Çıplak Ayaklar Kumpanyasını ve CdansC grubunu kısaca tanıtır mısınız?
Mihran Tomasyan: Çıplak Ayaklar Kumpanyası 2003 senesinde Boğaziçi Üniversitesi’nde Murat Dikmen Salonu’nda why incu cima neden… adli gösterisiyle ilk kez seyirci karşısına çıktı. İlk başlarda kendimizi farklı disiplinlerden gelen dansçıların kurduğu bir topluluk olarak adlandırırken artık bugün alternatif bakış açılarını barındıran dansçıların kurduğu bir proje topluluğu olarak adlandırıyoruz. Amacı Türkiye’de 'çağdaş-modern dans'ın her alanında çalışmalar yapabilmek, alan açabilmek, gündem yaratabilmek ve elbette ki paylaşmak ve çoğalabilmek. Çekirdek ekip beş kişiden oluşsa da bugüne kadar birçok dansçının ve dostların emek verdiği bir topluluk ÇAK. Aynı zamanda diyebilirim ki kendi teknik ekibini de oluşturabilmiş ve çağdaş dansla ilgili bu konuda uzmanlaşan bir teknik ekiple beraber büyümüş ve hala da büyümektedir. 
CdansC ise daha çok hiphoptan beslenen ve bunu çağdaş dansla harmanlayan bir topluluk. Hiphop’a tabii ki tamamen sokakta başlayıp daha sonra çağdaş dans tekniği eğitimiyle iki tarafı da sahne sanatlarına uyarlayan bi topluluk CdansC. Üç kişiden oluşuyor ve Fransa’da çalışmalarını sürdürüyorlar, herbiri Fransa’nın önemli topluluklarda dans eden muhteşem dansçılar. Onlarla tanışmamız benim ve Aslı’nın Fransa’da CNDC d’Angers okuluna gitmemiz ve güzel bir dostluk kurmamızla başlıyor. Yedi senenin sonunda bağlantılarımızın hala sapasağlam olmasını görmek çok keyif verici. Sanırım geçen sene düzenlediğimiz “istanbuldans festivali”ne davet etmemiz de bu yüzdendi. Bizimle aynı dili paylaşıyorlar ve aynı heyecanları duyuyorlardı ve hareketin büyüsüne, dertlerini daha farklı anlatım biçimleriyle seyirciye sunmayı seviyorlardı. Haziran 2007’de festivalimize geldiklerinde bizim Faili Meçhul gösterisine de dansçı olarak destek verdiler.

Engin-Ar gösterisinin hazırlık sürecini kısaca anlatır mısınız?
 Candaş Baş: Engin-Ar çok uzun zamandır üzerinde düşünülen paylaşılan ve zaman içerisinde farklı bakış açıları ve farklı kişilerin katılımıyla yön değiştiren bir fikirdi önce... Yaklaşık üç yıl kadar süren bu süreçten sonra sonunda gerçekleşmesinin en doğru olduğu anın CdansC ile yapılacak ortak bir proje olduğunu düşündük. 
Çıkış noktası aslında çok kişisel deneyimlerin dışavurum ihtiyacı... Bir kadın olmak, özgür ve ayakları üzerinde duran bir kadın olmak, ilişki sarmallarının içinde var olmak, bazen kadın mı erkek mi olduğunu bilememek, toplumsal zorlamalarının, sosyal sınıfların içinde kendi olabilmek, durabilmek, var olma savaşı içinde yanlışlarının saflığıyla temizlenmek... özellikle Türkiyeli bir kadın olarak bu topraklarda yaşadığım sosyo kültürel, politik ve toplumsal deneyimlerin etkisiyle biçimlenen bir iş diyebiliriz belki... sokakta yürürken bile dik duramamaktan tutun da, ilişki, bağlanmak, sahiplenme gibi oyunların içinde verilen "olmak" savaşının etkileri belki... ama tabii ki bir yandan sadece Türkiyelinin sorunu değil ki bu... Dünyanın her köşesinde kimlikler, farklılıklar, dinler, politikalar, tabular içersinde var olmaya çalışıyor insan...illaki ideal beyaz kadın var bize zorla empoze edilen, ya da iyi çocuk olmak var, belki de evin yükünü taşımak, çalışmak.. 
Benim kafamda bir fikir vardı ama oyunu var eden tüm dansçılar oldu... herkes kişisel deneyimlerini, fizikselliğini ve ruhunu koydu bu işe... klasik koreograf anlayışı içinde gelişen bir iş değil Engin-Ar... hoş zaten artık koreografların çoğu hareket direktörlüğü yapıyor, yönlendiriyor, dansçının kendi bedeninden çıkan hareketler daha samimi daha ona ait özel oluyor. Hareketsel anlamda tüm dansçılar o kadar güçlüydü ki iş esnasında çıkan materyallerin hepsi ayrı güzellikte oldu. Tabii bu işin yapısının da daha önceden öngörüldüğünden farklı noktalara gitmesini sağladı. Mesela bir düet fikri vardı, kadının ısrarcı ve zorlayıcı, erkeğinse umursamaz olduğu, çalışma sırasında bambaşka bir yere gitti ama özü ve çizgisi aynı kaldı. 
Elimizde kullanmak istediğimiz birkaç tekst vardı, bunlara başka tekstler katıldı, her fikir birbirini geliştirdi ve büyüyerek öğrendik bu süreçte. Özellikle hedeflenen bir şey yoktu. Sanırım eserin samimi ve dürüst olmasından başka. Bu bağlamda beraber zaman geçirmenin çok önemli olduğuna inanıyorum, beraber kahvaltı ettik, gezdik, sarhoş olduk, ağladık, kızdık ve tüm yaşadıklarımız eserde başka bir biçimde şekil buldu, can buldu.

Günümüzde, çağdas gösteri sanatlarında genel eğilim bireysel deneyimlerin toplumsal bağlamdan koparılarak ele alınması. ÇAK bu konuda farklı bir tercih  yapıyor, bu konuyu açabilir misiniz?
Mihran: Sanırım Mimar Sinan Üniversitesi Modern Dans Bölümü’nde öğrenciyken birbirimizden etkilendik hepimiz. Candaş belki MSÜ’lü değildi ama nam-ı bilinen güçlü bir dansçıydı ve MSÜ’de çalışırken hepimiz birbirimizin bedenleriyle yüzlerce kez çalışmış ve koreografi çalışmalarını da beraber yapmıştık. Beraber hareket etmekten kesinlikle keyif alıyorduk, okul sonrası bunu bir şekilde devam ettirmek gerekiyordu ve birçok beden birbirine inandığı için buluştu. Daha ilk gösteride why inçu cima neden… ile çıktık belki o zaman için çok “öğrenci işi” diyebileceğimiz bir gösteriydi –bilemiyorum- ama benim için önemlisi bir şeye başlayabilmiştik ve o sahnede paylaşılan heyecan bizim için vazgeçilmezdi. Bir manifesto yazmıştık ve hep ona sadık kalmaya çalıştık. Manifestomuz tamamen senin sorduğun soruyla örtüşüyordu; bizdeki genel eğilim tam aksine tamamen toplumsal bağlamda kalmaktı. Bu yüzden de anti militarizmle ilgili Mehmet Barış’ı Seviyo’u yaptık, Kalon Kakon hala kendimizi bu eserde sıkıca eleştirsek de Türkiye’de kadın, azınlık olmakla ilgili önemli şeyler söylüyordu, keza dzzzt dzzzt ve Faili Mechul gibi eserlerimizde hep bizim sorunlarımızdı. Bence Çıplak Ayaklar ilişkileri ele aldığı eserlerinde yani Kelimeler, Mirror ve Engin-Ar gibi yine tamamen samimi bir şekilde kendi sorunlarını sahneye taşıdığı için kendisine sadık bir seyirci kitlesi edindi.
Toplumsal bağlamdan kopamazsın çünkü yaşamak ve üretmek için topluma ihtiyacın var. Yaşamak için dünyaya ihtiyacın var. Ve eğer sen dünyanın öbür ucunda olup bitenleri dert ediyorsan, kendi ülkenin en uzak köşesindeki haksızlıklara sinirleniyor ve bunu tartışıyorsan. Bunu gündelik bir mesele haline getiriyorsan, bunu sahnede de tartışmaya ve bir dansçı olarak seyirciyi de o tartışmaya davet etmek zorundasın. Çünkü biz bir düş ülkeye inanıyoruz, hadi söyleyelim, başka bir dünyanın mümkün olabileceğine inanıyoruz, tüm ekip ve çevremizdeki insanlar olarak, eğer bir şeye inanıyorsam sahne bu inancımı en iyi anlatabileceğim mekandır.

Engin-Ar gösterisinde çok farklı unsur (farklı dans üslupları, farklı biçimler, dekor, metin  v.s.) bir arada kullanıyor, ama yine genel eğilimin tersine sadece montajlamanın ötesine geçilerek belli bir dert etrafında yorumlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Grup bu konudaki düşüncelerini öğrenebilir miyiz?
Candaş-Yaşamımız süresince deneyimlediğimiz herşey bizi başka bir yere taşıyor. Biz tüm bu farklı unsurları içimizde barındırıyoruz, sahnede bir ev partisi olması benim her hafta yaşadığım bir gerçekliğin yansıması, farklı dans biçimlerinin de birbirinden beslendiğini düşünüyorum, dansçı hareketi kendi fizikselliğinin sınırları ötesinde hissedebiliyor ve yorumluyor olmalı,  bu açıdan CdansC ile olmanın bizi çok beslediğine inanıyorum. Bu eser için klasik bir montajlama olarak düşünülemezdi zaten çünkü önce bir konsept bir hikaye vardı, sonra hareket geldi. İçi doldu büyüdü gelişti, konunun bütünlüğü içine oturtuldu hareket.
8 kişinin 8 farklı ilişkisinden ve katlarından yola çıkıldı… 
(gösteride kullanılan bir metin)
ideal beyaz kadın 
tavlamayı bilen ama asla orospu değil 
iyi bir evlilik yapmış ama asla silinmemiş 
çalışan ama asla işinde çok başarılı olmayan, eşini ezmemek için 
zayıf ama öyle kalmak için sinir hastası olmayan 
estetik operasyonlar geçirmeden sonsuza kadar genç kalmayı bilen 
çok iyi bir anne ama asla çocuklarının yatış kalkış saatleri ve ödevleri konusunda zorlayıcı değil 
harika bir ev sahibesi ama asla tradisyonel anlamda hizmetçi değil 
kültürlü ama erkeği kadar değil
her gün gözümüzde büyütülen bu beyaz mutlu kadın, hergün ona benzemeye çalıştığımız kadın, sanırım çok fazla şey için hiç birşey yapmıor, ben ona hiç rastlamadım, var olduğunu bile sanmıyorum...

Son olarak; grubun dans alanında eğitim ve araştırma konusunda grubun görüşü nedir? 
Mihran: Bu konuda en verimli çalışmaları bu sene ÇGSG (Çağdaş Gösteri Sanatları Girişimi) adına Şafak Uysal deşmeye başladı. Bugüne kadar hep kulislerde tartıştığımız çağdaş gösteri sanatlarındaki birçok konu tartışılmaya başlandı. Eğitim, eleştiri, tarih vb. Elbette ki yeni yeni meyvelerini vermeye başladı bu çalışmalar, henüz birçok şey için çok erken. Eğitim konusunda İstanbul’da ve Ankara’da ne güzel okullarımız var diye övünemeyiz çünkü koca Türkiye’de iki şehirle kıstırılmış kalmışız. Ama tabii sadece dans alanında mı, eğitim konusunda daha yüzlerce konuda ülke olarak “sıfır” çektiğimiz için dans bu problemlerin arasında çok da önemsiz kalıyor gibi. Benim genel olarak bu konuda bahsedebileceğim elbette ki birçok şey var fakat sadece çağdaş dans okullarında çok iyi teknik eğitim verildiğini ve çok keyifli bir ortamın varolduğuna inandığımı söyleyebilirim, en azından MSÜ için. Her geçen gün gelişiyor. Mezunlarımız yurtdışında dans ediyor, uluslar arası standartlarda dansçılar çıkıyor fakat imkanlar kısıtlı, olanakları az ve şartları ağır (ekonomik, mimari, sanatsal). Yapılması gereken çok iş var fakat insan gücü ne yazık ki az ve genelde tamamen gönüllü bir eğitim anlayışından seyrediyor. Araştırma eleştiri alanında son beş yıl içerisinde çok fazla şey olmaya başladı ilk başta en önemlisi ÇGSG’nin kurulmasıyla beraber çok daha bütünsel bir yapı bizi bekliyor. Daha bu yapının bebek adımlarındayız umarım yapılacak olan her eser her hareket her konuşma büyük şehirler dışında daha birçok şehre köye kasabaya ulaşır. Ütopik olabilir ama buna inanmak zorundayız.