BÜKAK, geçtiğimiz güz döneminde, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet Haftası”nın konusunu üniversitede cinsel taciz olarak belirlemişti. Kulüpteki kadınlar, bu konuyu kampüste yaptığı afişler ve düzenlediği forum dışında bir de performans eylemler ile gündemleştirebileceklerini düşünmüşlerdi. “Kadına yönelik şiddet” temasında olacak ve oyunculuk, dans, müzik gibi sanatsal öğeler kullanılacak bu performansların; icra edildiği ortama müdahaleci bir tavırla, üniversite kampüsünün çeşitli kamusal alanlarında sergilenmesi öngörülüyordu. Böyle bir eylemin farklı kulüplerde çalışma yürüten ve performans eylem fikrine sıcak bakan insanların kolektif üretimiyle gerçekleştirilmesi anlamlıydı. Bu düşünceyle “performatif eylem” fikri BÜKAK tarafından, kampüste sanatsal faaliyetler yürüten kulüplerden BÜO ve BÜFK ile paylaşıldı ve bu kulüplerdeki gönüllü insanlar çalışmalara çağırıldı. Ayrıca bu kulüplerde, cinsel taciz üzerine çeşitli tartışmalar yapıldı ve fiziksel aksiyon çalışmalarında taciz teması işlendi.

Fikrin ortaya çıktığı dönemdeki motivasyonun, çalışma süreci boyunca kaydedilen aşamalar doğrultusunda yenilenemedi. Öncelikle çalışmaların düzenine ket vuracak şekilde bir katılım problemi yaşandı. Kulüpler içerisinde açılan tartışmalar; aktarımlarla, ayrıntılı okuma-araştırma çalışmalarıyla desteklenmedi. Dolayısıyla sahneleme aşamasında üretilen söylemin altının boş kaldığı bazı noktalar oldu. Bunun dışında kolektif üretim hedefi geri plana itilerek, kulüplerin ayrı çalışmalar yürüttüğü bir sürece girildi. Öyle ki BÜFK içerisindeki farklı eylem grupları dahi birbirlerinin çalışmalarını takip edemedi. Bu durumda da “dış göz” eksikliği ortaya çıktı. Çalışmaların son döneminde farklı dış gözler, eylemleri izleyerek farklı perspektifler doğrultusunda müdahalelerde bulundular. Bir diğer sorunsa, performans-eyleme dair izlenebilecek bir yöntem araştırılmadığından ortaya çıktı. Çalışmalar, sahne üzerinde icra edilebilecek bir ürüne dönüşecek şekilde gelişti. Kamusal bir alanda, sahne-seyirci ilişkisi kalıplarını yıkan, izleyenleri içine daha fazla dahil eden bir sergileme anlayışı oluşturmakta atıl kalındı. Yine benzer şekilde, performansın sergileneceği alan, çalışma fikri için bir koşut olarak görülmediğinden; performansın “portatif”(taşınabilir) olabileceği yanılgısına düşüldü. Sergileme alanının, performansın konseptini belirlemede fikir verebileceği gibi, bu alanın bağlamından uzakta kalan bir konseptinse ürünü sekteye uğratabilecek handikaplar içerebileceği de gözden kaçırıldı.

BÜFK’ten dansçıların yürüttüğü çalışmaların sonunda iki farklı performans-eylem gerçekleşti. Bunlar “otobüs” ve “yürüyüş” eylemleriydi. “Otobüs” eylemi, sahne üzerinde sergileme alışkanlıklarından sıyrılamadan hazırlanmış bir performanstı ve bu sebeple izleyicinin dahil olduğu bir akış izleyemedi. Bir otobüsteki iki farklı odakta, “gülünç” hâl alabilen tacizkâr tutumlar, farklı tepkilerle savuşturuluyordu. Otobüs eyleminde genel sorunun, tacizin karikatürize edilmesiyle tehditkâr yönünün zayıflaması ve “olağan” addedilebilinmesine imkân tanıması olduğu söylenebilir. “Yürüyüş” eylemindeyse kadınlara sokakta yürürken çarpan erkeklerin; kazara meydana gelen bir olayı anlamlandırma şekli üzerinden, bu tacizkâr tutumun tekrarlanmasını gözler önüne sererek, bir yabancılaştırma etkisi yaratmak hedeflendi. Bu performansın; kampüste ulaşılabilir kitle göz önünde bulundurularak, yemekhanede sergilenmesi tercih edildi; fakat bu durum kullanılan megafonun sesi iletmekte yetersiz kalması gibi handikaplar doğurdu. Ayrıca “yürüyüş” eyleminin, açık alandan ziyade yemekhane gibi kapalı bir alanda icra edilmesi, izleyicilere geçirilmek istenen anlamın zayıflamasına yol açtı. BÜO’lu tiyatrocularsa, “sigara” performansını, eylem hakkında önceden bilgilendirilmemiş bir kitleye sergiledi. Çarşı Kantin’de oturan insanlar, masa masa dolaşıp amansız şekilde her kadından sigarasını yakmak için ateş isteyen bir erkeğe rastladılar. Kantinde oturanlar arasında, sigara kisvesi altında üretilen tacizkâr tavra karşı çıkacak bir performer da mevcuttu. Yaşanan tartışma, kantindeki kitlede farklı reaksiyonlar oluşmasına yol açtı. Her ne kadar, performerın tacizkâr tavrına paralel bir üslupla, kavga eden ikiliyi uzlaştırma çabaları gözlense de; kitleyi “uyandırdığı” ve maşist pratikleri ortaya serdiği göz önünde bulundurularak performansın ortama müdahale ettiği söylenebilir. Burada, üretilen reaksiyonlara karşı cevap oluşturmak; başka bir deyişle bir söz söylemek amacıyla önceden tedbirli olmak gerektiği ortada. Ortaya çıkan sorunlar genel olarak “performans” fikrine ve yöntemine yabancı olmakla ilişkilendirilebilecek türdendi. Gelecekte girişilecek böylesi çalışmaların öncesinde “performans” ve “sokak eylemleri” hakkında öngörü sunan bir okuma paketi hazırlamak, süreci kolaylaştıracaktır.

Sanatın aktivizmle organik ilişki kuramadığı bir konjonktürde, “camia”sının ilgisini diri tutmak kaygısından türeyen bir “sanatsal ürünü muhalif dokunuşlarla süsleme anlayışı”ndan öteye gitmek niyetinde olmayan kültür-sanat ortamları -bir bakıma aktivizmi de metalaştırarak- devamlılığını sürdürüyor. Burada farklılaşan tavır, “muhalif” duruşun, aslında hayatlarımıza müdahale eden egemen kültürün karşısında sergilendiğini hatırlatarak; sanatta estetik olanı anlamlandırma aracına dönüştürüldüğü noktada muhalif tavrın bağlamından kopabileceğini iddia etmek. Bu düşünceden hareket ettiğimizde, muhalif tavrın performans-eylem gibi çalışmalar üzerinden üretilmesi, mevcut kültür-sanat-aktivizm döngüsünden sıyrılmak anlamında önem kazanıyor. Boğaziçi’ndeki bu ilk performans-eylem girişimiyse, tam da mevcut kültür-sanat ürünlerinden beslenen bir “liberal kampüs” atmosferinde daha bir anlamlı. Her şekliyle “tepki” vermenin marjinalleşebildiği bir ortamda, sözünü söylemek için alternatif yollar üretmek ile “marjinal” olmaktan bir şekilde tatmin sağlayıp başkalarının düşüncelerine dokunmak adına fazladan gayret sarfetmemeyi tercih etmek bu noktada birbirinden ayrışıyor. Performans-eylemlerin önemini kavramak ve daha verimli çalışma süreçleriyle devamını getirmek adına daha başka eylemleri de kampüs ve kampüs dışında gerçekleştirmek temennisindeyiz. Dileyelim ki başka gruplarla da böylesi alanlarda ortak çalışmalara girebilelim...