Filistin halkının, tarihsel olarak, – ne kadar değersiz olursa olsun – dümeni elinde tutan statüleri ve konumlarını savunmaya, işgal altındaki bir ulusun emellerini ve meşru haklarını temsil etmekten çok daha fazla zaman ayıran, güçsüz, kendi çıkarını düşünen liderlik problemiyle mücadele ettiği bir sır değildir. Ne yazık ki şu anki durum da, görülmemiş bir ders verse de, bu gidişattan farklı değil.

Farklı olmak aslında tamamen insani bir durumdur. Fakat Filistin liderliği çevresindeki politik ve ideolojik farklılıklar – Filistin' in ulusal kimliğini parçalamaya yönelik ardı arkası kesilmeyen ve ne yazık ki başarılı olan girişimlerin tam ortasında – acil ulusal birliğe ihtiyacı olan, zaten zayıf ve baskı altındaki toplumu daha da bölen geniş yarıklara dönüştüğünde, birisinin ortaya çıkıp bu parodiye ön ayak olan böyle bir liderliğin bilgeliğini ve faziletini sorgulamaya cesaret etmesi gerekir.

Filistin' de şu an yaşanan liderlik mücadelesi Filistin liderlerinin yanlış önceliklerinin bir resmidir; bir kereliğine de olsa, Filistinliler bunu anlama ve karşı çıkma cesaretine sahip olmak zorunda.

Hamas tarafından yönetilen hükümet, Filistin halkının demokratik seçiminin doğrudan sonucuydu; Birleşik Devletler, diğer Batılı müttefikler, İsrail ve bir kaç Arap hükümetini kapsayan bir ittifakın azimle mücadele ettiği bir seçim oldu bu. Onların karşı çıktığı şey seçimlerin şeffaflığı değil, sonucuydu. Bu ittifakta yer alan her bir tarafın, kendi bakış açısından, gerçek Filistin demokrasisini reddetmek için iyi birer sebebi vardı.

Tabii ki, bu karşı çıkış sadece politik bir duruştan ibaret değildi. Hemen son kuruşlarına kadar soyulmuş ve İsrail tarafından topluca cezalandırılan, bilinen nedenlerle tam bir ekonomik bağımlılık içinde yaşayan işgal altındaki bir ülkenin işlerini yürütmek için Filistin hükümetine yapılan yardımın durdurulmasına tercüme edildi. 160 binden fazla memurun, her ne kadar yetersiz olsa da, son yedi aydır maaşlarını alamamasıyla birlikte, Filistin ekonomisi kaosa battı.

BM' nin işgal edilmiş topraklardaki insan hakları özel raportörü, 26 Eylül' de BM İnsan Hakları Konseyi' ne, Gazze Şeridi' nin – ironiktir, burası işgal altındaki toprakların " özgürleştirilmiş" kısmıdır – 13 yıldan bu yana en ciddi krizi yaşadığı bildirdi. Raportör, " Filistin halkına ekonomik yaptırımlar uygulanıyor; ilk kez işgal altındaki insanlara bu şekilde davranılmıştır" diyor. Raportör ayrıca, 700 km. uzunluğundaki Ayrım Duvarı' ndan dolayı Batı Şeria' nın da bir insanlık krizinin eşiğinde olduğu konusunda uyarı yapıyor. Batı Şeria' da etnik temizlik gerçekleşiyor, diyor ve ekliyor " fakat İsrail söz konusuysa, politik doğruluk bu dili yasaklıyor." Dugard' ın yüreğimizi burkan bakış açısı, işgal altındaki topraklardan gelen benzer raporlarla tamamen uyuşuyor.

Batılı medyadaki haberler Hamas hükümeti ile bir zamanlar devlet başkanı Mahmut Abbas' ın hakim konumda olan partisi Fetih arasındaki çekişmelere odaklanma eğilimindeyken, insanlık krizi, usulüne uygun olarak gözardı ediliyor. İsrail' in günlük gazetesi Haaretz' den Amira Hass ve Independent' tan Donald Macintyre gibi bir kaç bireysel gazetecinin duyarlı ve güçlü bir kavrayışa sahip haberleri olmasaydı Filistin halkının sözü edilmeyen acıları hiç farkedilmeyebilirdi. (Raja Khalidi' nin Guardian' daki 22 Eylül tarihli, " Daha Kötüye Gidebilir" yazısı, Filistin ekonomisinin dehşetengiz durumunu çarpıcı istatistiklerle gözler önüne serdi. Fakat, Dugard' a göre, 1.4 milyon nüfusunun üçte biri şu anda doğrudan yiyecek yardımına bağımlı olan Gazze, en berbat örnek olmayı sürdürüyor.)

Fakat şu kabul edilmelidir ki, Filistinlilerin yaşadıkları zorluklar karşısında gösterilen insanlıkdışı ve kayıtsız tavır, tarihsel olarak acımasız davranışlara maruz kalmış olan bu ulusa karşı Batı' nın genel yaklaşımının temel bir unsurudur. İç çekişmeler ve etkisiz iktidar mücadeleleri sayesinde, Filistinliler kendi liderliklerinin tam bir işbirliğiyle aşağılanıyor ve alçaltılıyor.

Tarih, Filistinlilerin son yüzyılın ilk yarısındaki Siyonist sömürge projesini karşılayabilecek planlı ve meşru bir strateji geliştirmek konusunda yaşadığı başarısızlıkla başlayan örneklerle dolu: Hüseyni ve Nashashibi aileleri arasında çabucak kirli bir iktidar mücadelesi ortaya çıktığında – ki her ikisi de Filistinlilerin gerçek temsilcisi olduğunu iddia ediyordu – Nashashibi ‘ılımlı' olarak nitelenirken diğeri aşırı ve terörist olarak nitelendi. Bundan sonra tarih birçok kez ve çok daha zalimce tekerrür etti; Filistin halkının çoğu, Filistin' de ya da Filistin dışında, gönüllü olarak ya da umutsuzca direnecek bir platform aradığı için fraksiyonların ve alt-fraksiyonların kurbanı oldu. ihtilaf, bölünmüşlük ve uyuşmazlık gerçekten de Filistinlilerin en kötü düşmanı oldu. İsrail bu bölünmeleri zekice kendi lehine kullanırken, çeşitli Arap sermayeleri de benzer bir oyun oynadı: Yüklü nakit parayla politik ittifaklar satın alma oyunu.

Bitmek bilmeyen askeri şiddet ve toplu cezalandırmanın her türlüsü ile karşı karşıya kalan işgal altındaki topraklardaki Filistinliler gibi, Diaspora' da mülteci kamplarında yaşayan eşit derecede sefil insanların da, gittikçe inanılmaz derecede zenginleşen, halktan kopuk ve onun gerçek umutlarını temsil ettiği söylenemeyecek sözde liderliklerine sahip çıkmaktan başka bir seçenekleri yoktu.

Geçtiğimiz yıllarda, özellikle Oslo kararları uyarınca Filistin liderliği, eski ve yükselmekte olan seçkinler arasındaki üyeleri için özel ayrıcalıklar karşılığında, statüsünü, İsrail' in demir yumruğu ve en sadık hapishane gardiyanlığı düzeyine yükseltti. Her ne kadar bu perde muhtemelen 2006 Mart' ında yeni bir hükümeti iktidara getiren yasal seçimlerle kapanmış olsa da, Filistin halkı, İsrail sonuçtan tatmin olana kadar pişman olmaları ve, yoz ya da değil, statükoya geri dönmeleri için baskı altında tutulacaktır.

Hamas ile birlik olması Filistinlileri daha da aşağılanmak ve sefalet çekmekten kurtarsa dahi, ana-akım Fetih eski konumunu tekrar kazanmaktan umudu kesmiş durumda. Politikanın güçlükler içeren doğası ile uğraşan Hamas karışık mesajlar gönderiyor: ülke dışından, sağduyudan yoksun mesajlar; ülke içinden ise daha gerçekçi ancak genelde belirsiz mesajlar geliyor. Fetih ve Hamas, her ikisi de, kendilerini muhafaza etme ve ilerlemelerine duydukları arzunun, Filistinin ulusal birliğinin ya da ondan geriye ne kaldıysa onu korumanın önüne geçmesine ve yerini almasına izin veriyor.

Böyle bir uyarının – çoğu, yanıltıcı iktidar mücadelesine gömülmüş – Filistinli liderler ve aydınlar yerine, Amira Hass gibi gazetecilerden gelmesi elem verici. Amira Hass, geçen makalesini (Missing the Government of Thieves) rahatsız edici bir sonla noktalıyor: " Açıkça görülüyor ki, her iki hareket de şu anda iktidar için rekabet ediyor ve işlerinin yabancı İsrail' in, halkları üzerindeki egemenlik günlerini kısaltmak olduğunu unutuyorlar."

Filistinliler uzun zamandır ihanete ve yok sayılmaya alışıklar, fakat bir halkın kendi liderlerince hayal kırıklığına uğratılmış olması gerçekten de en acı verici olanı.

Ramzy Baroud' un en son kitabı: The Second Palestinian Intifada: A Chronicle of a People' s Struggle, (İkinci Filistin İntifadası: Bir Halkın Mücadele Günlüğü) (Pluto Press, Londra) Amazon.com' dan satın alınabilir. Kendisine adresinden ulaşabilirsiniz.