Son birkaç aydır, Youtube’un küçümsenemeyecek tanıtım gücüyle, “Evlerinin Önü Boyalı Direk” türküsünün flamenko versiyonunu, internet ortamında dinler olduk. Bu çalışmanın bu kadar sevilmesi, muhtemelen vokalistin yorumundan ve flamenkonun türküye kattığı enerjiden kaynaklanıyor. Hiç beklenmedik bir hızda, bu popülerlik meyvesini verdi ve albüm olarak karşımıza çıktı. 2000’li yılların başlarından itibaren, müzik piyasasında flamenkoya dair elle tutulur çalışmalar göremediğimiz Türkiye'de, flamenko üzerinden yorumlanan bir türkünün bu kadar popülerleşmesi, yerel ezgilerin flamenkoyla yorumlanması konusunda insanı düşünmeye sevkediyor. Bu çalışmayı doğru değerlendirebilmek için de, flamenkonun Türkiye’deki seyrine göz atmak gerekiyor.

Tüm dünyada, fırfırlı etek ve gül gibi öğelerin baskın olarak yer aldığı “ateşli” bir dans ve müzik kültürü olarak tanıtılan flamenkonun izleyici kitlesinin ve icracılarının arttığı yıllar olan 1950’lerde, Türkiye, özellikle sinema kanalıyla bu müziği ve flamenko kültürünü tanımaya başladı. Tabii bu noktada, flamenkonun, ortaya çıktığı kültürel ve tarihsel koşullardan yoksun; tamamıyla otantik ve ilgi çekici bir dans–müzik kültürü olarak karşımıza çıktığını akılda tutmak gerekiyor. Bu tanışma, bu kültüre duyulan hayranlığı ve öykünme isteğini de beraberinde getirdi. O dönemde, sayıları çok olmasa da, Türkçe sözlü çalışmalar flamenko formlarından hareketle yorumlanmaya çalışıldı -Belkıs Özener’in seslendirdiği “Artık Sevmeyeceğim” isimli şarkı, bunlardan en bilineni.- Bu çalışmaları, flamenko müziğinin Türkiye’deki ilk icraları olarak değerlendirmek ve sentezden ziyade naif bir öykünme olarak yorumlamak gerekiyor. İletişim kaynaklarının günümüze oranla çok geride olduğunu ve bu müziği ve kültürü tanımanın zorlukları düşünüldüğünde, yapılan bu çalışmalar takdiri hak ediyor. Gerçi günümüzde de benzer nitelikteki birkaç çalışma, Ajda Pekkan, Candan Erçetin gibi popüler isimler tarafından yorumlandı; fakat bunlar da, sentez kaygısıyla değil, daha çok albümlere çeşni katmak amacıyla yapılmışa benziyor. Bu tip çalışmalardan, en akılda kalıcı olanı kuşkusuz Levent Yüksel’in Türkçe yorumladığı, aslı Paco de Lucia’ya ait olan "Tuana" isimli şarkıdır. Erdem Sökmen Paco’nun gitar falsetasını, Levent Yüksel de Carlos Benavent’in bas gitar partisyonlarını aynen çaldılar. O dönemde Paco de Lucia’nın flamenko gitarda mitleştiği, teknik ve doğaçlamada flamenko gitarının sınırlarını erişilmesi zor noktalara taşıdığı düşünüldüğünde, bu şarkının orijinaline yakın icrası büyük bir başarıydı.

Yukarıdaki çalışmaların ötesinde, yerel ezgileri flamenko ile sentezleme konusunda, Türkiye'deki en önemli isim, kuşkusuz Doğan Canku’dur. Modern Folk Üçlüsü ile uzun yıllar sentez konusuna kafa yoran Canku, solo albümlerinde yerel ezgileri flamenkoyla yeniden yorumladı; besteler üretti. Bunu yaparken de, flameko bilgisini ve Modern Folk Üçlüsü deneyimlerini harmanlayarak; düzenlemelerde kaval gibi yerel enstrumanları da tercih ederek öncü adımlar attı. Doğan Canku’nun bu albümlerdeki başarısı, kaba bir sentez amacından ziyade, kendi müziğini yaratmak istemesi ve bunu yaparken de flamenko kadar, geleneksel tınılarımızdan da hareket etmek istemesinden gelir. Flamenkonun sert vokal tarzını taklit etmeye girişmeden, kendi vokal kullanımını tercih etmesi ya da, bazı şarkılarında Paco de Lucia’dan esinlenmeler görülse de, albümlerin geneline hâkim olan özgün gitar kullanımı bu durumu destekliyor.

Türkiye’de Popüler müzik piyasasında, son yıllarda, yukarıda bahsedilen ve nicelik/nitelik olarak pek de yeterli olmayan flamenko ürünlerinin üzerine yeni bir şeylerin eklenmediğini görüyoruz. Bu durum, Türkiye’de flamenko müziğinin yeşerip gelişmediği anlamına gelmiyor; konservatuvarlarda ve müzik merkezlerinde flamenko eğitimi oldukça ileri bir seviyede ve özellikle gitar alanında M. Safa Yeprem ve Ilgaz Benekay gibi birçok ismi saymak mümkün. Ancak, flamenko gitaristlerinin temel hedefi, flamenkoyu kendi kültür deneyimleriyle harmanlamaktan ziyade, hâlâ Paco ile gelişen yüksek flamenko gitar icre seviyesini yakalayabilmek. Doğaçlamaya dayalı bir müzik olan flamenko, gitaristler için büyük olanaklar sağlıyor; fakat bu doğaçlamalar da yerel denemelerden uzak ve yine Paco’nun yolunu takip ederek flamenko–caz sentezi temelli yürütülüyor.

Hal böyleyken, “Evlerinin Önü Boyalı Direk” videosunu ve sonrasında gelen albümü, sonuçları her ne olursa olsun tartışılması değerli bir konu olarak ele almak gerekiyor. Bu videoda, türkü bir flamenko formu olan tangos ile icra ediliyor; ritmik ve armonik yapısı, bu türküyle oldukça iyi örtüşüyor. Bu durum, doğal ve sıcak bir icra ortamıyla birleşince, karşımıza dinlenmesi keyifli bir video çıkıyor. Videodaki performansta, bilinçli olarak tercih edildiğinden emin olamasak da, flamenko müzik pazarına sunulurken kullanılan otantik ve turistik öğelerin hiçbirinin yer almaması çalışmaya ayrı bir anlam katıyor. Fakat videoyu, flamenko müziğiyle sentez arayışları açısından ele aldığımızda, flamenko ile ilk tanışılan yıllardaki çalışmalardan çok farklı olmadığını; sadece icra anlamında bir ilerlemenin olduğu açıkça görülüyor. Zira, sadece enstüranları dinlediğimizde, aklımızda kalan sadece tangos formunun akor kalıpları, ve yine Paco’yu anımsatan gitar falsetası oluyor. Bu nedenle, türkünün flamenkoyla sentezinden ziyade, flamenko kalıpları içinde icra edilmiş olması daha doğru bir tespit olur.

Bu çalışmanın, popülerliğinin de etkisiyle, profesyonel müzik ortamına taşınması ve yerel ezgilerin flamenkoyla sentezlendiği iddiasını taşıyan bir “Türkçe Flamenko” albümü olarak, “Kısmet” ile karşımıza çıkmasını, daha eleştirel bir gözle ele almak gerekiyor. Ancak, incelenen albüm itibarıyla, insan bu albüme, videodaki performansa yaklaştığı gibi anlayış ve sempatiyle yaklaşamıyor. Öncelikle, aynı türküye çekilen klipte, müzik piyasasının flamenkoya bakış açısını oldukça net bir şekilde görebiliyoruz -ilk videodaki doğal ortam tamamen kaydolmuş durumda-. Albümü genel olarak incelediğimizde, enstrümantasyonun ve özellikle flamenko gitarının, profesyonel bir albüm için yetersiz olduğunu görüyoruz. Sentez kaygısı taşıyan bir albümde, flamenko enstrümanlarının  yanı sıra yerel enstrümanların da – tıpkı Doğan Canku’nun albümlerinde olduğu gibi- yer almasını beklemek yanlış olmaz. Bu olmasa bile, en azından flamenko gitarında yerel unsurların da yedirildiği, özgün olma yolunda ilerleyen gitar yorumunu tadabilmek gerekir. Bu koşullar, sentez için ne kadar uğraşıldığının önemli verileri olabilir. Ama tüm bunların ötesinde, albümde daha çok geleneksel flamenko kalıplarına bağlı bir gitar icrası görüyoruz. Gerçi flamenko gitarı bir solistle icra edildiğinde, gitarın eşlikçi rolü, flamenko kalıplarına bağlı kalışı ve çok fazla ön plana çıkmaması normal karşılanabilir; ama bunun sebebi de daha çok, solistin icradaki yoğun hâkimiyeti; söylenen şarkının ve özellikle sözlerinin bile tek başına icrayı etkili bir hale getirebilmesidir. Ancak "Kısmet" albümünde, böyle bir hâkimiyet, ezgi ve söz gücü olmadığından, dinleyici gitardan yeni açılımlar duymak istiyor. Bu tip durumlar olmayınca, bir “sentez” albümde, yereli anımsatacak unsurları bulmak bir hayli zorlaşıyor.

Albümdeki çalışmaları, "türkü yorumları" ve "besteler" olarak iki grupta ele almak mümkün. “Evlerinin Önü Boyalı Direk” türküsünde olduğu gibi, albümdeki diğer türküler de flamenko formlarına uyarlanmanın ötesine geçememiş. Bu türkü yorumlamaların, önemli sentez çalışmaları olarak algılamaktan ziyade, flamenkonun daha önce bahsedilen, modası geçmiş olan taklit ve albümlere renk katmak için yapılan, flamenko düzenlemeler kategorisine koymak daha doğru olur. Sentez kaygısı taşıyan, Türk müziği ve flamenko konusunda ciddi eğitimler almış müzisyenler için, bu tip türkü yorumları, tabii ki geri kalmış denemelerdir. Bunun yanında, özgün besteleri incelediğimizde yaşanan hüsran, türküleri, albümdeki en başarılı çalışmalar olarak değerlendirmemize sebep oluyor. Bestelerin de türkülerde olduğu gibi tamamen flamenko kalıplarında ama bunun ötesinde çok da samimi olmayan bir anlayışla inşa edildikleri görülüyor. Çünkü bestelerdeki temel derdin, İspanyolca gibi duyulabilecek olan Türkçe kelimelerin bir araya getirilmesinden ve telaffuz edilmesinden ibaret olduğu oldukça açık. “Kara kuru dudaklar” gibi sözcük grupları ve “karalâhana” üzerine beste ve çoğu zaman bir anlam bütünlüğü kuramadığımız sözler, bu derdi çok iyi ortaya koyuyor. Bu bahsedilen sebeplerden dolayı, albümü Türkçe flamenko kategorisinden çıkarıp "flamenko elbisesi giydirilmiş" türküler ve "İspanyolcalaştırılmış” bir Türkçeyle yapılan besteler gibi sentez konusunda oldukça büyük tehlikeler barındıran yeni bir kategoriye koymak daha doğru olacak. Albümdeki hayal kırıklığının sebeplerini tam olarak kestiremesek de, Öykü ve Berk’in yerel ezgilerle flamenkoyu sentezleme anlayışı, albümün çıktığı müzik şirketinin politikaları ve popülerliği yitirmeden, bir an önce kâr elde etme kaygısından doğan acelecilik akla ilk gelen nedenler.

Evlerinin önü boyalı direk videosu ile başlayan bu kısa flamenko yolculuğunu, artılarını unutmadan, bir hüsran olarak değerlendirmek en doğru olanı. Artık flamenkoyu ve tarihsel/kültürel olarak Anadolu'ya çok benzeyen Endülüs’ü tanımak, öğrenmek oldukça kolaylaştı. Bu kolaylık, iki kültür arasında köprüler kurma ve bu doğrultuda müzikal üretim yapabilme yolunda büyük olanaklar sağlıyor. Ancak, içinde yaşadığımız toplumsal kültürü temel almadıkça, farklı kültür ve müzikleri kaynaştırmanın hangi eksen üzerinde yürüyeceği konusundaki eksiklikler devam edecekmiş gibi duruyor. Doğan Canku’nun çalışmalarının peşinden yeni isimlerin ve çalışmaların seyretmiyor olması ve “Evlerinin Önü”nde yaşadığımız hüsran bunun göstergeleri…