32.000 yıl önce Fransa’da Chauvet Mağarası’nın duvarlarına yapılan resimlerden bu yana sanatta ilerleme olup olmadığı sorgulana dursun, 20. yüzyıl sanat ve sanatçının işlevleri konusunda çok çeşitli yaklaşımların ortaya çıktığı, farklı kabül ve araçların sanatın alanına girdiği bir yüzyıl oldu. Performansın dans, müzik, tiyatro, görsel sanatlar, şiir, film ve video gibi sanatları bir araya getiren “çok-temalı kaleydoskopik bir söylem” (A. Wirth) alanı olarak ortaya çıkışı ve müzisyen John Cage, görsel sanatçı Joseph Beuys, video sanatçısı Nam June Paik, koreograf Merce Cunningham ve Yvonne Rainer gibi sanatçıların işleri üzerinden yerleşmesi de en önemli gelişmelerden biriydi. 20. yüzyılın son yılları ve 21. yüzyıl, bir araştırma alanı olarak sanat ve bir araştırmacı olarak sanatçı tartışmalarının altını çizerken bilginin sürekli yenilenen medya teknolojileriyle hızla küreselleştiği dünyamızda bilginin dramatizasyonu/oyunlaştırılması ve yaygınlaştırılması da “sanat”ta yansımalarını buluyor.

iDANS 06 programındaki iki sunum-performans, Anna Mendelssohn’un Cry Me A River (Gözyaşların Sel Olsun) ve Geumhyung Jeong’un Oil Pressure Vibrator (Hidrolik Vibratör) adlı eserleri de çok farklı soruları ve sorunları benzer bir yöntemle gündeme taşıyor. Sunum-performanslara has bir şekilde hayat ile sanat arasındaki çizgiyi biraz daha bulanıklaştıran bu işler bilhassa gerçekle temsil, rol yapmakla kendisi olmak arasındaki alanda kuruluyor.

Göz yaşlarımız sel olurken sanat ve aktivizm


iDANS 06’nın ilk gösterisi Anna Mendelssohn’un Cry Me a River (Göz Yaşların Sel Olsun) adlı eseri ekolojik krizin insanlığın geleceğini tehdit ettiği şu günlerde aktivizmi sanatsal olarak gündeme taşıyor. İklim değişikliği hızla korkutucu noktalara yaklaşırken bu konudaki bilimsel, politik ve kişisel söylemler de gündelik e-posta bildirimlerinden siyasi bildiri ve tutanaklara, dünyanın nasıl daha yaşanır bir yer olacağına dair kurulan ütopyalardan Eskimo halklarının günden güne çetrefilleşen hayatta kalma mücadelelerine kadar her koldan gündemi belirliyor. Avusturya’da yaşayan tiyatro yönetmeni ve oyuncu Anna Mendelssohn bu performansında bilimsel olgular, inançlar ve kişisel davalar arasında binbir farklı görünüm sunan bu söylem çeşitliliğine çok şahsi bir açıdan yaklaşıyor.

Alışıldık bir konferans salonu görüntüsü (sandalyeler, masa, mikrofon, su ve bir konuşmacı) alışılmadık bir performansa dönüşürken Mendelssohn çağdaş ya da tarihsel başka seslerden ödünç aldığı sözcükleri kendi bedenine mal ederek hem oyunculuk yeteneklerini sergiliyor, hem de akıcılıkla birbirine uladığı bu sesler aracılığıyla içsel ve dışsal iklim felaketleri hakkında eteğindeki taşları döküyor.Bütün bu seslerden hangisi hakikati temsil edebilir? Duygular ve söylem biçimleri arasında nasıl bir ilişki var? Sesin bedenleştiği, evrimin bir dans gösterisine dönüştüğü bu icra, kriz halindeki bir dünya ve biçim olarak performans hakkında neler söylüyor?

Anna Mendelssohn bu performansıyla 2010’da Arena Festivali’nde Jüri ve Ortak-Yapım Ödülü’ne; 2011’de Almanya’daki Impulse Festivali’nde Dietmar N. Schmidt Oyunculuk Ödülü’ne layık görüldü. Impulse jürisinin bildirisine göre, “Mendelssohn ustaca sergilediği performansında büyük bir empati ve incelikle farklı duyarlılıkların klavyesinde hep doğru tonu yakalıyor. Keskin bir hassasiyet ve kıvraklıkla, bir çok ses için tasarlanmış bir skoru tek başına icra ediyor.”

Mendelssohn işlerinde kişisel olanla küresel-politik olaylar arasındaki geçişler, ve özellikle dil ile retoriğin bu geçişlere etkisiyle ilgilenmektedir. 2004 yılında Viyana’daki toxic dreams topluluğuna katılarak topluluğun 15’den fazla yapımında yer almış, David Mayaan ve SUPERAMAS gibi başka yönetmen ve topluluklarla çalışmıştır.

Anna Mendelssohn’un Cry Me A River adlı eseri 2 ve 3 Ekim tarihlerinde garajistanbul’da saat 20:00’de izlenebilir. Performans İngilizce olup Türkçe eşzamanlı çeviri ile sahnelenecektir.

 

Aşk hakkında performans içinde performans 

Geumhyung Jeong, Oil Pressure Vibrator (Hidrolik Vibratör) adlı eserinde arzusunun değişen nesneleri hakkındaki “itiraflar”ını kaygısız bir şekilde ortaya dökerken bedenin sınırlarını sorguladığı tuhaf mı tuhaf bir evren yaratıyor. 

27 yaşında hermafrodit olarak kendi kendine yetebileceğini ilan eden bir kadın bir hafriyat makinasına aşık oluşuyla doruk noktasına ulaşan hikayesini anlatırken dans, tiyatro, kurgusal ve belgesel film birbirinin içine giriyor. Geumhyung Jeong sıradan nesneleri bedeniyle ilişki içinde tekinsiz ve “hakiki” kuklalara dönüştürdüğü performansıyla  bir aşk hikayesini mi canlandırıyor, yoksa kendi geçmiş performansları ve sanatsal arayışı hakkında bir sunum mu yapıyor muğlak kalıyor. Kendine has insanmerkezli olmayan bir gösteri dili kuran Jeong canlı-cansız, hareketli-hareketsiz, arzu-yıkım, yaşam-ölüm gibi zıt kavramlar üzerinden arzusunun nesnesine ulaşma çabasını anlatırken; aşkın güzellik ve çirkinlik, temizlik ve pislik, bilgelik ve cehalet gibi ikilikler arasında bir arabulucu ve ortak doğum (connaissance, co-naissance) arzusu olduğunu söyleyen filozofları (bkz. Luce Irigaray, An Ethics of Sexual Difference) anımsatarak çağdaş performans sanatının açık zihinlerin talim alanı olduğunu da ima ediyor. Daha önce katıldığı festivallerde insanların en beğendiği yapıt olarak övgü toplayan Oil Pressure Vibrator, bedenin, arzunun ve sanat eserinin sınırları hakkında kışkırtıcı ve çok-duyusal bir performans.

Dans ve koreografi eğitimine tiyatroyu ekleyen Güney Koreli sanatçı Geumhyung Jeong zihin ve bedenin büyüleyici bir koreografisini yaratmak üzere dans, kukla ve sahne cambazlığını birleştirdiği dikkat çekici bir performans dili oluşturuyor.

* Bu yazı idansblog.org'dan alınmıştır.