İstanbul Devlet Opera ve Balesi toplumsal cinsiyet odaklı danslar sahnelemeye devam ediyor. Geçen sene çok alkış alan "maşizm" eleştirisi Troy Game'den sonra bu sezon da, "Gelin" adlı baleyle kadın sorunu merkeze alınıyor.

Koreograf Uğur Seyrek tarafından "yasak aşkların kabul görmediği toplumlarda kadın olmanın zorluğunu, sevgiyi ve nefreti aynı anda yaşamanın baskısını işleyen[[dipnot1]] " bir gösteri olarak tanımlanan bale, kadınların uğradığı şiddet biçimlerinden biri olan "zorla evlendirilme"yi konu ediniyor.

Aile içi şiddet ve tecavüz, berdel, görücü usulü evlilik, ensest, namus cinayetleri ve kadın intiharlarının gündemde olduğu bir coğrafyada, özellikle de kadına yönelik şiddete k arşı uluslararası mücadele ve dayanışma gününe yaklaştığımız şu günlerde bu sorunları gündeme getiren bir gösteri daha da fazla anlam kazanıyor.

Seyrek, gösterinin hedefini şöyle açıklıyor[[dipnot2]] :

...Kadınların ezilmelerine karşı çıkabilmek için sanatımı kullanmayı uygun gördüm. Çünkü buraya gelecek olan 500 izleyicinin arasından tek bir baba bile kızına karşı daha farklı davranmaya başlasa benim için büyük kazanç olacak....

Böyle hedefi ve dramaturjisi olan, biçimsel olarak da belli bir deneysellik içeren gösterilerde yer almak, devlet opera ve balesinin dansçıları açısından önemli bir deneyim olmalı.

Gelin ve diğer kadınlar...

Bir perdelik balede gelini canlandıran dansçının bireysel soloları hem teatral hem de dans tekniği açısından belli bir ustalık gerektiriyor. Dışavurumcu bir üslubun benimsendiği bu sololarda genç kadının aksiyonu acıdan isyana dönüşen bir çizgi izliyor; babası ve kocası tarafından biçimlenen bir kadere direnmeye çalışıyor. Genç kadına eşlik eden abla ve annenin dansları ve toplu kadın dansları, sahnede yansıtılan sorunun bireysel değil, toplumsal bir sorun, "kadınlık"ın da paylaşılan bir deneyim olduğuna gönderme yapıyor.

Gelinin kocasının tecavüzüne uğradığı, ondan dayak yediği sahnelerde, (geleneksel olarak baba tarafından gelinin beline bağlanan) kırmızı kuşak simgesel bir anlam yükleniyor. İç aksiyon temelli doğaçlamaya dayalı bedensel kullanım ve simgesel anlatım belli sahnelere zenginlik katıyor ancak iki erkeğin kavga ettiği, gelin ve kocasının uzunca bir süre yatağın üstünde kaldığı birebir anlatımlı sahneler için aynı şeyi söylemek zor.

Beden kullanımı ve deneysellik...

Bazı toplu sahnelerde anlatımı destekleyen atmosferlerin kurulduğu söylenebilir. Örneğin yasak aşk pas de deux[[dipnot3]]'sünde, arka planda olaya tanık olan dansçıların jestleri ya da düğün sırasındaki öpüşme ve kutlama parodileri, ülkemizde de gösterilerini sergilemiş olan dans tiyatrosunun öncüsü Pina Bausch'un üslubunu andırıyor. Bununla birlikte, bedensel ifadeden çok klasik balenin jest ve mimiklerinin ya da hareket biçiminin ön plana geçtiği bölümlerde aynı etki oluşamayabiliyor.

Arka plandaki görüntü-söz kullanımı ya da dansçıların vokal kullanımı gibi denemelerin gösteri bütünlüğünde bir yere oturabilmesi için ise daha titiz bir çalışma gerektiği söylenebilir. Hikâye akışını çok da desteklemeyen bu bölümler, tam tersi bir şekilde yabancılaştırma etkisi de yaratmıyor; biçimsel bir üslup denemesi olarak kalıyor.

Yerellik…

Bu topraklarda çok yaygın olarak yaşanan ve hâlâ da güncelliğini koruyan bir sorun işlenirken, yerel motiflerden daha fazla yararlanılması, seyircide oluşacak etkiyi güçlendirebilirdi. Utku Şilliler'in yerel ve yabancı ezgileri bir araya getiren besteleri eşliğinde dans eden gelinin kırmızı kuşağı, takı merasimi gibi toplu oyunlar, bu simge ve ritüellere tanıdık olan seyircide yakınlık uyandırabiliyor. Benzer şekilde tanıdık ezgiler ve ritimler girdiğinde sahneler canlılık kazanabiliyor. Örneğin kadın danslarında denenen kalça hareketleri bu toprakların bedensel devinim biçimleriyle yakınlık oluşturabiliyor; yerel danslardan daha fazla yararlanılması, seyirciyle kurulan ilişkiyi daha da yakınlaştırabilirdi.

Gösterinin süresi, başlangıç ve final sahneleri arasında kurulan ilişki, dansçıların teatral icra çabası ve gösteri bütünlüğü, seyircinin salondan yorulmadan ve sıkılmadan ayrılmasını sağlıyor. Geriye ise tek bir temenni kalıyor:

Gelinler ağlamasın, kadınlar kaderlerini değiştirebilme şansına sahip olsun…