Kürt bölgesindeki kazanımlara rağmen, ciddi engeller hala varlığını sürdürüyor. Kürtler, şimdiye kadar kazandıklarına karşı en büyük tehdidin eninde sonunda Suriye içindeki güçlerin işgalinden, komşu ülkelerden ya da Batı’dan geleceğini düşünüyorlar

17 Temmuz 2012’de, Kuzey Suriye Kürt bölgesinde Esad karşıtı kitlesel protestolar gerçekleşti. Prostestolar, Baas rejimi güçlerine, “Ya bu rejimden ayrılın ya da barış içinde çekilin. Aksi takdirde kendi iradeniz dışında burayı terk etmek zorunda kalacaksınız” şeklinde, 48 saat süreli bir ültimatom verdi. 21 Temmuz 2012 itibariyle Baas güçleri Suriye Kürt bölgesinin çoğu kısmını boşalttı.

Kürtler, Baas yönetimi süresince devlet ırkçılığı, sistematik yerinden edilme ve kimliklerinin inkar edilmesi uygulamalarına maruz kaldılar. Mart 1963’te Baas Partisi’nin iktidara gelmesiyle okullarda ve diğer halka açık yerlerde Kürtçe dili yasaklandı. Suriye-Arap kimlik kartlarını edinmeyi kabul etmemeleri halinde Kürtlerin çalışmalarına ve eğitimlerini sürdürmelerine izin verilmedi. Baasçı devletin Suriye’yi pan-Arap ulusu ilan etmesi nedeniyle Kürt şehir, kasaba ve köylerinin isimleri Arap isimleriyle değiştirildi. Ancak, şimdi, rejimin büyük güçlerinin yaygın olarak faaliyet gösterdiği, Haseki ilinde yer alan Kürt başkenti Kamışlı dışında, Suriye Kürdistan Bölgesi olarak adlandırdıkları Kuzey Suriye kent ve kasabalarının geri kalanı Kürtler tarafından kontrol ediliyor.

Ülkenin geri kalanını harap eden, rejim ve ÖSO ayaklanması arasındaki iç savaşın aksine, Kuzeydeki Kürt isyanı genel olarak barışçıydı. Böylesi inisiyatifin kurtarılmış bölgeleri özgür demokratik ve çoğul birleşik Suriye’yi inşa etmek isteyen Suriyeli devrimciler için güvenli bir sığınak haline getirebileceğini savunan Kürtler, ‘Suriye Kürt Bölgesi’nin barışçıl tahakkuku’nu desteklemek için uluslararası topluma başvurdular. Ancak çağrıları, Türkiye ve onun önde gelen NATO müttefiki, ABD’nin karşı çıkışına maruz kalırken, uluslararası toplum tarafından da duymazlıktan gelindi.

Irak-Suriye arası: “Artık olmayan bir sınır”

Irak medyasında, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinde Esad karşıtı protestolarla ilgili ilk haberler 19 Temmuz 2012’de çıktı. Resmi geçişler günlerdir durdurulduğu için, on gün sonra, Kuzey Irak Kürdistan’ından yasadışı olarak Suriye’ye girdim. Irak-Suriye sınırını ilk geçişim gençliğimin başlarında, 2002’deydi. O zamanlar geçiş, Suriye ordusu personeli, tanklar ve ağır silahlarla dolup taşıyordu. Ancak şimdi, Irak’a kaçan mülteciler ve ellerinde sıkıca tuttukları tüfeklerle serbest giyimli Kürt askerleri dışında, sınır geçişinde görülen hiçbir asker ya da üniformalı yoktu.

Milis kendisini, “Suriye Kürdistan’ında geniş bir silahlı halk gücü olarak faaliyet gösterdiğini” savunan silahlı Kürt örgütü Yekîneyên Parastina Gel’in (YPG olarak bilinen Halk Savunma Birliği) bir üyesi olarak tanıttı. Suriye ordusu mevcutken Irak’taki Kürtler’in buraya özgürce gelemediklerini, ancak şimdi bölgeyi kendilerinin kontrol ettiklerini ve buranın artık Suriye’deki Kürtler ile Irak’takileri ayıran bir sınır olmadığını söyledi.

Konuştuğum milis, kısa bir soru-yanıtın ardından, oradan geçen bir kamyon şoföründen beni eski Suriye ordu üssünde bulunan ve YPG’nin şimdiye kadarki kurduğu sınır ofislerinden birinin olduğu Girbalat Köyü’nün yakınlarına bırakmasını istedi. Oraya vardığımızda, YPG milislerinden bazıları ve kadınlar, kendilerine yemek ve diğer ihtiyaçlarını getiren yerel halkla beraber öğle arasına çıkmışlardı. Askerlerden biri, “Burada hepimiz birbirimizi tanıyoruz çünkü biz de bu bölgelerden geliyoruz” dedi ve kendilerinin de yerel halktan olduğunu ancak kendi ailelerini ve akrabalarını korumak için silahlandıklarını ekledi. “Suriye’deki kimseye karşı değiliz ancak kendi halkımızı ve evimizi iç savaştan korumak için silahlandık. Ailelerimiz de destekçiler. Görüyorsunuz ki, birçok Kürt Ramazan olmasına rağmen bizlere hiçbir sorun olmadan yemek veriyorlar.”

Kuzey Irak’ın sınırdaşı Suriye Kürt köylerinin daha da ötesinde gezinmek, YPG askerlerinin şimdi, Suriye ordusunun Kürt bölgesinden çekilirken ardında bıraktığı askeri üs ve büroların kontrolü altında olduğunun erken belirtilerini gözler önüne serdi. Boş bir otoyolda bir saat süren yolculuktan sonra, Türkiye’nin kuzeyden, Irak’ın ise doğudan sınırdaşı olan, henüz “kurtarılmış” Kürt kasabası Derik’e vardık. Günlerden cumaydı ve kasaba patlamaktaydı. Çünkü yerel halk, “Kürt birliği, Beşar Esad rejiminin sonu ve Suriye’de bağımsız bir Kürdistan Bölgesi” çağrılarında bulunan bir kitle gösterini örgütlemekle meşguldü.

Özgürlük Cuması

Baas rejimi altında, bunun gibi Kürt siyasi meclisleri “terörist” faaliyet sayıldığından feshedilmişti. Ancak “kurtuluş”un ardından, birleşmek, toplanmak ve gösteri yapmak Kürtler için günlük hayatın bir normu haline geldi. En büyük mitingler Cuma günleri gerçekleşiyor çünkü Cuma günü Kürt haklarını ve ülke çapında özgürlüklerini ifade eden milli bir eylem günü haline geldi.

Gençlik grupları, daha sonraki büyük gösterilere hazırlık amacıyla genellikle Cuma öğleden sonraları toplanıyorlar. Kamyonetleri caddeleri gezen ve devrimci müzikler çalan büyük ses sistemleri ve hoparlörlerle dolu. Hemen hemen her muhitte, kendi yerel aktivistleri tarafından çalıştırılan bu kamyonetlerden birer tane var ve megafonlar halkı “Kürt Hakları için Cuma” sloganıyla gösterilere katılmaya teşvik ediyor.

Genellikle saat beş civarında halk, pankartları ve dövizleriyle evlerinden çıkmaya başlıyor ve kent merkezlerindeki “Özgürlük Meydanı” olarak isimlendirilen meclislere yöneliyor. Kadın-erkek, genç-yaşlı herkes, hatta çocuklu aileler bile bu gösterilere katılıyorlar çünkü gösteriler düzenli halk etkinlikleri haline gelmiş durumda. Kürt bayrakları ve şehitlerinin ve Kürt siyasi liderlerinin fotoğraflarını taşıyorlar. Bunlardan en dikkat çekeni ise Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) tutuklu Türk-Kürt lideri Abdullah Öcalan (yazar burada Türk-Kürt ifadesi ile Öcalan’ın Türkiyeli bir Kürt olduğunu anlatmaya çalışıyor; -Sendika.Org’un notu). Henüz kurtarılmamış olan Kürt kenti Kamışlı’da bile on binlerce kişi Cuma günleri sokağa dökülüyor. Tam olarak kurtarılamadığı ve her yerde arama ve durdurmaların yapıldığı kontrol noktaları kurulduğu için haftanın geri kalanında, Kamışlı sokakları Suriye ordusu askerleriye dolu ancak Cuma günleri meydanda sadece göstericiler var çünkü askerler Kürtlerle çatışmadan kaçındıkları için kendi binalarına çekiliyorlar.

Cuma gösterileri genellikle, çeşitli sosyal çevrelerden gelen herkese kucak açan ve Kürtlerin Suriye ile etnik ya da dinsel çizgide savaşmak istemediklerini ilan eden örgütçüler tarafından başlatılıyor. “İzin verin Suriye Kürdistan Bölgesi’nde, Kürtler, Araplar, Müslümanlar, Hristiyanlar, Ermeniler ve Süryaniler arasındaki kardeşlik ve dostluğu yüceltelim. Kürt milleti mezheplere dayanan savaşı kınıyor çünkü hepimiz özgürlüğü hak ediyoruz.” Bunlar, örgütçülerin, Kamışlı’nın merkezinde, 3 Ağustos Cuma günkü ilk karşılama konuşmalarında ilan ettiği kelimelerdi ve on binlerce gösterici haklarını kullanmak, özgürlüklerini kutlamak ve daha şimdiye kadar yasadışı olan Kürt devrim müziklerinin temposunda dans etmek için toplanmıştı. Cuma günleri Suriye boyunca gösteri yapan Kürtlerin yüzbinlercesi uzun zamandır görmezden gelinmiş bu ulusun şimdi siyasi olarak dirildiğini gösteriyor. Bu nedenle, Suriye’nin başka hiçbir yerinde olmadığı şekilde, Kuzey Kürt Bölgesi talepleri için her köşede olanca gücüyle örgütleniyor.

“Kuruluş aşamasında bir komün”

Rejim güçlerinin Temmuz’daki geri çekilişinden sonra Kürtler, Halep’teki Kürt mahalleleri Şeyh Maskut ve Eşrefiye’nin yanı sıra başlıca Kürt kasabaları Amude, Tirbesiye, Serekaniye ve Girkelage ile Afrin ve Kobane şehirlerinin kontrolünü talep ettiler. Üç Suriye askeri ve Suriye’nin en büyük Kürt “devrimci” partisi olan Demokratik Birlik Partisi’nden (PYD) bir Kürt militanın ölümüyle sonuçlanan, Kürt protestocuları ile Suriye askerleri arasındaki silahlı çatışma dışında kontrolün ele geçirilmesi barışçıldı. Ordunun, diğer Kürt bölgelerinde yaptığı gibi, kasabayı boşaltmayı kabul etmesinden kısa bir süre sonra Derik’teki kısa çatışma çözüldü. Bundan itibaren PYD ve üyeleri tarafından kurulan yerel komiteler hızla kontrolü ele geçirdi.

2003’te Suriye’de gizli bir örgüt olarak kurulan ve hemen ardından rejim tarafından yasadışı ilan edilen PYD, Kürt azınlıklarının hakları için savaştığını ve “Yeni Suriye’de bağımsız demokratik bir Kürt bölgesi kurmayı” amaçladığını savunuyor. Esad rejimine son çağrısında bulunan örgüt, Esad sonrası Suriye’de Kürt bağımsızlığını kabul etmeyerek azınlık Kürtlerinin haklarını henüz resmi olarak tanımadıkları gerekçesiyle Suriye Ulusal Konseyi, onun varisi Suriye Ulusal Koalisyonu ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçlerine karşı çıkıyor. PYD, belirli bir bölgede yönetimin her safhasını doğrudan kontrol eden geleneksel bir Kürt partisi işlevi görmüyor; Suriye’de daha geniş bir çatı hareketi olan “Tevgara Jivaka Democratic” (Demokratik Toplum Hareketi) ya da Kürtleri arasında kısaltmasıyla daha çok bilinen şekliyle “Tev-Dem”in siyasi bir kolundan ibaret. “Tev-Dem” kendisini bir “demokratik toplum hareketi” olarak tanımlıyor. Bu nedenle, PYD üzerinden siyasi örgütlenmenin yanısıra, gençlik merkezleri, kadın örgütleri, sendikalar, Kürt dil okulları ve rejim tarafından Temmuz’da geri verilen tüm yeni kurulmuş ve eski hükümet binalarına ve Baas Partisi ofislerine yerleştirilmiş diğer Kürt kültür kurumları aracılığıyla halkı kültürel olarak da örgütlemeyi amaçlıyor.

PYD’nin eş başkanı Asya Abdullah, şunları söyledi: “Partimiz şu anda Suriye Kürdistanı’ndaki demokratik devrimi siyasi olarak yönetirken, Tev-Dem bunu sosyal yönüyle yapıyor. Bizler, tabandan örgütlenmiş demokratik bir toplum arayışındayız.” PYD’nin “dünyanın düşündüğü gibi ayrılıkçı bir örgüt olmadığını”, Kürtleri Suriye’nin ulusal sınırları içerisinde kalmaya çağırdığını ve 21. yüzyılda Kürtler için “demokratik olmayan” bir siyasi seçenek olduğundan bir Kürt devletinin inşaası reddettiğini vurguladı.

“Herkes bizi öyle görse de biz bir Kürt devleti istemiyoruz. Bütün ulus-devlet kavramının bugün ve bu çağda tamamıyla demokratik olmayan bir talep olduğunu düşünüyoruz ve yakın tarih de bunu doğruluyor. Bunun yerine, Kürtlerin, merkezi Suriye devletine ve yakın gelecekte iktidar iddia edebilecek herhangi bir kimseye bağlı kalmadan, kendi meselelerini demokratik ve kolektif olarak kendi elleriyle yönettikleri demokratik bağımsızlık çağrısında bulunuyoruz”

Tev-Dem ve PYD, Suriye ayaklanmasının topyekün bir iç savaşa girmesinin hemen ardından, Suriye Kürt Bölgesi’nde seçim çağrısı yaptı. Sözü edilen seçimler, Kürtçede “Mala Gel” (Halkevi) olarak bilinen yerel yönetim komitelerini örgütleyen Batı Kürdistan Halk Meclisi (WKPC) adlı Kürt meclisinin kurulmasına öncülük etti.

İç savaşın kaçınılmaz sonuçlarıyla harabeye çevrilmiş diğer Suriye bölgelerinin tam tersine, “demokratik yoldan seçildiği” söylenen PYD liderliğindeki WKPC idareleriyle yönetilen yeni kurtarılmış Suriye Kürt şehirleri ve kasabalarının birçoğunda hayat normal görünüyor.

Yerel seçimlerde Derik’in belediye başkanı olarak seçilen, Hıristiyan bir Kürt olan tanınmış Tev-Dem aktivisti Suphi Ali İlyas “Rejim geri çekildikten sonra ilk olarak hükümete ait dairelerin yağmalanmasını önledik ve daha sonra seçimlerle henüz kurduğumuz yerel komiteler aracılığıyla mahalle mahalle seçimleri örgütledik” şeklinde konuştu. Seçimlerin bu sene başında yerel komitelerde işe yaradığını gördüklerini ve bu nedenle de aynı seçimleri bütün devlet daireleri, hükümet kurumları ve rejimin bölgede ardında bıraktığı Baas Partisi ofisleri için uyguladıklarını söyledi.

Suriye’de 50 yıllık Baas Partisi iktidarının ardından, şimdi ilk defa bir Kürt, bir Kürt kasabasının belediye başkanı oldu. İlyas geçmişte rejimin güvenlik güçleri tarafından birçok kez tutuklandı ve önceki Esad karşıtı faaliyetleri ve idealleri uğruna hapiste geçirdiği zamanla Derik kasabasında tanındı. İlyas şöyle konuştu: “Katlandıklarımızın boşa gitmemiş olmasından mutluyum. Suriye’de bir Kürt komünü kurulma aşamasında ve insanlar şimdi diktatörlük ile demokrasi arasındaki reel farkı görüyor ve hissediyorlar çünkü halk şimdi devlete karşı değil kendine karşı sorumlu.”

Esad’la işbirliğine red

Bu bölgelerin özyönetimi, birçok Suriye Kürdünün iddia ettiği kadar “bağımsız” değil çünkü bölgeleri hala Esad hükümetinden ekonomik kaynak almakta ve Kürt memurların maaşları Şam’dan ödenmekte. Bu nedenle de PYD’nin Tev-Dem örgütü rejimle işbirliği yapmakla suçlanıyor fakat iddialar ‘Türk propogandası’ denilerek inkar ediliyor. Henüz Kürtler tarafından kurtarılamamış Haseki bölgesi gibi yerlerde birbirlerine çok yakın olmalarına rağmen Kürtleri Suriye ordusuna saldırmaya çağırmadığı için PYD, en büyük siyasi örgüt olarak daha çok suçlamaya maruz kalıyor. Bu da, PYD ile Esad rejimi arasında bir çeşit anlaşma olduğu varsayımını daha da görünür hale getiriyor. İddialar, Esad’ın güneyde ÖSO ile savaşırken Kürtlerle kuzeydeki bir çatışmadan kaçınmayı isteyeceği ve bu nedenle de rejimin, Kürtlerin kendi bölgeleri dışına çıkmadıkları sürece PYD’ye kontrolü ele alması için izin verebileceği yönünden kuvvetli görünüyor.

Derik belediye başkanı İlyas şöyle konuştu: “Kendi bölgelerimizi, tahrip olmaktan korumak için çatışma ve kan dökmekten kaçınıyoruz ve Esad güçleri de iç savaş nedeniyle belki aynı  şeyi istiyorlar, ancak bu bir işbirliği anlamına gelmez. Çünkü bu sadece Türkiye’nin burada geliştirmekte olduğu Kürt karşıtı duruşu haklı çıkaran bir propagandadır.” İlyas, Kürtlerin, geçmişte ordunun ve kolluk güçlerinin acımasız baskılarına maruz kalmış olmaları nedeniyle rejimle asla işbirliği yapmayacaklarını ekledi. Şam’dan Kürt bölgesine ekonomik kaynak aktarımının henüz durmuş olmamasının “halkın ekonomik yoksulluğu” nedeniyle normal olduğunu savunan İlyas, şunları söyledi: “Düşmek üzere olan bir rejimle işbirliği yapmak aptalca. Geçmişte tutuklanan ve Esad’ın işkence odalarında ölen yoldaşlarımız her zaman aklımızda ve bu nedenle de asla ve asla böyle acımasız bir rejimle işbirliği yapmayacağız. Eğer bize saldırırlarsa karşılığını elbette vereceğiz.”

YPG de, halkın silahlı örgütü olma iddiasına karşın daha çok PYD’nin askeri kanadı olduğu gerekçesiyle suçlanıyor ancak bu iddiaları da reddediyor. Derik’te, kimliğini açıklamak istemeyen ve röportaj verirken yüzünü kapatan bir YPG lideri, YPG üyelerinin büyük çoğunluğunun ağırlıklı olarak Kürt olduğunu ve aslında Tev-Dem’i ve PYD’yi desteklediklerini ancak YPG’ye farklı siyasi, dini ve etnik kökenlerden katılan başkaları da olduğunu söyledi. “YPG herhangi bir siyasi parti ya da dine veya herhangi bir devlet ya da hükümete bağlı değil; sadece halkın silahlı bir birliği ve üyelerimizden çoğunluğu PYD’yi desteklerken diğerleri de küçük partileri destekliyor” dedi ve ekledi: “Üyelerimiz arasında Hıristiyanlar, Ermeniler, Süryaniler ve Araplar var. Onlar da bizimle silahlandılar ve işgalden Suriye Kürdistan’ında özgürleşmeye uzanan bu geçiş dönemi süresince hep beraber yurdumuzu kaostan koruyoruz.”

Suçlamalar ister doğru ister yanlış olsun, ÖSO isyancılarının ülkenin diğer bölgelerinde her gün çektiklerine maruz kalmadan birçok siyasi kazanım elde eden Suriye’deki Kürtler şu anda iç savaşın ortasında tek kazanan olarak görülmekte.

Kürt birliği sağlandı ancak Kürt özerkliğinin tanınması engellendi

Tev-Dem hareketi ve onun PYD liderliğindeki WKPC idareleri dışında, Suriye’de, on beşi Kürt Ulusal Meclisi’nde birleşen birçok küçük Kürt siyasi partisi var. Çok küçük olmasına ve pratikte somut bir karşılığı olmamasına rağmen, KNC kendisini Tev-Dem hareketine ve PYD liderliğindeki WKPC idarelerine bir muhalefet oluşumu olarak görüyor. Bu iki taraf arasında büyük farklılıklar var. KNC neo-liberal ideallere hayranlık duyuyor ve delegeleri Suriye dışında Amerikan temsilcileri ve Türk yetkililerle görüştü. PYD liderliğindeki WKPC, tam tersine, kendi siyasi felsefesini PKK’nin kurucusu Abdullah Öcalan’ın ideolojisinde buluyor ancak PKK’nin Suriye’deki kolu olduğu iddialarını reddediyor. Amerika ve Türkiye bu inkara henüz inanmış değil ve her iki devlet de bugün, PYD’yi Suriye’nin kuzeyindeki “PKK isyancıları” olarak sınıflandırmakta ısrar ediyor. Türkiye’deki PKK, Türkiye, AB ve Amerika tarafından “terör” örgütü olarak tanımlanıyor.

KNC’nin Kuzey Suriye Kürt bölgesinde kontrol sahibi olamamasının temel nedenlerinden biri, meclisi oluşturan partilerin sayısız iç ayrışma nedeniyle birbirinden kopuk ve etkisiz olması. Örneğin, KNC’nin öncü gücü olarak hareket eden en eski sağcı Suriye Kürt siyasi partisi olan Suriye Kürdistan Demokratik Partisi, aynı isim altında işleyen üç fraksiyona bölünmüş durumda. En küçük parti olan Kürdistan Özgürlük Partisi de iki fraksiyona ayrılmış. Ve KNC’deki diğer siyasi gruplar için de durum aynı. KNC’nin kontrol sahibi olmadaki kabiliyetsizliğinin aksine, PYD liderliğindeki WKPC idareleri Suriye tarihindeki en geniş Kürt siyasi hareketini yönetiyorlar. PYD herhangi bir ayrışma yaşamadı. Belki de bu nedenle, Kürtleri umumi olarak örgütlemek için üyeleriyle birlikte eski Suriye hükümeti binalarını ve Baas Partisi ofislerini kontrolünü hızla ele geçirmeyi ve kullanmayı başaran, en güçlü siyasi örgüt olarak kalabiliyor.

Ağırlıklı olarak PYD militanlarından oluşan WKPC liderliği, Kürt bölgesinde iç çatışmaları önlemek amacıyla, kontrolün rejimden devralınmasından bir hafta önce, 11 Temmuz 2012’de Irak Kürdistanı’nda KNC ile bir birlik antlaşması imzaladı. Aksi halde Suriye’deki Kürt siyasi ilerlemesini olumsuz etkileyecek gerginliği azaltmak amacıyla Kürt birliğini tercih ettiler. “Erbil Mutabakatı” olarak bilinen anlaşma ile, her iki tarafın da Suriye’deki Kürtler adına siyasi kararlar alacak en yüksek otorite kabul ettiği Yüksek Kürt Konseyi (KHC) kuruldu. KHC’nin birleşik ulusal liderlik komitesi on kişiden oluşuyor; beşi PYD liderliğindeki YKPC üyelerinden oluşurken, beş sandalye de KNC’deki 15 partiden delegelere bırakılıyor.

KHC, uluslararası meseleleri ve yerel güvenliği idare etmek için üç ortak komisyonun ve Kürt bölgesindeki gıda ve diğer ihtiyaçların dağıtımı için bir idarenin kurulduğunu ilan etti. Her bir komisyon, beşini PYD liderliğindeki WKPC üyelerinin oluşturduğu on üyeden oluşuyor. KHC’deki güç paylaşımının karakteri açıkça gösteriyor ki, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesini yöneten bu komisyonların baş aktörü olarak PYD bugün Suriye’deki en büyük Kürt siyasi partisi.

Kürt bölgesindeki kazanımlara rağmen, ciddi engeller hala varlığını sürdürüyor. Kürtler, şimdiye kadar kazandıklarına karşı en büyük tehdidin eninde sonunda Suriye içindeki güçlerin işgalinden, komşu ülkelerden ya da Batı’dan geleceğini düşünüyorlar.

“Kürtlerin Suriye’deki son savaşı: Özsavunma”

Birçok Kürt hala, kurtarılmış bölgelerinin rejim tarafından yeniden işgal edilmesinden korkuyor çünkü Suriye ordusu bazılarında varlığını hala devam ettirmekte. Örneğin Kamışlı yolunda, önceden şehir içinde şimdiyse şehirdışında olan Suriye askerleri tarafından kurulmuş birçok kontrol noktasını geçmek ve yerel aracılarla gizlice temas kurmak zorundaydık. Ortak KHC komisyonları Kamışlı’nın batısının bir kısmını kontrol ediyor ancak Suriye ordusu diğer kısmına sahip ve Kamışlı ile Halep’in bitişiğindeki Kürt kasabası Kobane arasındaki güzergahları kontrol ediyor. Normal şartlarda Kamışlı’dan Kobane’ye yolculuk arabayla beş saat sürüyor, ancak bizim oraya ulaşmamız, yol boyunca hükümet binalarının çoğuna konuşlanmış keskin nişancılardan kaçarak 24 saatimizi aldı. Suluk köyünde –Esad yanlısı köy olarak bilinen Tel Ebyaz’ın bitişiği- keskin nişancılar lazer ışıklarıyla bizi takip etti ancak köyden güvenli bir şekilde çıkmayı başardık.

PYD’nin Dış İlişkiler Ofisi 2 Ağustos 2012’de, Suriye’de Kürt bağımsızlığını resmi olarak desteklemek adına uluslararası komisyona başvurduklarını belirten bir beyanatta bulundu. Beyanda, “Kamışlı dışında, Suriye’deki Kürt bölgeleri yakın dönemde acımasız Esad rejiminden kurtarılmıştır ve Kürt kontrolü altındadır. Bizler, Demokratik Birlik Partisi (PYD) olarak Kürt Ulusal Konseyi’ndeki (KNC) diğer siyasi partilerle beraber kendi bölgelerimizi korumaya ve yönetmeye ortaklaşa karar verdik. Bu anlaşma, meşru kazanımlarımızı korumak ve onları gelecekteki özgür demokratik Suriye anayasasıyla güçlendirmek için çabalayan Kürt Yüksek Konseyi’nin kurulmasıyla sonuçlandı” denildi ve eklendi: “Bu kurtarılmış Kürt Bölgesi bütün Suriye devrimcileri için tüm Suriye’yi özgürleştirmede güvenli bir bölge ve bir başlangıç noktası olarak hizmet edebilir ve bu nedenle de bu demokratik kuruluş özgür demokratik ve çoğul birleşik Suriye’yi kurmada bir katkı olarak görülmelidir.”

Ancak yukarıda bahsedildiği gibi, bu destek çağrısı, Kuzey Suriye Kürt bölgesindeki gelişmeleri hala “bölücülük”  ve “PKK’nın terörist faaliyetleri” olarak görmeyi seçen Türkiye ve Amerika tarafından sertçe suçlandı ve uluslararası komisyonda görmezden gelindi. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Türk mevkidaşı Ahmet Davutoğlu ile katıldığı basın toplantısında şöyle konuştu: “Türkiye’nin Suriye’nin bir PKK teröristlerinin barınağı olmaması gerektiği hükmünü paylaşıyoruz. Ne şimdi ne Esad rejiminden sonra…”

Bu nedenle Suriyeli Kürtler, Türkiye ve Amerika’nın diyasporadaki Suriye muhalefeti ve ÖSO’yu destekleyerek oynadıkları rolden dolayı oldukça endişeliler. Zira bu muhalefet güçleri Esad sonrası Suriye’sinde Kürtlerin özerlik haklarını tanıyamıyorlar. Suriye Kürtleri genel olarak diyasporadaki muhalefeti ve ÖSO’yu kayıtsız şartsız destekleyen güçlü Batı hükümetlerine ve uluslararası komisyondaki diğer devletlere güvenmiyorlar. Kürtler Suriye’deki savaşlarında ne kadar yalnız olduklarını şimdi anladılar çünkü onlar için ulusal, bölgesel ya da uluslararası müttefikler bulmak çok zor. Özellikle bu nedenle kitlesel ölçekte askeri olarak örgütlendiklerini söylüyorlar.

YPG halk milisi Kürt kuzeyi boyunca 15,000 gönüllüden oluşan üç adet askeri birlik kurdu ve bunların Kürt bölgesinde yaşayanlar arasındaki popülerlikleri sayesinde daha da genişlemesi bekleniyor. Suriye Kürt bölgesinde kaldığım evlerden çoğunda, ailenin oğlan ve kız çocuklarından bir ya da ikisinin YPG gönüllüsü olduğunu öğrendim. Belki de, Suriye’deki Kürt siyasi liderlerinin yönettiklerini iddia ettikleri ve şimdi geri döndürülemez olan ‘Kürt devrimini’ güvenle ilan etmelerini kolaylaştıran şey halklarının silahlanabilmesi.

PYD lideri ve KHC’nin etkili bir yönetici üyesi Salih Müslim’e göre, “Özsavunma Kürtlerin Suriye’deki son savaşıdır ve Kürtler askeri olarak örgütlenmekteler çünkü barışçı bir müttefiğimiz yok. Şimdiye kadar kazanmış olduklarımızdan vazgeçmeyeceğiz ve halkımızın büyük çoğunluğu demokratik topluluklar kurarak ve bunları korumak adına silahlanarak bu devrimde yer alıyorlar. Bu da devrimimizin bizi, Suriye’deki Kürt devriminin geri döndürülemez olduğuna inandıran gerçekçi yönüdür.”

21 Ocak 2013

Rozh Ahmad, Kürt kökenli İngiliz bağımsız gazeteci. Ayrıca bkz. Rozh Ahmad, “Suriye Kürtleri –Foto Makale” (MRZine’den çeviren Sendika.Org-Cansu Ertürk, 20 Ocak 2013).

[MRZine'deki İngilizce orijinalinden Cansu Ertürk tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]