16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde ilk kez sergilenen Engin-Ar Dans gösterisi Çıplak Ayaklar Kumpanyası ile Fransa'da kurulmuş topluluk CdansC  tarafından beraber hazırlandı. Bir ev partisinde insan ilişkilerinin konu edildiği gösteride ilişkilerdeki çeşitlilik, zenginlik, etkileşim ve dönüşümler belli bir hikaye kaygısı gütmeden bazen yanyana bazen epizotlar halinde  kurgulanmış. 
Beş yıl önce kurulan Çıplak Ayaklar Kumpanyası'nın web sitesinden [[dipnot1]] alternatif bakış açılarını barındıran dansçıların kurduğu bir proje topluluğu olduğunu öğreniyoruz. Grubun amacı Türkiye’de giderek gelişmekte ve tanınmakta olan Modern / Çağdaş Dans (hareket-performans-tiyatro-video vb.) sanat dalının önemli bir temsilcisi olmak ve düzenli eser üretip farklı bir sahne dili oluşturabilmektir. Bu amaçla faaliyetlerini koreografik eserler dışında eğitim, festival, farklı sanatçılarla birleşmeler (ortak üretim) ve organizasyon alanında da sürdürmeyi hedefler.  Türkiye’de modern dans alanında önemli bir açığı doldurduğuna inanan topluluk deneysel bir zeminde durmayı tercih eder.
Bahadar Çuhadar'ın söyleşisinde [[dipnot2]] kumpanya üyesi Mihran Tovmasyan gösteriyi şöyle özetliyor: Engin-Ar, sosyo-kültürel baskılardan izole yaşamayı seçmiş, hayattan inadına kocaman bir parça koparmış, yaşamayı paylaşmayı seçmiş insanların hayatından bir kesit... Üstelik de bir kadın gözüyle yaşanmış bir hikaye. İdeal beyaz mutlu kadın olmayan bir kadının... Çünkü ideal beyaz kadın flört etmeyi bilir ama asla orospu değildir... İyi bir evlilik yapmıştır ama asla silinmemiştir... Zayıf kalmayı başarmıştır, sinir hastası olmadan... Estetik operasyonlar geçirmeden sonsuza kadar genç ve güzel kalır... Kültürlüdür ama erkeğinden daha az... Işıl ışıl bir anne ama asla çocuklarının yatma saatleri ve ödevleri için baskıcı değil... Çalışır ama asla eşini ezecek kadar başarılı değildir... Hergün gözümüzde büyütülen bu beyaz mutlu kadın sanıyorum hiçbir şey için çok fazla zaman harcıyor. Ben bu beyaz mutlu kadına hiç rastlamadım. Sanırım aslında hiç var olmadı... Engin-Ar, ideal erkek ve kadının var olmadığı bir toplumda, inadına yanlış yapan birkaç iyi insanın hikayesi...
Engin-Ar'da dinamik bir gösteri ritmi yakalanmış. Bir caz bestesi gibi belli bir tema etrafında yapılan varyasyon ve çeşitlemeler; insanlar/kimlikler arası kontrastlar, çatışmalar ve buluşmalar sahnede hayat buluyor ve seyircide yer yer empati duygusu oluşurken yer yer kendi önyargılarıyla yüzleşmesi kışkırtılıyor. Bir çok farklı dans üslublarının ardı ardına montajlanmasının ötesinde bir arada kullanılması hem hedeflenen çeşitliliğe hem gösteri epizotlarının ayrışmasının sağlanması açısından önemli bir katkı sağlamış. Pina Bausch'un dans tiyatrosu yaklaşımının etkileri ciddi olarak gözlemlenen gösteride, fiziksel tiyatro üslubu da önemli yer tutuyor, teatral kısımlar, fiziksel/teatral  aksiyonların danslaştırılması gibi denemeler, illüzyon ve sürpriz etkisi genellikle gösteri hazırlanırken hedeflenen kurguya uygun yerleştirilmiş.  Gösteride klasik anlamda bir bütünlük olmasa da Pina Bausch'un olgun dönem eserlerindekine benzer şekilde belli bir tema etrafında dolaşılması  ve çeşitlemelerin aynı tema etrafında olması -geometrik olarak düşünürsek- merkezdeki tema etrafında oluşan 'dairesel bir bütünlük' olarak değerlendirilebilir.
Bireysel deneyimlerden yola çıkılarak hazırlanmış gösteride, bireysel olanın politik bir bağlamdan kopamayacağı gerek seçilen metinler gerek toplumsal jestler aracılığıyla belirginleştirilmiş. Çağdaş gösteri sanatlarında yaygın olan "bireysel ve dışa kapalı" bir tercihten kaçınılmış "bireysel ve dışa açık" -dolayısıyla toplumsal- bir anlam çıkartılmış. Bu sayede seyircinin gösteri esnasında gösterilenlerle yer yer  zihinsel yer yer duygusal bir ilişki kurması ve 'tartışması' olanağı ortaya çıkmış.
Sahnede farklılıklarını koruyan ama yer yer kendini dönüştürmeye veya dönüştürülmeye de açık bir çok insanın birbiriyle etkileşiminin var edilmiş olması, ana temanın ötesinde farklılıklarımızla bir arada yaşanabileceğinin canlı ve gerçek bir örneği olarak kültürel/kimliksel çoğulcu bir anlayışı da sahneye taşınmış oldu. Sahnede izlediğimiz gösteriye bakarak, çalışma sürecinin kolektif işlediğine dair sözlerin samimiyetinin doğru olduğu hissediliyor. Doğaçlamaların çalışma yöntemi olarak yoğun kullanıldığı gösteride Candaş Baş 'yönlendiren' pozisyonu üstlenmiş. Kumpanya içinde farklı işbölümleri ve bunların dönem dönem yer değiştirebileceği anlayışı ile hareket edilmiş.
Şimdiye kadar, çağdaş dans piyasasındaki genel eğilimin aksine, seyirciyi kale alan, dinamik bir sahne dili oluşturma derdi olan ve toplumsal meselelere duyarlılığı ön planda tutan gösteriler hazırlamaya gayret eden Çıplak Ayaklar Kumpanyası'nın bu çizgisini devam ettirmesi gerektiğini düşünüyorum.