Hugo Chávez döneminde özgürlük mücadelesinde birçok kazanım elde edildi. Bu kazanımlar lezbiyen, gey, biseksüel ve trans (LGBT) bireyleri de kapsıyordu. Cinsel yönelime dayalı ayrımcılık 1999’da çıkarılan İş Hukuku Yasası [Labor Organic Law] ile yasaklandı. Ancak ayrımcılık karşıtı yasa teklifleri Katolik kilisesinin baskılarından ötürü 1999 Anayasa’sında kendilerine yer bulmadı. Eşcinsel çiftlerin evlenmeleri veya evlat edinmeleri gibi talepler için verilen mücadeleler 2007 Anayasa Referandumu’nda başarısız oldu. LGBT topluluğu içerisinde her zaman farklı politik duruşlar olmasına rağmen üç yıl önce ilk devrimci LGBT kolektifi kuruldu. Alianza Popular Revolucionaria’nın [Halk Devrimi İttifakı] Caracas’ta düzenlediği bir toplantıda kolektifin kurucu üyelerinden aktivist María Gabriela Blanco ile biraraya geldik.

Susan Spronk ve Jeffery R. Webber: Kolektife nasıl katıldığınız hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?

Maria Gabriela Blanco: Kolektif 13 Ağustos 2009’da kuruldu. Ben de, yıllar önce, devlet tarafından işletilen bir yayınevi olan FundaciónEditorial El perro y la rana’da [Köpek ve Kurbağa Yayın Kuruluşu] çalışırken, kolektife bir aktivist olarak dahil oldum. Aramızdan yazı işlerinde çalışan ve ayrıca Partido Socialista Unido de Venezuela [Venezüela Birleşik Sosyalist Partisi] militanları olan (queer olarak tanımlanan) altı kişi bir seçim mücadelesi birliği [patrulla] kurduk. Ayrıca işçi konseyi inisiyatiflerinde de yer alıyorduk. Birçoğumuz üniversiteyi birlikte okumuştuk; bir kısmımız da partnerlerimizle burada tanışmıştı.

Müdahil olduğumuz mücadelelerden cinsiyet kimliğine ve cinsel yönelime daha aleni bir şekilde odaklananlarından biri Ulusal Meclis’te tartışılan cinsiyet eşitliği yasasıydı. Meclis üyeleri lezbiyen, gey ve transseksüellere katılım çağrısında bulundu. Milletvekillerinden biri bizim sürece katılmamız yönünde bir çağrı yaptı çünkü kendisi, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine yönelik yapılan ayrımcılığı yasaklayacak yasa tasarısında yer almasını istediği bir maddeyi meclise sunmak istiyordu. Bunu büyük bir fırsat olarak gördük çünkü bizler Devrim’de genellikle görünmezdik. Ancak Ulusal Meclis’te hâlâ pek çok üye, hatta kendini Chávezci olarak tanımlayan komisyon başkanı Marelis Peres Marcano bile “Böyle meseleleri konuşmak için uygun bir zaman değil; çünkü şu an aile, erkek ve kadın gibi mevzuları konuşuyoruz” tarzında beyanlarda bulunabiliyor. Fakat milletvekili Flor Ríos ve Romelia Matute bizi destekliyor, cinsel kimliğin akışkan olduğunu ve zaman içinde değiştiğini savunuyorlar.

Hiçbir sonuç vermeden altı ay boyunca masada bekletilen bu yasanın tartışılma süreci oldukça sinir bozucuydu. Ulusal Meclis üyeleri; lezbiyen, biseksüel, transseksüel ve geyleri temsil eden kolektiflerden, sağdan ve soldan gelen baskılarla uğraşmak durumundaydılar. O zamanlar solda çok az queer topluluk vardı, içlerinden sadece bir tanesi, Divas de Venezuela [Venezüela’nın Divaları], ciddi bir topluluktu. Onlar da bu süreçten itibaren bize katıldılar. Cinsiyet yasası için verdiğimiz mücadeleyi kazanamadık. Bizi destekleyen bir milletvekiliyle görüştüğümüzde bize örgütlenmemiz ve mücadele etmemiz gerektiğini söyledi.

Devrimin üzerinden 7-8 yıl geçmesine rağmen hiç kimsenin cinsel farlılıklar hakkında konuşmuyor olması bizi yormuştu; devrim hâlâ oldukça muhafazakardı. Bir şeyler yapmamız gerektiğine karar verdik. Bir toplulukla bağlantıya geçtik ancak açıkça sağ kanat bir örgüttüler. Daha sonra, gettolarda [zengin mahalleleri kastediyor] değil de “23 Ocak” mahallesinin [devrimci mücadele tarihinde uzun bir geçmişi olan Caracas’taki fakir bir mahalle] tam kalbinde çalışma yürüten Divas de Venezuela’ya ulaştık. Orada çocuklarla çalışan Rummie Quintero adında transseksüel bir dans öğretmeniyle tanıştık. Kendisi toplum içinde saygı duyulan biriydi. Onunla bir araya gelip örgütlenmeye başladık.

Aramızda grafik tasarımcılar ve yazarlar gibi birçok sanatçı vardı. Altımız Rummie ile birlikte çalışırken başka iki ya da üç queer de bize katıldı. Kamusal mekanlarda saat şeklinde grafiti çizimleri yapmaya başladık, el yerine kadınları kadınlarla, erkekleri erkeklerle gösteren, “Şimdi tam zamanı!” anlamına gelecek semboller çizdik. Cinsel farklılıklarımızı ve devrime olan inancımızı ifade eden ve özellikle de transseksüellerin mücadelelerini savunan birçok farklı tasarım yaptık. Çünkü içinde yaşadığımız ataerkil sistemde -hatta kapitalist sistemden bile daha fazla çünkü ataerkil sistem kapitalizmden daha eski- transseksüellerin mücadelesi aramızda en çok bastırılanların başında geliyor.

Şu anda Movimiento de Pobladores [Yoksul Halk Hareketi] ve köylü hareketi gibi farklı kesimler de aramıza katılmış durumda. Biz ayrıca farklı birçok hareketi bir araya getiren Alianza Popular Revolucionaria’nın da bir parçasıyız. Mücadelemiz sadece farklılıklar üzerine değil; STK patlamasında beri herkes “farlılık”lar üzerine konuşuyor. Rummie gibi transseksüeller kendilerini “farklılık” söylemine dahil hissetmediğini çünkü bunun temelde cinsiyet kimliğiyle ilgili olduğunu belirtiyor. Bunun üzerine biz de Alianza sexo-género diversa revolucionaria [Devrimci Muhtelif Cins-Cinsiyet İttifakı] ismi üzerinde karar kıldık; “devrimci” kelimesini ekledik çünkü bizler Chávezciyiz.

Net olduğumuz başka bir konu da kendimizi sadece cinsel yönelimimiz ve cinsiyet kimliğimizle tanımlamadığımız. Kimliğimizin bu yönü bizi tanımlayan en son şey çünkü biz aynı zamanda kadın [ve erkek], Afrika kökenli, yerli halka mensup, fakir ve Chávezciyiz, ve mücadelemizi bizi ezen kapitalist siteme karşı verilen mücadelenin bir parçası olarak görüyoruz. Bu bizi sadece yönelim ve kimlikleriyle ön plana çıkan diğer sağcı queer topluluklarından farklı kılıyor. Örneğin, isimlerimizi değiştirme hakkımızı savunan Tamara Adrián adında ünlü bir transseksüel aktivist var; ama kendisi oldukça zengin. Bizim mücadelemiz aynı zamanda bir sınıf mücadelesidir. Önceliğimiz en çok ezilen lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve heteroseksüel ve aynı zamanda işçi sınıfından olan kesimlerdir.

Hükümeti eleştirildiğimiz için zaman zaman diğer Chávez yanlıları bizleri  anarşist olmakla eleştiriyor. Ancak biz kendi hareketlerimiz içindeki ve devlet kurumlarındaki ayrımcılığa dikkat çekmek istiyoruz. Bütün bir sistemin değişime ihtiyacı var ve bu değişim sadece bir yasayla gerçekleşmez. Hukuk alanında belirli bir başarı elde ettik. Barınma ile ilgili bir yasayı tartışırken kiracılar hareketi ile çalışmak bizim için iyi bir deneyimdi. Bizi tartışmaya dahil olmaya davet ettiler çünkü zaten birlikte çalışıyorduk. Bizim için muhteşem bir deneyimdi çünkü ev sahiplerinin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde yapacakları ayrımcılığı yasaklayan iki madde şimdi bu yasada yer alıyor. Halk katılımı yasası da ayrımcılık karşıtı ilkeye göndermede bulunuyor. Sağ kanat queerler için bir ilerleme olmadığı iddiasında bulunamaz. Chávez iktidarı döneminde yürüttüğümüz mücadele sonucu birçok zafer kazandık ve ilerleme kaydettik.

Şu anda merkezimiz Caracas’ta bulunuyor ve üyelerimizin çoğu da bu şehirden. Üye listemiz yirmi dört kişiden oluşuyor ama bunların on beşi aktif bir şekilde düzenli çalışma yürütüyor. Çoğumuzun çalışıyor olması bizi güçlendiren bir şey ancak bir araya gelebileceğimiz ortak bir zamanları yaratmak zor oluyor. Her pazartesi akşamı -neredeyse bir ritüel şeklinde- Plaza Bolívar’da buluşuyoruz. Katılım lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, çok eşli veya heteroseksüel, herkese açık. Şimdilerde bize ait bir siyasi bülten yayımlıyoruz. Kültür Bakanlığı tarafından haftalık olarak yayımlanan Todosadentro dergisinde ve Caracas’ta yayımlanan Epale’de de bir köşemiz var. Bu köşede cinsel egemenlik ve bedenlerimiz üzerindeki egemenliğimizle ilgili yazılar kaleme alıyoruz. Her salı öğlen saat ikide yayınlanan En Jaque [Kontrol Altında] adlı radyo programına iki haftada bir katılıyoruz. Ayrıca, şimdiye kadar, Caracas’ta hazırlanan ve ulusal televizyonda yayınlanan El Entrompe de Falopio [Dölyatağı Tüpü] gibi feminist televizyon programlarına ve Ulusal Venezuela Radyosu’nda yayınlanan Diversos No Perversos [Farklı ama Sapkın Değil] gibi programlara da katıldık.

2005 yılından beri Chávez Venezuela’daki “sosyalizm”den bahsediyor. Sizin kolektifiniz için “sosyalizm” ne anlama geliyor?

Bu kolektifimiz için zor bir mesele, sürecin kendisinden değil, daha ziyade Latin Amerika’nın cinsiyetçi (machista) kalmasından ötürü. Kötümser olmamak gerekiyor ancak Venezuela hâlâ son derece ataerkil bir yer. Seçim kampanyalarından bir örnek vermek gerekirse, muhalif bir [erkek] adaya “kadınsı” olması üzerinden hakaret eden kötü bir şaka vardı. Ancak “kadınsı” olmak dalga geçilecek bir şey değil. Bu durumun kendini feminist olarak tanımlayan bir Başkan’ın [Chávez] yürüttüğü ve devrim sürecini de sosyalist ve feminist ya da feminist ve sosyalist olarak tanımladığı aynı süreçte ortaya çıkması bir çelişkidir. Bundan dolayı kendi yoldaşlarımız, çevremiz ve iş yerlerimiz içerisinde “kadınsı” olmakla dalga geçen bu çelişkileri açığa çıkarmak için eleştirel düşünmeyi desteklemek zorundayız. Sonuçta, homofobinin temelinde bir erkekteki kadınsı her şeyi bir zayıflık emaresi olarak gören bir çeşit cinsiyetçilik vardır. İşte bu sorunu bu şekilde ele almaya başladık.

Chávez 2010 yılında homoseksüellere ve gençlere sürece (el proceso) katılmaları için bir çağrıda bulundu. Bunu söylediği sırada söylediklerini kayıt altına alıyor, birbirimize mesaj atıyor ve Facebook’ta yayınlıyorduk. Elbette sağ kesim bununla oldukça dalga geçti. Ancak bu tarz bir ayrımcılık siyasi duruşları çapraz keser, devrimci olsanız da olmasanız da. Sağı da solu da etkiler. Bir kere işin mutfağındaysanız, solcu bir cinsiyetçiyle sağcı bir cinsiyetçi sizin için aynıdır, her ne kadar solda cinsiyetçilik (machismo) olmamalıysa da. O vakitten sonra, Chávez’e verdiğimiz desteği arttırma kararı aldık. Bizleri de Afrika kökenli, çiftçi, kadın ve erkek balıkçıları da mücadeleye çağırdığı gibi çağırmıştı. İsmimizi anması, mücadelemizin tanındığı anlamına geliyordu, her ne kadar bizler daha önce kimse bizi görmeden yürüyor olsak da.

Alianza sexo-género diversa revolucionaria kurduğumuzda ilk eylemimizin Movimiento de Pobladores ile birlikte gerçekleştirmeye karar verdik. Üç metrelik bir pankarta kendi ismimizi ve aynı cinsten çiftlere barınma hakkını ve onurlu yaşama hakkını talep eden sloganlarımızı yazdık. Ayrıca gökkuşağı renklerinde bir bayrak taşıdık. Diğer insanların bizi olduğumuz gibi görmelerini istiyorduk ve tüm diğer harekelerdeki militanlarla olan ilişkilerimizden dolayı onlar da bize de destek verdiler. İlk yarım saat boyunca oldukça gergindik ama sonra bu durumu aştık ve sadece yürüdük. Gökkuşağı bayrağında bir şey yazmıyordu ancak pankarttaki yazılar bir şey söylüyordu ve biz bunları taşıyarak yürüdük. Şimdi insanlar yüz metrelik gökkuşağı bayrakları yapıyor ve herkes bu bayrakların arkasında yürüyor. Antímano ve Petare gibi  varoşlarda [Caracas’taki fakir mahalleler] bu bayrağa rastlarsınız.

Chávez’i destekliyoruz çünkü 2013-2019 Plan’ında, biz queerlerin nasıl bir baskı altında yaşadığından ve bu baskıdan çıkışın tek yolunun kapitalist sitemi alt etmek olduğundan bahsediyor [seçim programının 5.3.3.2inci maddesinde bizden bahsediyor]. İçinde yaşadığımız tüketim sistemi biz queerler arasında bile birçok bölünmeye yol açmış durumda. Kendi aramızda bile ayrımcılık yapıyoruz. Mesela, Caracas’taki gey ve lezbiyen barlara transseksüeller alınmıyor. Paraları yoksa her türlü ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Daha önce bahsettiğim Tamara Adrián gibi zengin transseksüeller içeri girebilirken diğerleri giremiyor. Kendisi bu durumu insan hakları adına kınadı ancak daha ötesine gitmedi. Tabii ki bu, onun iyi hiçbir şey yapmadığı anlamına gelmiyor.

Eskiden bu gey “gettolar” gidebildiğim yegane mekanlardı çünkü kendimi saklamam gerekiyordu. Ailemle birlikteyken ya da üniversitedeyken başka bir kişilik edinmem gerekiyordu; bizim için olan mekanlar akşam 4-5’e kadar açıktı. Bu mekanlar karanlık girişli, içeride ışığı olmayan ve çok yüksek sesli müzik yüzünden kimsenin birbiriyle konuşamadığı yerlerdi. Birçok insan oralara kendileri gibi insanlarla buluşmak için giderdi. Ancak Chavezci olduğumdan bu yana, ailemin bir kısmına açıldım ve sıradan mekanlara gidiyorum.

Bir gün sevgilimle birlikte bir alışveriş merkezine gitmiştik. Orada bize “burası bir aile mekanı” dediler. Daha önce bahsettiğim gibi eğer paranız varsa böyle bir şey başınıza gelmez.  Hesabı ödedik ancak alışveriş merkezini polis eşliğinde terk ettik. Peki Venezuela hükümeti, kamusal alanların herkese açık olması için ne yapıyor? PDVSA Estancia’da [devletin petrol şirketine ait olan eğlenme ve dinlenme merkezi] aynı cinsten iki insanın el ele tutuşmasına müsaade edilmiyor çünkü burasının bir “aile mekanı” ve “çocukların etrafta dolaştığı” bir yer olduğunu söylüyorlar. Che devrimin aşkla ilgili olduğunu söylerdi. Sadece el ele tutuşurken cinsel bir ilişki yaşamıyoruz ki!

Bu sorunlar devrimin hatası olmaktan ziyade burjuva devletinin mirası. En azından şimdi kendi topluluğumuzu kurabiliyoruz. Bu “sosyalist” sistemin farklılıkları tanıması için mücadele ediyoruz. Kendi halk hareketimiz için düşüncede çeşitlilik ama eylemde birlik (devrimin ardındaki fikir budur) olması için mücadele ediyoruz. Ancak hâlâ devlet yapıları -sosyalist olmayan bir devletin yapıları- bizi ezmeye devam ediyor. Kimin yanında kimin karşısında olduğumuzu bilme zorundayız. Hâlâ eleştirel yaklaşmamız gereken bir kaç mevzu var. PDVSA ranta dayalı, petrol üreticisi bu ülkenin ekonomik otoritesi. Ancak bu tartışmaya katılmamız gerekiyor çünkü halk hareketinden insanlarla bunları tartışmazsak kapitalist sistemi alt etmenin başka bir yolu kalmaz. Gücümüz halk eğitiminin (formación popular) gerçekleştiği alanlarımız olmasından geliyor. Bunlar akademik atölyeler değil daha ziyade halktan öğrendiğimiz halk meclisleri gibi halka ait mekanlar.

7 Kasım 2012’deki seçimlerin önemi neydi?

Bu harekette üzerinde anlaşılan mesele ortalıkta oyalanmak yerine, José Martí’nin de belirttiği gibi sonunda bağımsızlığımızı ilan ettiğimizdir. Eğer bu seçimi kazanırsak bu süreç daha da derinleşecek. Bu süreç içerisinde bir çok problemi de barındırıyor çünkü bir geçiş sürecindeyiz. Hâlâ kapitalizmin kötü birçok yanı var. 28 yaşındayım, kapitalizmin içine doğdum ve ben de aynı kötü alışkanlıklara sahibim. Başka bir şey görmedim ki. Ancak şimdilerde başka mülkiyet biçimlerinden, başka fikirlerden bahsediyoruz.

Şu anda bir toplumsal üretim işinde çalışıyorum; topluluklarla birlikte mülkiyeti ve üretimi kamusallaştırmak için çalışıyorum. Ben sadece homoseksüel bir birey değilim [gülüyor]. Bir hükümetimiz olduğu için siyaset üzerinden bir kontrolümüz olsa da ekonomi üzerinde bir kontrolümüz yok. Chávez bunu bize defalarca söyledi. Bu bir sır değil. Yine de bu yeni üretim ve yönetim modeli çerçevesinde ve kendimizi birer işçi ve üretici olarak nasıl gördüğümüz konusunda ilerleme kaydediyoruz. Eğer Chávez giderse bu tartışmalara devam edemeyiz.

Oyları garanti altına almak için çalışmak zorundayız. Başkanın orada olma sebebi; duygusal olarak bizi harekete geçiren bir sembol olması ve bizi tabandan birleştiren, halk hareketine can veren bir şahsiyet olmasıdır. Sürecin taşıyıcısı o olsa da bizim de sorumluluklarımız var. Şüphesiz ki, birçok kazanım gerçekleşti ve daha milyonlarca talep var; ancak hareketimiz hâlâ çiftçi hareketi veya kiracılar hareketi gibi diğer hareketlerin geldiği seviyeye ulaşamamıştır. Bu süreçten hiç etkilenmeyen birini tanımıyorum: Sel yüzünden evini yitiren bir arkadaşa ev verildi. Burada eğitim parasız. En iyisi olmasa da (Michael Moore’un da gösterdiği gibi, Amerika’nın en iyi sağlık hizmeti veren ülke olduğu iddiası bir yalan) sağlık hizmetleri ücretsiz. Venezuela dışındaki medya bu süreci yanlış lanse ediyor. Chávez, bu ülkenin sahip olduğu en demokratik başkandır.

Susan Spronk, Ottowa Üniversitesi’nde uluslararası kalkınma alanında ders veriyor. Belediye Hizmetleri Projesi’nde araştırma görevlisi olan Spronk’un Latin Amerika’da işçi sınıfı oluşumu ve su politikaları üzerine bir çok makalesi vardır.

Jeffery R. Webber, Queen Mary Londra Üniversitesi’nde siyaset ve ulusları ilişkiler alanında ders veriyor. Kendisi Red October: Left Indigenous Struggles in Modern Bolivia [Kızıl Devrim: Modern Brezilya’da Sol-Kızılderili Mücadeleleri] (Haymarket, 2012) kitabının yazarıdır.