Tarihi Ani kentindeki kadim Ermenicenin bir kolu, Tatar istilalarına dayanamayıp önce Kırım yarımadasına, ardından 17. yüzyılda Karpatlara göç etti. Anadolu’dan giden bu dil, yüzyıllar boyu Avrupa’da yaşadı ancak zamanla silinmeye, günlük hayattan çekilmeye başladı. Ticaretten siyasete kadar, çok çeşitli alanlarda varlık gösteren Macaristan Ermenileri arasından, yüzyıllar sonra, müzisyen Alex(ander) Száva çıktı ortaya. Emekli olduğunda, Transilvanya Ermeni şehir şarkılarından oluşan, ‘Ov Paregam’ (Ah, Arkadaşım) adlı bir albüm yaptı. Száva, Ardeal (Transilvanya) Ermenicesini, albüm için yaptığı çalışmalarla birlikte öğrendi. O, bugün Macaristan-Romanya hattında bu lehçeyi konuşabilen topu topu 6-7 kişiden biri. Önce internette albümünü, ardından kendisini, hayatını sürdürdüğü Mauritius adasında buldum. Mektuplaşmaya başladık. İlk kez biriyle Ermenice yazışmanın heyecanıyla yazıyordu hayat hikâyesini. Örnek bir inat hikâyesi bu; dostumun sözünü kesmeyeceğim...
“Kıymetli kardeşim Sevan,
İstanbul’dan yolladığın mektup beni hem şaşırttı hem de sevinçten deliye döndürdü. Böyle güzel sözler yazdığın için teşekkür ederim. Gerçi ben tam Ermeni sayılmam. Yalnızca dedemin tarafından Ermeni kanı taşıyorum. Aynen Transilvanya Ermenilerinin kültürünü korumayı önemsediğim gibi, bunu da önemsiyorum. Ve atalarımın ölmüş dilini, geleneklerini ve şarkılarımı yaşatmak için çabalıyorum. İnşallah başarırım.
1957’de Viyana’da doğdum ve orada büyüdüm. Annem tam Avusturyalı ama onun babası, yani dedem, Ardeal (Transilvanya) Ermenileri soyundan. Ardeal’in Ermenileri çok eskiden Macarlara benzemişler. Eski âdetler, alışkanlıklar ve Ermeni dili yavaş yavaş kaybolmuş.”
Kovboylar değil, Ermeni şövalyeler
“Bizim evde Ermeni âdetleri uygulanmazdı. Avusturya-Macaristanlı sayılmışız. Bu yüzden de çocukluğumda bir kelime bile Ermenice öğrenmedim. Evde genellikle Macarca ve –iki yıl İngiltere’de yaşadığımız için– İngilizce konuşurduk. Bu koşullarda yetişmeme rağmen Amerikan kovboylarını değil Ermeni şövalyelerini sever, büyüdüğümde ‘Ermeni bezirgânı (tüccar)’ gibi giyinmek isterdim. Ermenistan, rüyalarımın ülkesiydi. Hep Ermenistan hakkında hikâyeler dinlemek isterdim. Ben büyüdükçe, bu sevgi ve ilgi de içimde büyüdü.
Batch Üniversitesi’nde İşletme okudum. Aynı zamanda müzikle ilgilendim. Mandolin ve tanbura çalarım. Swing, Balkan Çingeneleri müziği, Country, Tango, Yunan ve Arap müziği severim. Suriye, Mısır ve Irak Ermenileriyle çok zaman geçirdim ve onlardan, Ermenice sözcükler ve Ermeni şarkıları da dahil olmak üzere çok şey öğrendim.
Eğitimimi tamamladıktan sonra Mauritius’a gittim. Eşimle orada tanıştım. Bir müddet Kıbrıs’ta yaşadıktan sonra 1991’de Batch’a yerleştik. Romanya, Çavuşesku’dan kurtulup açık bir ülke olmaya başlayınca, Ardealli akrabalarımızla haberleşmeyi denedik ama bu mümkün olmadı. O zaman Ardeal Ermeni kültürünün kaybolmuş olduğunu anladım. Ancak, Ardeal’de ve Macaristan’da, umutlarını yitirmeden, tüm gelenek ve görenek kırıntılarını gelecek nesillere aktarmak için derleyen pek çok insan gördüm ve onların başladığı işi sürdürmeye karar verdim.”
Yaşlılardan derledim
“Ardeal Ermenilerinin müziğini icra etmeye, şarkılarını araştırmaya ve bir albümde toplamaya karar verdim. Başlangıçta nafile bir çaba gibi görünüyordu bu. Sonra yaşlı insanlardan şarkı ve melodiler derledim. Eski kâğıtlardan, kitaplardan araştırdım. Zorlukla, satır aralarında sözcüklere rastgeldim. Sonuçta, 11 yıl içinde 10 şarkıya sahip oldum.
Başlangıçta çok şaşırmıştım. Ermeniler müziksever bir milletti. Müziklerinden geriye nasıl bu kadar az şey kalmış olabilirdi? Bugün bunun nedenini biliyorum. Ardealli Ermeniler, tüccar olmuşlar. Aralarından sanatçılar, ressamlar, müzisyenler, âşıklar çıkmamış. Düğün yahut eğlencelerde müziği Çingenelere çaldırmışlar. Onlar da tabii ki, alışılagelmiş Macar melodileri çalıyorlardı.
Oradaki Ermenilerin hayatı hep çalışma ve dertle dolu olmuştur; ruh halleri, eğlenmeye, şarkı söylemeye elvermemiştir. Fakat imanlı ve tanrısever olduklarından, Ardeal’de eski Ermeni ilahilerinin doğru halleri bulunur. Bunları, ataları çok yüzyıllar öne beraberlerinde getirmiş.
Ardeal’de eski şarkılar bulabildim. Birkaç şarkının Macarca tercümelerini de buldum. Ardael’in yaşlı papazı Der Krikor bana Ardael dilinden kelimeler öğretti. Başlangıçta Ermenice öğrenmeye niyetim yoktu. Yalnızca şarkıda geçen sözlerin anlamını ve okunuşunu bilmek istiyordum, notaları yazmak için. Ancak kısa zaman sonra fark ettim ki Ardael Ermeni lehçesini anlıyorum. Ardael yazılarını okumaya, onları kopyalamaya başladım. Şimdilerde Ardael Ermenicesinden İngilizceye bir sözlük yazıyorum.”
Kátainé Szilvay Ingrid’in albüm kartonetindeki yazısından:
‘OV PAREGAM’IN 10 ŞARKISI
‘Halk müziği’ deyimiyle genelde köylülerin müziğini kastederiz. Ancak Transilvanyalı Ermeniler için bu sosyal katman, tarihi nedenlerle tamamen yok olmuştur; dolayısıyla, buradaki ‘Ermeni Halk Müziği’, aslında şehir halkının müziğidir. Bu müziğin hâlâ eşsiz oluşunun ve hemen fark edilebilecek şekilde bu ulusun ruhunu taşımasının iki nedeni var. Birincisi, her tür müzik yürekten gelerek yaratıldığı için bizim de yüreğimize dokunuyor ve bir şekilde halktan besleniyor. İkincisi, Alexander Száva’nın hassasiyeti, yaratıcılığı, duygusal zenginliği, kısacası yeteneği. Yorumcunun çok yönlülüğü ise inanılmaz. Şarkısını tutkuyla söylediği gibi mandolin, lavta, akordeon ve flütü aynı özgürlükle çalıyor.
Albümdeki ilk şarkı, tüccarların zorlu hayatından bahsediyor. Sonraki şarkı ‘Zadig’ (Paskalya), bir genç kızın, sevgilisine, kırmızıya boyanmış bir yumurta sunarak aşkını ifade etmesini anlatıyor. Üçüncü şarkı, geleneksel bir Noel arefesi lezzeti olan ‘Dalauzi’ (yerel bir Ermeni tatlısı) hakkında. Şarkıya göre, bu lezzet sadece dudaklarımızı tatlandırır; ruhumuza sevinci geri döndüremez. Sonraki şarkı, kocası Minas’ı ilkbahardan sonbahara kadar Hortobágy bozkırında bekleyen bir kadının aşkı hakkında. Beşinci şarkı, sahte aşka isyanın anlatıldığı Ov Paregam’ (Ah, Arkadaşım). Onun ardından, Ermenilerin en önemli kasabalarından biri olan Szamosújvár (Ermenice adı Gherla) hakkında; 19. yüzyıl sonu popüler Macar dans müziği ‘çardaş’ formunda bir şarkı geliyor. Yedinci şarkı ‘Meradz Bankoner’ (Değersiz Kâğıt Paralar), birçok Ermeni tüccarın iflas ettiği 1817 yılındaki büyük mali krizi konu alıyor. ’Dünyanın Yanlışlığı’ adlı şarkıyı, ‘Kayınvalidelerin İsyanı’ takip ediyor: “Gençken değerliydim, ama şimdi kendi evimin patronu gelinim...” Son şarkı olan ‘Pağnikı’ ise, kaplıcalara doğru, öküz arabasıyla yapılan zorlu bir yolculuktan bahsediyor.