(Ingo Schmitd’in, SYRIZA Merkez Komitesi’nin üyeleri Dimitra Maragoudaki ve John Milios ile yaptığı söyleşi – orijinal yayım tarihi: 24.03.2013; Orijinal kaynak: The Bullet, çevirinin yapıldığı kaynak: ZNet
Ingo Schmidt (IS): Son yıllarda Yunanistan’da yaşanan ekonomik ve siyasi kriz, gazetelerin gözde manşetleri arasında yer aldı. Rekabet gücü olmayan özel sektör ekonomisi ve çok şişkin bir kamu sektörünün neden olduğu devlet borçlarının patlaması, resesyonun nedeni olarak sunuldu. Harcamalarda kesintilere gidilmesi, özelleştirmeler ve iş gücü piyasasının esnekleştirmesi ise bunun çaresi olarak. Avrupa Birliği (AB) teknokratları ve uluslararası finansçılar bu önlemlerin, Yunanistan’ı, sürdürülebilir bütçe açıkları seviyeleri ile artan bir rekabetçiliğe doğru geliştirdiğini söylüyor. Yunanistan’da ekonomik kriz sona doğru geliyor mu? Yunanlı ve diğer ülkelerden kapitalistlerin istedikleri kâr artışını sağladıklarını ve ücretler, çalışma koşulları ve sosyal devlet üzerindeki baskıları azaltacaklarını söyleyebilir miyiz?
Dimitra Maragoudaki ve John Milios (DM ve JM): Yurtiçi devalüasyon dedikleri şey henüz arzu ettikleri sınıra gelmiş gibi görünmüyor. Gerek Troyka [Avrupa Komisyonu (AK), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Merkez Bankası (AMB)] gerekse Yunan Hükümeti, harcamaların kısılması, ücretlerin düşürülmesi ve kamu varlıklarının özelleştirilmesi için daha fazla baskı yapmaya hazır. Son hususla ilgili sorun şu ki Yunanistan’daki en kârlı kamu işletmeleri zaten daha önce özelleştirildi. Dolayısıyla şimdi geri kalan kamu varlıklarını özelleştirmek ve binalarla arazileri satmak istiyorlar. Krizden dolayı fiyatlar çok düşük ve bu problem, kemer sıkma politikalarını sürdürmek istedikçe karşılaştıkları protestolarla, siyasi ve toplumsal baskıyla bir araya gelince kendileri açısından güçlük yaratıyor. Kamu sektöründen sorumlu bakan ve “Demokratik Sol”un üyesi olan Manitakis geçenlerde yalnızca kârlı olmayan kamu kuruluşlarının özelleştirilmeyeceğini açıkladı. Aslında fiiliyatta özellikle sosyal devletin ortadan kaldırılacağını ima ediyor.
IS: Krizin, farklı koşullarda Yunan Hükümeti’nin uygulamaya koyamayacağı kemer sıkma önlemleri için uygun bir ortam sağladığını düşünüyor musunuz? Yoksa devletin borç krizini tetiklemiş olan risk primlerinin yükselmesi mi böyle bir kaldıracın oluşmasını teşvik etti?
DM ve JM: Bunlar aynı paranın iki yüzü aslında. Son 20 yıldır zaten Yunanistan’da neoliberal yeniden yapılanma sürdürülüyordu, şimdi ise bizzat sermaye kendi yeniden yapılanma sürecinin kriziyle yüz yüze. Ancak siyaset ve finans dünyasının yönetici seçkinlerinin neoliberal yeniden yapılanma krizine verdikleri yanıt, neoliberal gündemi hızlandırmak oldu. İşçi sınıfı mücadelesi bu süreci durduramadığı sürece, süreç devam edecektir.
IS: Ekonomik yavaşlama ve kemer sıkma politikalarına bir dizi kitlesel gösteri ve grev eşlik etti. Bu eylemlerin örgütlenmesinde en aktif durumda olanlar ve katılımcılar kimlerdi?
DM ve JM: Her ne kadar paradoksal gibi görünse de, hakikat şu ki kitlesel gösterilerin çoğu kendiliğinden gelişen taban hareketleriydi. Siyasi partiler ve gruplar bunları sahiplendi, ama gösterileri yaratan onlar eğildi. Grevlere geldiğimizde işe farklı bir manzarayla karşılaşıyoruz. Grevlere örgütlü sendikalar karar verdi. Ama inanıyorum ki aşağıdan bu denli şiddetli bir baskı görmeselerdi, sendikalar aynı ölçüde aktif olmazdı. Katılanlar, büyük ölçüde toplumun çalışanlar ve işsizlerden oluşan çoğunluğuydu. Doğal olarak gençler, daha yaşlılara göre daha fazla katılım gösterdi ve daha dinamik davrandılar. Sokak gösterilerinde kadınların katılımı da etkileyiciydi.
IS: Peki kemer sıkma karşıtı hareketliliğin ne tür etkileri oldu? Gösteri ve grevler olmasaydı “Troyka” tarafından dayatılan kemer sıkma önlemleri daha mı sert olurdu?
DM ve JM: Şu ana kadar görülen en önemli netice, bildiğimiz siyasi sistemin artan şekilde çözülmesi oldu. Halk, Mayıs 2012 genel seçimlerini dayattı. Papademos’un “teknokratik hükümeti”ni devirdi. Halbuki sermaye ve onunla iç içe geçmiş olan kitle medyası, bu bankacının hükümetini sevmişti; yeniden yapılanmanın hızlandırılması gerektiğini düşünüyorlardı. Ancak halk bu planları frenledi. Seçimlerde Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) parlamentoda başlıca muhalefet partisi haline geldi. Şimdi bir sonraki aşamada bulunuyoruz; halkın Antonis Samaras Hükümeti’ni devirmesi gerekiyor, yoksa durum hızla kötüleşecek.
IS: Kemer sıkma politikalarını savunanlar bunları, uzun vadede insanı iyileştiren ilaçlar gibi takdim ettiler. Kemer sıkma karşıtı protestolar, ilacı yutması beklenen halkın bu mesaja hiçbir şekilde ikna olmadığını gösteriyor. Peki Atina’da bir hükümet hangi alternatif yolları izleyebilir sizce?
DM ve JM: Onlar, alternatif olmadığını söylüyor. Halk şimdi tek alternatiflerinin, yeniden yapılanmayı durdurmak için mücadele etmek olduğunu anlamış durumda. Birinci öncelik, bu felaketi durdurmak. Sol bir hükümet farklı bir politika izlemek için bu mücadeleleri sahiplenecektir. Bu politika sadece borç yönetimi açısından değil strateji açısından da farklılık arz eder. [SYRIZA’nın ekonomik programı için şu linke bakabilirsiniz: www.left.gr.]
IS: Aktif olarak içinde yer aldığınız radikal sol parti SYRIZA kemer sıkmaya karşı alternatifler etrafında bir hareket oluşturuyor. Kamuoyu yoklamaları, partinin bir sonraki seçimler için başa güreştiğini gösteriyor. Fakat bir hükümet kurmak için muhtemelen bir koalisyon ortağına gerek duyacağını da ortaya koyuyor. Bu ortak kim olabilir?
DM ve JM: Bu soruya hemen şimdi yanıt vermek pek kolay değil. Bir dahaki seçimler ne zaman olursa, siyasi sistemin çözülmesinin bir sonraki aşamasını yaşayacağız. Bu yüzden siyasi sahne yeniden ısınmaya başladığında olası ortakların ortaya çıkacağına inanıyoruz.
IS: Bir koalisyon ortağı olması durumunda radikal solu itibarsızlaştırmak için SYRIZA’nın politikalarının sabote edilme tehlikesi var mı? Ya da SYRIZA’yı merkez-sola çekecek, böylelikle sosyal demokrat partilerin Avrupa’da her yerde yaptığı gibi şekere bandırılmış kemer sıkma politikalarını savunacak hale getirecek bir kafalanma tehlikesi var mı?
DM ve JM: SYRIZA kemer sıkma politikalarını durduramazsa iktidarı anında kaybedecektir. Bunun gayet iyi farkındayız. Toplumsal mücadeleler, SYRIZA’nın uygulamayı planladığı siyasi değişimleri destekleyecek güçte olmazsa, bu durumda ya eski siyasi sistem canlanıp kendini yeniden tesis edecek veya farklı bir biçim altında takdim etmek zorunda kalsa da, siyasi sistemin mevcut politika içeriğini korumasını sağlayacak bir dönüşüm gerçekleşecektir. Programımıza bağlı kalmaya, çalışan sınıflar ve işsizlerle birlikte mücadele etmeye ve toplumsal çoğunluğun lehine bir demokratik dönüşümü gerçekleştirmeye kararlıyız.
IS: Anladığım kadarıyla SYRIZA, AB’nin neoliberal tasarımının, Yunanistan’daki krize neden olan kilit faktörlerden birisi olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla AB düzeyinde değişimler gerçekleştirilmesini savunuyor. Neoliberalizmden sonra Avrupa’ya nasıl bir manzara hâkim olacak?
DM and JM: Bu bizim rüyamız. Katılımcı ülkelerin çalışan çoğunlukları arasında dayanışmaya dayalı, tamamen farklı bir AB. Kurumlar açısından bakıldığında, bu yönde ilerleyebilmek için bir Avrupa bütçesi son derece önemli. Şu anda böyle bir AB’den bahsetmenin pek gerçekçi görünmediğini biliyoruz. Fakat kapitalizmin sistemik krizden geçtiği bir konjonktürde yaşıyoruz, tarihsel zaman yoğunlaşmış durumda ve ben şahsen değişim dinamiğinin hızlı bir tempoda birikmekte olduğuna inanıyorum.
IS: Size göre Avrupa’daki sol partiler ve diğer ilerici örgütlenmeler ve hareketler, alternatifler için verdiği mücadelede SYRIZA’yı nasıl destekleyebilirler?
DM and JM: Yardımcı olmanın en iyi yolu, herkesim kendi ülkesindeki mücadelelere katılması ve onlara yardım etmesidir. Önemli olan her yerde kemer sıkma politikalarına karşı mücadele etmek; fiiliyatta dayanışma zaten böyle ortaya çıkar.
IS: Kemer sıkma politikalarına karşı bir Avrupa hareketi inşa etmenin önündeki en büyük engellerden birisi şu sanıyorum: Borçlu ülkelerdeki halk krize yabancı hâkimiyetinin yol açtığını düşünürken, borç veren ülkelerdeki pek çok kişi de “vergilerinin” açıkça, bunu hak etmeyen borçluları kurtarma paketleri için çarçur edilmesinden korkuyor. Kısacası, Avro krizi Avrupa’nın her yanında milliyetçi duyguların güçlenmesine yol açtı. Bu türden duyguların nasıl üstesinden gelinebileceğini düşünüyorsunuz?
DM ve JM: Size katılıyorum! İşte tam da bu yüzden SYRIZA Avrupa halklarına kemer sıkma politikalarının çıkmaz bir sokak olduğunu anlatmaya çalışıyor. Kuzey Avrupalılar hükümetlerini, ödedikleri vergileri, Yunan halkını değil fakat Yunan bankalarını kurtarmak için harcadıkları gerekçesiyle eleştirmekte haklı. Bankalar ve genel anlamda büyük sermayenin çıkarları ile çalışan ve işsiz kitlelerin çıkarları arasındaki farkı vurgulamak önem taşıyor. Bana kalırsa, krizin ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu dikkate aldığımızda, milliyetçilik tahmin edilebileceği kadar yükselmiş değil. Halklar “Hepimiz Yunanlıyız” diye bağırırken şunun gayet iyi bilincindeler: Eğer Yunan halkı acı çekmeye devam eder ve siyasi mücadeleleri kaybederse, yakında sıra onlara gelecek.