Tiyatro Boğaziçi'nde Temmuz ayından beri yürütülen sahne üstü eğitim çalışmalarıyla birlikte temel tiyatro metinlerine dönülerek bir arka plan çalışması yürütülmektedir. Çoğunlukla bir ak-kara yargılamasının nesnesi olan Aristoteles'in "Poetika"sının derinlikli bir incelemesini yapma girşimi de bu çalışmaların önemli bir ayağı olma niteliğinde. Aşağıdaki tartışmalar, Poetika'nın Penguin Books tarafından 1996 yılında basılan İngilizce versiyonuna Malcolm Heat tarafından yazılan giriş makalesi ile birlikte oluşan noktalardır. Bu makale 27 Ağustos ve 3 Eylül tarihlerinde yapılan iki oturumda ele alınmıştır. Bu tartışmalar daha sonraki programda yer alan Poetika okuması ve çeşitli makalelerin aktarımları sırasında olgunlaştırılmıştır.

Poetika'daki Haz Politikası

Aristo'ya göre taklit insan davranışının temel bir özelliğidir. İnsanlar doğaları gereği benzerlik yaratmaya, benzerlikleri kavramaya ve bu kavrayıştan haz almaya eğilimlidirler. Bu da bilme, öğrenme arzusundan kaynaklanır. İnsana herhangi bir kapasitesini, doğal yeteneğini kullanması haz verir. Bu şekilde bilgiye ulaşır. Bu anlamaya dönük insani yönümüzü tatmin eder.

a- Bir taklit, taklit edilen nesnenin düz bir kopyası olmak durumunda değildir. Nesne ve taklidi arasındaki benzerlik daha soyut bir düzlemde de olabilir.
b- Bir taklit gerçekten varolan bir nesnenin taklidi olmak durumunda değildir. Dolayısıyla tragedyada bahsedilen olayın gerçekleşip gerçekleşmediği önemli değildir.

Aristo'nun "taklit olarak şiir" konseptinin, tamamen aynı olmasa da kurgu konsepti ile tutarlı olduğu söylenebilir. Şiirdeki olaylar gerçekliğin temel yapısına uymak durumunda değildir. Aristo'ya göre şiir neyin gerçekleştiği ile değil, gerçekleşebilecek şeylerle ilgilenir. Bunu tiyatroya uyarlarsak, Aristo'nun söylemek istediği kurgulanan bir paradigma içinde de bir gerçekliğin oluşabileceğidir. Olay örgüsü kriteri de dahil edilerek kurgu kavramı hakkında daha detaylı verilere ulaşılabilir.

Aristo'ya göre estetikten alınan haz aklın ve duyguların ortak ürünüdür. İnsan akıl yoluyla edindiği bilgileri duygularının süzgecinden geçirerek değerlendirir. Dolayısıyla duygusal ve entelektüel haz iç içedir. Bir durumdan korkmak için önce durumu anlamak ve yorumlamak gerekir. Brechtyen terminoloji ile değerlendirildiğinde bunun tiyatronun eğitici ve eğlendirici yönlerinin seyircide bıraktığı haz olarak ele alınabileceği söylenebilir.

Tartışma: Neyi taklit etme sorusunun yanı sıra nasıl taklit edileceği sorusunun cevabı da tiyatro grubunun yapmak istediği dramatuji doğrultusunda şekillenecektir. Burada devreye giren kavram "haz politikası" olarak ifade edilebilir. Haz politikası, seyircide var olan haz ideolojisi ile, grubun bu ideolojiye yapmak istediği müdahalenin bir fonksiyonu olarak belirlenecektir. "Poetika"da bu fonksiyon "katarsis" kavramı ile açıklanır. Tragedya belli bir çeşit eylemin, korku ve acıma yaratan olayların taklididir. Korku ve acıma duygularını yaşayan izleyici bu duygularından arınmış olur.

Olay Örgüsü

Tragedyanın bileşenlerinden biri, hatta en önemlisi olay örgüsüdür, yani taklit edilen eylemi oluşturan olaylar dizisi. Tragedya insanların değil eylemlerin ve hayatın taklididir. Eylem tragedyanın olmazsa olmaz bileşenlerinden biridir. İnsanlar eylemleri/pratikleri aracılığı ile karakterlerini ve yazgılarını ortaya koyarlar. Dolayısıyla olay örgüsü olmadan tragedya varolamaz. Karakterin varlığı taklit için olmazsa olmaz bir şart değildir; aslolan koşulların ve olay örgüsünün net bir şekilde anlatılabilmesidir. Pratikleri üretenler karakterler olduğuna göre, karakterlerin olmaması pratiklerin ve olay örgüsünün oluşmasına engel oluşturacaktır. Fakat burada vurgu noktası, temelde merkeze alınması gerekenin toplumsal koşullar ve olay örgüsünün olmasıdır, karakter olsun ya da olmasın.

Olay örgüsü genellemelerle ilgilenmez. Özel durumlarla ilgilenir. Hatta, tragedyaların konuları genellemesi absürd durumlardır. Çünkü bu tip koşullar genelde oluşmaz. Ama eğer olay örgüsü iyi yapılandırılmışsa Orestes gibi bir insanın benzer koşullarda aynı eylemleri gerçekleştirebileceğini anlarız. Ve bu da evrensel bir doğrudur. Bu noktada tiyatroda neyin anlatılmak istendiği, herhangi bir oyunu sahneye koymanın amacının ne olduğu tartışması belirleyici olacaktır.

Eylemler özneler tarafından icra edilir. Öznelerin de zorunlu olarak ahlaki ve entelektüel özellikleri vardır. Bunlar öznelerin pratiklerini açıklar. Buradan da karakter ve akıl yürütmenin de tragedyanın parçaları olduğunu çıkarabiliriz. Karakter bir insanın ne yapması gerektiğini söyler, yani ahlaki yönünü açığa çıkarır. Akıl yürütme ise öznenin farklı durumları değerlendirmesini sağlar. Bu da öznenin eylemlerine entelektüel bir boyut katar. Aynı zamanda eylemde açığa çıkan bilimsel faaliyetin göstergelerinden biridir.

Olay örgüsünün ve eylemlerin bir nedensellik ilişkisi içinde şekillenmesi gerekir. Aristo bunu olasılık ve zorunluluk ilkeleri doğrultusunda olayların birbirini izlemesi şeklinde açıklar. Olay örgüsü nedensellik açısından bütünlük arz etmelidir. Dolayısıyla başı-sonu belli olmalıdır. Atlanmaması gereken nokta bunun oyunun kendisine değil olay örgüsüne ait bir özellik olmasıdır. Korku, acıma vb. kriterleri bir kenara bırakırsak episodik anlatım kullanılan kurgular, episodların aynı olay örgüsüne hizmet etmesi koşuluyla Aristo'nun tanımına uygundur. Tabii ki bu Aristo'nun iyi olay örgüsü ya da tragedya tanımına denk düşmez. Ancak olay örgüsünün yani kurgunun önceliği açısından değerli bir noktadır.

Tartışma: Büo'nun 1998 ve 2003 tarihli "Mutfaktakiler" oyunun kurgusu Aristo'nun olay örgüsü bağlamında tartışıldı1. Şimdiki zamana ait mutfak sahnelerinin yanı sıra anlatılan Er ve Onbaşı'nın öyküleri, bu iki karakterin mutfağa geliş süreçlerini anlatması bakımından kurgunun bütünlüğüne hizmet ettiği belirtildi. Buna karşın kurguda var olan çift zamansallık ve iki karaktere ait öykülerin birbirini gerektirmemesi durumunun aslında Aristo'nun tanımlarının zıttı niteliğinde olduğu konuşuldu. Bu noktada Aristo'yu yeniden keşfetme aşamasında girilebilecek her tiyatro pratiğini Aristotelyen söyleme uydurma eğiliminin oluşabildiği, bunun verimsiz tartışmalar doğurabileceği uyarısı yapıldı. Son kertede söylenebilecek olan, olasılık ve zorunluluk ilkelerinin eylemlerin seyrini belirlemesinin, kurgu oluşturma noktasında göz önüne alınması gereken bilimsel kriter olarak nitelendirilebileceğidir.

Tartışma: Aristo hakkında biraz da önyargılı bilgilerle şekillenmiş olan, "Brecht'in episodik anlatıyla Aristotelyen yapıya karşı çıktığı" şeklindeki görüşün Aristo'nun tiyatroya yaklaşımı bağlamında derinlikli olmadığı söylenebilir. Brecht, kendi dönemindeki Aristotleyen tiyatro anlatılarına tepki duymuştur. Ancak bu tepki daha çok Aristotelyen formun seyircide nasıl bir etki bırakmak üzere kullanıldığı ile ilgilidir. Son kertede seyircide toplumsal bilinçlilik düzeyinde etki uyandırmayı hedefleyen oyunlar bu şekilde de oluşturulabilir. Yani bu noktadaki en önemli kriter nasıl bir dramaturji yapıldığıdır.

Aristo kendi içinde sınırlı esneklik payı olan bir tiyatro formu önerir. Ancak bu formun kullanılmasının en önemli amacı seyircinin "katarsis"e ulaşmasını sağlamaktır. Aristo'ya göre episodik anlatım bu etkiyi olumsuz etkilediği ölçüde değersizdir. Ayrıca asıl anlatılmak istenene hizmet etmeyen yan öyküler barındıran olay örgüleri Aristo tarafından zayıf olarak nitelendirilir.

Tartışma: Aslında tragedyanın diğer bileşenlerini bir kenara bırakarak olasılık ve zorunluluk ilkeleriyle şekillenen olay örgüsünü düşünürsek, bunun oyunlarımızda ve diğer eğitim çalışmalarımızda kullandığımız bir kriter olduğunu söyleyebiliriz. Girilen bazı kurgu çalışmalarının verimli olmamasının nedenlerinden en önemlisinin eylemlerin bütünlüklü kurgulanmasının göz ardı edilmesi olduğu söylenebilir.