4 Kasım 2010’da Büyükçekmece Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi’nde Shaman Dans Tiyatrosu’nun “7 Bölge’den 7 Tepe’ye/Doğudan Batıya” gösterisi sergilendi. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin projelerinden biri olarak sergilenen gösteri yaklaşık 70-75 dakika sürdü ve 40’a yakın dansçı sahneye çıktı. 2004 yılında kurulan Shaman aynı proje kapsamında, farklı kültürlerden ve yaş gruplarından kişilere yönelik halk dansları atölye çalışmaları düzenleyip, dans, ritim ve müzik alanında eğitimler de veriyor. Kendi tabirleriyle “yerel-ulusal-evrensel geçişliliğini temel alarak, İstanbul’da yaşayan geleneksel dansların ve farklı dans disiplinlerinin harmanlandığı eserler sergiliyor”. Topluluğun dikkat çeken bir özelliği, proje kapsamında ortak çalışma yürüttüğü Lozan Mübadilleri Derneği, Şemeş Karmiel Dans Takımı, Maral Dans Topluluğu ve Bahçelievler Belediyesi THM Halk Korosu gibi gruplarla birlikte sahneye çıkacak olması. Bu gösteriler yalnızca İstanbul’un merkezindeki sahnelerde değil, Güngören, Bahçelievler, Kadıköy, Kayışdağı, Büyükçekmece gibi bölgelerde de sergileniyor.[[dipnot1]]

kaynak: http://www.istanbul2010.org/PROJE/GP_598223

“Riverdance” çizgisi ve Türkiye’deki yansımalarıyla ilgili birkaç söz…

“Doğudan Batıya”, çeşitli dans sahnelerinin kolajından oluşan, geleneksel ve Batılı dans formlarını harmanlayan bir gösteri. Farklı bölgelerin danslarını kısmen sözlü anlatım ve gölge tiyatrosundan da faydalanarak sunan gösteride, 2000’li yıllarda egemen olmaya başlayan yeni bir dans estetiğinin hakim olduğunu söyleyebiliriz. Yani Avrupa’da Riverdance – Lord of the Dance gösterisinden ilham alarak gelişen, Türkiye’ye Sultans of the Dance (ve daha sonra Anadolu Ateşi) ile taşınan formattan[[dipnot2]] bahsediyoruz: Geleneksel dans adımlarından beslenen kalabalık ve senkronize danslar, halk danslarının inceltilmiş, belki de “soylulaştırılmış” stilize yorumları, Batılı dansların ve akrobasinin eklektik sunumu, karşıt ritimli dansların art arda sergilenmesinden oluşan ritim düzenlemesi, evrensel temalar, orkestral düzenlemeli müzikal kayıt, ışık şovu, stilize kostümler… vd. İnsan ister istemez türün Türkiye’deki ilk temsilcisi olan Anadolu Ateşi ile karşılaştırma yapıyor. Yakınlarda Anadolu Ateşi – Evolution’ı da seyretmiş biri olarak benzerlikler kadar farklılıkların da bulunduğunu söyleyebilirim. Öncelikle iki grubun dramaturjik tercihleri arasında çok temel paradigmatik farklılıklar yok gibi görünüyor. Her ikisi de Lord of the Dance’in öncülüğünü yaptığı küresel şov formatını takip ediyor ama yaşadığımız toprakların dans kültüründen besleniyor; ayrıca evrensel temalar işliyor ve “hoşgörü” çağrısını dillendiriyor. Shaman’ın gösterisinde bütün renklerin buluşması fikri ile Mevlana’nın ünlü “ne olursan ol, yine gel” çağrısı vurgu alıyor. İlginç bir biçimde her iki gösteride de, otantik kostüm giyilen tek sahne zeybek solosuna ayrılmış. Atatürk’ün de sevdiği ve bizzat icra ettiği bilinen zeybek dansı “milli dans” mertebesine erişiyor. Seyircilerin birlik-beraberlik duygusuna seslenen gösterilerin birinde Türk bayrağı önünde toplu halay çekiliyor, diğerinde ise Atatürk’ün ünlü bir pozu beyaz fona yansıtılıyor. Tabii bu sırada bir alkış tufanı kopuyor.[[dipnot3]]

Shaman Dans Tiyatrosu ve “Doğudan Batıya”

Dansın sunumu kadar üretim biçimine de önem veren biri olarak, seyrettiğim sahnelerin yaratılma sürecini merak ettiğimi söyleyebilirim. Bir “topluluk” görüntüsünün oluştuğunu düşünmüştüm. Virtüozite anlamında tüm kadroya yayılan ortalama bir düzey yakalanmıştı; bununla birlikte öne çıkan dansçılar da bulunuyordu. Sahneler daha çok bireysel ya da toplu doğaçlamalardan besleniyor gibi görünüyordu. Anadolu Ateşi’nin özellikle son gösterisinde ise, ağırlıklı olarak stilize halk dansı adımları icra eden kalabalık bir “corps de ballet”nin önünde Batılı danslar sergileyen solo dansçılar görüntüsünün çok daha hakim olduğunu söyleyebilirim. Shaman’ın web sitesini daha ayrıntılı incelediğimde bu konuya özel olarak önem verdiklerini fark ettim. “Manifesto” bölümünün başlığı “Üretim Sürecimizi Kolektif Bir Biçimde Gerçekleştiriyoruz” idi: “…Shaman Dans Tiyatrosu bünyesinde barındırdığı 40’ı aşkın sanatçıyla bir bütündür. Kooperatif usulü işleyen bir yönetim sistemi bulunan Shaman’ın her üyesi profesyonel sanatçıdır. Birliktelik inancını esas alan Shaman sanatçıları, 5 yılı aşkın zamandır, ortak üretimin ortak hareket etmenin ve bir takım olmanın güzel bir örneğini sergilemektedir.”

Bu tercih, geleneksel ve Batılı danslar arasında bir üslup yaratma çabasını da beraberinde getirmiş. Yani eklektisizmin Anadolu Ateşi’nde olduğu kadar belirgin olmadığını söyleyebiliriz. Ağırlıklı olarak stilize yorumlar öne çıksa da, geleneksel danslardaki ince tavır farklılıklarını seyretmekten hoşlanan seyircilere hitap eden bölümler de söz konusu.

Gösteride halk danslarındaki geleneksel kadın-erkek dansı ayrımlarının ötesine geçme çabasından da bahsedebiliriz. Çok net anlaşılan, alternatif bir toplumsal cinsiyet dramaturjisinden bahsedemesek de, erkek ve kadın dansları arasındaki ayrımlarının silindiği sahnelerin varlığından bahsedebiliriz. Örneğin bir savaş sahnesinde Orta Batum dansını erkeklerle birlikte kadınlar da icra ediyordu. Ayrıca kadın dansları, beden teşhirine dayanmayan bir üslupla yorumlanıyordu. Örneğin oryantal dansını seyrederken korktuğum başıma gelmedi: Keskin ve güçlü kadın dansları eril bakışı kırabiliyordu; kostümler de bu tercihi destekleyecek biçimde tasarlanmıştı.

234

kaynak: http://www.karabuk.gov.tr/album_1/slides/69.html

Gösteri bütününe baktığımda, bağımsız gibi görünen sahnelerin, tematik geçişlerle ve merkezdeki bir sevda hikâyesi etrafında birleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Aynı çifti sürekli farklı aksiyonlarda hareket ederken takip eden seyirciden bağlantıları kurması bekleniyor. Açıkçası bu çaba bazen zorlama kalıyor.

Gösteride “geleneksel”in dozunu yüksek tutma çabasından da bahsedebiliriz. Karagöz-Hacivat, Aşık ile Maşuk sahneleri, geleneksel dans tavırlarının sergilendiği bölümler bu çabaya katkıda bulunuyor. Örneğin 9/8’lik danslarda, -piyasaya hakim olduğu şekliyle- oryantal dans etkisi görülmesine rağmen “göbek de atılabiliyor” olması önemli. Keza Anadolu Ateşi’nin son gösterisinde, dans türlerini “melez”leştirmenin bedensel tavırların, hareket inceliklerinin ve güzel ayrıntıların silinmesine de neden olabileceğini fark etmiştim.

Son olarak, müzik yorumlarında orkestrasyon ve Batılı müzikal düzenlemelerin yanı sıra, dans sahneleri için özel olarak üretildiği belli olan, sahneleri besleyen denemelerden de bahsedebiliriz. Örneğin erkeklerin mendil kapışması sahnesindeki esprili müzikal yorum, sahne aksiyonunu besleyen, teatral etkiyi güçlendiren bir işleve sahipti. Türkçe sözlü “soft” Türkü yorumları ile bazen arabeske de kayan yorumlar da bulunuyordu. Ancak bu toprakların müzikal zenginliği sahneye dans zenginliği kadar yansıtılamamıştı çünkü Anadolu’da konuşulan -Türkçe dışındaki- diller yine sessiz bırakılmıştı.

1999’da Sultans of the Dance’in (ve sonra Anadolu Ateşi’nin) kurulmasından bu yana sürekli açılıp kapanan dans grupları arasında sürekliliğini koruyabilen tek grup olan Shaman Dans Tiyatrosu, dans piyasasına hakim olmaya başlayan bu türe özgün bir yorum getirecek mi, zaman gösterecek. Kesin olan birşey var ki, geleneksel halk dansları ekip formatının yerini alan bu gösteri türü, hem halk dansı yarışmalarını hem de geleneksel dansların “alan”daki “yöresel” yorumlarını etkilemeye devam ediyor. Ve bu alanda üretim yapan herkesi de kendine göre konumlandırmaya zorluyor.