Dans Platform İstanbul’un ana festival haftası, 22 Eylül 2010 Çarşamba gününe yayılan bir forumla ve akşam gerçekleşen “şantiye” gösterimleriyle birlikte sona erdi. Forum platformunun amacı “dans sanatıyla ilgili kuramsal tartışmaları alandaki yaratıcı pratiklerle çarpıştırmak, Türkiye’de dans sanatının mevcut durumunu gözler önüne sererek gelecekte sahip olması öngörülen koşulların neler olması gerektiğini sorgulamaktı… Dansta çağdaş eğilimler, dans eğitimi, kültür yönetimi ve eleştiri gibi başlıkların tartışılması” hedeflenmişti.[[dipnot1]]
“Kurumsal ve bağımsız kanattan temsilciler eşliğinde, Türkiye’de dans sanatının mevcut durumunu sorgulamak ve dansın bir “kültürel alan” olarak inşa edilebilmesi için atılması gereken adımları tartışmaya açmak üzere” [[dipnot2]]Dans Forumu’na katılan konuşmacılar şöyleydi: Rengim Gökmen, Mehmet Balkan, Candaş Baş, Handan Ergiydiren, İlyas Odman, Arkın Zirek, Maral Ceranoğlu, Ayrin Ersöz, Nilay Y. Güngör, Aylin Kalem, Şafak Uysal, Volkan Ersoy, Tuğçe Tuna, Zeynep Günsür ve Aydın Teker. Ele alınması istenilen konu başlığı ve sorular Dans Platform İstanbul karşılama masasındaki soru kutusuna atılmıştı. Forum sırasında bunlara eklemeler yapıldı. Cemal Reşit Rey ana sahnede, Beyhan Murphy’nin moderatörlüğünde, üç oturum şeklinde gerçekleşen foruma gün boyunca değişen yoğunluklarla yaklaşık 50-60 kişi katıldı.
Başlangıçta belirtilen iddialı hedeflerden çok, alanda üretim yapan insanların karşılaştığı sorunlar ve pratik çözüm önerilerinin tartışıldığı bir gün yaşandığı söylenebilir. El ilanlarında geçen ifadeyle “klasik ve çağdaş-tüm dansçıların katılımı beklenen” bu toplantıya, aslında dans camiasının bu iki kanadı arasındaki iletişim kopukluğu ve bunu aşmaya yönelik öneriler damgasını vurdu. Devlete bağlı, kurumsal opera-bale dansçıları ile bağımsız dansçılar ya da klasik bale icra eden dansçılar ile çağdaş dansçılar…vd. (bu ikilikler çoğaltılabilir) arasındaki iletişim eksikliği sık sık dile getirilen bir sorundu. Bunu aşmaya yönelik bir arayüz işlevi görebilecek dans konseyleri…vb. dile getirildi. Kadrolu ama işlevsiz, üretimsiz klasik bale dansçılığına dayanan devlet memurluğu sistemi sorgulandı; dans alanında sürekli “audition”ların yapıldığı, üretkenliğe ve rekabete dayalı bir ortam ihtiyacı dile getirildi. Bahsi geçen iki alanın aslında iç içe geçtiği, bu tür ikiliklerin hem sahne pratiklerinde hem de eğitim alanında işlevsiz kaldığı, Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de disiplinler arası bir sanat ortamının oluştuğu da dile getirilse de, bu temaya çok sık geri dönüş yapıldı. Türkiye’de bu iki alan arasında geçişkenlikler kurgulanmaya çalışılırken, örneğin geleneksel dans (forumda geçtiği haliyle “folklor”) ya da tango, salsa…vb. kursları yoluyla yaygınlaşan popüler/sosyal dans alanlarıyla ilişkiye değinen olmadı.
Foruma damgasını vuran bir başka konu da dans eğitimiyle ilgili sorunlar idi. “Yabancı ülkelerde neden bu kadar az Türk koreograf var?” sorusuyla başlayan konuşmalar, konservatuar eğitimine yönelik örneklerle devam etti. YÖK sistemi sorgulandı, dansçıların yabancı dil ve kuramsal dans eğitiminin eksik kaldığı vurgulandı, yalnızca bedenin eğitilmesinin yeterli olmadığı ifade edildi. 1948’den bu yana kurumsal olarak klasik Batılı dansı eğitiminin verildiği ülkemizde, sorunun dansçıların teknik yetersizliği olmadığı, bu anlamda aşama kaydedildiği, ancak ciddi bir yaratıcılık sorununun yaşandığı belirtildi. Kendini ifade etme, özgünlük, yaratıcılık potansiyellerinin de verilen eğitimler sırasında törpülendiği dile getirildi. Eğitimcilerin sayısının ve kalitesinin arttırılması gerektiği vurgulandı.
Avrupa’nın 90’lı yıllardan itibaren çağdaş dansın merkezi haline geldiği, belli bir dans endüstrisinin oluştuğu, özel sektör ile devlet kurumlarının destek verdiği dans okullarının açıldığı, yaratıcı ve bağımsız koreograflarının da P.A.R.T.S. gibi özel “company” okullarından yetiştiği belirtildi.
Telif hakları, sendikalaşma, dansçıların iş imkânlarını ve seyirci kitlesini arttırmak için yapılması gerekenler, mekân ve altyapı sorunları, dans yazılarının çoğaltılması ve eleştiri kültürünün oluşturulması, temsillerin sürekliliğinin sağlanması, dans alanında sivil örgütlenme gibi meseleler de bahsi geçen, ancak yukarıdakiler kadar tartışılmayan başlıklar arasındaydı.
Dans camiası içindeki 18 yaş üstü herkese açık tutulan forum, dans alanındaki sorunları gündeme getirmesi, farklı alanlardan katılımcıları buluşturması anlamında olumlu bir adımdı. İstanbul 2010 projelerinden sadece biri olan bu buluşmaya dair beklentileri sınırlı tutmak gerektiğini düşünüyorum. Bahsi geçen sorunları çözmeye yönelik somut adımlar atabilmek için, bu tür buluşmaları daha sık ve sonuç alıcı bir biçimde örgütlemek gerekiyor. Geniş katılımlı toplantılar örgütlemenin çok kolay olmadığını biliyorum; nitekim forum örgütleyicileri de bu süreçte yaşadıkları sıkıntıları dile getirdiler. Buluşmak için İstanbul 2010 bütçesi almak gerekmiyor. Niyetin, enerjinin ve tabii ki belli dertlerin olması gerekiyor. Bu toplantı sadece bale ve çağdaş dans alanlarında bile yeterince “dert”in olduğunu gösterdi.