Bgst'li dansçı kadınlar olarak Bgst'de bir grubun çalıştığı Rum danslarının ve olası bir sahnenin arka plan çalışması olarak tasarladığımız çalışma bağlamında bir makale aktarımı oturumu gerçekleştirdik. Aşağıda kısa özetleri yer alan, bazıları tarihsel/bilgilendirici olan, bir kısmı ise Rum danslarını özellikle toplumsal cinsiyet ve etnisite meseleleri ekseninde inceleyen makaleleri tartışarak hedeflediğimiz çeviri dosyası için bir hazırlık girişiminde bulunduk. Bu makaleleri, araştırması devam eden bir çalışmanın heyecanlandırıcı başlangıçları olarak okuduk. Özellikle Anadolu'yla ortak bağları bulunan Rum danslarını, icra edildikleri ortamları kaale alarak eleştirel bir perspektifle yorumlayan feminist araştırmalar karşısında duyduğumuz heyecan bizi tartışmalara katkı sunacağını düşüdüğümüz makaleleri Türkçeye kazandırma hevesine itti. Çalışma kapsamındaki hedeflerimizden biri de elbette, toplumsal olarak cinsiyetlendirilmiş olan birtakım dansları sahneye taşırken geliştireceğimiz feminist yoruma dair altyapı kazanmak. Bu bağlamda –hepsi çevrilecek olmasa da- grup içinde aktarımını yaptığımız beş makalenin kısa özetlerini, bu alanda çalışma yapmak isteyenlere fikir verebileceğini düşünerek yayımlıyoruz.
"Rembetika: Yunanistan'ın Çifte Kökenli Derin Şarkıları"
Rembetikanın 1920'lerden itibaren geçirdiği evrimi ve günümüze kadar hangi aşamalardan geçerek geldiğini bilgilendirici bir şekilde özetleyen Gail Holst-Warhaft'ın "Rebetika: The Double-descended Deep Songs of Greece" adlı makalesi Nikos Kazantzakis'in Zorba adlı filminden sirtaki dansının doğuşu olarak sayılan iki erkeğin dans sahnesini inceleyerek başlıyor ve makale boyunca da Kazantzakis/Zorba'yı rembetikanın tarihinde bir dönüm noktası olarak önemli bir yere koyuyor. Makale, rembetikanın geçirdiği evrimden bahsederken aynı zamanda Kurtuluş Savaşı ve mübadele süreçlerine de değiniyor. Rembetika kültürünün Anadolulu Rumlara ait bir kültür olması sebebiyle Yunanlılar tarafından dışlanarak belli bir dönem nasıl underground bir şekilde yaşandığını ve 1949 yılında ünlü besteci Mikis Theodorakis'in bu kültürü sahiplenip savunması ile nasıl yavaş yavaş yayılıp popülerleştiğini inceliyor.
"Toplumsal Kuram ve Flamenko, Tango ve Rembetikanın Karşılaştırmalı Tarihi"
Flamenko, tango ve rembetikanı n özellikle ulus yaratma süreçlerinde oynadığı rolün benzerliklerini vurgulayan "Social Theory and the Comparative History of Flamenco, Tango, and Rebetika" adlı makale, romantik, milliyetçi ve postmodern dönemde geleneksel müziklerin kimlik inşa etmedeki etkilerini inceliyor. Yazar Gerhard Steingrass, etnik müziklerin özellikle milliyetçilik dönemindeki kimlik inşa edici rolünü postmodern dönemle birlikte yavaş yavaş kaybettiğini, çağdaş kültürel antropoloji sayesinde kültürel farklılıkların söylenegeldiği gibi grupların birbirinden yalıtılmışlıklarının değil, birbiriyle etkileşimlerinin sonucu olduğunun ortaya çıktığını belirtiyor. Bu bağlamda küresel ekonomik ve hegemonik çıkarlar gereği ulusal kültürlerin pazara çıkması, toplumun bir kesiminde, değişen teknolojik, ekonomik ve iletişimsel imkânlarla farklı bir duyarlılık yaratıp yeni bir kimlik inşa edici görevine soyunurken, başka bir kesimin, bir zamanlar kendisine ait hissettiği müziklerin başkalarına sağladığı aidiyetten rahatsızlık duymasına yol açmıştır. Ulusal kültürün dışlayıcılığı popüler kültürün içerici özelliğiyle karşıt noktalardan aynı işlevi gerçekleştirmektedir: kimlik inşa etme. Tür olarak flamenkoya daha yakından bakan yazar, çizdiği kuramsal çerçeveyi tarihsel bir çerçeveye oturtup flamenko çalışmalarından zengin verilerle tezini desteklerken üç tür arasındaki benzerlikleri ve türlerin özgünlükleri özellikle vurguluyor:
Üç tür de farklı ama birbirine yakın dönemlerde (flamenko 1850, tango 1895, rembetika 1920), alkol ve uyuşturucu tüketimiyle, fahişelik ve suçla özdeşleştirilen şehirli altkültürün ve dışlanmış grupların popüler müzik tarzlarının bir bireşimi olarak ortaya çıkmışsa da zamanla turizm ve medya sektörünün gayretleriyle modern popüler etnik müzik haline getirildiler. Üçünün de modernleşme dönemindeki içerilmeleri benzer yapısal durumlara ve sosyokültürel belirleyenlerin varlığına işaret eder; örneğin geleneksel, tarımsal, kapitalizmöncesi toplumdan modern, şehirli, ulusal kapitalist topluma geçişe. Uyumsuzluk, yeni burjuva düzenine ayak uyduramama halleri şarkılardaki duygu yoğunluğunda yansır, geleneksel yaşam tarzına ve geçmişe karşı duyulan nostaljik özlemi yansıtır. Üç tarzın da altkültür kökenleri özgün bir müzik-dans ve şarkı söyleyiş formunda kendisini gösterir: aşırı tutkulu, etkileyici; aşk, acı, ölüm, yalnızlık gibi temalara can veren bir tarz. Özellikle çiftetelli formunda erotik kadın çekiciliği belirgindir. Flamenko ve rembetikada erotizm günahkâr kadın Çingene imgesiyle ilişkilendirilir. Üç tarzın oluşumunda da farklı yerel ve etnik geleneklerin eklektik bir biçimde bir araya gelmesi söz konusudur; farklı çevrelerde (kahveler, genelevler, hapishaneler...) yeni tarzlara evrilmişlerdir. Üç tarzın da, temsilcisi olan tiplemelerinde (Ruml arda manga veya rebet) erkeklik şovenizmi (maşizm) vücut bulur. Üç altkültür grubunun da kendine has olarak geliştirdi ğ i bir argosu ve konuşma tarzı vardır. Üç müzik tarzını da toplumsal ve etnik faktörlerin diyalektiği şekillendirmiştir: Anadolu Rumları ve Yunanistan Rumları arasındaki ihtilaflı ilişki gibi.
Yazar, üç tarzı n gelişimindeki benzerlikleri gözler önüne serdikten sonra toplumsal, kültürel ve etnik faktörleri, moderniteye geçiş dönemindeki toplumlarda sanatsal bir form olarak altkültürel popüler müziklerin kökenlerini, işlevlerini ve evrimlerini dikkate alan açıklayıcı bir modele göre sistematize etmeye çalışıyor. Buna göre, bu geçiş dönemindeki yüksek kültür/halk kültürü olarak ortaya çıkan toplumsal sınıf farklılaşmasına bağlı olarak, eskinin geleneksel kırsal kültürü yeni nesil sanatçılar tarafından şehirli alt ve orta sınıfların ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlandı, uyarlandı. Kimlik inşasına dair baskın romantik-idealist yaklaşım bazı dışlanmış toplumsal kesimleri uzun erimli ulusal temsilin nesnelerine dönüştürdü. Buna bağlı olarak, ulusal imgenin yaratılmasının, kültürel tutumları ve estetik ifade biçimleri yabancılaşmış ideolojik bir inşaya (eskinin marjinal toplumsal grupları) dayandırılması yoluyla, (popüler sanat olarak değerlendirilen eklektik bir bileşim olarak) ulusal kültür ortaya çıkarıldı. Yeni sınıfların, ulusal kültürün tipik temsilleri olmaları dolayısıyla bu üç tarzda şekilsel olarak özdeşleştiği unsurlar ile bu durumun yarattığı folklorizm, eskinin canlı bir felsefeden beslenen, müzik ve dans aracılığıyla ifade ve isyan ettiği kültürel ve toplumsal eşitsizliklerin üstünü örtmeye hizmet etti.
Günümüzde world-music'in rağ bet ettiği türlerin başında gelen bu üç tarz da ulusal anlamdaki kimlik inşa etme rollerini kaybetseler de küresel bağlamda kolektif bir kimliğin yaratılmasına devam ediyorlar. Pazarın mantığı müzik tarzlarını dünya çapındaki müzikal eğilimlere göre dönüştürmeye çabalarken mücadele bu kez de ‘klasikçilerle' ‘deneyselciler' arasında yürüyor ve popüler müzik her halükârda kişilerin veya kitlelerin kimlik söylemi üzerinden manipüle edilmelerine yardımcı oluyor.
"Erkek İtibarı ve Çatışma Patlaması" / "Kararsız Keyifler: Kadınlar Açısından Bir Sorun Olarak Dans"
Jane Cowan'ı n Kuzey Yunanistan'da Soho adlı bir köyde yaptığı alan araştırmasını anlattığı Body Politic in Northern Greece adlı önemli çalışmasından seçtiğimiz iki makale, "Male Prestige and Eruption of Conflict" ve "Ambivalent Pleasures: Dance as a Problem for Women", zengin verileriyle, dans ortamlarında kadın ve/veya erkek olmak üzerine zihin açıcı tespitlerde bulunuyor.
"Male Prestige and Eruption of Conflict" adlı makale, horoesperidhes adlı bir dans aktivitesinden bahsediyor. Bu aktivite içinde erkeklerin nasıl pozisyonlar aldıkları ve aldıkları pozisyonlardan hareketle eğlence ortamının kurallarıyla ve düzeniyle çelişen hatta buna başkaldıran tavırlar geliştirdikleri üzerine odaklanıyor. Bu ortamlarda kadınların "dedikodu" mekanizmasıyla disipline edildiğini ancak erkeklerin durumunun daha karmaşık olduğunu söylüyor; çünkü bir yandan böyle ortamlarda erkelerin "dikkat çekici" davranışlar sergilemeleri teşvik edilirken diğer yandan bazı durumlar ortam için fazlasıyla tehdit edici olabiliyor. Yazar, temel olarak horoesperidhes 'te eril çatış maların dans üzerinden açığa çıkabildiğini, bu çatışmayı ortaya çıkaran dans örneklerinden en önemlisinin de zeibekikos olduğ unu söylüyor. Bunun nedeni olarak da horoesperidhes 'in "hep birlikte" eğ lenme üzerine kurulu bir eğlence biçimi; zeibekikos 'un ise eril egoizmine dayanan, bireysel olarak icra edilen ve diğ er insanları seyirci pozisyonuna iten bir dans formu olmasını öne sürüyor.
Cowan, bu durumun nedenini zeibekikos'un ve rembetikonun tarihine dönerek açı klıyor. Burada Anadolu'dan Yunanistan'a göç eden Rumların oluşturduğu rebet kültüründen, bu kültür içinde yer alan rebetlerin erkeklik kimliklerini olu şturan mangia kavramı ndan bahsediyor. Mangas 'ları n (rebetler, bu kültür içinde yer alan erkekler) karakteristik dansı olan zeibekikos sı rasında mangas 'ı n tavrı ve burada nasıl bir ortam oluştuğunu tarif ediyor. Burada mangas kendisi için dans eder; kı yafeti, duruşu ve dansıyla kendi içine dönüktür; ancak bu içedönüklük dışarının seyri olmaksızın anlam kazanamaz. Biz tartışmamız sırasında bunun bir tür içedönüklüğün teşhiri olarak değerlendirilebileceğini konuştuk. Dikkat çeken bir diğer nokta, bu eğlence halinin kadınların "hep beraber" eğlenme kültüründen de oldukça uzak olmasıydı.
Yazar, makalenin bir yerinde elindeki kamerayla bir zeibekikos dansı nı kayda alırken icracı ile aralarında oluşan ilişkiyi de analiz etmeye çalışıyor ve fark ediyor ki elindeki kamerayla kadın-erkek arasındaki seyreden-seyredilen ilişkisini bir anlamda tersine çevirmiş olsa da seyirciye yönelen tehditkâr tavır, zeibekikos icrası aracılığıyla yeniden üretilebiliyor.
Makalede bir bölüm Soho'da ya şanan politik çekişmelere de ğ iniyor. Bu çekişme ortamında dansın oynadığı rol ele alınıyor.
Diğ er makale olan "Ambivalent Pleasures: Dance as a Problem for Women" ise kitabın, John Berger'in Görme Biçimleri' nden bir alı ntıyla başlayan yedinci bölümünü oluşturuyor. Yazar bu makalede, gözlemlerinden ve yaptığı görüşmelerden hareketle kamusal dans ortamlarındaki kadın varoluşunu sorunsallaştırıyor; kadınların dans deneyimlerini inceleyerek feminist bir eleştiri oluşturmayı amaçlıyor.
Cowan, kadı nların dans ortamlarındaki varoluşunu iki başlıkta inceliyor: zevk verici bir unsur olarak dans ve çeşitli sorunların sebebi olarak dans. Danstan fazlasıyla zevk alan kadınların küçük yaşlardan itibaren dans gruplarına katıldıklarını, bu gruplarda az sayıda erkek bulunduğu için bazen erkek rollerini bile oynadıklarını belirten yazar, evli ya da yaşlı kadınların da dansı gündelik hayatın rutin işlerinden sıyrılmanın bir yolu olarak gördüğünü vurguluyor. Kadınların icra ettiği zeybekiko, çiftetelli gibi danslar hakkındaki seyirci yorumlarını inceleyerek, bu yorumlarla kadınlığın toplumsal konumlanışı arasında bağlantı kurmaya çalışıyor. Kadınların dans tavırlarını ayrıntılarıyla inceleyen yazar; dans ederken seyrediliyor olma hissiyatını, kadınların genellikle ekip başı olmaktan kaçınması gibi durumları analiz etmeye çalışıyor. Bu gibi örnekleri erkeklerin dans etme biçimleri ve bunlara üretilen tepkilerle karşılaştıran yazar, ulaştığı sonuçları toplumsal bir bağlama yerleştiriyor.
" Çiftetelli Vaazı: Rebetikada Kimlik, Teoloji ve Toplumsal Cinsiyet "
Angela Shand, "the tsifte-teli Sermon: Identity, Theology, and Gender in Rebetika" adlı makalesine çiftetelliye ilişkin bir anekdot aktararak başlıyor:
Kilise tarafı ndan desteklenen bir gecede Kanadalı Rumlardan oluşan bir müzik grubuyla sahne alan bir "dansöz" (belly dancer), ertesi Pazar ayininin de gündemi olmuştur. Papaz vaazında, programın açılışını yapan "dansöz"ü, Kral Herod'u Vaftizci Yahya'ya ihanete teşvik etmek üzere "erotik" bir dans icra eden Salome'ye benzetir. Akabinde çiftetellinin zaten Rum değ il Türk kökenli bir halkdansı olduğunu ekler.
Yazar, Doğu Ortodoksisinin Batı teolojisinden farklı olarak beden ve bedensel duyuları ibadetin birer aracı olarak gördüğünü açıklayarak devam eder. Yani aslında Kilise, çiftetelli dansını yas ya da kutsal günler dışında kınamaz; hatta birçok kilise görevlisi de bu gibi eğlencelerde icracılar arasına karışır.
Papazı n itirazlarını sadece bir din görevlisinden gelen itirazlar olarak değil, aynı zamanda bir Rumdan gelen itirazlar olarak da okur Angela Shand. Modern Yunanistan'ın gelişiminde temel bir rolü olan kültürel kimlik mücadelesinin göstergesi olan bu itirazlar Kazantzakis'in "ikili köken" (double-descended) olarak özetlediği kimlik krizinin bir parçasıdır. Hellenizm, 19. yy.da Batı Avrupa'da yükselen bir değer olduğunda Rumlar "Avrupalıların Ataları" olarak görülmüş ve bu, Rumların bağımsızlık mücadelelerini desteklemelerine yönelik olarak Avrupalı entelektüelleri ikna etmeleri konusunda zemin oluşturmuştur. 19. yy. Rum folklorcuları "Doğ ulu olan herşey kötüdür"den yola çıkarak halkdanslarındaki, halkmüziklerindeki ve lisanlarındaki Doğu'ya has unsurları tek tek ayıklamaya başlamıştır. Etkileri halen sürmekte olan bu icraatin sonucu olarak Doğuya has, Romeik terimler Batı lı, Hellenik muadillerine dönü şmüştür. Çi ftetellinin aslı nda eski Rum Bereket dansı olduğunu belirten araştırmacılar da mevcuttur.
Çiftetelli dansı , Doğulu mu Batılı mı olduğu tartışmasının ötesinde, 19. yy. Rum ulusal kimliği inşasının ana damarına yerleşmiş olan geleneksel pratiklere sıkı sıkıya tutunmuştur. Dans da dahil olmak üzere bu pratiklerin çoğu maskülin bürokrasiyi besleyen uygulamalara maruz kalmış ve süreç sonunda ortaya çıkan modern Rum ulus-devleti için Rum olmayan öğelerle kadınsı öğeler aynı başlık altında toplanmıştır. Çiftetelliye yönelik köklü itirazlar aslında dini olmaktan ziyade kültürel ve oldukça toplumsal olarak cinsiyetlendirilmiş (gendered) itirazlardır.
Aslen bir kadı n dansı olan çiftetelli, kadının gülümseyerek icra ettiği tek rembetika dansıdır. Erkek dansı "ciddiyeti"ne nazaran "hoppa"dır. Rum kültüründeki olumlu kadın bedeni imgelerine (insanlığın kurtuluşunda bedensel varlığıyla yer alan Bakire Meryem ya da düğününde dans eden gelinler) rağmen kadın bedeni aynı zamanda "saldırıya açık ve çekiciliğiyle tehlike oluşturan" bir unsur olarak görülür. Bir kadının dansına yönelik itirazlar bu çerçeveden şekillenir. Rum kadını gururla dans eder ama belirli sınırlar dahilinde; dans ederken bakışları aşağıda kalmalı, olabildiğince az alan kullanmalı...
"Çiftetelli vaazı "nın kalbinde, toplumsal cinsiyet ve bedensel teşhir meseleleri, rembetikanın Türk kökenli olmasından daha çok yer almaktadır. Ne de olsa kökenleri Doğu'da atılan bir diğer dans olan zeibekiko hakkı nda hiçbir vaaz verilmemiştir. Çünkü zeibekiko geleneksel bir erkek dansı dır: pelvis devinimleriyle, sınırlandırılmamış fiziksellik ve cinsellik teşhiriyle Rum kadınları için değil ama Rum erkekleri için kabul edilebilirdir.
Birçok Rum, çiftetelliyi Oryantal bir kadı n dansı olarak görür: güzel ve şehvet uyandıran, tehlikeli ve baştan çıkarıcı... Tavernalarda dans eden kadının masa üzerine çıkartılmasıyla dansının şehvet uyandıran ve egzotik unsurlarının tadı çıkarılırken kadının hareketleri kısıtlanır ve kadın göz hapsinde kalır. K adının göz hapsinde tutulması sayesinde Batı medeniyetleri "tehdit" altında kalmaktan kurtulur.