(Yazı, BGST Dans Birimi'nde yürütülen sahne çalışması için okunan güncel gazete yazılarından yapılan bir derlemedir. Alevilerin gündelik yaşamda karşılaştığı ayrımcılık biçimleri ve Alevilikle ilgili güncel tartışmalar temel alınarak yapılan okuma sonucunda, sahne çalışmasına veri oluşturabileceği düşünülen bilgiler ön plana çıkarılmış ve yazıya geçirilmiştir.)

GÜNÜMÜZDE DİNİ KURUMLARIN İŞLEYİŞİ:

Dedelik kurumu:

Aleviliğin omurgası kabul edilen dedelik, köylerde toplumu düzenleyici bir işleve sahipti. Dedeler, taliplerinin bulunduğu köyleri tek tek geziyor, cem yapıyor, sorunları dinliyor, dargınları barıştırıyordu. 'Görgü cemleri'nde kurulan 'mahkeme'de suç işleyen, hatası olan, eşini, ailesini, komşularını zorda bırakan kişiler hakkında karar vermek de dedelerin görevleri arasındaydı. 
Günümüzde ise göç olgusu ile birlikte Alevilik inancında bir 'gevşeme' yaşandığı düşünülüyor Üryan Hızır Ocağı'nın dedesi Ali Büyükşahin, Alevilerin ibadet için cemevi bulamamasının da bu gevşemede etkili olduğunu söylüyor. Bu konuda Gebze'de oturan Özdurmaz'ın fikri de şöyle: "Belki toplumun ihtiyacından dolayı, pratik dede yetiştirme yöntemleri başladı. Bu da zamanla bu kurumların çökmesine neden olacak. Çünkü sağlıklı bir şekilde yetişmiyorlar." 
Yaşlı dedelerin kentte hızla değişen topluma uyum sağlayamaması, zaman içinde dede ya da dede adayı gençleri ön plana çıkarmış. Bunlardan biri, 35 yaşındaki Ali Kenanoğlu. Üniversite mezunu bir 'dede adayı' olan Kenanoğlu şöyle anlatıyor: "Köyde dede, hem sağlıkçı, hem savcı, hem sosyal ve siyasal liderdi. Kente gelince tersi oldu. Genç kuşaklar rağbet etmediği için orta yaşı üzerinde olanlar dedeliği devam ettirdi, ama bilgiyi kendinde toplayamadı. Kentte bilgi el değiştirmişti… Şu an dedeler cemevinde ibadeti yönlendiren kişi durumunda. Yani doğal noktasına döndüler. Kent Aleviliği dedenin misyonunu belirliyor. Bundan sonra ne olacak? Dedeliğin kurumsallaşması, kent ortamına uyarlanması konusunda kent kültürü almış insanlar ön plana çıkacak. Ama bu insanların misyonu yaşlı dedelerin olduğu gibi sadece cemevi ile sınırlı olmayacak. Toplumsal bir konumu da olacak."
Cem Vakfı da Alevi-Bektaşiler için bir süredir dedelik ve babalık kursları veriyor.

Musahiplik kurumu:

Hıdır Elmas, İstanbul'da, Gazi Mahallesi'ndeki Cemevi Vakfı'nın başkanı. Sivas'ın Zara ilçesinden göç ederek 1967 yılında mahalleye yerleşmiş. Musahibi Yusuf Yıldırım da aynı mahallede oturuyor. Tanışıkları Zara Ortaokulu'nda birlikte okudukları yıllardaki arkadaşlıklarına dayanıyor. Daha sonra okul arkadaşlıkları 'dede huzurunda' verilen ikrar ile musahipliğe dönüşmüş. Elmas, musahipliğin Aleviler içinde hâlâ gücünü koruduğunu belirterek, şöyle diyor: "Bizim inancımızda, musahipler öz kardeşten de ileridir. Çocuğu senin çocuğun, hanımı kızı senin kardeşindir. Kazancınız ortaktır. Çocukları da kardeş sayıldığı için, onları birbirleriyle evlendiren musahipler 'yol düşkünü' sayılır, erkâna, ceme alınmaz. Tam yedi göbek geçmeli musahip çocuklarının evlenebilmeleri için." 
Elmas, musahipler arası ilişkilerin kent koşulları nedeniyle zorunlu olarak gevşediğini anlatıyor: "Köyde her zaman görüşüyor, konuşuyor, oturuyorduk. Hele kışın köy odalarında toplaşırdık. Sürekli yüz yüzeydik. İstanbul'da araya geçim sıkıntısı, zaman kısıtlılığı geriyor. Şehirde herkes çoluk çocuğun nafakası için mücadele veriyor. Bu yüzden musahibimizle görüşemiyoruz. Sağ olsun, benim musahibim bayramlarda arar, hatırımı sorar."
Ancak Elmas, yeni yetişen gençlerin musahiplik geleneğini sürdürme eğiliminden de memnun: 
"Yeni nesil yola, erkâna bağlılığını koruyor. Bu yüzden de musahiplik geleneğine gittikçe daha çok sahip çıkılıyor. Büyük oğlumun musahibi var. Bu ikrarı verdiler, 'dört can bir gömleğe' girdiler."

Semahlar:

¨ 35 yaşındaki 'dede adayı' Ali Kenanoğlu şöyle anlatıyor: "Yaşadığımız dönem, 'kentleşen Aleviliğin oluştuğu' dönemdir. Aleviliğin değer yargıları yeniden değişiyor, taşlar yerinden oynuyor. İbadetler şehirde değişiyor. Köy ortamında herkes semahçıdır. Ama kentlerde bu işi cemevlerinde öğrenen 'semahçı grubu' ortaya çıktı. Şu sıralar mesela cemde oturma düzeni tartışılıyor"

TOPLUMSAL YAŞAMDAN AYRIMCILIK ÖRNEKLERİ:

Dinsel Ayrımcılık:

Aleviler için en önemli sıkıntılardan biri, cenazelerin kaldırılmasında ortaya çıkıyor. Kentte önceden cemevleri olmadığı için Alevilerin cenazeleri camilerden kaldırılıyordu. Cenaze namazını da Sünni hocalar kıldırıyordu. Bu, Aleviler için hem büyük bir sorun hem üzüntü kaynağıydı.

Cemevlerinin peş peşe açılmasıyla birlikte, cenazelerin nereden kaldırılacağı sorunu önemli ölçüde ortadan kalktı. Cenazelerini yıkayacakları, Alevi hocaların okuduğu dualar eşliğinde sevdiklerini son yolculuklarına uğurlayacakları, yemeklerini verecekleri bir yerleri vardı artık. Ancak cemevleri yasal statüde 'ibadethane' kabul edilmeyip, maddi yardım alınamadığı için cenazelerde hâlâ ciddi sorunlar yaşanıyor. 

Kartal Cemevi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Murtaza Mutlu şu bilgileri veriyor: "1962 yılından beri İstanbul'da yaşıyorum. Önceden cenazeyle ilgili büyük problemler vardı. Şimdi cemevleri yapıldı, biraz kolaylaştı. Ama şimdi de sıkıntı yaşanıyor. Kartal Cemevi'nde 11 ayda 1100 cenaze kalkmış. Bu cenazelerin, tabutu, merteği, arabası, kefeni, hocası, din görevlisi, bayan hocaları, gazı, suyu hepsi olduğu gibi vatandaşın parasıyla karşılanıyor. Mezarlıklar Müdürlüğü'ne defalarca müracaat ettik. Belediyelere başvurduk. Bize en ufak yardım yapılmıyor. Aleviler dışında diğer mezheplerde böyle bir sorun yok. Cenazesini kaldırmak isteyen kişi yaklaşık 200 YTL masraf yapıyor. Bu da büyük sorunlardan biri. Mezarlık Müdürlüğü'ne defin için başvurduğunuzda cemevinde kaldıracağım deyince hiçbir masraf karşılanmaz."

¨ Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Araştırma Merkezi Bilim Kurulu üyesi İsmail Pehlivan: 
"Alevi köylerinde cami yapılması gibi bir durum var. Adana'daki bir köyde cenaze işlerini sürdüren Alevi hoca Hakk'a yürümüş. Bu işi yapacak kimse kalmamış. Muhtar da gidip müftülükten hoca istemiş. Müftülük 'Sizde cami yok, hoca gönderemeyiz' demiş."

¨ CHP'li belediye başkanının "ısrarla" cami yaptırmak istediği Yalınyazı Beldesi'nin derneğinden konuyla ilgili bir basın açıklaması yayınlandı. Dernek yöneticileri, Cami Yaptırma Derneği kuran belediye başkanı Hasan Kaplan'ı "Cemevi Yaşatma ve Koruma Derneği"nin başında görmek istediklerini yazdılar. Dernek ayrıca 16 Eylül 2007 Pazar günü yapacağı toplantıya tüm duyarlı kişi ve kuruluşları davet etti.

Diyanet İşleri gibi bir kurumun olması da aleviler arasında sürekli tartışılan konulardan bir tanesi. Bazı kesimler Diyanet'in Alevilere de hizmet götürecek şekilde yeniden yapılanması gerektiğini savunurken, bazı kesimler bu kurumun tamamen kalkması gerektiğini savunuyor. Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmediğinden Diyanet'ten herhangi bir ödenek ayrılmıyor, görevlileri din görevlisi statüsünde kabul edilmiyor. Cemevlerinin kurulması ve işletilmesi dayanışma ağları ve varlıklı Aleviler tarafından finanse ediliyor.

Çalışma Yaşamındaki Ayrımcılık:

¨ Alibey Gözgöz 24 yaşında, tekstil atölyesinde çalışan bir dede. İşyerinde sık sık, 'Niye oruç tutmuyorsun' sorusuna maruz kalmaktan mustarip…
¨ Yaşayan Alevi ozanlardan Ali Kızıltuğ 1973'te yerleştiği Ankara'da, memur olarak girdiği Mamak Belediyesi'nden dört yıl önce 'uğradığı baskılar yüzünden' emekliliğini istemiş:  "Dört yıl önce belediye AKP'ye geçmeden önce yazı işleri müdür yardımcısı olarak görev yapıyordum. AKP'liler gelince beni ve üç Alevi arkadaşımı 'temizlik işlerine' kaydırdılar. Gün boyu bulmaca çözer olduk. Telefonumu bağlamıyorlar, çay istediğimizde 'Su soğuk' diyorlar, arabalarımızı yıkamamıza izin vermiyorlardı. Bir gün geldim, odamı dağıtmış, radyomu kırmışlar. Müdüre şikâyet ettim. Odayı gören müdür, 'Öyle icap etmiş, öyle olmuştur' dedi. Tam bir sene mücadele ettik. Bunun üzerine 3 bin 500 YTL dışarıdan ödeyip emekli oldum. Topu topu 600 YTL alabildim..."
Kızıltuğ'un 'veliahtı' oğlu Mustafa Kızıltuğ da babasının adı, soyadı ve Alevi kimliği yüzünden mağdur olmuş. Ali Kızıltuğ anlatıyor: "İki oğlum, Serhat ve Mustafa, Ankara'da, Abidinpaşa Lisesi'nde okudu. Müdür bunları çağırmış, 'Soyadınızı değiştirin' demiş. 'Kızıl', Aleviliği, 'Tuğ' da bayrağı temsil ediyormuş. Çocuklarımı benim adım yüzümden çok uğraştırdılar. Mustafa, üniversiteyi bitirince Ankara Şeker Fabrikası'nda işe girdi. Önce Kırşehir'e sürdüler. Üç ay kaldıktan sonra yine aynı nedenlerle Erzincan'a sürüldü. Gittiği hiçbir yerde evinin boyası kurumuyordu. Altı ay sonra Yozgat'ın Sorgun ilçesine yollandı. Sonra bırakmak zorunda kaldı."
¨ Emekli astsubay Rıza Adıgüzel Tokatlı 'Alevi-Sünni' ayrımıyla ortaokulda, birçok örnekte görüldüğü gibi, okulda, din dersleriyle tanışmış: "Sınıfta Alevi üç kişi vardı. Din dersi hocası geldiğinde, 'Kızılbaşlar dışarı' diyordu. O dönem din dersi seçmeliydi. 1977'te askeri okula gittiğimde ise din ve ahlak dersi mecburiydi. Hiç din dersi almamıştım. Başka bir dezavantajım daha vardı. Adımın 'Rıza' oluşu. On yıl asker olarak görev yaptım. Bu on yılda 15 sürgün ve tayin yedim, ezildim, horlandım"
¨ Gebze'de oturan 'Baba Mansur Ocağı'ndan dede Mehmet Özdurmaz anlatıyor: "İnsanların okuldaki çekingenliklerini, kendilerini Alevi olarak ifade edemediklerini herkes biliyor. Hâlâ bu durum okullarda sürüyor. İşyerinde de kimliğini saklayanlar var. Bizzat kendim, Alevi olduğum için çalıştığım fabrikadan çıkarıldım.

Eğitim Kurumlarındaki Ayrımcılık: Zorunlu Din Dersi

Zorunlu din derslerinde Sünnilikte mutlaklaştırılan bir Tanrı anlatılır. Aleviler bilmedikleri ve anlamadıkları bir dilde dua etmeye itilir. Kendilerine, camide, namaz kılmak, ibadet yapmak zorunda olduğu inancı verilir. Hatice Köse buna karşı çıkmış olanlardan: "16 Şubat 2005'te valiliğe oğlumun zorunlu din derslerinden muaf tutulması için dilekçeyle başvuruda bulundum. Martta talebimizin uygun görülmediği yanıtı geldi. Mayısta da idare mahkemesine dava açtık…"Resim ve müzik dersi 'bir' olan kaç öğrenciye rastladınız? Oğlum şu an sekizinci sınıf öğrencisi bugüne kadar 5 olan bu dersler bu yıl 1 geldi." 
Zorunlu din dersleriyle ilgili bir dava da AİHM'ye taşınmış durumda. İstanbul'da yaşayan H.Z., kızının 'zorunlu din dersi' almaması için önce İstanbul Milli Eğitim'e başvurdu. Olumsuz yanıt gelince dava açıldı. Mahkeme, Anayasa'nın 24'üncü maddesine dayanarak davayı reddetti. Danıştay kararı onayladı. Türkiye'de iç hukuk yolları tükenince H.Z.'nin avukatı Kazım Genç dosyayı 2004'te AİHM'ye götürdü. Aynı zamanda Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı olan avukat Genç, "AİHM'ye dosyayla birlikte din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarını gönderdik. Mahkeme kitaplarda Alevilik'ten tek satır bahsedilmediğini saptadı. AİHM dosyayı karar vermek üzere incelemeye aldı" dedi.
Dava 28.09.2007 tarihinde davacıların lehine sonuçlandı. Kararda "Devletin bütün dinlere eşit, çoğulcu ve eleştirel yaklaşmadığına" vurgu yapıldı. Mahkeme; Alevilerin zorunlu din dersi ile ilgili şikâyeti ile ilgili kabul edilebilirlik gerekçesini yazarken de Sünni İslama dayalı bir öğretimin dayatıldığını söyleyen davacıların, "Devlet, kamu okullarında tek bir dini öğretemez, bu devletin tarafsızlığı ilkesine de aykırıdır" şeklindeki görüşlerine yer vermesi, esasa ilişkin karar konusundaki tavrının ne olacağının da ipuçlarını vermişti. Karar uyarınca, Türkiye'de Anayasa'nın ilgili maddesinin değişmesi (24. madde), Milli Eğitim Temel Kanunu'nun "Din Kültürü ve Ahlak Eğitimi İlköğretim okullarında zorunludur" şeklindeki 12. maddesi ve Talim ve Terbiye Kurulu'nun 19/9/2000 tarih ve 373 sayılı kararıyla kabul edilen İlköğretim Okulu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretim programının değişmesi gerekecek.
Yeni anayasa tartışmalarında da zorunlu din dersi öne çıkan konulardan biri. Yeni anayasa tartışmalarında zorunlu din dersinin devam edip istemeyenlerin muaf tutulması, sadece isteyenlerin alması ya da biri zorunlu olan ve tüm dinleri içeren zorunlu bir ders, biri Sünni İslamın anlatılacağı seçmeli bir ders olması gibi birkaç seçenek söz konusu.  Bu tartışmalarda genellikle es geçilen bir nokta ise diğer hiçbir ders anayasada yer almıyorken din dersinin anayasada yer alıyor olması.
¨ B. Ç. (16): "… Okulda 'Namaz kılın' diyorlar, kılıyoruz. Not almak için mecburen yapıyoruz. Okullarda Hıristiyanlık anlatılıyorsa, Alevilik de anlatılsın." 
¨ Sibel Atik (25): "…Ortaokul dönemimde din kültürü ve ahlak bilgisi dersindeydik. Dersin öğretmeni sınıfın tümüne seslenerek, "Aranızda Müslüman olmayan ya da Alevi olan var mı?" demişti. Aramızda Hıristiyan bir arkadaş vardı. Ayağa kalkarak Hıristiyan olduğunu söylemişti. Bu beni çok sinirlendirmiş ve üzmüştü. Hıristiyan olan bunu rahatlıkla ifade edebildi, peki ben neden Alevi olduğumu söyleyemedim? Bunlar benim kırılma noktam oldu…"

Etnik Ayrımcılık

Aleviler inançlarından dolayı ayrımcılığa uğrarken, buna ek olarak Kürt Aleviler etnik ayrımcılığa/ asimilasyon politikalarına maruz kalmaktalar.  Alevilerin Türklüğü vurgusu gerek bazı Alevi örgütleri tarafından, gerek devlet kurumları tarafından sıklıkla yapılmaktadır. Kürt Alevilerin ise adı bile anılmamaktadır. Türk Tarih Kurumu başkanı olarak Yusuf Halaçoğlu'nun açıklamaları bu noktada şaşırtıcı değildir.
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türkiye'de yaşayan Kürtler'in Türkmen kökenli, Kürt Alevileri'nin ise Ermeni kökenli olduğunu öne sürdü. 'Türk Tarihi ve Kültüründe Avşarlar' konulu sempozyumda çarpıcı açıklamalarda bulunan Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türkiye'de yaşayan Kürtler'in Türkmen kökenli, Kürt Alevileri'nin ise Ermeni kökenli olduğunu öne sürdü.

GÜNDELİK YAŞAMDAN ÇEŞİTLİ ÖRNEKLER:

Çeşitli Ortaklıklar:

Alevi ve Sünniler günün gelişen koşullarında artık daha sık bir araya geliyor. İş yaşamı içinde yan yana çalışıyor, okulda, üniversitede aynı sırayı paylaşıyor. Toplumsal, siyasal ve dinsel bakışları farklı olsa da şehir hayatının sorunlarıyla birlikte boğuşuyor. Kimi zaman çıkış noktasını birlikte arıyor. 
Toplumsal yaşamdaki birliktelik özellikle Alevilerin çok da onaylamadığı Alevi-Sünni evliliğini birlikte getirdi. Birlikte yaşam, törenleri aynılaştırdı. Aleviler, düğün ve kına gecelerinde yöresel birtakım âdetleri hâlâ devam ettirdiklerini ancak özellikle gençlerin gelenekleri sürdürmeyi talep etmemesi nedeniyle törenlerin giderek birbirine benzediğini söylüyor. Bundan büyük bir rahatsızlık da duyulmuyor. Alevi ailelerde 'dede nikâhı' önemini koruyor. Ancak zorunlu değil.  
Sünnet törenlerinde de çocuk eve getirildikten sonra ailesi Alevi hocası çağırarak dua okutuyor, lokma veriyor. Kirvelik Alevilikte de çok önemli. Kirve ailelerin çocukları ve torunları birbirleriyle evlenemiyor.
¨İsmail Pehlivan şu bilgiyi veriyor: "Alevi-Sünni evliliği konusunda Anadolu çok temkinli. 
Alevinin Aleviyle evlenmesi ilk koşul, kentteki aile için de böyle. Ancak, kentteki gençler açısından durum böyle değil." 
¨Aliye-Mehmet Yılmaz çifti, Türkiye'de büyük kentlerde bile Alevi-Sünni evliliğinin tabu olarak görüldüğü yıllarda evlendi. Etnik ve mezhep engeline rağmen evlilikleri tam 34 yıldır sürüyor:
Aliye Yılmaz: Evlendikten sonra kayınvalidem geldi başörtü taktı, "Namaz kılarsan seni daha çok severiz" dedi. Kaynım arada sırada laflar söylerdi. Aleviliğime asla laf söyletmedim. Kocam da hep arkamda durdu. O yıllarda Karaköy'de Yahudilerin yanında çalışmış, modern hayatı biliyor.
Mehmet Yılmaz: Kendi ailemden çok baskı gördüm, kendi aşiretimizden Sünni bir kızla evlenmedim diye. Yazın eşimin köyüne ziyarete giderdik. İlk üç yıl kimse yüzüme bakmadı, selam vermedi. Eski imamlar cahildi. Aleviler hakkında yalan yanlış şeyler söylerdi. Şimdikiler daha aydın, modern. Bizim evde hiçbir zaman Sünnilik-Alevilik meselesi olmamıştır. Birbirimize saygı içinde yaşıyoruz.

Farklılıklarla Birarada Yaşamak - Örnekler:

¨ Malatya Doğanşehirliler Derneği, İstanbul'da sayısı 1500 civarında tahmin edilen Alevi örgütünden biri. Ancak kurum 'sadece bir Alevi teşkilatı' değil; 1984'te Doğanşehirli Alevi ve Sünnilerce kurulmuş. 
İstanbul'daki 10 bine yakın Doğanşehirliyi temsil eden derneğin 11 kişilik yönetim kurulundan altısı Alevi, beşi Sünni. 
Dernek başkanı 42 yaşındaki Ünal Günel, kendi deyimiyle, farklılıkları kabul ederek yarattıkları derneklerine 'tehcir' öncesi Doğanşehir'de yaşayan Ermenileri de üye yapmaya uğraşıyor: 
"Şu an ABD'de, Fransa'da ve İstanbul'da yaşayan binlerce Ermeni hemşerimiz var. Çoğu ile aynı dili konuşuyor, aynı yemeği yapıyoruz. Aynı kültürün çocuklarıyız. Bir zamanlar bir aradaymışız. Şimdi onları yeniden aramızda görmek, onların da derneğimize üye olmasını istiyoruz. Bazı Ermeni hemşerilerimize ulaştık bile." 
Karslı bir Kürt olan Vahdet Aydın, Sünni kökenden geliyor ama Türklerin, Azerilerin, Kürtlerin, sürgün Lazların, Terekemelerin, Ermenilerin ve hatta Almanların iç içe yaşadığı Kars'ta, Alevilerle komşu olmuş, arkadaşlık kurmuş, 'yoldaşlık' yapmış. Alevi kültürüne yönelik yayın yapan Radyo Barış'ta 'personel müdürü' olarak çalışıyor. Aydın, beş yıl önce Türk Ticaret Bankası'nda kredilerden sorumlu müdürken, radyonun sahibi Ali Rıza Erkan ile tanışmış:"Ali bey, geldi, kredi istedi. Karşılıklı oturduk. 'Alevi misin', diye sordum. 'Evet' dedi. 'Al krediyi git, Alevisin, nasıl olsa ödersin' dedim. Böyle tanıştık, arkadaş olduk." Radyoda, Ramazan ayında oruç tutan üç Sünni'ye iftar yemeği veriliyor, Aydın ve diğer Sünni çalışanlar, Alevi iş arkadaşlarının özel günlerine saygı gösteriyor.
¨ Tekirdağ'daki her yıl Mayıs ayında, su kıtlığı çekildiğinde yağmur duasına çıkılıyor. Sabırlı Baba Yatırı, Alevi kökenli Çeşmelililer, Alevi ve Sünnilerin karışık halde bulunduğu Türközü ve Türkmenli ile sadece Sünnilerin yaşadığı Yeniçiftlik beldesi ve Ereğlililer için de kutsal kabul ediliyor. Her yıl yatırın bulunduğu meydanda toplanılıyor, adaklar adanıp dilekler dileniyor, kurbanlar kesiliyor, duaya gidiliyor.

Kamusal Açılım: Radyo ve Televizyon Yayıncılığı:

¨ Emrah Dalkaya (25): "... Bugün TV kanalları var. İnsanlar kendini daha rahat ifade ediyor. Sünniler de bizi tanıyor artık…"
Alevilerin seslerini duyurmaya başladığı 1990'lar, aynı zamanda bir 'Alevi medyası'nın oluşmaya başladığı yıllar. Kitap yayını tüm hızıyla sürüyor, ancak dergi ve gazete girişimleri iyi sonuçlanmadı. Buna karşılık, radyolar 'başarılı' görünüyor; son zamanlarda da televizyon girişimleri öne çıktı. 
'Alevi medyasının' iki temel taşı olan Cem Radyo ve Radyo Barış'ın yöneticileri, "Ne dini yayınız, ne misyoneriz" diyor ve 'Alevi radyosu' etiketini reddediyor.
Alevi Bektaşi Federasyonu ile Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu'nun desteklediği Su TV 19 Aralık 2005'te yayına başladı. 'Sessizlerin Umudu' sloganıyla yola çıkan kanal şimdilik türkü kliplerini yayınlıyor. Su TV, yayın ilkelerini şöyle sıralıyor: "Aydınlanmacı, bilim öncelikli olacak, demokrasi ve laikliği öne çıkaracak. Farklı kimlik ve kültürlerin ortak platformu olacak. 
Anadolu mozaiğini oluşturan kültürlere pozitif ayrımcılık anlayışıyla yaklaşacak!" 
Temmuz 2005'te Eutelsat üzerinden test yayınına başlayan Düzgün TV ise, 23 Aralık'tan beri Türksat üzerinden test yayında.
Cem Vakfı tarafından kurulan Cem TV sağ görüşe yakın Alevilere sesleniyor ve Aleviliği İslam'ın temel kollarından biri olarak görüyor. Cem TV, köyden kente göçle kaybolmaya yüz tutan geleneksel Alevi inancını, kültürünü canlandırmaya yönelik yayınlar yapıyor. Her perşembe akşamı bir cemevinden canlı olarak cem töreni naklen yayınlanıyor. Alevi dedesi ve Cem Vakfı Din İşleri Başkanı olan Ali Rıza Uğurlu, "Aşk-ı Muhabbet" isimli bir inanç programıyla Alevi kültürü hakkında din sohbetleri yapıyor. Programlarda "namaz", "mevlevilik", "cem ibadetleri", "kurban bayramı" gibi konular hakkında bilgi veriliyor. Eskiden en fazla 100-150 kişinin katıldığı cem törenlerine şimdi televizyonları başında yüz binler katılıyor. Aleviliği ekranlarında öğrenenler, cemevlerine de akıyor. Cem TV, iktidarlarla yakın ilişkiler kurma politikasıyla yüzyıllardan beri yönetenlere mesafeli durmuş Alevi toplumu açısından, siyasi anlamda da gelenekten kopuşu ifade ediyor.

Cem TV'nin rakipleri tarafından en fazla eleştirildiği nokta da hükümetlerle bu dirsek teması. Yol TV Genel Yayın Yönetmeni Necdet Saraç Cem TV'yi, "yüzünü sağa dönmekle" suçluyor. Ali Rıza Uğurlu ise rakiplerini Marksizm etkisinden kurtulamamakla, Erbakan gibi dinle siyaseti birbirine karıştırmakla" tenkit ediyor. Faik Bulut, bu kanallarda yayınlanan dini programlara kökten bir eleştiri getiriyor. Bu kanalların (Su TV'yi biraz dışında tutarak) Alevi şeriatçılığı yaptıklarını iddia ediyor. Bulut'a göre, bu kanallar İslamcı televizyon kuruluşlarının Alevicilik yapan versiyonları: "Bunlar Alevi kitlesini daha ruhani bir toplum haline getirdi. Daha bir inançsal mezhepsel bir çerçeve içinde soktu."

¨Eyüp Güneysel (38 yaşında, Sivaslı, M.Ü. Kamu Yönetimi mezunu. Özel bir şirkette çalışıyor.) Kendi kültürü ve sorunlarıyla ilgili Alevi televizyonlarını izlemeyi tercih ediyor. Farklı görüşte Alevi kanallarının ortaya çıkmasını demokratik buluyor, ancak halkın bazılarını eleyeceğine inanıyor. Alevi kanallarında yayınlanan dini içerikli yayınlara gelince: "Şehir yaşamında izleri kaybolan dedeler artık her eve girdi, kültürüm hakkında daha önce bilmediğim birçok şeyi televizyonlardan öğreniyorum." 

¨Hanife Düşküner (37 yaşında ve Tuncelili. Hayatını bir restoranda bulaşıkçılık yaparak kazanıyor.) Akşamları yorgun argın eve döndükten sonra 1-2 saatini Alevi inancı ve kültürünü tanıtan programları izleyerek geçiriyor. Günün yorgunluğunu en çok sevdiği sanatçılara ekranlarını açan Su TV'yi izleyerek atıyor. Çocukları ise okulda, arkadaş çevresinde Alevilikle ilgili maruz kaldıkları soruları yanıtlayabilmek için daha fazla dini içerikli yayın yapan Cem TV'yi tercih ediyor. 

¨Engin Doğan(23 yaşında. Erzincanlı ve ilkokul mezunu. 16 yıldır İstanbul Gazi Mahallesi'nde yaşıyor.) Her ne kadar Alevi olsa da kendini önce solcu olarak tanımlıyor. Evde kardeşiyle beraber daha çok "işçi ve emekçi kesimlerin sorunlarına değinen" Su TV'yi izliyor. Anne ve babası ise Engin'e göre daha muhafazakâr bir din anlayışı sergileyen Cem TV'yi tercih ediyor. Alevi kanallarını insanların inançlarını öğrenmesi, kimliklerini ifade edebilmesi açısından olumlu buluyor.

Gazi Mahallesi:

Ali Ekber Göl, korsancılardan yılıp kapatmayı düşündüğü kasetçi dükkânında, 'Bilal Ercan' adlı türkücünün son kasedini gösteriyor. "Bu türkücünün sesi güzel, amenna!" diyor, "Gel gör ki, kasedin üzerinde, 'Fethullah Gülen'in kırık mızrabından' yazıyor diye tüm CD'ler elimde kaldı. Bu mahalle böyle kardeşim!" 
Bu mahalle, Gazi Mahallesi: Divriği Yemek Salonu, Sivas Çavdar Köyü Derneği, Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu, İsmetpaşa Caddesi, Can Türküevi, Halk Polikliniği, 'Ekim şehitleri ölümsüzdür' afişi ve Hacı Bektaşi Veli Gazi Cemevi ile bir Alevi gettosu... 
Gazi Cemevi'nin salonunda, Atatürk ve Hacı Bektaşi Veli'nin portreleri altında, kimilerinin 'korkulu yer' gözüyle baktığı mahallesini anlatıyor, genel sekreter Hıdır Kızılırmak. Mahalle, 1975'e değin Atatürk Çiftliği olarak biliniyormuş. Sivas, Çorum ve Tokat'tan gelen göçlerle birlikte nüfus artmış, adı da Gazi Mahallesi'ne çevrilmiş. Mahalle yeni göçlerle geliştikçe yeni cadde, sokak ve bulvarlar 'siyasal dokuya' uygun biçimde haritaya eklenmiş: İsmetpaşa ve Kıbrıs caddeleri, Atatürk Bulvarı, Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu... Mahalle, nüfus artınca dörde bölünmüş: Gazi, 75. Yıl, Zübeyde Hanım ve Yunus Emre mahalleleri.. Ancak, 130 bini aşkın insanın yaşadığı dört mahalle eski adıyla anılıyor. Kızılırmak'a göre toplam nüfusunun yüzde 75'i Alevi. 
Gazi Cemevi, 10 camiye karşılık, dört mahalledeki tek Alevi ibadethanesi; bir ibadethaneden çok 'hükümet konağı' işlevi görüyor. 'Dede Odası' diye anılan Alevi Bektaşi Din Hizmetleri Temsilciliği'nde, dini sorular yanıtlanıyor, sorunlar çözülüyor. Tecavüz, hırsızlık ve cinayet türü fiiller hariç, 'suçlar'ın bir kısmı ilk olarak cemevindeki 'dedelerin' huzuruna taşınıyor. Kavgalar ve küskünlükler bu sayede son buluyor. Alevilerin kutsal gün ve ibadetlerinde; Hızır ve Muharrem oruçlarında, aşure gününde, adaklarda, Kurban Bayramı'nda burada toplanılıyor, cenaze işlemleri burada hallediliyor. Cemevi, 'resmi nikâh' sonrası da 'dede nikâhını' kıyarak, 'evlendirme dairesi'ne dönüşüyor. 
Mehmet Karabulut, bu dedelerden biri. 1982'de Erzurum'dan Manisa'ya, 1985'te de İstanbul'a göçmüş. Söz onun: "Kentte insanlar birbirinden koptu, eline, diline, beline sahip olanlar azaldı. Yalnız küskünleri barıştırır olduk." Karabulut da diğer sakinler gibi mahallede baş gösteren içki, uçucu ve uyuşturucu madde bağımlığı karşısında düşünmeden edemiyor.
'Hükümet konağı'nın yerel ayaklarını ise sokak aralarındaki köy dernekleri oluşturuyor. Sivaslı, Tokatlı, Çorumlu, Erzincanlı, Tuncelili ve Erzurumlu Aleviler, derneklerinde buluşarak, aileleri ile cemevi arasında köprü kuruyor. Cenaze yemekleri dernek lokallerinde veriliyor, kına gecesi burada yapılıyor. Bu yüzden Gazi Mahallesi'nde, köy derneği bulunmayan mahalle sakini yok denecek kadar az. 
Caddeler, sokaklar ve evlerin duvarları, mahallede kuşaktan kuşağa aktarılan sol, sosyalist ve komünist parti ve grupların afişleri ve yazılamaları ile dolu. Politik afişlerden boşalan duvara ya bir 'Türkü Şöleni'nin duyurusu ya da bir 'Saz Kursu'nun ilanı yapıştırılmış. 
Sağlı sollu dükkânlardan ve evlerin balkolarından ise ilanları onaylayan ritimler yükseliyor:Türkü ve özgün müzik ağırlıklı yayın yapan Cem, Barış, Yön, Ekin, Özgür, Anadolu'nun Sesi ve Yaşam gibi özel radyolar gün boyu mahalle halkından gelen istek şarkıları çalıyor.

ALEVİLİKTE KADININ KONUMU:

¨ D. K. (16): "Liseye gidiyorum. Ben namazın ne olduğunu, nasıl kılındığını biliyorum, ama yapmak istemiyorum. Dedem, 'Aleviler kadına çok değer verir' demişti. Bu beni etkiledi. Kadın ve erkek eşit."
Derya Kaya, 17'sinde kaçtığı Sünni eşinin ailesinde baskı görmüş: Örtünmesi istenmiş, hakaretler işitmiş. İki yıl sonra kızını yanına alıp evliliğini bitirmiş; şimdi kızıyla birlikte annesinin evinde yaşıyor.. 'Liseyi bitirmiştim" diye anlatıyor Kaya, "Eski eşim mahalledendi. O, Sivaslıydı, Alevi değildi. Kaçtım ona. Ailesiyle aynı evde yaşadık. Evliliğin birinci ayında baskılar ve üstü kapalı hakaretler başladı. Örtünmem, uzun giyinmem istendi. Bu baskıların hiçbirini evimde yaşamamıştım. Sonra, 'Alevinin yaptığı yemek yenmez' diyorlardı. Evde hiç yemek yapmadım bu yüzden. O sırada Yağmur doğdu. İki yıl sonra ben dayanamayıp ayrıldım..." Kaya, Alevilerde kadına büyük önem verildiği görüşünde: "Bizde eşitlik var. Herkes fikrini söylüyor, en doğrusu uygulanıyor." Annesinin yanından ayrılmayan 12 yaşındaki Yağmur, ilgiyle dinlediği sohbete, "Ben de Aleviyim" diye katılıyor.
¨ Annesi gibi eşinden şiddet görmüş olan 40 yaşındaki Elif Tan ve 18 yaşındaki kızı Gözde Tan, Alevi bir ailede de kadın üzerinde şiddet uygulandığını belirtiyorlar. Elif Tan, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Babam annemi sürekli baskı altında tutar, onu döver, tokatlardı. Annemin söz hakkı pek yoktu. Ki hâlâ yok. Evliliğimin ilk ayında şiddet gördüm. Eşim birkaç kez bana tokat attı. O günden beri şiddet ve baskı görmedim." 
¨ Kendisi de bir Sünniyle evli olan Alevi kökenli Avukat Fevzi Gümüş, modern hayatı benimsemiş kişiler arasında mezhepler arası evliliklerin bir sorun olmadığını anlatıyor. Ev hayatının ebeveynlerin müdahalesine açık olduğu durumlarda özellikle kadınlar üzerinde baskı oluyor. Eşini ailesinin dayattığı dini telkinlerden koruyamayınca sorunlar çıkıyor. Boşanma vakaları oluşuyor. Özellikle Sünni erkeklerle evlenen Alevi kadınlar erkek tarafının baskısına maruz kalıyor.

ALEVİLER ve SİYASET:

Aleviler kimi zaman sanıldığının aksine aynı siyasi görüşe sahip homojen bir topluluk değil. Örneğin 22 Temmuz seçimlerinde farklı görüşteki siyasi partilerden tanınmış Aleviler aday olduğu gibi, Alevi örgütler Alevileri farklı siyasi partiler oy vermeye çağırdılar.
¨ Alevi Bektaşi Federasyonu: İstediğimiz büyüklükte olmasa bile CHP ve DSP birleşimini destekliyoruz. Biz taleplerimizi onlara sunduk. Cem evlerinin resmi olması, zorunlu din derslerinin kaldırılması ve Madımak Oteli'nin müze haline getirilmesini talep ettik. Taleplerimize evet dediler. Biz de CHP'ye destek vereceğimizi söyledik. CHP'de zaten seçim programlarına taleplerimizi aldılar. Yapacağımız duyuru ile de Alevi halkına, AKP'ye karşı CHP'ye oy vermesi konusunda uyaracağız. Fakat bazı bölgelerde bizim çıkarttığımız Alevi adayları destekleyeceğiz. Ama bu sınırlı olacak." Sağ partilerden aday olan Aleviler yüz karasıdır. Biz zaten seçim öncesi sağ partilerin böyle bir yola gideceğini söylemiştik. Birilerinin Alevilik üzerinden siyasallaşması mümkün değil. Sağ partiler bu şekilde oy toplayamayacak."
¨ Siyasete müdahale için bir süredir çalışma yürüten Alevi örgütleri, tercihlerini CHP'den yana kullanma kararı verdi. Hafta sonu Ankara'da toplanan Alevi Meclisi'nin ardından Avrupa Alevi Bektaşi Konfederasyonu ve Alevi Bektaşi Federasyonu üyeleri milletvekilliği adaylığı için CHP'ye başvurdu (22 Mayıs 2007)
¨ "Tüm ezilenleri, tüm sömürülenleri, tüm hak ihlallerine uğrayanları kucaklayacak bir perspektifle, tüm sosyal demokrat, sol, sosyalist, komünist partileri, gruplar ve çevreleri, önümüzdeki seçimde birlikte davranmaya davet ediyoruz." (21.05.2007—Aleviler ve Siyaset Konferansı sonuç bildirgesinden)
¨ Reha Çamuroğlu, ünlü atlet Haydar Doğan AKP'den aday oldu. MHP Tunceli'de ilk kez 1 ay önce teşkilat kurdu. Mehmet Heder adlı Alevi dedesi de il başkanı olarak belirlendi. Hacı Bektaş-ı Veli Kültür Vakfı Genel Başkanı Timur Ulusoy, Cem TV'nin ortaklarından Bilsa Yazılım Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Çakmak ve işadamı Hasan Zerek, MHP'ye başvuran Alevi adaylar içinde dikkat çeken isimler oldu. 
¨ Seçimlerde MHP'ye oy vermeye çağıran İzzettin Doğan'ın 10 Ağustos'taki açıklamaları:
MHP'nin Erciyes Dağı'nın 2 bin 150'nci metresindeki Tekir Yaylası'nda çadırlar kurarak gerçekleştireceği ve yarın başlayacak olan 18'nci Zafer Kurultayı'na katılmaları için şu ana kadar MHP yönetiminden bir davet almadıklarını bildiren Doğan, Bahçeli'den davet gelmesi halinde Alevileri katılmaya teşvik edeceğini söyledi.
Doğan, "Genel başkan düzeyinde, ciddi bir teklif geldiği zaman, Kayseri'deki Alevi yurttaşların oraya gitmelerinde hiçbir sakınca olmadığını" söyledi, "tam tersine dostluklarını geliştirmelerini telkin ederim" dedi.

Bu tür olayları, "Bir partinin kardeşliğini kazanma" manasında olumlu gördüğünü söyleyen Doğan, "MHP'nin, Alevileri davet etmek ve şenliklerinde onlarla kaynaşmak isteği varsa, bunu olumlu bir gelişme olarak karşılarım" diye konuştu. "MHP'nin Alevilerden epeyce oy aldığını düşünüyorum" diyen Doğan, MHP ile Aleviler arasında geçmişe dayanan husumetlerin son bulması gerektiğini kaydetti. 
Doğan, "Bundan 30 yıl önce geçen olayların kin ve nefretini sürdürmenin anlamı yok. Laik cumhuriyetin yaşamasından yana insanlar olarak bu bir barışma olayıdır, birbirini tanıma olayıdır. Bu sadece MHP için geçerli değil" dedi.

Kaynaklar:

-Demet Bilge Ergün ve İsmail Saymaz'ın Ocak-Şubat 2006'da Radikal gazetesinde yayınlanan 10 günlük yazı dizisi: "Günlük Yaşamda Aleviler". Dizinin tamamına şu adresten ulaşılabilir: http://www.radikal.com.tr/....aleviler
-Barış Erdoğan'ın 7-11 Haziran 2007 tarihlerinde Sabah gazetesinde yayınlanan yazı dizisi: "22 Temmuz ve Alevilik". Dizinin tamamına ve ilgili diğer haberlere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz
http://www.sabah.com.tr/ozel/alevilik3777/dosya_3777.html
www.pirsultan.net  - Pir Sultan Abdal Derneği Genel Merkezi web sitesi
-http://www.milliyet.com.tr/2007/08/10/guncel/axgun02.html
-http://www.milliyet.com.tr/2007/08/19/siyaset/siy08.html