Anomali terimi, alışageldik kuralların dışında meydan gelen olgular için kullanılır. Güneybatı Kürdistan’da yaşanan kansız devrim bir anomaliye, yani kural dışı bir duruma işaret ediyor. Fakat sorun olguda değil, olguyu kavratmayı zora sokan kurallarda. Yani kuralların, daha doğrusu ezberin bozulması gerekiyor.

Suriye’nin kuzeyinde, Güneybatı Kürdistan’da, PKK çizgisindeki PYD’nin bileşenleri arasında olduğu Kürt koalisyonu bir özerklik inşa ediyor. Hem Suriye merkezi hükümeti hem de at izinin it izine tamamen karıştığı silahlı muhalefetle arasına mesafe koyuyor ve iç savaş kargaşasının dışında bir pozisyon almaya çalışıyor.

Kürtler açısından en büyük endişe, koalisyon bileşenlerinin ayrışma ve hatta çatışma yaşaması. Başka bir deyişle, bölgede PKK ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi çizgisindeki siyasetlerin ortaklaşmayı kabul etmesi gerekiyor. Güneybatı Kürdistan’da şekillenmeye başlayan yönetici üstyapının uluslararası düzeyde resmi bir statü elde etme şansının, ancak bir Kürt koalisyonuyla sağlanabileceği düşüncesi yaygın. “Kürt Yüksek Heyeti” adı verilen oluşum, koalisyon ortaklarının çatı örgütü işlevi görmesi için kuruldu.

PYD’nin uzun süre Kürtlerle merkezi hükümet arasında bir çatışma yaşanmaması için gayret gösterdiği ve rejime karşı bir isyanı teşvik etmediği için milliyetçi Kürtlerin bir kısmı tarafından suçlandığı biliniyor. Gelinen noktada ise, Suriye merkezi hükümeti, yıllardır demokratik bir program çerçevesinde halkçı dayanaklarını inşa etmemiş olmasının bedelini ödüyor.

Güneybatı Kürdistan’da özerklik adına atılan adım, aslında Suriye’yi istikrarsızlaştırma adına terör uygulayan silahlı guruplara karşı merkezi hükümete avantaj kazandırıyor, çünkü Kürt cephesinden bir saldırganlığa maruz kalmış değil. Zaten bu pek mümkün de değil: Kürtler nasıl ki Türkiye’de Türk-İslam faşizmi ile karşı karşıya kalıyorlarsa, Suriye’de de Arap-İslam faşizmi ile karşı karşıya kalabilirler.

ABD’nin Suriye’yi istikrarsızlaştırma ve merkezi hükümeti devirme planlarına açık destek veren ve kontra güçlere üs sağlayan TC devleti ve hükümeti, Arap-İslam faşizminin temsilcileri aracılığıyla Kürt özerkliğini baskı altına alma, ortadan kaldırmanın yollarını araştırıyor. Başbakan’ın açıklamasına göre, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt yönetim aygıtının oluşumuna asla izin verilemezmiş. Özellikle PKK çizgisindeki PYD’nin Güneybatı Kürdistan özerk yönetimin önde gelen bir bileşeni olması, devleti ve AKP hükümetini paniğe sevk etmiş durumda.

Suriye’deki merkezi hükümet giderek Alevi toplumunun ötesinde bir temsil iddiasında bulunamayacak hale geliyor. Bazı tahminler Irak’takine benzer şekilde Suriye’de Kürtlerin, Sünnilerin ve Alevilerin egemenlik bölgelerinin oluşacağı bir bölünmenin yaşanacağı yolunda. Oysa Türkiye’nin tezi Esat hükümetinin yerine Sünni Arap-İslam otoritesinin ağırlık sahibi olduğu bir koalisyon hükümetinin tesis edilmesi ve Güneybatı Kürdistan’ın Güney Kürdistan benzeri bir statü elde etmesinin önüne geçilmesiydi. Bu şekilde Ortadoğu dizaynına etkin bir şekilde katılabileceğini bile hayal etmişti. Fakat kendi Kürt sorununu boğma ve Kürdistan sorununu öteleme siyaseti, Suriye’deki gelişmelerle tamamen iflas etmiş durumda. Türk-İslam faşizmini Arap-İslam faşizmine eklemlemenin ötesinde bir siyaset geliştirilebilmiş değil.

Sosyalist hareket açısından, Güneybatı Kürdistan’daki fiili özerklik deneyimi özel bir önem arz ediyor. Bazı yanlarıyla Venezuela benzeri bir “anomalinin” Güneybatı Kürdistan’da meydana gelmesi mümkün görünüyor. Kürt koalisyonu, birbirinden oldukça farklı, birisi kapitalist modernleşme ve uluslaşma, diğeri sosyalist modernleşme ve uluslaşma hedeflerine sahip partileri doğrudan yan yana getirmiş durumda. Çatışacak olurlarsa, hep beraber kaybedecekler. Yan yana durmaya devam ettiklerinde ise, birbirine alternatif iki toplumsal programın devreye girmesi ve yarışması kaçınılmaz.

Peki, Güneybatı Kürdistan’da birbirine alternatif iki toplumsal program yarışma şansı gerçekten bulabilecek mi? Bu Güneybatı Kürdistan’ın çatışma bölgesi olmaktan çıkarılmasına bağlı. Kürt entelektüel camiasında örgütlenen söylemler izlendiğinde, erken zafer kutlamalarından PKK’nin Güneybatı Kürdistan’ın statü kazanmasını tehlikeye attığına, geniş bir yelpazeye yayılan düşüncelerle karşı karşıya kalmak mümkün.

Gerçekte Güneybatı Kürdistan, hâlâ “Suriye’de demokrasiye çatışmasız nasıl geçilebilir?” sorusuna yanıt vermeye çalışıyor. Yani Suriye merkezi hükümetinin bir yüksek siyaset manevrasıyla, Birleşmiş Milletler nezdinde Rusya ve Çin’in desteğini meşrulaştırmak adına kabul ettiği geçiş sürecinin barışçı yollarla nasıl cisimleşebileceğini örnekliyor. Mezhepsel, dinsel ve etnik çatışmaları körükleyerek Suriye’yi istikrarsızlaştırma planları en azından Güneybatı Kürdistan’da kök salabilmiş değil.

Fakat dünyadaki emperyal aktörlerin bu tip “teferruatlarla” ilgilendiği pek söylenemez. Onlar pazarlıklarını daha çok çatışan silahlı güçlerden hangisinin baskın çıkacağı üzerine kurmuş durumdalar. Libya’da olduğu gibi NATO’nun Suriye’ye doğrudan müdahalesi söz konusu değil. Suriye merkezi hükümeti silahlı üstünlüğünü kabul ettirirse, inşallah bir orta yol bulunacak. Bu arada çimenler ezilmiş, umurlarında değil.

Hiç kuşkusuz Suriye’de de insanlık adına çok kötü bir sınav veriliyor. Yaşanan çatışmaların halk nezdinde yarattığı trajik sonuçlar ya saklanıyor ya da yalana dayalı bir propagandanın konusu haline getiriliyor

Her şeye rağmen Güneybatı Kürdistan “anomalisi”  bu tabloda bir değişim yaratabilir mi? En azından, zamanında emperyalizmin paramparça edip karanlığa gömdüğü Kürdistan gün yüzüne çıkmaya devam ediyor ve taşlar yerli yerine oturuyor. İnsanlık adına az bir kazanım değil. Her zaman olduğu gibi: Dünyaya parsellenecek arsa muamelesi yapıp sınırlara bekçilerini yerleştirenlere değil, sınırları birbirine açacak halk iradelerine ihtiyaç var.