Barış yolculuğuna çıkan performans sanatçısı Pippa Bacca’nın tecavüz edilerek öldürülmesi pek çok insanı sarstı. Türkiye’de bu cinayeti kınamayan neredeyse kalmamış durumda. Devlet kurumlarından yazılı ve görsel medyaya, STKlardan Gebze sakinlerine kadar herkes Pippa Bacca’nın katledilişini haklı olarak lanetliyor.

Konuyu kadın hakları çerçevesi içinde düşündüğümde, ölümün ardından dile getirilen çoğu tepkinin samimiyetini inandırıcı bulmuyor; büyük bir sahtekârlık barındırdığı düşünüyorum. Yaşam hakkı elinden alınan Pippa Bacca’nın ailesine taziye iletmek için seferber olan yazılı ve görsel anaakım medyada asıl olarak sorunsallaştırılan, kadına yönelik erkek şiddeti değil; Türkiye’nin sarsılan imajının nasıl toparlanabileceği… Sıradan faşizm tam da bu değil mi? Türkiye'deki gazetelerin manşetleri, ne kadar utandıklarını, derinden üzüldüklerini dile getiren başlıklarla dolu... Pippa Bacca’nın ailesi üzerinden Avrupa’dan milletçe nasıl özür dileyeceğimiz konusunda medyamız adeta “creativite” yarıştırıyor:

Bir haber kanalında pop müzik sanatçımız Pınar Aylin, tv kanalının isteğini geri çevirmeyerek giydiği gelinlikle, İtalyanca bir döviz taşıyarak ve Pippa’nın ailesine İngilizce seslenerek birkaç kendini bilmez yüzünden Türkiye’nin adının kötüye çıkmasından duyduğu büyük üzüntüyü dile getiriyor. Ülkemizi yurtdışında rencide eden bu tarz olayları gerçekleştiren birkaç kendini bilmez için "eğitim şart" mesajı verildikten sonra yoldan geçen vatandaşların da görüşü alınıyor. Pippa Bacca’nın hikâyesinden sokaktan geçen insan da haberdar… Bir vatandaşımız Pınar Hanım’a duyduğu hayranlığını dile getirdikten sonra, “Üzücü bir olay tabii; ülkemiz adına üzücü...” diyerek yoluna devam ediyor. Pınar Hanım da bu sosyal mesajının ardından ikinci klibini ne zaman çekeceği bilgisini muhabirlerle paylaşıyor.[[dipnot1]] Hayat tüm vurdumduymazlığıyla devam ediyor.

Bu durumda gerekli olan her şey zaten yapıldı: Tecavüzcü katil hemen yakalanarak cezaevine kondu. Pippa’nın ailesinden ve İtalya kamuoyundan Türk milleti olarak defalarca özür dilendi. Bundan sonra bize düşen araya zaman girmesini bekleyerek olayı unutulmaya terk etmek. Ne de olsa hayat devam ediyor…

Bu noktada asıl önemli olan hayatın nasıl devam ettiği… Pippa' nın tecavüz edilerek öldürülmesinin hemen sonrasında Gebze’de bir tecavüz vakası daha yaşandı ancak bu, bir milli seferberlik kampanyasına dönüştürülmedi.[[dipnot2]] Olay, Gebze’de Pippa cinayeti sonrasında yaşanmasaydı belki hiç gündem bile olmayacaktı. Ne yazık ki kadına yönelik şiddet birkaç kendini bilmezin işi değil… Tecavüzcü sapıkları hapse atınca da sorun çözülmüyor. Cinsel şiddet ve onun tüm görünümleri erkeklerin kadınlar üzerinde hâkimiyet kurduğu toplumsal bir yapının sonucu. Erkeklerin koydukları kurallara uymadıkları için kadınlar şiddete maruz kalıyor; yaşamlarından ediliyor. Cinsel şiddet, evde, işte sokakta, okulda… hayatımızın bir parçası. Bizler, karşılaşma olasılığımız olan şiddet vakalarını hesaba katarak yaşamak zorunda bırakılıyoruz.

Devletin kadına yönelik şiddeti engellemesi şöyle dursun bu, pek çok yerde resmi bir politika olarak karşımıza çıkıyor. Pippa cinayetiyle lanetlenen tecavüz, Güneydoğu’da savaşın en yoğun yaşandığı dönemde Kürt kadınlarına yönelik sistematik bir şiddet politikası olarak uygulanmadı mı? Bu suçla yüzleşmek şöyle dursun, gerçeği açıklayan kadınların defalarca mağdur edilmelerine tanık olmadık mı? Devlet kaynaklı şiddete maruz kalmış kadınlarla dayanışma içinde olan Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nun çalışmaları bu savaş suçunu tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Ancak büro çalışanlarından Eren Keskin elindeki verileri kamuyla paylaştığı için sayısız cezai yaptırımlara maruz kaldı ve halen kalmakta. Kadınların uğradığı şiddeti dile getirmek halen suç addedilirken Pippa cinayeti sonrasındaki resmi açıklamaların samimiyetine inanmak mümkün olabilir mi?

Pippa’nın hikâyesinin hangi aşaması daha dramatik çelişkileri içinde barındırıyor bilemiyorum: Dünyanın güvenilir insanlarla dolu yaşanılabilir bir yer olduğunu göstermek için barış yürüyüşüne çıkan bir performans sanatçısının tecavüze uğradıktan sonra ölümle sona eren yolcuğu mu? Pippa Bacca’yı Türklere yakışır bir biçimde anmaya çalışarak, taziye dileklerinin milli savunmaya dönüştürülmesi ve ülkemizin Avrupa’da çizilen karizmasının düzeltilmeye çalışılması mı?

Tecavüze uğrayarak öldürülen bir İtalyalı, bir sanatçı ve bir barış eylemcisi değil de otostop yaparak seyahat eden, tek başına tatile çıkmış T.C. vatandaşı bir kadın olsaydı bugün bu cinayeti kınayanların kaçı sesini yükseltirdi? Eminim, erkek şiddetine karşı feminist bir söz söyleme derdinde olan 100 küsur kadın Galatasaray Postanesi önünde ya da Taksim tramvay durağında basının ilgi göstermediği bir basın açıklaması yapardı ve sesleri bile duyulmazdı.

Pippa cinayetinin ardından bir grup erkek bir araya gelerek erkeklik durumlarını sorgulamak/sorgulatmak amacıyla “Biz Erkek Değiliz” eylemini organize etmeye başladı.[[dipnot3]]

''Tecavüz etmek erkeklikse; biz erkek değiliz.
Homofobik olmak erkeklikse, biz erkek değiliz
Asker olmak erkeklikse, biz erkek değiliz.
Namus korumak erkeklikse, biz erkek değiliz.''

diyerek 19 Nisan Cumartesi günü, saat 17:45’te Beyoğlu, Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilecek eyleme erkeklik durumunun ikiyüzlülüğüyle yüzleşmek için tüm erkekleri çağırıyorlar. Erkeklerin, erkek egemenliğiyle mücadele kararlığı bir eylemle açığa çıkmasa bile Pippa cinayeti karşısında kurulan erkek söylemleri içinde bu eylemin önemli bir çıkış olduğunu düşünüyorum.

Diana Scully’nin Metis Yayınları’ndan çıkan Tecavüz Cinsel Şiddeti Anlamak adlı kitabının kapağında “O sırada orada olduğu için tecavüz erkeklerin sorunudur.” diye yazar. Kitabın sonuç bölümünde erkeklerin cinsel şiddetten sorumlu olduğu tekrar vurgulanır ve kadına yönelik şiddeti destekleyen erkek kültürünün bu yanını değiştirmek için erkekler harekete geçmeye çağrılır. Kadına yönelik erkek şiddetini bir kadın sorunu olarak değil ortadan kaldırılması gereken bir erkeklik sorunu olarak tanımlıyorum. Cinsiyetler arası iktidar ve tahakküm ilişkilerini ortadan kaldırmanın bir yolu kadın örgütlülüğünden geçiyorsa diğer yolun da erkekliğin sorgulanmasından ve erkeklerin sisteme alternatif erkek rolleri yaratmasından geçtiğini düşünüyorum.