Soru: Geçtiğimiz Çarşamba gününden beri İsrail ordusu iki askerlerinin kaçırılması ve başka yedi kişinin Lübnanlı bir Hizbullah komando timi tarafından öldürülmesi sonucunda Lübnan’a kuşatma uyguluyor ve bombalıyor. Ne kadar orantısız da olsa İsrail’in verdiği tepki tahmin edilebilecek bir şeydi. Hizbullah’ın bu eyleminin ardında yatan politik ve stratejik sebepler sizce ne olabilir?

Achcar: Hizbullah’ın neden bu eylemi yaptığına dönük sebepler oldukça fazla. Birincisi tutuklu Lübnanlılar’ın serbest bırakılmasını sağlamak; her ne kadar resmi olarak iki tutuklunun İsrail’de tutulduğu bilinse de – yaklaşık 10.000 Filistinli tutukluya ek olarak – İsrail kontrolü altında daha fazla Lübnanlı’nın bulunduğuna inanılıyor. Bununla birlikte, Filistin’de Hamas’ın mücadelesiyle dayanışmak için eylem yapıyorlar; ki Hamas da Hizbullah’la benzer esin kaynaklarını paylaşıyor. Son olarak da Gazze’de süregiden saldırıya tepki vermek istiyorlar. Tabii ki başka bir askerinin Filistin’de kaçırılmasına verdiği tepkiye bakılarak İsrail tarafının böyle şiddetli bir misilleme yapması makul bir şekilde beklenebilirdi.

Bu krizde, işin içine giren birçok boyut var: Uluslararası gözlemciler Suriye’nin muhtemel rolünü tartışıyorlar. Tahran’ın Hizbullah ile olan ilişkisi, Moskova’nın komünist partilerle kurduğu, zamanın “uluslararası komünist hareket”ine benzer bir ilişki. Tahran bir süredir Sünni Müslüman ideoloji üzerinde hakimiyet kurmak için Arap hükümetleriyle girdiği rekabette İsrail-karşıtı açık arttırma oyunu içine girdi. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın bir yıl önce seçilmesinden bu yana yaptığı tahrik edici açıklamalar bu oyunun parçasıydı. Bu da nükleer mesele tam kızıştığı sırada Amerika’nın artan baskısına karşı Tahran’ın stratejisiyle örtüşüyordu. Fakat sorun ne olursa olsun, Hizbullah kendisine olduğu kadar Lübnan’ın geneline (ki şimdiden başladı bu) pahalıya mal olacak bir güç denemesini kışkırttı.

Soru: İsrail’e karşı mı, yoksa Lübnan’ın kendi içinde bir güç denemesi mi?

Achcar: Güç denemesi temelde İsrail’e karşı. Çünkü İsrail bu eylemlerle, ister Filistin’de ister Lübnan’da olsun, direniş hareketlerini ezmeye çalışıyor. Son olaylar Hizbullah’ı ve Hamas’ı ezme bahaneleri olarak kullanıldı ve İsrail ordusunun şiddetli saldırısı bu bağlamda okunmalı. İsrail bütün halkı rehin tutuyor; ilk olarak Filistin halkına bunu yaptı ve şimdi aynı şeyi Lübnanlılar’a yapıyor. Beyrut havaalanını bombaladı ve Lübnan’ı abluka altına aldı: Tüm bunlar Lübnan devletinin değil, sadece Lübnanlı bir grubun yaptığı iddia edilen bir eylem için. Aslında İsrail’in tüm halkı orantısız bir tepkiyle rehine almasının amacı düşmanlarının altındaki halıyı ayaklarının altından çekmek ve yerel güçlere onlara karşı durması için baskı yapmak. Fakat gerçekten İsrail’in hesabı buysa, geri tepebilir de. Böyle kapsamı bir askeri harekât tam tersi bir sonuca yol açabilir ve halkı Hizbullah’tan çok İsrail’e karşı radikalleştirebilir. İsrail’in kanlı zulmü, havaalanını kapatması, deniz ablukası halkı İsrail’e karşı bir isyanda birleştirebilir.

Hizbullah’ın gerçek politik hesabının ne olduğunu tam olarak bilmiyorum, fakat kesinlikle İsrail’den geniş kapsamlı bir tepki beklediler. Zaten İsrail daha önce Lübnan’ı birçok kez işgal etti. Bundan dolayı, bana öyle geliyor ki eylemleri kayda değer oranda “maceracı” bir unsuru beraberinde getirdi ve her şeyden önce tüm halkı içine alan bir riske giriyorlar. İsrail’e saldırı başlatmakla hakikaten çok büyük bir risk aldılar; İsrail'in muazzam askeri gücünü ve acımasızlığını biliyorlardı ve halk onları yeni bir savaştan ve yeni bir işgalden sorumlu tutabilir. Bunun da bedelini Lübnanlılar ödeyecektir.

Fakat bunları söylerken durumun kötüye doğru gitmesinde temel sorumluluğun İsrail’de olduğunu da vurgulamak gerekir. Özellikle Gazze’de son zamanlarda tam anlamıyla tiksindirici tavırlarını had safhaya çıkardı. Bir askerinin Filistinli bir grup tarafından kaçırılmasının ardından İsrail ordusu onlarca Filistinli sivili öldürdü. İsrail bir cezayla karşılaşmadan Filistinli sivilleri kaçırıp tutuklayabiliyor, fakat bazı Filistinliler askerlerinden birini asker-tutuklu değişimi için kaçırdığında sınırsız şiddete başvuruyor, tüm halkı rehin tutuyor ve dünyadaki genel kayıtsızlık ortamında yoğun bir nüfusa sahip olan Gazze’yi bombalıyor. Bölgedeki istikrarsızlığın temel sebebi budur. İsrail’in bu şiddetli ve küstah tavrı, ABD’nin Irak’ta gösterdiği aynı düzeydeki küstah ve şiddet dolu tavırla tam bir uyum içinde.

Soru: Hizbullah’ın eylemleri karşısında Lübnan hükümeti’nin pozisyonu nedir? Lübnan Başbakanı’nın yalanlamasına rağmen İsrail bu eylemden tüm hükümeti sorumlu tutmaya karar verdi.

Achcar: Dediğim gibi, İsrail politikası kesinkes tüm halkı rehin olarak tutma üzerine kurulu. Filistinliler’e bunu yaptı. Lübnan örneğinde ise bu durum çok daha açık, çünkü Hizbullah bir yandan hükümetin bir parçasıyken, aynı zamanda hükümete katılımı düşük düzeyde ve aslında muhalefette duruyor. Lübnan hükümeti’ne hakim olan çoğunluk ise ABD ile ittifak halinde ve şimdi Bush yönetiminin ikiyüzlülüğünü tam anlamıyla ölçüp tartabilirler. Bush yönetimi, mesele sadece Suriye'ye karşı olmak olduğunda Lübnan halkının kaderiyle ilgiliymiş gibi görünüyor. Hükümet resmi olarak eylemle ilgisi olmadığını söyledikten sonra bile Hizbullah'ın eyleminden Lübnan hükümeti’ni sorumlu tutmak bir yandan İsrail'in dayatmacı politikasının bir kanıtıdır; diğer yandan da İsrail'in – Filistin'de yapmaya çalıştığı gibi – Lübnanlılar’ı bir iç savaşa zorlama konusundaki kararlılığının göstergesidir. Her iki durumda, İsrail yerel toplumun bir bölümünü – Filistin'de El Fetih örgütü ve Lübnan'da hükümet çoğunluğu – esas düşmanları Hamas ve Hizbullah'ı ezmeye sevk etmek istiyor; yoksa kendileri ezilecek.

Soru: Hizbullah ve Hamas hareketlerinin birbirleriyle nasıl bir ilişkisi var?


Achcar: Benzer ideolojiye sahipler ve İsrail'e karşı radikal muhalefet içerisindeler. Hamas Sünni Müslüman, Hizbullah ise Şii Müslüman; fakat her ikisi de Suriye ve İran'la müttefik. Bu, İsrail'e karşı bir tür bölgesel bir ittifak. Hizbullah, İsrail'in 1982 Lübnan işgalinin ardından doğdu ve Hamas da 1987-88'de birinci İntifada sırasında. Her ikisinin var olmasının en önemli sebepleri İsrail'e muhalefet, kendi topraklarını işgal edenlere karşı ulusal mücadele, ortak düşman olarak tanımlanan İsrail ve onun arkasındaki ABD'ye karşı mücadeledir.

Irak'ta Sünniler ve Şiiler arasındaki ayrım ülkeye özgü iç faktörlerden kaynaklanıyor, tüm bölge için önem arz eden bir durum değil. Bu ayrım, o kadar kanlı bir şekilde olmasa da, geçen sene Lübnan'da da görüldü. Suudi Arabistan ve ABD'yle işbirliği halinde olan Hariri'nin önderlik ettiği Sünni cemaatinin çoğunluğu, Suriye'yle müttefik olan Hizbullah'ın önderlik ettiği Şiiler’in çoğunluğunu karşısında buldu. Fakat Irak ve Lübnan'dan farklı olarak, Şii ve Sünni cemaatinin her ikisinin bir arada bulunmadığı ülkelerde bu ayrım çok önemli bir faktör haline gelmedi. Örneğin, Filistin'de hemen hemen hiç Şii yoktur.

Hizbullah, Hamas'la kurduğu dayanışma ilişkisini FKÖ'yle ya da Yaser Arafat'in liderliği döneminde Filistin Yönetimi’yle kurmadı. Hizbullah Arafat'a karşı hiç yakınlık duymadı, hatta Mahmud Abbas'a karşı daha da olumsuz duygular besliyorlar; çünkü onların İsrail'e Hamas kadar radikal bir karşıtlık içinde olmadığını düşünüyorlar. Fakat onları Filistin mücadelesine ihanetle suçlamıyorlar. Hamas'ın Filistin'deki siyasal gücünün yükselişini, Hizbullah ve İran bir zafer olarak gördü ve Batılılar Filistin'e yaptıkları yardımı keserken, Filistinliler’e telafi mahiyetinde finansman sunan ilk devlet İran oldu.

Soru: Lübnan halkı olanlara nasıl tepki verecek? Hizbullah beklediği desteği alacak mı, yoksa halk çektiği acıdan onları sorumlu mu tutacak?

Achcar: Hizbullah'ın temel halk dayanağı tabii ki Şiiler. Elbette Şiiler Lübnan'daki cemaatler içerisindeki en geniş azınlığı teşkil ediyor; ki bu cemaatlerin hiçbiri bir çoğunluk oluşturmuyor. Fakat Sünni azınlığın içindeki birçok kişi kesinlikle eylemi Hamas'la ya da Filistinliler’le dayanışma jesti olduğu için onaylıyorlar; diğer yandan, İsrail'in tepkisinin acımasızlığı bu dayanışmayı artırıyor. Öbür taraftan, Şiiler'in dışındaki başka Lübnanlı azınlıkların – Hıristiyan Maruniler, Sünniler, Dürziler – büyük bölümü içinde Hizbullah düşmanlığı güçlenecek; çünkü Hizbullah'ın tek taraflı seçiminden dolayı riske atıldıklarını hissediyorlar ve bu seçimin bedelini kendilerinin ödeyeceklerini düşünüyorlar. Risk açıkçası şu: Lübnan içerisinde mezhepsel ayrımlar derinleşecek ve bu yeni bir iç savaşa yol açacak. Belirleyici soruyu şöyle tanımlayabiliriz: Lübnan hükümeti’nin çoğunluğu yeni bir iç savaş pahasına İsrail'in dayatmasına boyun mu eğecek, yoksa önceliğin İsrail saldırısına karşı durmak ve ülkenin bütünlüğünü korumak olduğuna mı karar verecek? Şimdilik ikinci seçenek daha üstün geliyor. Sadece böyle devam etmesini umut edebiliriz. İsrail'in çifte saldırısına karşı uluslararası protesto, ortak direniş seçeneğinin destek kazanmasına güçlü bir şekilde katkıda bulunacak.

Notlar:
Bu röportaj 15 Temmuz 2006'da Paola Mirenda tarafından İtalyan Komünist Yeniden Kuruluş Partisi’nin gazetesi Liberazione için yapıldı.