Benim de katkıda bulunduğum Park Gazetesi (www.parkgazetesi.com) “Forumlar Kendini Değerlendiriyor” adlı bir dosya çalışması yürütüyor. [1]Gezi Direnişi’nden sonra parklara geçen seküler direniş hareketi buralardaki forumlarda bir özörgütlenme deneyi yaşadı. Kendimi İstanbul’la sınırlayarak konuşacak olursam, bana göre forumlar deneyimi genel anlamda başarısız oldu. Fakat özellikle yerel sorunlarla bağ kurmayı başarabilen forumlar/mahalle dayanışmaları umut verici örnekler oluşturuyor. Bu yerel forum ve dayanışma deneyimlerini gerek Parkgazetesi’nden gerekse facebook’taki kendi sayfalarından ve başka kaynaklardan izlemenizi öneririm: Kocamustafa Dayanışması, Tatavla Dayanışması, Kuzguncuk Dayanışması, Yeldeğirmeni Dayanışması ve Don Kişot işgal evi,  Acıbadem Dayanışması bu örneklerden bazıları. 

Forumların tıkanmasının başlıca nedenlerinden birinin, “barış süreci”nin forumlar tarafından yeterince sahiplenilmemesi olduğunu düşünüyorum. Bu yazıda konuyu iki temel eksende ele almaya çalışacağım. Önce soruna forumların ana kitlesi oluşturan Türkî kesim açısından bakmak istiyorum. Sonra da Kürt Hareketi’nden (BDP, HDK) forumlara gelen arkadaşların forum kitlesiyle ilişkisini tartışacağım.

Gözlemlerimin büyük çoğunlukla Abbasağa Forumu ve başka birkaç foruma ilişkin bilgilerime dayandığını, daha bütünlüklü bir tablonun tartışmanın zenginleşmesiyle oluşabileceğini söyleyeyim.

* * *

Önce genel bir gözlemimi paylaşalım. Forumlara, örneğin Abbasağa’ya katılan arkadaşların önemli bir kısmında şu eksikliği gördüm: Gezi Direnişi’nin, barış sürecinin sağladığı çatışmasızlık ortamı sayesinde mümkün olduğu pek dikkate alınmıyordu. Başka türlü ifade edersek, insanların algısında Türkiye sanki iki parçaya bölünmüştü. Bir tarafta Kürtlerin yaşadığı bölge veya Kürdistan, diğer tarafta ise ülkenin geri kalanı vardı. Bu iki bölge sanki birbirinden yalıtılmış iki ayrı sorunlar kümesini/tarihi yaşıyordu. Dolayısıyla birinde meydana gelen gelişmelerin, diğer tarafı çok etkilemediği algısı güçlüydü.

Bazı sınırlı çabalar dışında –benim bildiğim Yoğurtçu ve Abbasağa’daki toplumsal barış atölyeleri, Kürtçe dil atölyeleri gibi– barış meselesinin fazla gündeme gelmemesi de zaten bu bakış açısının sonucuydu.

Burada, “Kürt sorunu ve barış meselesi uygun şekilde gündemleştirildi, fakat çoğunluk yine de ilgisiz kaldı” demek istemiyorum. Tanık olduğum örneklerde tam tersi oldu. Örneğin, Abbasağa ve Yoğurtçu’daki iki toplumsal barış atölyesinde, Kürtler veya bölgede askerliğini yapmış Türkler bireysel hikâyelerini anlatınca katılımcılar ilgiyle dinledi. Abbasağa’daki toplumsal barış çalışma grubunun Barış Annelerini davet ettiği forumun da ilgiyle izlendiğini, insani duyarlılığın öne çıktığı bir ortam oluştuğunu biliyorum.

Üzerinde durmak istediğim nokta, bir toplumsal hareket olarak forumların, barış mücadelesini genellikle dışsallaştırmış olması. Tanık olduğum en demokratik perspektif şuydu: Biz bu tarafta AKP otoriterliğine karşı demokrasi mücadelesi veriyorduk; Kürtler ise memleketlerinde kendi haklarını almaya çalışıyordu.

Sanki 30 yıldır devam eden iç savaş yüzünden, “bizim buralar”da toplumun üzerine ölü toprağı serpilmemiş; toplumsal yaşamın militarizasyonu, kent haklarından bireysel özgürlüklere, kadın sorunundan sınıf mücadelesine kadar çeşitli mücadelelerin önünü tıkamamıştı.

Halbuki “eğri oturur, doğru konuşursak”, Gezi Direnişi ve sonrasındaki forumlar süreci kendinden menkul, boşlukta gelişen bir toplumsal hareket değildi. “Barış süreci”, kitlelerin demokratik özgürlükleri için sokaklara dökülmesinin yeterli olmasa da gerekli koşulunu hazırlamıştı. Şunu hayal etmek zor değil: Diyelim ki savaş devam ediyordu ve her gün gençlerin cenazeleri geliyordu. Bu durumda AKP Hükümeti, Gezi Parkı gibi kent sorunlarını kolayca manipüle edebilir, talileştirebilir ve gündemden düşürebilirdi. Milliyetçi histerinin yüksek seyrettiği bir ortamda, Gezi Parkı gibi sorunları kamuoyunun gündemine taşımak ve sivil itaatsizlik eylemlerine geniş bir toplumsal meşruiyet sağlamak kolay değildir.

O halde şu soru sorulabilir: Niçin forumlar, seküler direnişin kaderinin Kürt sorunun barışçıl çözümüne sıkı sıkıya bağlı olduğu gerçeğini pek fark edemedi? Üstelik barış sürecine tabandan sahip çıkmak, başından itibaren içe dönme ve halktan tecrit olma tehlikesi yaşayan forumların, daha geniş toplum kesimleriyle ilişki kurabilmek için elzemdi.

Bu sorunun yanıtlarından birine yukarıda değinmeye çalıştım: Kürt sorunu ile ülkenin Batısı’ndaki demokratik hareketlerin sanki iki ayrı evrende gelişen dinamikler gibi algılanması. Devlet/hükümetler 29 yıldır, Kürt sorununun, Türkiye’nin her alandaki yönelimini belirlediği gerçeğini örtbas etmek için ellerinden geleni yaptı. Ana-akım medya buna göre şekillendirildi. Dolayısıyla forumlardaki algı kalıbının, bizatihi iç savaşın tezahürlerinden biri olduğu söylenebilir.  

Bununla birlikte, “barış süreci”nin forumlarda dışsallaştırılmasının, harekete özgü bazı nedenleri de var. En önemlisi de, Direniş Hareketi’nde gördüğümüz yoğun AKP karşıtlığıydı. Başka bir deyişle, 12 Eylül’den bu yana süre giden anti-demokratik düzenden çıkış yolunun, çoğu kez AKP Hükümeti’nin iktidardan düşürülmesine indirgenmesiydi. AKP iktidardan gidince her şeyin güllük gülistanlık olmayacağı biliniyordu, ama büyük çoğunluk “önce AKP gitmeli” görüşünde birleşiyordu. Forumlardaki Türkiye Solu’ndan grupların büyük çoğunluğu, seküler kitlelerin bu yanılgısını paylaşmakla kalmadı, onu daha da güçlendirdi. Zira bu grupların ezici çoğunluğu politik stratejisini yoğun bir AKP karşıtlığı üzerine kurmuştu: sosyalizmin ilginç bir yorumu.

Kısacası, forumlarda barış sorununun temel gündemlerden biri haline gelemeyişi, büyük çoğunluğun nasıl bir demokrasi evreni kurguladığıyla alâkalıydı. Nasıl bir Türkiye istiyorduk; bu “yeni Türkiye”de farklı halkların, kültürlerin yeri ne olacaktı; Kürtlerin özerklik talebi ve Rojava Devrimi nasıl bir demokrasi/yönetim anlayışına işaret ediyordu? Direnişin ufkunun büyük ölçüde AKP karşıtlığıyla sınırı oluşu, barış sürecinin taraflarından birinin AKP olması, AKP’ye karşı güvensizliğin barış sürecine karşı güvensizliğe ve mesafeye dönüşmesi, resmi ideoloji ve resmi tarih anlayışının derin izleri bu soruların yanıtsız kalmasına yol açtı.

HDK/BDP’lilerin Forumlara “Katkısı”

Bu konuyla ilgili gözlemim de Abbasağa Forumu ve başka birkaç foruma dair kısıtlı bilgilerimle sınırlı. Belki başka forumlarda çok farklı gelişmeler yaşanmış olabilir. Fakat benim gördüğüm şuydu: Bu yapılardan gelen arkadaşlar, niyetleri öyle olmasa da, sanki Kürt sorunu/barış sürecinin gündeme alınmamasını isteyen ulusalcıların eline koz vermek için forumlara gelmişti. Ortam çoğu kez, forum katılımcılarına Kürt sorununu daha iyi anlatmak, barış sürecine destek sağlamak için kapsayıcı/kuşatıcı bir dil geliştirmeye uygundu. Buna karşın, HDK/BDP’lileler genellikle hareket-içi bir propaganda dili kullanmayı tercih ettiler. Bu, tepeden, öğretici ve hatta zaman zaman dayatıcı bir dildi. Aslında Kürt Hareketi’ni biraz tanıyanlar, böyle dil kullananların hareket içinde de pek ilgiyle dinlenmediğini bilirler. Örneğin, güncel bir sorunu tartışırken biri çıkıp olaya “neolitik toplum”dan giriş yaparsa, arkadaşın büyük olasılıkla Öcalan’ın görüşlerini tekrarlayacağı, neden sonra asıl konuya geleceği tahmin edilir. Dolayısıyla bizim forumlarda yaşadığımız ilginç bir durumdu. Kürt siyaset sınıfına mensup arkadaşlar, “Kürdün Türke propagandasını” yapmanın ötesine geçemediler.

Kürt sorunu, yapıcı bir dille ve atölyeler, sunumlar gibi üretken bir çalışma çerçevesinde değil de “nutuk atma” düzeyinde gündeme gelince, haliyle barış süreci sağlıklı bir tartışma nesnesine dönüşemedi.

Benim buradan çıkardığım sonuç, çeşitli düzeylerde Kürt siyaset sınıfına mensup arkadaşların –istisnalar bir yana– Türkî halk tabanıyla ilişki kurmaya pek hazır olmadıklarıydı.

HDK-forumlar ilişkisini daha genel olarak değerlendirirsek, HDK’nin forumlarla sistematik ve yapıcı bir ilişki kurma politikasına sahip olmadığı söylenebilir. Sonbahar başında yerel seçimler forumların gündemine girdiğinde bile, HDK’nin yerel yönetim anlayışının ne olduğunu, CHP’ye karşı nasıl bir alternatif ortaya koyduğunu öğrenme fırsatı bulamadık. HDK/HDP, gerçekten de Batı’daki Türkiyelilerle Kürt halkı arasında köprü kurmak için mi oluşturulan bir projeydi? Forumlardan edindiğim izlenim, böyle olmadığı yolunda.  

 

 

 [1] Dosya giriş yazısı için bkz. http://parkgazetesi.com/2013/11/22/dosya-forumlar-kendini-degerlendiriyor. Tatavla Dayanışması, Yoğurtçu Forumu’yla ilgili iki söyleşi, Acıbadem Dayanışması, Don Kişot işgal evi, Kocamustafa Paşa Dayanışması ve Etiler Forumu Gençlere Umut Atölyesi için sırasıyla bkz. http://parkgazetesi.com/2013/11/17/tatavla-dayanismasi-bir-yerellesme-ornegi/http://parkgazetesi.com/2013/11/22/yogurtcu-parki-forum-ve-demokratik-isleyis/http://parkgazetesi.com/2013/12/08/yogurtcu-forum-sureci-ve-mahalleleri-degerlendirirsek/http://parkgazetesi.com/2013/12/05/gezi-bizde-mahallene-sahip-cik-duygusu-yaratti/;http://gorunmeyenler.wordpress.com/2013/11/11/don-kisot-evi-ile-roportaj-cinsiyeti-de-sifirliyoruz-toplumsal-normlari-da/http://parkgazetesi.com/2013/11/22/k-pasa-dayanismasinin-tum-muhtar-adaylari-kadin/http://parkgazetesi.com/2013/10/30/genclere-umut-atolyesiyle-soylesi-forumlar-ve-egitim-sen-gencler-icin-guclerini-birlestiriyor/Ayrıca bir değerlendirme yazısı için bkz. Caner Vardar. “Parklardan Seçimlere Kısa Bir Muhasebe”,  http://parkgazetesi.com/2013/12/02/parklardan-secimlere-kisa-bir-muhasebe/