Aşağıdaki metin, 17 Eylül 2006 tarihinde Tiyatro Boğaziçi'nde sunumu yapılan Jonathan Lear'e ait "Catharsis" adlı makalenin aktarım notlarından oluşturulmuştur. Makale Amélie Oksenberg Rorty tarafından yayıma hazırlanan Essays on Aristotle's Poetics (Princeton University Press, 1992) adlı kitapta 315–340. sayfalarda yer almaktadır.

Makalede Aristo'nun, rönesanstan beri Batı felsefesinin ve edebi eleştirinin sıklıkla konusu olan "tragedya katarsis üretir" iddiasının altında yatan tartışmalar ayrıntılı bir şekilde incelenerek "katarsis"le ilgili farklı yaklaşımlar masaya yatırılmaktadır.

"Tragedya acıma ve korku duygularını uyandırarak rahatlama yaratır ve insanların bu duygusal süreci arınma olarak algılaması doğaldır" şeklindeki genelleme katarsisi anlamak için yetersizdir. Asıl önemli olan Aristo'nun, bir tragedyanın icrası sırasında oluşan katarsis sürecini nasıl tanımladığının kavranmasıdır. Aristo bu süreci gerçekten de duygusal bir arınma olarak mı tanımlar, yoksa aslında farklı şekilde algıladığı bir süreci adlandırmak için mi arınma metaforunu kullanır? Tıbbi bir terim olarak kullanılan "temizlenme" (purgation) metaforu ile onun dini karşılığı olan "arınma" (purification) metaforu arasında seçim yapmak yerine tragedyadaki katarsis sürecinin nasıl tanımlandığına odaklanarak farklı modeller arasında anlamlı bir seçim yapılabilir. Yazar, katarsis hakkında öne sürülen farklı tanımlamaların getirdiği çeşitli kısıtlamaları inceleyerek, geleneksel tanımlamaların yetersizliklerini ortaya koyuyor. Bunu yaparken de Aristo'nun duygularla, tragedyanın etkileriyle ve tragedyanın bu etkiyi nasıl ürettiğiyle ilgili tartışmalarından faydalanıyor.

Bu tartışmalar şu şekilde özetlenebilir:

  1. Duyguların temizlenmesi tanımının kabul edilmesi, Aristo'nun katarsisi duygusal açıdan patolojik durumların tedavisi olarak gördüğünün kabul edilmesi anlamına gelir. Bu yorumu destekleyen tek kanıt Aristo'nun "müziğin yarattığı katarsis" ile ilgili tartışmasıdır (bkz. Politics VIII.5–7). Fakat Aristo aslen erdemli insanlardan bahsetmektedir ve erdemli insanların ruhunda temizlenmesi gereken zehirli duygular olduğunu kastetmiş olması anlamlı değildir. Bu tarifle ilgili ikinci bir sorun ise Aristo'nun tanımladığı "duygular"ın boşaltılabilir, atılabilir şeyler olmamasıdır. Örneğin; korku hissi gelecekte gerçekleşecek kötü olayların tahayyülüne bağlı olarak duyulan rahatsızlık şeklinde açıklanabilir. "His"e (feeling) ek olarak "duygu" (emotion) ayrıca tehlike inancının yanında tehlikenin korkmaya değer olduğuna yönelik bir zihinsel durum da gerektirir. "Duygu", sadece "his" değil aynı zamanda bir bakış açısıdır. Yani söz konusu yaklaşım için "duygu" fazlaca karmaşık bir kavram olarak durur.

  2. Trajik katarsisin duygulardan arınma etkisi yarattığı fikri, bugün üzerinde ciddiyetle durulan bir fikir değildir. Bu nedenle makalede bunun üzerinde fazlaca durulmamıştır. Bu tanımla kastedilen şeyin ne olduğu da belirsizdir. Bu noktada, trajik katarsisi anlamak için en önemli şey gösterilen acınası ve korkulası olaylardan zevk alınmasıdır. Tragedyada acının zevke dönüştüğünü düşünmek yanlıştır; acıma ve korkuya tepki olarak duyulan bir haz söz konusudur. Yani bu tanım çerçevesinde acıma ve korku arınılması gereken kirli duygular değil, erdemli kişinin hissetmesi gereken duygulardır.

  3. Katarsisle ilgili en karmaşık ve sofistike görüş ise katarsisin duyguların eğitimini sağladığı görüşüdür. Ahlaki eğitimin birincil görevi kişiye doğru şekilde davranmaktan haz duymayı öğretmektir. Bu da bir alıştırma süreci sayesinde olur. Aristo'ya göre erdem verili koşullara uygun olarak doğru duygusal tepkileri doğru oranda üretmektir. Tragedya ise bize acıma ve korku duyulacak uygun nesneleri sağlar. Bu duyguları hissetmemize değecek olaylar karşısında korku ve acıma duymaya alıştırır. Böylece duygular doğru zamanda doğru şekilde hissedilerek eğitilmiş, rafine edilmiş olur. Tekrara maruz kaldıkça ise bu duyguları yanlış şekilde hissetme olasılığımız azalır. Yani Aristo'nun erdem tanımına göre tragedya ahlak eğitiminin bir parçası olarak kullanılabilir. Bu tanımın iki önemli avantajı vardır. Birincisi Aristo'nun "duygu" tanımlaması ile tutarlı olması, ikincisi ise tragedyanın icrasından duyduğumuz hazzı açıklayabilecek nitelikte olmasıdır. Tragedya ahlaki eğitimi sağlıyorsa, biz de bu deneyim sayesinde dünyayı ve kendimizi daha iyi anlarız ve bundan bilişsel bir zevk duyarız. Ancak yine bu tanımın getirdiği bazı kısıtlamalar da vardır. Bunlardan ilki, erdemli bir insanın da bir tragedyanın icrası karşısında katarsisi yaşaması, ancak bu erdemli kişinin eğitime ihtiyaç duymuyor olmasının yarattığı çelişkidir. Bir diğeri ise Aristo'ya göre eğitimin gençlere yönelik, trajik katarsisin ise eğitimli yetişkinlere uygun "yüksek" bir sanat formu olmasından doğan tutarsızlıktır. Bu tanımın sorgulanmasını gerektiren üçüncü bir neden gerçek hayatta karşılaşılan trajik bir olayın izlenmesi karşısında haz duymanın "duyguların eğitimi" perspektifiyle uyuşmamasıdır. Gerçek bir trajedi karşısında bu duyguları hissetmek uygun değildir. Gerçek hayatta tiyatroda bulmak istediğimiz trajediyi aramamamız ve trajik olaylar karşısında haz duymaya koşullanmamamız gereklidir. Aristo da, taklide verilen duygusal tepkinin gerçek olay karşısında uygun olmayacağını, ancak taklidin gerçeklikten yeterince ayrıştığını ve bu nedenle seyircide uygunsuz bir duygusal tepki oluşturma gibi bir tehlike olmadığını söyler. Son olarak bu yorum tragedyadan neden haz duyduğumuzu da açıklamaz. Çünkü tragedyadan duyulan hazla anlama arzusunu tatmin etmekten duyulan haz arasında fark vardır. Zira Aristo da bilişsel haz ve taklide dayalı haz olarak iki farklı haz tanımlar ve bu ikisini birbirinden ayırır. Poetika'da taklide dayalı haz üzerine odaklanır. Acıma ve korku doğru etki değil, doğru etkiye giden yoldur. Yani korku ve acıma duygularını uyandıracak bir olay örgüsü doğru etkiyi oluşturmak için öncüldür. Bilişsel haz amaç değil, taklide dayalı hazzı oluşturmak için bir araçtır.

Sonuç olarak Aristo aslen korku ve acıma duygularını uyandıracak bir olay örgüsünü oluşturma kaygısını taşımaktadır. Seyircinin korku ve acıma duyması için tragedyadaki karakterle kendisi arasında bir benzerlik kurması ve böylece aynı olayların kendisinin de başına gelebileceğine inanması gerekir. Bu nedenle şairin yapması gereken olması muhtemel olayları olası ve hatta gerekli görünecek şekilde anlatmasıdır. Yani Aristo tragedya eserini kendi içinde, eserin kendi değerleriyle değil, izleyici üzerindeki etkisi ile birlikte tanımlamıştır. Dolayısıyla katarsisin de benzer şekilde tanımlanması gerekmektedir.