Düşüncenin Gölgesinde. Dans dramaturjisi terimi çağdaş danstaki yeni, çok disiplinli ve karmaşık pratiği tarif etmek için faydalı görünüyor.
Çağdaş dansta dramaturji yaygınlaştı. Sempozyumlar, akademiler, dersler ve atölyeler çağdaş dans dramaturjisindeki yeni gelişmeleri izah ediyorlar. Dans araştırmaları seminerleri bu meselere açıklık getirmeye uğraşıyor. 200 yıllık bu terim için bir çeşit yeniden-tanımlama gerekliymiş gibi görünüyor. Şaşırtıcı olan şu ki, çağdaş danstaki dramaturji dramayla hiç ilgisi olmayan sanatsal üretimlere ve pratiklere de sirayet ediyor. Bu da, karşılığı uzun süre önce ortadan kalkmış olan bu tanımlamanın neden hâlâ canlılığını koruduğu sorusunu haklılaştırıyor.
Yeniden inşa: Dans ve Dansın Dramayla İlişkisi
Dans dramaturjisi, tıpkı asli olarak insanların farklı durumlarda nasıl davrandığına dair bir içeriğe sahip olan oyunculuk dramaturjisi gibi dramatik olanla ilişkilidir. Dramanın doğasının, etkisinin ve biçiminin bilgisi şeklinde tanımlanabilecek olan dramaturji, aslen (Aristo’ya ait) Poetika’nın bir parçasıydı. Zaman içinde dramaturji, gösteri ve drama arasındaki çatışma alanında kendine özgü bir yeri olduğunu kanıtladı. Dramatik yapıların görünür hale getirilme stratejisi olarak kullanılan yorumlama eylemi bu noktada merkezi bir rol oynadı. Dramatik metinde, libretto [[dipnot1]] da ve müzikal skorda örülmüş olan olay, icracının sunduğu eylemle sahneye taşındı.
Dansta dramaturji ballet d’action’un [[dipnot2]] başlangıcıyla ortaya çıktı. Söz konusu form saray dansları formlarından geliştirildi çünkü gökteki düzenin ya da devlet ve egemenlerin güç dengesinin geometrik tasvirleri içerik olarak anlamını yitirmişti. Jean-Georges Noverre dans dramaturjisiyle ilgili ilk soruları Lettres sur la Danse (1760)’da formüle etti. Balede ucuz sahneleme numaralarıyla sığlaşmadan dramatik bir olay ortaya koymak için eylemlerin temsil edilmesine çabaladı. Kendi baleleri için yazdığı çok sayıda detaylı senaryonun yanı sıra dans sanatının teorisi ve pratiğiyle ilgili diğer yazılarıyla Noverre, dans dramaturjisi için ilk temel çalışmayı hazırladı. Bu çalışmada gösteri biçimi, karakter ve rol, temsil ve canlandırma, dans tekniği ve ifade hakkındaki temel soruların cevaplarını aradı.
Dramatik olana dönüşümü sayesinde dans kendi başına bir sanat dalı olarak takdir edildi. Ballet d’action, La Fille mal gardée (1789) gibi balelerle veya romantik balenin kapsamlı repertuarındaki Giselle (1841) ya da Kuğu Gölü (1877) ile en üst seviyeye erişirken, yüzyıldan daha fazla süre dans alanında reform ve devrimlerin referans noktası oldu.
Temsil Krizleri ve Toplumsal Kırılmalar – Dramaturji için Yeni Meydan Okumalar
20. yüzyılın ilk üçte birlik kısmında dışavurumcu dans, modern dans ve bale türleri dans hareketleriyle kendi başına bağımsız bir dil kurarak dramatik eylemin hakimiyetinden kurtulmaya çalıştılar. Rudoph von Laban, Mary Wigman, Valeska Gert gibi dışavurumcu dansın kahramanlarının ya da Doris Humphrey veya Martha Graham, José Limon veya Merce Cunningham gibi Amerikan modern dansının kahramanlarının sayısız yazısı bu tespiti doğrular. Tiyatro, müzik ve sinemayla benzer şekilde dansta da yeni performans biçimleri ve böylece yeni dramaturji biçimleri oluştu, ama hiçbiri dramatik düzenden hiçbir şekilde sapmadı. Böylece 1970’li yıllarda, film (montaj) veya epik tiyatro (yabancılaşma) dramaturjisinin etkileri dans tiyatrosunda ve Amerikan postmodern dansında kendini göstermeye başladı. Bu dans formatları için göstermenin gestusu ve toplumsal düzene referanslar içeriksel anlam kazandı.
Tüketildi mi? Süreç ve Performans – Dramaturjik Düşünce için Yeni Bir Durum
Yapısalcılık ve post-yapısalcılığın ardından tüm dünya bir simge haline geldi; böylece dramaturji de simge ve onun anlama katkısıyla ilgili bir iş oldu. Eğer her şey bir simge olabiliyorsa ve simgeler kendileri dışında bir referansa sahip değilse, dünya tarif edilemez; tek başına eylem de iletilemez hale gelir. Anlatının yerine simülasyon geçer. Bu, dramatik olan için yeni bir durumdur. Eğer eylemin temsili düzenlenmeyecekse tiyatro ve oyunlar nasıl kurulacak?
Gösteri sanatı performansa dönüşüyor. Merkezde temsilin icrası var ve bu icranın içinde herşey eşit değerde birer malzemeye dönüşüyor: metin, müzik, dansçılar, oyuncular, bedenler, mekan, zaman, ışık vesaire. Keza seyirci de kendini yeni bir konumda buluyor ve sahnede olanların bir tanığı haline geliyor. Algılama süreçleri ve niteliksel bir araç olarak teatral etki dramaturjik düşüncenin merkezine yerleşiyor. Eleştiri, “…sanki…” şekline dönüşüyor ve eylemin ve eylem ilişkilerinin temsil olasılıklarına odaklanıyor. Perfomansa dönüşüm, hiyerarşisiz ve devam eden süreçler olarak anlaşılmak istenen sanatsal prodüksiyonlarda kendini belli ediyor. Süreç odaklı bu çalışma yöntemleriyle dramaturji de hareket kazanıyor.
Yeni İçeriğe İthafen: Nesnel İşlev ve Bireysel Uygulama
Çağdaş dans dramaturjisi kendini karmaşık bir eylem alanı olarak kanıtlamış durumda. Çağdaş dansta dramaturji, eleştirel ve söylemsel bir pratiğe dönüşüyor. Görülen ve görülmeyenin egemenliğiyle, anlam ve dönüşümlerle, iç organizasyon ve kontrolle, ihmal edilenler ve geleneklerle meşgul oluyor. İletişime ve süreç esnasında çalışma taleplerinin etiğine olduğu kadar kurumsal meselelere ve izleyicinin bakışına da dikkat ediyor. Dans dramaturjisiyle ilgili düşünce işlevseldir ve belli kişilere bağlı değildir. Çağdaş dramaturji çalışması ancak sanatsal çalışma süreciyle ilişki kuran ve her seferinde özel ve öznel dramaturji yöntemlerinin geliştirildiği bir tutum talep ediyor.
Susanne Traub
Dramaturg, Küratör ve Yazar. 2001’den 2009’a kadar Schauspielfrankfurt’ta dramaturg olarak yer aldı ve serbest küratör olarak disiplinlerarası projelerde, sergilerde, festivallerde, dans ve tiyatro prodüksiyonlarında çalıştı.