“Beyaz, Uykusuz, Uzakta” şeklinde bir festival adı, garibime gitti. Cemal Süreya’nın Kars’ı bu şekilde nitelediğini öğrendim. Kendi kendime ‘bilmem gerekirdi’ diye hayıflandım. Kars’da anladım, yerinde bir niteleme imiş. Nisana gelmişiz fakat kar hala kalkmamış, her yer beyaz. Konserin teknik hazırlıklarını yaptık bir gece önceden, uykusuz kaldım. Yol da uçakla bile uzun sürüyor, şehir bir hayli uzakta.

Gelelim bu yazıyı bana yazdıran sebeplere,

Festivale katılmamıza bir iki gün kala, kent konseyi adını kullanan pek çok muhalif yapının imzaladığı bir yazı almıştık. Belediye’nin festivaline katılan tüm sanatçıları kınıyorlardı (sanırım bizim nezdimizde).

Konserden bir gece önce, Kars’da yaşayan bir arkadaştan, çeşitli çevrelerin protesto niteliğinde konserimize gelmeme kararı aldığını öğrendim. Hem konser için,  hem onlar adına üzüldüm. O kadar hazırlık yaptık, göremeyecekler.

****

Bugün yine dansçı arkadaşlarımdan Ömer Ongun festival ve bizimle ilgili çıkan haberleri göndermiş mail ile. Birgün gazetesinden Atilla Aşut daha önce kent konseyi’nden aldığımız yazının çizgisinde şunları yazmış: http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1328529828&news_code=1332753013&year=2012&month=03&day=26

Okudum… belim ağrıyor.

Evrensel Gazetesinde çıkan Devrim Büyükacaroğlu imzalı yazı ise ilaç niteliğinde, belime iyi geldi: http://www.evrensel.net/news.php?id=25864#.T3LmKfLrVwY.twitter

Not: bu yazıları okumadan devam etmeyin, anlaşılmaz.

Kars notlarına devam:

Salon soğuk. İki gündür salondayım. Yanımda benim gibi ışıkçı olan arkadaşım Zilan Kaki var. Üşüdük. Ama gösteri hazırlığında bunlar olur. Teknik görevlilerin Türkiye’deki kaderi bu. İşimizi yaptık mı? Yaptık… Rahatız.

Konser saati yaklaştı. Salon hala soğuk. Dansçı olarak endişelendiriyor beni. Bu soğukta dansederken sahnede kramp, vs. her türlü sorun çıkabilir. İki dans arasında bir sıcak bir soğuk, üşütme kaçınılmaz. Yine de bundan ziyade kentteki konseysel protest durum canımı sıkıyor. Üşüteceksek, boş salonda üşütmeyelim diye geçiyor aklımdan. Hem kalabalık olursa duygusal olarak ısınır o salon.

Tam konsere başlayacağız salon doluyor. 90+3 tabir edebileceğimiz bir keyif veriyor bu. Sonra Devrim Büyükacaroğlu’nun yazısındaki hadiseler. Burdan şu sonuç çıkar: 1) Bir şeyi eleştireceksen uzakta durmayacaksın. Biz bunun için İstanbul’dan kalktık geldik. Kent halkı da, merkezden uzak salona kadar geldi;  2) Konsey maalesef tabanından uzak kalmış. Muhalif taban ordaydı. Belediyeye dönük protestolardan bunu anlıyorum. Sadece belediyeye oy verenler olsaydı, o gümbürtü kopmazdı salonda; 3) Konsey kararını alanlar hem koordinatör, hem de başarısız. Politik olarak başa gelebilecek en kötü şey. Normalde istifa ettirmesi gereken bu durum, psikolojik-çelişik bir koşulla birlikte gelir: istifa edememe. İç sıkıntısı da yaratır, bir etse kişiyi rahatlatır.

Son söz:

Biz uzakta kalmadık, gittik bizle birlikte türküler söyleyen, danseden binlerce insanla kardeş olduk. Uzaktan yazanlara, içindeyken bile kente uzak kalanlara Bajar’ın ‘Nezbe’ albümünü tavsiye ediyorum arkadaşlarımın reklamıyla karışık, (Türkçesi: Yaklaş). En az bir hafta, günde üç kez dinlesinler. Beyaz’ın ancak tüm renkler bir araya geldiğinde ortaya çıktığını, birlikte solunan binlerce nefesin en soğuk havayı bile ısıttığını uzaklaşarak değil, yaklaşarak anlayacaklardır zira.