(Aşağıdaki notlar, birim çalışmasında tartışılan çeşitli başlıkların özeti niteliğindedir.)

Makaleler:
1) Çağdaş Dansta Koreografik Yaklaşımlar[1], Gurur Ertem,
(http://dansistan.blogspot.com/2007/06/ada-dansta-koreografik-yaklamlar1.html)
2) Postmodern Dönem, Modern Dans, Zeynep Günsür
(GİST-6 Aylık Çağdaş Gösteri Sanatları Dergisi, sayı: 1; Ocak-Haziran 2008, sf: 74-81)

Çağdaş gösteri sanatları alanında çalışma yürüten Gurur Ertem ve Zeynep Günsür tarafından yazılan makaleler, Avrupa ve Türkiye’de çağdaş dans alanına hakim olan eğilimleri ortaya koyuyor. Makaleler, garajistanbul’daki ve idans uluslararası çağdaş dans festivalindeki gösterilerin bir kısmını takip eden birim üyelerinin bu eğilimleri ve farklı sanatsal konumlanmaları tartışmasına zemin hazırlamak üzere seçildi.

………….

Ertem’in yazısında, Avrupa’da 80’li yıllarda dans tiyatrosu geleneğinin egemen olduğu, 90’ların başlarında ise teatral paradigmadan performans paradigmasına doğru bir kayış yaşandığı belirtilmiş. 60’lı-70'li yıllarda gelişen performans sanatının temel özellikleri; temsiliyet iddiasının ve virtüözitenin reddi; bedensel deneyimin ve minimalizmin sahiplenilmesi olarak belirtiliyor. Bu süreçte performans teorisine yönelik okumaların sonuçları sahneye taşınıyor. "Kavramsal sanat" tartışılmaya başlanıyor.

› Sahne çalışmasını besleyecek arka plan çalışmalarını önemsiyoruz. Ancak çeşitli dans üretimlerinde "entelektüel laf kalabalığı” söz konusu olabiliyor ve “entelektüelizm sapması” yaşanabiliyor. Gereğinden fazla kavram işlenebiliyor. Bunlar iddia edildiği gibi sahneye taşınamıyor ya da taşınsa bile seyirciye geçemeyebiliyor.

………….

› Belirlenmiş, tasarlanmış bir dramaturjisi olan; “söylenecek söz”ün seyirci tarafından algılanmasının hedeflendiği sahneleme biçimi çoğunlukla "modernist" olarak eleştirilebiliyor. Hakim eğilimlerden biri, öznel deneyimlerin sahneye taşınması; çoğu zaman yaşanan deneyimlerin toplumsal değerinin göz ardı edilmesi.

Kültürel çoğulcu bir dünya tasarımından yola çıkarak oluşturduğumuz sahnelerimizde, mevcut kültürleri kendi yorumumuz ile temsil etmeye; genel gösteri dramaturjisiyle de tahayyül ettiğimiz alternatifi "var etmeye" çalıştığımız söylenebilir. Avangartlık çabası söz konusu olduğunda, sadece durumları ortaya koymak yeterli olmayabiliyor. Dans sahnelerinde hikâye anlattığımız iddia edilemez. Genellikle durumları gösterip sonrasında bir alternatif ya da çıkış olasılığı göstermeye çalışıyoruz ya da yerel kültürlerin bir aradalığından bir etki oluşturmaya çalışıyoruz.

Yapılan çalışmaya dair ortak bir söylem oluşturmak temel hedeflerimizden biri; çalışma sürecinde sahne dramaturjilerini tartışmaya ve netleştirmeye; ortak bir tavır oluşturmaya çalışıyoruz.

………….

Ertem’in yazısında “dansın satılabilirliğinin, dansın pazar değerini belirleyen öğesinin -yani dansın- reddinden; belli bir tekniğe mensubiyetin önemsenmemesi”nden ve “koreografik sanat nesnesinin yeniden üretilebilirliği ve dolayısı ile tüketilebilirliği soruları üzerinden tekniklere/stillere bir meydan okuma”dan bahsediliyor. “Bir koreografik öğe olarak durağanlığın, hareketsizliğin hareket beklentisine karşı kullanılması, dans nesnesinin pazardaki konumuna ve değerine ilişkin politik bir tavır olarak” tanımlanıyor.

› Seyircinin sahip olduğu “güzel bedenlerin estetik hareketlerinden oluşan dans” algısına meydan okunabileceğini konuştuk. Ancak çeşitli örnekler “seyircinin algılarını yıkma söylemi”ni sorunlu hale getirebiliyor. Seyirciyi "sıkma" çoğunlukla niyetten bağımsız dramaturjik bir tercih haline gelebiliyor. Seyirciyle kurulan ilişkinin niteliği ya da “seyirci dramaturjisi” önemli bir belirleyen olarak göz önüne alınmalı.

………….

Günsür’ün yazısının giriş bölümünde; Hal Foster, Schechner ve Kirby’den referanslarla postmodern dönemde gelişen çeşitli sanatsal tavırların bir dökümü yapılıyor. Biz de yazının daha çok bu bölümünü tartıştık. Postmodern dönemin sahiplendiğimiz ya da mesafeli baktığımız çeşitli eğilimlerini ayrıştırmaya çalıştık. Kendi üretimimizle yakınlık kurduğumuz eğilimler şöyle sıralanabilir:
-teori ve pratik ayrımının reddi,
-sanatçının kendine dışarıdan bir göz olarak bakarak yaratması; eleştirel ve yaratıcı form ayrımlarının reddi,
-bilim ve sanatta mükemmellik iddiası yerine, gelişme içinde olduğumuzu kabullenmek,
-disiplinlerarası etkileşim ve kültürler arası yaklaşım,
-evrensel olanı gereğinden fazla yüceltmeden yerel olanı ortaya çıkarmak ve her kültürün ortak duygularına gönderme yapmak,
-epizod-bölüm-parça biçimi (anlatımda farklı düzlemler, değişik sanat biçimleriyle ilişkiye girmek),
-tırnak içine almak, eleştiriyi yaratımın içine sokmak.

› Aynı yazıda bahsi geçen eğilimlerden biri de “müzikalitenin, anlamın, karakteristiğin, atmosfer kurmanın reddi” idi. Kendi prodüksiyonlarımızda dans-müzik ilişkisini önemli bir yere koyduğumuzu konuştuk. Belli kültürlere, ortamlara, durumlara dair atmosferler kurmaya çalıştığımız söylenebilir. Müzikten bağımsız dans etmiyoruz; müzikal düzenlemeler çoğu kez dramaturjik tercihlere ve dansın gerekliliklerine göre değişebiliyor. Ortak çalışmalar sonucu bütünlüklü sahnelerin oluşmasına çalışıyoruz.

………….

Son dönemde dans sahnesinde dramaturjik tercih bağlamında üç eğilimden bahsedilebileceğini konuştuk:

  1. zaman, mekân ve anın paylaşımı; yani deneyimin kendisi önem kazanabiliyor.
  2. sanatçının bir derdi sözkonusu; ama seyirciye geçmesi her zaman önemsenmeyebiliyor.
  3. sanatçının derdinin seyirciye geçmesinin önemsenebiliyor.

İlk iki tercihin seyircinin yorumuna “açık anlamlar”ı ön plana çıkardığı; bizimse -didaktik olmadığı sürece- 3. tercihe yakın durduğumuz söylenebilir. Kurduğumuz sahnelerde seyirciye geçmesi hedeflenen asgari bir dramaturjik yönelimin bulunduğunu ve sahneleme aşamasında sanatsal tercihlerin yanı sıra bu dramaturjik tercihi de gözettiğimizi söyleyebiliriz.