Aristo'da "Zorunlu" Ve "Tercih Edilir" Olan
Fırat Güllü (09.01.09)Poetika üzerine bir grup BGST ve BÜO üyesi tarafından yürütülen okuma çalışmasından notlar-Aralık 2008)
Aristo'nun Poetika'sı "Tiyatro nedir?" sorusuna yanıt vermek için yola çıkan her sanatçı ya da düşünür tarafından doğal bir başlangıç noktası olarak ele alınmıştır. Gerek onun takipçileri olduklarını söyleyen Antik Romalı oyun yazarları ya da Rönesans sanatçıları, gerekse yirminci yüzyıldan itibaren onu eleştiriye tabi tutma çabasına giren "avantgarde" hareketler sonuçta tartışmaya Aristo'nun çizdiği çerçeve içerisinden yaklaşmak zorunda kalmışlardır. Onun tamamlanmamış bir girişim olarak ele alınması gereken eserini ele alırken bir noktayı gözden kaçırmamak gerekir: Aristo'nun tragedya kuramı bir yandan "türün asli unsurları"nı tanımlarken diğer yandan "Daha iyi bir tragedya nasıl yazılır?" sorusuna cevap aramaktadır.
Aristo'ya göre bir eseri tragedya (dolayısıyla tiyatro) olarak tanımlamak için onun belli unsurlara sahip olması gerektiğini kabul etmeliyiz:
i) Öncelikle tragedya insan eylemlerinin taklidine dayalı bir sanattır. Dolayısıyla eylem olmazsa tragedya (tiyatro) da olmaz. Söz konusu eylemler belirli açıdan erdemli insanlara ait eylemlerse sahnede izlediğimiz türün adı tragedya, bayağı insanlara aitse komedya olur. Ama bu tiyatronun temelinde eylemin yattığı gerçeğini değiştirmez.
ii) Bu eylemler, ya doğrudan jestler ya da (şarkı ya da konuşma şeklinde) söylenen sözler aracılığıyla taklit edilir. Aristo'ya göre bunların sahne üzerinde icra edilmesi zorunlu değildir. İyi bir tragedya (tiyatro), hiç sahnelenmese bile, okunduğunda belli bir estetik zevk veriyorsa iyi bir eserdir. Uygulamanın kötü ya da iyi olması tragedyanın iyi ya da kötü olarak değerlendirilmesini gerektirmez. Dolayısıyla Aristo'ya göre, bir eserin tiyatro olarak tanımlanabilmesi için jest ve sözlerin yazılı olarak kâğıt üzerinde betimlenmesi zorunludur. Diğer bir deyişle tiyatro her şeyden önce bir metindir. Ancak bu Aristo'nun tragedyayı edebi bir tür olarak gördüğü anlamına gelmez. Aristo'ya göre tragedya, diğer şiir sanatlarına karşı olan üstünlüğünü taklit ettiği eylemleri sahne üzerinde "eylemle" taklit ediyor olmasına borçludur. Dolayısıyla Aristo tragedyanın (tiyatronun) bir metne dayalı olması gerektiğini savunurken onun seyirlik bir tür olduğu gerçeğini de unutmaz.
iii) Tragedyanın (tiyatronun) asli unsuru öyküdür. Aristo'ya göre karakterler olmasa da tragedya var olabilir, ama öykü olmazsa tragedya var olamaz.
Sonuçta Aristo'ya göre bir sanata tiyatro diyebilmemiz için, o sanatın insan davranışlarını, yazılı bir metin aracılığıyla belirlenmiş jestler ve şarkı ya da konuşma şeklindeki sözlü ifadelerle taklit ederek, başı ve sonu belli olan bir öykü anlatıyor olması gerekir. Seçilen eylemler erdemli bir insana aitse bu tür tiyatroya tragedya, bayağı bir insana aitse bu tür tiyatro da komedya adı verilir.
Ama her tiyatro eseri "iyi" değildir. İşte bu noktada Aristo'nun "tercih edilir olanı" tarifi başlar. Ona göre "iyi" bir tragedya aşağıdaki özelliklere sahip olmalıdır:
i) Taklit edilen eylem (öykü) uygun uzunlukta olmalıdır: Çok kısa olursa yeterince ayrıntıyı içermez ve algılanamaz; çok uzun olursa anlaşılamaz. Uygun uzunluk bir baht dönümüdür: Yani başkahramanın talihinin iyiden kötüye ya da kötüden iyiye doğru bir kez değişmesi.
ii) Eylem aynı zamanda birlik ve bütünlük içermelidir. Birlik eylemin başı, ortası ve sonu olan bir tek parça olmasını; bütünlük ise eylemin taklidinde bulunması ya da bulunmaması hiçbir şeyi değiştirmeyen "gereksiz" ayrıntılardan arınmış olmasını zorunlu kılar.
iii) "İyi" bir tragedyada başkahramanın yazgısı iyiden kötüye doğru gitmelidir çünkü "iyi" bir tragedya seyircide "korku ve acıma duygularına dayalı bir katharsis" oluşmasına hizmet etmelidir. Dolayısıyla bir oyunun tragedya olabilmesi için kathartik etki taşıması "zorunlu" değil "tercih edilir" olandır. Aristo kathartik etki oluşturmayan bir tragedyayı "kötü" bir tragedya olarak görür. Ama eğer erdemli bir insana ait eylemlerin taklidini içeriyorsa o eser "kötü" de olsa bir tragedyadır.
iv) Aristo "iyi" bir tragedyanın kathartik etkiyi arttırmak için bazı teknikler kullandığını saptamıştır: başkahramanın tek bir zaaf (hamartia) dışında ortalamanın üzerinde, erdemli bir insan olması; baht dönümüne (peripeti) yol açacak hatanın bilinçli gerçekleştirilmemesi ve söz konusu zaaftan kaynaklanması; işlenen hatanın zaaftan kaynaklandığının fark edilmesinin (anagnorisis) baht dönümüyle gerçekleşmesi; hatanın bir yakının zarar görmesine yol açması; tüm bu aşamaların dışarıdan gelen etkilerden ziyade öykünün akışı içerisinde kendiliğinden gerçekleşmesi gibi.
v) "İyi" bir tragedya, karakterlerin nitelikleri de önem taşır. Karakterin nitelikleri eylemlerinden (jestleri ve sözleri) çıkarılır. Karakterin özellikleri kendi durumuna uygun olmalı, karakter belli bir tutarlılık taşımalı ve temsil ettiği kişiye benzemelidir –fiziksel anlamda değil, tavırlar anlamında.
Aristo'nun ortaya koyduğu tiyatro paradigmasını eleştirenler zaman zaman onun tiyatro tanımına katılmalarına rağmen "iyi tragedya" tanımına karşı çıkmışlar; zaman zamansa onun tiyatro paradigmasını tümüyle reddetmişlerdir. Örnek vermek gerekirse ilk önemli "anti-Aristocu" tiyatro kuramcılarından olan Brecht gerçekte Aristo'nun tanımladığı "zorunlu öğeler"e (eylem+metin+öykü) karşı çıkmaz; katharsis teorisine karşı çıkar ve o yüzden Aristo'nun "iyi tragedya" kriterlerini kabul etmez. Oysa Augusto Boal Aristotelyen tiyatro paradigmasını tümüyle reddeder; onu başlangıçta kolektif bir üretim anlayışına sahip olan ve seyirci-oyuncu-yazar gibi ayrımlara sahip olmayan tiyatro etkiliğini baskıcı bir biçimde yeniden şekillendirmekle suçlar; bu nedenle dolaylı yoldan da olsa gerçek "anti-Aristocu" tiyatronun Ezilenlerin Tiyatrosu olduğunu iddia eder.