BGST Müzik Birimi’nde vokal çalışmalarının şimdiye dek, albüm veya proje çalışmaları kapsamında, kısa zaman aralıklarında, lokal olarak yürütülmüş olduğunu söyleyebiliriz. Farklı kuşakların birlikte çalışmasını sağlamak, uzun zamandır yapamadığımız bir eğitim çalışmasını tekrar başlatmak için 2015 Ocak  ayında, “Herhangi bir enstrümanın katkısı olmaksızın, sadece insan sesi kullanarak nasıl bir repertuvar, formasyon çalışması yapabiliriz?” sorusundan hareketle vokal çalışmasına başladık.

Başlangıçta çalışmanın çerçevesini, Alevi deyişlerinin “a’capella” formunda yorumlanması oluşturmuş olsa da, Nisan 2015’ten itibaren çalışma kadrosunun genişlemesiyle de birlikte, ‘Ritüel Müzikleri’ ana başlığında Mezopotamya, Balkanlar ve Kafkasya’daki inanç gruplarının ilahilerini ele almaya başladık. Seçilen repertuvarı, yine BGST’de yürütülen Makam Çalışması’nda edinilen birikimle ve tüm katılımcıların öneriler getirdiği doğaçlamalarla çeşitlendirerek yorumladık. Kayıt alınarak yapılan bu çalışmaların bazı ürünlerini Müzik Birimi’ne sunduk. Dinlettiğimiz örneklerdeki doğaçlama ve partisyonlar olumlu değerlendirildi. Daha yoğun bir çalışma takvimiyle, vokalistler arasındaki deneyim, birikim farklılığının aşılabileceği, buluşların zenginleşebileceği yorumu yapıldı. 

Farklı müzik deneyimlerinden geçmiş karma bir kadroyla yürütülen bu çalışmada, belli bir noktaya gelindiğinde, hem teknik eksiklikleri gidermek hem de vokal anlayışlarını ortaklaştırmak amacıyla, toplam dört ay boyunca Cavit Murtezaoğlu Ses Atölyesi’ne devam ettik (Mayıs, Haziran ve Ağustos, Eylül 2016).

Ayrıca Ağustos ayında, Kardeş Türküler’in yeni albüm çalışmalarında vokal kadrosu olarak yer aldık. Gerek hazırlık çalışmalarında, gerekse stüdyoda bu süreci olumlu ve geliştirici olduğu şeklinde değerlendirdik.

Hâlihazırda daha önce seslendirdiğimiz ilahileri, edindiğimiz ve geliştirdiğimiz vokal teknikleriyle tekrar ele almaktayız. Çalışmanın ürünlerini ses kaydı formatında yakında Web’de paylaşacağız.

BGST Müzik Birimi'nde Ritüel Şarkılarına Yeni Yaklaşımlar

İnanç kavgalarının, savaşlarının yoğun olarak yaşandığı günümüzde, repertuvar olarak inanç müziklerinin belirlendiği bir çalışmanın nasıl bir dramaturji etrafında şekilleneceği sıkça tartıştığımız bir konuydu. İnanç meselesine nasıl bir perspektiften yaklaşılacağı, temel sorumuz oldu. Evrim Hikmet Öğüt’ün “Müzik Göçmenin Ne İşine Yarar”[1] başlıklı makalesinin, bizim için gayet aydınlatıcı olduğunu söyleyebiliriz. Makaleye göre inanç;  kültürel bir öge olarak, göçmen, mülteci, azınlık veya baskı altında herhangi bir topluluğun bir arada durmasına ve kendisine alan yaratabilmesine imkân tanıyan bir olguydu. Kültürel çoğulcu bakış açısından değerlendirildiğindeyse, tam da bugün üzerine çalışılması gereken kritik bir alan olarak karşımıza çıktı. İnanç tahakkümüne karşı, farklı inançların ritüel müzikleri içinden bir söz söyleyebilme açısından ‘inanç’ veya ‘ritüel’ müzikleri üzerine yapılan herhangi bir çalışmanın, önemli bir noktada durduğunu düşünüyoruz.

Ritüel şarkılarına dair bu yeni denemelerimizin ilk örneğini , farklı vokal düzenlemelerine oldukça elverişli olduğunu düşündüğümüz “Zahid Bizi Tan Eyleme” deyişiyle verdik.  Bu deyiş,  1700’lü yıllardan bu yana Alevi kültüründen direnişin ve başkaldırının sembolü olmuştur ve rivayete göre  Tuzla’da katledilen İstanbul Bektaşi’lerine aittir. Deyişte geçen sözlerden “Sayılmayız parmağ ile / Tükenmeyiz kırmağ ile” kısmı, 70’li yıllardaki devrimci sloganlarından biri olarak karşımıza çıkmaktaydı. Bu deyişin düzenlemesinde isyankâr bir atmosfer yaratabilmek bizim için önemliydi. Buradan hareketle deyişte çeşitli makamsal geçişler denedik ve bazı bölümleri uşşak, bazı bölümleri saba makamında icra ettik.

Çalışma sürecinde ikinci seçtiğimiz parça eser, “Tevhid” oldu. Tevhid,  sözleri Pir Sultan Abdal'a ait olan bir Türkmen Alevi deyişidir. Allah’ın birliğini, Hz. Muhammed ve Hz. Ali'ye olan övgü ve güzellemeleri, Alevilik yolunun inceliklerini konu edinir. Tevhid'i hem ritüelistik anlamda zengin olması, hem de sözlerin vokaller arasında devredilebilmesi  (ağızdan alma tekniğinin kullanılabimesi) bakımından önemli bulduk. Bu deyişi düzenlerken vokalleri olabildiğince geçişken ve zengin kurgulamaya çalıştığımızı söyleyebiliriz.

Daha sonra “Agni Parthene” isimli bir Ortodoks ilahisi üzerine çalıştık. Agni Parthene, çok farklı dillerde icra edilen ve sözleri 1846-1920 yılları arasında İstanbul’daki Rum-Ortodoks Kilisesinin patrikliğini yapmış olan Agyos Nektaryos Ayginis’e ait bir ilahi. Bu kilise ilahisini seçmemizin sebebi, hem Batı armonisini hem de İstanbul’a ait vokal kullanımlarını aynı eser içinde görebileceğimiz bir örnek olmasıydı. Çalışmalar sırasında, ses tınlatma bölgelerini ve koral duyuşu geliştirme üzerine yoğunlaştık.

Ortodoks ilahiler arasından çalıştığımız bir başka ilahi de Makedonya’da icra edilen “Alilujah” idi. Ardından Pontus Rum’larına ait bir şarkı olan ve Sümela Manastırı’yla ilişkilendirilerek icra edilen “Sumela”yı ele aldık.

“Eyhok” albümünden Kurmancî bir ilahi olan “Qiyamete” de diğer ilahilerin verdiği barış ve şükür mesajlarının aksine, daha karanlık bir tablo çizmesi ve Allah’tan ve Muhammed’den kurtuluş dilenmesi ile farklı bir yerde duruyordu.

Henüz giriş aşamasında olsa da bunun yanında Arapça bir Katolik ilahi olan “Wa Habibi”, Ermeni ilahileri “Amen” ve özellikle 1915 Ermeni Soykırımı anmaları ile bütünleşmiş bir ilahi olan Der Voğormia”yı  da repertuarımıza aldık. Repertuvarımızı halen genişletmeye devam ediyoruz.

Repertuvarı belirlerken mümkün olduğunda farklı inanç, bölge ve dillerden beslenmeye çalıştığımızı söyleyebiliriz. Önümüzdeki dönemde bu repertuvardan seçilen bazı çalışmaların bir araya getirilip, sanatsal olarak kurgulanması ve bir akış oluşturulması çalışmamızın temel hedefidir.

 

[1] Öğüt, Evrim H. “Müzik Göçmenin Ne İşine Yarar”. Birikim. Sayı: 320