan röportajda Butler farklı bir şey dile getiriyor. Aile kavramını illaki bize dayatılan anne-baba-çocuk üçlemesi ile sınırlı bir pratik üzerinden düşünmemiz gerekmediğini, alternatif ailelerin de mümkün olduğunu söylüyor.  Yani bize dayatılan aile modelini reddetmenin tek yöntemi “yalnız bireyler” olmaktan veya kolektif yaşam ile aile yaşamını birbirini dışlayan pratikler olarak koymaktan geçmiyor, çünkü aslında  hiçbirimiz dünyada diğerlerimizin yardımı olmadan tek başımıza yaşama yetisine sahip değiliz. Butler soruyor: “Sizi hastaneye götüren insanlar kimler, mutluluğunuzu paylaşanlar, birine ihtiyacınız olduğu zaman sizin için orada olanlar ya da size destek veren temel yapı kimlerden oluşuyor?” [[dipnot1]] Butler’a göre bu sorunun yanıtı sizin, “ailem” diyeceğiniz insanları işaret ediyor. Bu insanlar size kan bağı ile bağlı olabilir ama olmayabilir de. Bu yaklaşıma göre birey bağlı olduğu sosyal ağlar ile aile arasında bir tercih yapmak durumunda değil, aileden kasıt “geçirgen, farklı dünyaları içine alan, dünyayla hemhal olmuş” bir aile olduğu sürece. Burada apartman dairelerinde birbirine kapanmış ve birbirlerini kapatmış bir aile ilişkisi yerine başka insanları kapsayan, kendini başka insanlara ve dünyalara açan bir aileden bahsediliyor.

Geçenlerde Feminist Yaklaşımlar’ın twitter sayfasında Butler’ın bu tartışması üzerinden #baskabiraile hashtag’i ile bir tartışma başladı. Tartışmaya katılanların “Başka bir aile mümkün mü?” sorusuna yanıtları ise var olan aile kurumu ile ilgili problemleri deşifre eder nitelikteydi. Tweet’lerin birçoğu tektip heteroseksist çekirdek aile  (anne-baba-çocuktan oluşan) fikrini eleştiriyor, aile içi hiyerarşilere karşı çıkıyordu. Bir takipçinin yazdığı gibi “İki kadından, iki erkekten, iki erkek bir kadından, iki kadın bir erkekten” oluşan “queer aileler” mümkün olduğu gibi LİSTAG örneğinin gösterdiği üzere LGBTQ çocuklara dünyayı dar etmeyen aileler de gayet mümkündü. Aile içinde eşitlikçi bir işbölümünün olduğu, kadın emeğinin sömürülmediği ve kadınların “kendilerine ait odaları” olduğu aileler de imkânsız değildi.  Namusun kadın cinselliği üzerinden, kadın cinselliğinin de ailenin namusu üzerinden düşünülmediği bir aile mümkün, diyordu atılan tweet’ler. Kan bağının elzem olmadığının altını çizen görüşler olduğu gibi insanın kedisiyle de bir aile olabileceğini savunanlar da vardı.  Takipçilerin altını çizdiği bir diğer önemli nokta ise bireyi boğmayan, onun iradesine de saygı gösteren bir aile yapısının olmasıydı.

Bütün bu tahayyüllerin geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi bize dayatılan alternatiflerin mümkün olduğunu göstermek açısından çok önemli görünüyor. Gibson-Graham kapitalizmin eleştirisini yapanlara, eleştirdikçe sistemi daha da güçlü kıldıklarını söyler [[dipnot2]]. Eleştirinin yanında karşı mücadeleleri ve alternatifleri de görünür kılmak gerekir ki sistemin yarattığı yenilmezlik algısı kırılsın. Bir gecelik #baskabiraile tartışması gösteriyor ki alternatif aile modellerine dair tartışmaya ve bu modelleri görünür kılmaya oldukça ihtiyaç var, muhafazakâr aile pratiğinin yarattığı hâkimiyet algısı belki ancak böyle kırılabilir.