Aşağıdaki söyleşi, Venezüella'nın desteklediği Latin Amerika çapında yayın yapan muhalif TeleSUR televizyonu İngilizce web sitesi için Dr. Jack Rasmus’la yaptığım söyleşinin çevirisidir.[1]

ABD Ekonomisindeki Toparlanma Geçici mi?

Taylan Doğan: Sayın Jack Rasmus, bildiğiniz gibi ana-akım ekonomi ve finans medyasında ABD ekonomisinin kalıcı şekilde toparlanmakta olduğuna dair güçlü bir söyleme rastlıyoruz. Ana-akım medya uleması tarım dışı istihdamın artması, aylık yeni işlerin yaratılması ve çalışanların saat başı ücretlerinde artış gibi temel göstergelere dayanarak ABD ekonomisinin kalıcı şekilde toparlanmakta olduğunu iddia ediyor. Bu iddiaların doğru olduğunu düşünüyor musunuz? Sonunda ABD ekonomisi kalıcı bir toparlanma yoluna girdi mi sizce?

Jack Rasmus: Geçen dört yıl boyunca her yıl ulema, medya, hükümet yetkilileri ve hatta ana-akıma dahil azımsanmayacak sayıda iktisatçı, ABD ekonomisinin kalıcı toparlanma yolunda olduğunu söylediler; ve her yıl yanıldıkları ortaya çıktı. Geçici sebepler sayesinde kısa vadeli bir canlanma gösteren şu veya bu ekonomik göstergeye odaklanıyor ve ardından buradan bir tahmin çıkararak bir toparlanma olduğunu öngörüyorlar. Bu yıl odaklandıkları gösterge, 2014’ün 3. çeyreğindeki % 5’lik büyümeydi. Bu büyüme neredeyse kesin olarak 2014’ün son çeyreğinde % 2,5’a gerileyecek. Ben 2015’in 1. çeyreğinde daha da düşeceğini öngörüyorum.

Fakat bu % 5’lik büyümeyi belirleyen unsurlardan hiçbiri uzun vadede kalıcı değil. Bir çeyreğe özgü Gayri Safı Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerindeki bu “bir seferlik” geçici canlanma hep aynı kaderi paylaştı ve ardından tipik olarak ABD GSYH’sinde yine bir çeyreğe özgü geçici daralma verileri geldi. 2010’dan günümüze kadar bu kalıp üç kez tekrarlandı. Dolayısıyla ABD ekonomisi, benim tarifimle bir “dur-kalk” kalıbı sergiliyor. Bir çeyrekte ortalama GSYH büyümesinin üzerinde bir toparlanma görülüyor; ardından tarihsel ortalamanın altında, % 2 civarında uzun vadeli bir büyüme oranına geri dönüyor. Aslında 2013’te GSYH’nin yeniden tanımlanmasıyla birlikte, ABD GSYH’si yapay olarak % 0,2 ila % 0,3 arasında daha fazla büyüyormuş gibi gösterildi. Bu yeniden tanımlamayla ilgili bir düzeltme yaparsak, az önce bahsettiğim % 2’nin yüzdenin birkaç ondalığı kadar daha düşük olduğunu görürüz. Her zaman ABD’de enflasyonun olduğundan daha az ölçülmesini de hesaba katarsak, bu % 2 daha da küçülür. Nitekim enflasyon oranı ne kadar düşükse GSYH da o kadar yüksektir. Dolayısıyla buradan şu sonuca ulaşabiliriz: ABD ekonomisi uzun vadede ortalama olarak gerçekte % 1,5-1,8 civarında büyüyor ki normal tarihsel büyüme oranının yaklaşık yarısıdır bu.  

Daha spesifik olarak 2014’ün 3. çeyreğindeki % 5’lik büyümeyi incelersek, şimdi artık etkisini yitirmeye başlayan geçici faktörlerin bir araya gelmesinin sonucu olduğunu gözlemleriz. Bir faktör, sanayi üretimini, bağlantılı sektörleri ve dolayısıyla GSYH’yi önemli ölçüde canlandıran kaya gazı/petrolü üretimindeki artıştı. Küresel petrol fiyatları düşmeye başladığı için bu artış 2014 Yazı’nın sonunda son bulmaya başladı. İkinci bir faktör, Obama sağlık hizmetleri programı kayıtları ilk kez bütün bir yıl için arttığından sağlık hizmetleri harcamalarında bir kerelik artış gerçekleşti ve ABD’de tüketimi yükseltti. Şimdi normal seviyesine geri dönüyor. 2014’ün ikinci yarısında düşen petrol fiyatları, ABD ithalatının keskin şekilde düşmesine yol açtı; zira ithalatın düşmesi, “net ihracat”ın GSYH’ye katkısının artmasına yol açar.  Şimdilerde petrol fiyatları biraz istikrar kazanıyor gibi. Üçüncü bir faktör ise şuydu: 4. çeyrekteki tatil sezonunda tüketici harcamalarının aratacağı beklentisiyle şirketler stoklarını arttırmaya başladı. Ancak tüketici harcamaları eski seyrinde gitti ya da beklentilerin epeyce altında kaldı. Medyanın ve iktisatçıların, petrol fiyatlarının düşmesinin benzin fiyatlarını düşüreceği ve böylece daha fazla tüketici harcamasına yol açacağı şeklindeki bütün abartmasına karşın, artış basitçe gerçekleşmedi. Tüketiciler elde ettikleri tasarrufu büyük çoğunlukla cebe atıp harcamadılar; benim öngörüm de bu yöndeydi.

Otomobil satışları 2014’te artış gösterdi. Kısmen düşük petrol fiyatlarından kaynaklanan bu artış da, benim öngörüme göre, şimdi yavaşlamak üzere; zira dört yıllık bir büyümeden sonra otomobil sektörü de doygunluğa ulaştı. Sonra 3. çeyrekte hükümetin savunma sanayi harcamalarında artış oldu; ABD’de her ulusal seçim öncesinde her zaman olan bir şeydir bu. Seçimler geçen Kasım’da yapıldı ve savunma harcamaları da şimdi yavaşlayacak, tabii eğer Obama ikinci bir 64 milyar doları Ortadoğu’da bu sefer İŞİD’e karşı yapılacak bir savaşta harcama niyetini gerçekleştiremezse.  

Dolayısıyla yüzeyde olup bitenin ardına, gerçek eğilimlere bakarsak, 2014’ün 3. çeyreğinde birkaç geçici faktörün bir araya geldiğini ve ABD GSYH’sinde bir yükselişe yol açtığını görebiliriz. Şimdi bu GSYH tekrar, uzun vadeli büyüme eğilimleri olan % 2 veya daha altına geri dönüyor. 

ABD’de işsizliğin azalması ve ücretlerin artmasının tüketimi ve GSYH’yi kamçılayacağı yolundaki söylemi inandırıcı bulmuyorum. Bir kere, istihdamdaki artışın büyük bölümü, insanların düşük ücretli, yarı zamanlı ve geçici işlerde çalışmaya başlamasından kaynaklanıyor.  Güya ücretlerdeki artış da gerçekten çok abartılıyor. Ücretler artıyor derken çoğunlukla yöneticiler, profesyoneller ve yüksek ücret alan işgücünü temel alıyorlar. Bu tespiti yaparken kullandıkları veriler, tam zamanlı istihdam edilen çalışanları kapsıyor. Bugün ABD’de 50 milyondan fazla yarı-zamanlı çalışanı ya da 2010’dan bu yana geliri her yıl % 1 ila % 2 arasında düşen medyan (ortanca) aileyi değil. Ayrıca geçtiğimiz aylarda düşen benzin fiyatlarının gösterdiği gibi, harcanabilir gelirdeki artış muhakkak daha fazla harcamaya ve tüketime dönüşmek zorunda değil. ABD’de hanehalklarının büyük çoğunluğunun hâlâ büyük ölçüde borçlu olduğu ve zayıf bir ekonomik gidişattan kaygı duyduğu bir veri; bu ortamda ücretlerde meydana gelen artışın büyük bölümü tüketime harcanmadı, tasarruf edilerek bir kenara konuldu. 

Bütün bunlar, ABD ekonomisinin hâlâ uzun vadede bir “dur-kalk” yörüngesinde ilerlediğini ortaya koyuyor. Ben buna, kısa ve küçük çaplı canlanmaların olduğu ve hemen ardından kısa süreli ve sığ durgunlaşmaların geldiği “epik durgunluk (resesyon)” diyorum. ABD ekonomisi, tamamen kendine özgü nedenlerden dolayı % 1- % 2 büyüme yörüngesine oturmuş durumda. ABD’nin kendine özgü özellileri şunlar: savunma harcamaları, Amerikan dolarının rezerv para ve ticarette kullanılan para birimi olması, ABD’nin küresel para arzını etkileme gücü vs. Avrupa ve Japonya’nın yerleştiği yörünge ise % -1 ila % + 1. Ancak bu, hiçbir şekilde sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi temsil etmiyor.   

Son olarak şunu eklemek isterim: ABD GSYH’sinin 3. çeyrekte büyümesini sağlayan geçici faktörlerin etkisini yitiriyor olmasının yanı sıra, 2015’te ABD ekonomisinin önüne yeni engeller dikilecek. Başka ekonomiler parasal genişleme programları ve de facto devalüasyonlarla ulusal para birimlerinin değerini düşürürken ABD doları değer kazanmaya devam edecek. ABD Merkez Bankası faiz oranlarını artıracak, bu da Amerikan ekonomisinin düşünüldüğünden daha hızlı yavaşlamasına yol açacak; diğer yandan doların değerini daha da yükseltecek ve böylelikle ihracatın ABD GSYH’sine yaptığı katkıyı daha da azaltacak.  

Toparlanmanın Geçici Olması Küresel Ekonomiyi Nasıl Etkiler? 

Taylan Doğan: Dediğiniz gibi ABD ekonomisindeki canlanma sürdürülebilir değilse, yani bütün bu göstergeler az önce açıkladığınız gibi çok uzun sürmeyecek, geçici bir iyileşmeye işaret ediyorsa, bu durum küresel ekonomi ve küresel resesyon üzerinde nasıl bir etki yaratacak?

Jack Rasmus: Bir yandan şöyle bir gelişme olacak: Doların değer kazanması –ki FED’in faizleri artırmasıyla birlikte daha da hızlanabilir– gelişmekte olan ülkelerin (GOP’lar), Avrupa’nın ve Japonya’nın para birimlerini daha rekabetçi hale getirecek; dolayısıyla küresel ihracattan aldıkları payı arttırma potansiyeli yaratacak. Fakat şimdi, 2013-14’te Japonya ve Euro Bölgesi tarafından devreye sokulan büyük parasal genişleme programlarıyla kur savaşları başlatıldı. Bu durumda Euro’nun ve Yen’in, GOP’ların para birimleri zararına, doların yükselmesinden en fazla yararlanacak para birimleri olması muhtemel. Avrupa-Japonya’nın, GOP’ların aleyhine elde edeceği kazanımlar küresel büyümede net olarak pozitif bir etki yaratacak mı, bunu göreceğiz. GOP’lar, Avrupa-Japonya’nın kazandığından daha fazlasını kaybedebilir. Ya da Amerikan ekonomisi üzerindeki negatif etkiler, Avrupa-Japonya’nın ihracat kazanımlarını dengelemenin ötesine geçip net olarak negatif bir etki yaratabilir. 2915’te net toplam etkinin ne olacağını göreceğiz. Fakat bazı şeyler açık görünüyor: Faiz oranları ve dolar daha da yükselecek. Hem ABD’deki yüksek getiri oranlarından hem de parasal genişlemenin yol açacağı finansal varlık fiyatlarındaki artıştan faydalanmak için uluslararası sermaye ABD’ye ve Avrupa ile Japon’daki borsa ve sermaye piyasalarına yönelecek; dolayısıyla GOP’lardan daha fazla sermaye kaçışı olacak.  Böylece oluşacak net etkiyi düşündüğümüzde, en fazla zararlı çıkacak olanlar GOP’lar olacak. Ben kendi adıma ABD’de planlanan faiz oranları artışının Amerikan ekonomisini, çoğu iktisatçının düşündüğünden çok daha fazla olumsuz yönde etkileyeceğini düşünüyorum. Faiz oranlarındaki artışın büyüme üzerindeki negatif etkisinin elastikiyetinin büyük olacağını sanıyorum. Nasıl ki faiz oranlarının düşürülmesi 2010’dan bu yana büyüme üzerinde neredeyse hiçbir etki yaratmadı, faizlerin arttırılması tam aksine büyüme üzerinde büyük bir olumsuz etkiye yol açacak. Bu bariz anomalinin nedenleri, ABD ekonomisindeki borç düzeyinde ve kırılganlıkta yatıyor. Burada ayrıntıya girmeyeceğim, fakat önümüzdeki İlkbahar’da yayımlanacak “Systemic Fragility in the Global Economy” [“Küresel Ekonomide Sistemik Kırılganlık”] adlı kitabımda bu konuyu iyice açıklıyorum.

Küresel Ekonomi: Buhran mı, Uzun Süreliği Durgunluk mu? 

Taylan Doğan: İktisat teorisinden biliyoruz ki eğer bir resesyon yeterince uzun sürer ve sürdürülebilir bir canlanmaya ulaşılamazsa, er ya da geç bir buhranla [depresyon] karşılaşırız. Euro Bölgesi ve Japon ekonomileri zaten resesyonda; Çin’deki yavaşlama ise geçici bir fenomenmiş gibi görünmüyor. Diğer yandan Rusya ciddi bir ekonomik krize doğru yol alıyor ve GOP’lar kalıcı bir durgunluk dönemine girme tehdidi altındalar. Dünya ekonomisinin bu gidişatı dikkate alındığında, dünya çapında bir buhrana doğru ilerlediğimizi düşünüyor musunuz?  

Jack Rasmus: Hayır, buhrana doğru değil; daha ziyade küresel ekonominin uzun süreli bir durgunluğa doğru [stagnasyon][2] sürüklenmesi söz konusu olacaktır. Uzun süreli durgunlukta başlıca ekonomiler dalgalanma gösterecek, resesyona girip çıkacak ya da düşük bir büyüme hızına sahip olacaklar. Bu, mevcut küresel ekonomiyi uzun vadede karakterize eden “dur-kalk” ya da “epik resesyon” fenomenidir: Kısa süreli sığ canlanmaları izleyen sıfır veya negatif büyüme (resesyon) dönemleri. Bunu Avrupa ve Japonya’da görüyoruz. Bu ülkeler son yıllarda yaşadıkları resesyona dönüş olgusundan, şimdi çok düşük, fakat pozitif (% 0,5’in altında) bir büyümeye doğru geçiş yapıyorlar. ABD, % 1,8’lik ortalama uzun vadeli GSYH artışına geri dönüyor. Çin ise yavaşlıyor ve muhtemelen GSYH’si % 5’lik bir artış gösterecek. Diğer yandan GOP’lar, ulusal para birimleri değer kaybettikçe, ihracatları yavaşladıkça ve sermaye tekrar Kuzey ülkelerine geri döndükçe mevcut yavaşlamanın asıl yükünü çekecekler. Gerek ABD’nin faiz oranlarını yükseltmesi gerekse doların değer kazanması, sermayenin GOP’lardan uzaklaşmasına yol açacak. Avrupa ve Japonya’da parasal genişleme programlarının teşvik ettiği hisse senedi ve tahvil piyasalarındaki toparlanma da aynı sonucu getirecek; en azından 2015’te böyle olacağını öngörebiliriz. Fakat tüm bunlar bir bütün olarak küresel stagnasyona doğru düzensiz, gelgitler içeren bir yönelim olduğunu yansıtıyor.

Buhranlara, finansal istikrarsızlık ve çöküşler neden olur. Bu finansal krizler reel ekonomiyi, normal resesyonlara göre daha hızlı ve derin şekilde daralmaya götürür. Henüz bu aşamaya gelmedik, fakat geleceğiz. Uzun süreli bir stagnasyon, bankaların zayıflamasına ve daha fazla yatırımın finansal varlıklar ile spekülasyona kaymasına yol açar; halihazırda olan da budur.  Bir noktada durum sürdürülemez hale gelir ve bir finansal kriz patlak verir. Tekrar bir finansal kriz olduğunda –ki olacak– bu sefer çöküş, 2008-09’da var olandan çok daha zayıf bir küresel ekonomik temel üzerinde meydana gelecek. Dolayısıyla etkisi çok daha kötü olacak. İşte bu noktada gerçek anlamda bir buhran gerçekleşebilir. Şu anda küresel ekonomik krizin öyle bir aşamasındayız ki küresel büyüme bir stagnasyon dönemine giriyor, dezenflasyon ve deflasyon var, gerçek varlıklara yapılan yatırım her yerde azalıyor, ücretlilerin gelir seviyeleri düşüyor ve hükümetlerin krize karşı mali ve parasal önemleri kalıcı ekonomik büyümeyi yaratmakta giderek daha etkisiz hale geliyor.

 

Yazar hakkında: Dr. Jack Rasmus, Kaliforniya, St. Mary’s College’da iktisat ve siyaset bilimleri dersleri veriyor. “Epic Recession: Prelude to Global Depression” (Pluto Press, 2010) ve “Obama’s Economy: Recovery for the Few” (Pluto Press, 2012) adlı kitapların yazarı.  2015’te ‘Transitions to Global Depression” [Küresel Buhrana Geçişler] isimli yeni kitabı yayımlanacak. J. Rasmus, muhalif bir radyoda “Alternatif Vizyonlar” programı yapıyor. Yeşil Parti’nin gölge kabinesinde, “gölge” FED başkanlığı görevini yürütüyor. Web sitesine (http://www.kyklosproductions.com) veya bloğuna (jackrasmus.com) kaydolarak yazılarını düzenli şekilde izleyebilirsiniz.  


[1]Bkz. “On the So-Called Recovery of the American Economy”, interview with Jack Rasmus.

http://www.telesurtv.net/english/opinion/On-the-So-Called-Recovery-of-the-American-Economy-20150223-0002.html

[2] Stagnasyon: (İng. stagnation) Bir ekonominin uzun süreli durgunluğa girmesi; potansiyel büyüme hızının oldukça altında bir hızla büyümesi ve yüksek işsizlik oranının bu durgunluğa eşlik etmesi.