Hindistan Hükümeti, tsunaminin gerçekleştiği gün olan 26 Aralık’ta bir Patent Yasası çıkardı. Yasa, bağımsızlıktan bu yana dikkatle ve demokratik yollarla oluşturduğumuz gıda ve sağlık güvenliği sistemini, tohumlar ve ilaçlar için patent tekelleri yaratarak yıkmakla tehdit ettiği için bu yasayı tsunami yasası olarak adlandırıyoruz. 

Gıda ve sağlık hizmetlerinin herkes için, özellikle de yoksullar için satın alınabilir ve erişilebilir olmasını sağlamak amacıyla, 1970 Hint Patent Yasası’nın kapsamında olmayan önemli sektörlerde ulus ötesi tekeller yaratmayı hedefleyen yasaya karşı büyük bir hareket oluştu. Zirai bitkiler, tohumlar ve yaşam formları patent sürecine dahil edilmemişti ve ilaçlar da sadece işlem patentiyle korunuyorlardı, ürün patentiyle değil. Patent Yasası’nı durdurmak amacıyla sol kanatla birlikte bir Birleşik Eylem Komitesi oluşturduk. 26 Şubat’ta yapılan kitle örgütleri toplantısı, parlamentoya 1970 yasasıyla oluşan kamu çıkarı ve kamu arazileri üzerindeki korumanın kaldırılmasının Hindistan halkı tarafından kabul edilemeyeceğine dair açık bir mesaj verdi. 

Patent Yasası, 22-23 Mart tarihlerinde parlamentoda tartışıldı ve Hindistan Toplum Partisi (Marksist) CPM ile hükümetin uzlaşmasıyla, 1970 yasasında yapılmış değişikliklerin üzerine birkaç yeni düzeltiyle parlamentodan geçti. Sol hareketin tamamının yasanın geçmesi için hükümetle uzlaşmayı onaylamadığı, CPI’dan[[dipnot1]] A. B. Bardhan, Rashtriya Sosyalist Partisi lideri Abani Roy ve Forward Block’tan[[dipnot2]] Debrata Biswas tarafından medyaya verilen demeçlerle gösterildi. 

Ne ironiktir ki, yasanın taslağını 2003’te Ulusal Demokratik İttifak (National Democratic Alliance- NDA) olarak iktidardayken hazırlayan BJP (Bharatiya Janata Party- Hindistan Halk Partisi), parlamentoya sunulduğunda yasayı desteklemedi. Eğer solla birleşselerdi, NDA’nın ve birçok küçük partinin reddetmesi, yasanın batışını sağlardı ve böylelikle, her durumda gözden geçirileceği ve düzeltileceği öngörülen Dünya Ticaret Örgütü’nün TRIPS[[dipnot3]] yapısında büyük bir çatlak oluştururdu. Hazırlanan diğer yasalar, patent yasası ve telif hakkı gibi, uygunsuz bir biçimde DTÖ’nün kontrolüne alındı ve hepsi “fikri mülkiyet” olarak kabul edildi. Başkan Lula’nın Dünya Sosyal Forumu’nda söylediği gibi “fikre evet, mülkiyete hayır”.

Hint Patent Yasası’na verilen oy, sadece bir Hindistan yasasına verilen oy değil, uluslararası TRIPS sistemine verilen oydur. Hindistan Parlamentosu yoluyla bir milyar insan, insanlığın altıda biri, DTÖ’nün TRIPS’ini oylarıyla alaşağı edecekti. Bu tarihi fırsat ne yazık ki Kongre[[dipnot4]] hükümetlerinin, 01.01.2005 tarihinde ürün patentlerini sunarak Hindistan’ın patent yasalarını değiştirmenin bir DTÖ yükümlülüğü olduğu söylemini tekrarlamaya başlayan Hindistan solu tarafından kaçırılmıştır.

Bununla birlikte, DTÖ-TRIPS anlaşmasının kendisi incelemededir.

TRIPS’in yaşam formları üzerindeki patentlerle ilgili 27.3(b) no’lu maddesinin 1999’da gözden geçirilmesi gerekiyordu. Madde 71.1, ülkelere, yeni bilgi ve deneyimler ışığında tüm TRIPS anlaşmasını inceleme izni veriyor. 

TRIPS’in gözden geçirilmesi Doha Görüşmeleri’nin bir parçası olduğundan, değişmesi düşünülen uluslararası bir yasanın uygulanmaması bir tartışma yaratmazdı.

Değişiklikler üzerinde yapılan düzeltiler, yasada sunulan arazi muhalefetinin ve değişiminin öncesi ve sonrasına dair bazı antidemokratik süreçleri iyileştirse bile; tohumlar, bitkiler ve ilaçlar üzerindeki ürün patentleri sorunu temel sorun olarak kalıyor. Ayrıca, tekellerin tehdidi ve kamu yararı ve kamu arazisi kavramlarının tanımlanması ve yasal olarak korunması konuları da hâlâ ilgi bekliyor. 

1970 Hint Patent Yasası’nda, tarımda ve bitki üretiminde kullanılan yöntemler, gıda zincirinin ilk halkası olan tohumun kamu arazisinde kamusal mal kaynağı olmasını garantilemek için patent dışı tutulmuştu. Bu yolla, çiftçilerin tohumu saklama, takas etme ve geliştirme gibi mutlak haklarının çiğnenmesinin önüne geçilmiş oluyordu. 

Ancak yakın zamanda, 1970 Patent Yasası üzerinde iki düzelti yapıldı. 2. düzelti ile, neyin bir icat OLMADIĞI’nın tanımı değişti. Bu da genetiği değiştirilmiş tohumların patent kapsamına alınmasına kapı açtı. 

Hint Patent Yasası’nın 3(j) bölümünde aşağıda yer alanlar icat olarak sayılmaz:

İnsanlara yapılan tıbbi, cerrahi, yaratıcı, koruyucu tedaviler ya da diğer tedavilerle ilgili süreçler veya hayvanlar ya da bitkilerle ilgili benzer tedaviler için yapılan ya da onları hastalıktan korumak veya kendilerinin ya da ürünlerinin ekonomik değerini artırma amaçlı çalışmalar.

Fakat 2. düzeltide, “bitki” sözcüğü bu bölümden çıkarıldı. Bu, bir bitkinin değişimi için kullanılan yöntemin ya da işlemin artık bir icat sayılabileceği ve bu yüzden patent kapsamına alınabileceği anlamına gelir. Bu nedenle, Bt pamuğu[[dipnot5]] üretirken, pamuğa, kabuğundaki kurtları öldürmek için toksin oluşturması amacıyla ‘thurengerisis’ bakterisinin genlerinin eklenmesi, artık patentlerle ilgili özel haklar kapsamına alınabilir. Başka bir deyişle, Monsanto artık Hindistan’da Bt pamuğu patenti alabilir. 

2. düzeltiyle, 3(j) maddesine yeni bir bölüm de eklenmiştir. Bu bölüm genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretilmesinin veya çoğaltılmasının bir icat olarak sayılmasına olanak tanır. Bu bölüm “tohumlar, türler ve bitki ve hayvanların çoğalması için zorunlu biyolojik süreçler dahil, bütün olarak bitki ve hayvanları ya da mikroorganizmalar haricinde herhangi bir parçalarını” icat kapsamına almaz.

Dolayısıyla bu madde, yaşam formları için patent alınabileceği anlamına gelir. Mikroorganizma açıkça tanımlanmadığı için, bu terim, hücreleri, hücre hatlarını, genleri vs. içerir. Dahası, “zorunlu biyolojik süreçler” tanımlamasını kullanarak genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların patent kapsamına girmesine kapı açıyor. Madde sadece “‛bitkiler ve hayvanlar’ patent kapsamına giremez” cümlesini içermeliydi. Yeni biyoteknolojiler kullanılarak üretilen bitkilerin teknik açıdan “zorunlu biyolojik” olduğu düşünülmediği için, madde 3(j) Monsanto’nun tekeli için başka bir yol yarattı.

En düşündürücü nokta ise bölüm 3(j)’nin dilinin, TRIPS Anlaşması’nın 27.3(b) maddesinin Hint kanunlarına kelimesi kelimesine çevirisi olması. 27.3(b) maddesi şöyle der:

Taraflar, mikroorganizmalar dışındaki bitki ve hayvanlar ile biyolojik olmayan ve mikrobiyolojik süreçler dışında bitki ve hayvanların üretimi için zorunlu biyolojik süreçleri de patent dışı tutabilirler. Ancak, taraflar patentlerle ya da etkili, yeni ve duruma özel bir sistem ile veya bunların bir birleşimiyle bitki türlerinin korunmasını sağlamalıdırlar. Bu koşul, DTÖ’nün kuruluş anlaşmasının yürürlüğe girmesinden 4 yıl sonra gözden geçirilmelidir. 

TRIPS Anlaşması’nın taslak aşamasında Monsanto’nun parmağı olduğu için, Monsanto düzeltilerinin Hindistan’ın patent yasalarına da girmiş olması şaşırtıcı değildir. 

Bununla birlikte, 27.3(b) maddesi inceleme altında. Hükümet, Doha Görüşmeleri’nde verdiği bir taahhüde göre, Hindistan Patent Yasası’nı değiştirmek yerine, incelemenin tamamlanmış olmasında ısrar etmiş olmalıydı. 1995’te anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra devam eden kamu baskısı sonucunda pek çok Üçüncü Dünya ülkesi, biyolojik korsanlığın engellenmesi için 27.3(b) maddesinde değişiklik yapılmasını tavsiye etti. Hindistan, TRIPS kuruluna sunduğu tartışma yazısında şöyle dedi:

“Yaşam formlarına patent verilmesinin en az iki boyutu olabilir. Birincisi, özel mülkiyetin kapsamına dair etik bir sorun vardır ki bu, yaşam formlarını kapsayacak kadar genişleyebilir. İkinci boyut ise, fikri mülkiyet hakları kavramının sanayileştirilmiş dünyadaki kullanımıyla ve bu kullanımın bilgi üzerindeki haklar, bu hakların mülkiyeti, kullanımı, transferi ve yayılması gibi daha geniş boyutlarıyla ilgilidir. 

Resmî olmayan sistemler, mesela Hint geleneklerindeki shrutis[[dipnot6]] ve tüm dünyada büyükannelerin payı çok az biliniyor. Bu konuya değinmeyi başaramayan sistemler yaratmanın insanlık üzerinde şiddetli sonuçları olabilir; bazıları insanlığı yok olmaya götüreceğini bile söylüyor. 

Açıkçası, dünyanın herhangi bir yerinde yaşam formları patentine olan ihtiyacı gözden geçirmemiz gerekiyor. Durumu değerlendirmeye devam ettiğimiz süre içinde şu noktalarda tavsiyede bulunulabilir:

1- Yaşam formlarının patent dışı tutulması.

2- Eğer (1) mümkün değilse, geleneksel/ yerli bilgiye dayalı ve bu tür bilgiyle elde edilen ürünleri ve süreçleri patent dışı tutmalıyız.

3- En azından, biyolojik kaynağı ve ilgili bilgiyi açığa çıkarmak için bunun kaynağı olan ülkeye ısrar etmeli ve kârın eşit paylaşımını sağlamak için, kaynak ve bilgi sağlayan ülkenin onayını almalıyız.

Monsanto, rakiplerinin tohum satmasını, çiftçilerin ise tohum biriktirmesini engellemek için, tekel hakkı elde etme niyetiyle bu kez de patent yasalarına döndü. Hindistan’ın patent yasaları üzerindeki Monsanto düzeltileri, Hint hükümetinin Bt pamuğuna izin veren 26 Mart 2002 tarihli kararıyla birlikte, Hint tarımında GDO’ların[[dipnot7]] ticari üretimine izin verilmesinin mantıksal bir sonucudur. 

Tohum patentleri, genetiği değiştirilmiş tohumların ve ürünlerin ulus ötesi şirketlerin hâkimiyetinde yayılması için gereklidir. Bt pamuğu gibi genetiğiyle oynanmış tohumların ekolojik riskleriyle birleştirildiğinde, tohum patentleri, tohum sektörü ve dolayısıyla gıdamız ve tarımsal güvenliğimiz üzerinde tam bir kontrol yaratıyor. 

Daha yakından analiz edersek, Hint Patent yasaları üzerindeki 2. ve 3. düzeltiler tohum ve gıda güvenliğimizi, dolayısıyla ulusal güvenliğimizi üç şekilde tehlikeye atmıştır.

İlk olarak, yukarıda gördüğümüz gibi, 3(i) ve 3(j) maddeleri yoluyla tohum ve bitki patentlerine izin verilmiştir. Patentler, çiftçilerin tohum biriktirmesine ve tohum şirketlerinin tohum üretmesine engel olan tekellerdir ve özel haklardır. Tohum patenti, tohum biriktirmeyi bir “fikri mülkiyet suçu”na dönüştürür.

İkincisi, 3. düzeltideki ürün patentleri ile birleştiğinde, 2. düzeltide yer alan “yaşam patentleri”, mutlak tekel anlamına gelebilir. Bir bitki patentinin ihlaliyle ilgili davada verilen karar, bitki patentinin kapsamını yorumlamak için yeni bir örnek oluşturdu. Imagio Nursery ve Daina Greenhouse’un karşı karşıya kaldığı davada, Kuzey Kaliforniya Bölgesi Birleşik Devletler Bölge Mahkemesi hâkimi Spence Williams, bir bitki patentinin ancak benzer özellikler taşıyan başka bir bitki tarafından ihlal edilebileceğine hükmetti. TRIPS’teki ispat yükümlülüğü getiren maddelerin bozulmasıyla birleştiğinde, ürün patentlerine dayalı bu tarz bir öncelik, o özelliklere yol açan biyoçeşitliliğin kaynağı ülkeler için yıkıcı olur. 

Patentle sağlanan koruma, çiftçilerin bu genlerin ve özelliklerin kaynağı üzerindeki haklarının kabul edilmemesi anlamına gelir. Bu, tarımın temellerini sarsacaktır. Mesela, ABD’de Sungene adlı bir biyoteknoloji firmasına, yüksek oranda oleik[[dipnot8]] asit içeren bir ayçiçeği türü için patent verildi. Karar, ayırt edici nitelik (yani yüksek oranda oleik asit) için verildi, bu niteliği oluşturan genler için değil. Sungene, kendisi dışında ayçiçeği üretimiyle uğraşanlara, yüksek oranda oleik asit içeren herhangi bir türün geliştirilmesinin kendi patentinin ihlali sayılacağını tebliğ etti. 

Böylelikle, bir şirket genetik müdahale yoluyla ayırt edici nitelikler oluşturabilir, ve sonra bu nitelik üzerinde, geleneksel türlerde bile, ürün patenti vasıtasıyla tekel iddia edebilir. Bir ürün patenti, aslında bir varlığın nasıl yaratıldığının, var olduğunun hiç önemli olmadığını, ister evrim yoluyla olsun, ister çiftçi üretimi ya da genetik kirlenme, her tür üretimin patent ihlali ve hırsızlık olduğunu söyler.

Tuza dayanıklı pirincimiz, yüksek protein içeren buğdayımız, hepsi ürün patenti yoluyla yapılabilecek gıda korsanlığı tehlikesiyle karşı karşıya. Patent yasasında gelecekte yapılacak değişikliklerle çiftçi hakları korunmadığı sürece, çiftçilerimiz korsanlıktan yargılanmak durumunda kalacak. 

Üçüncü olarak, genetik kirlenme kaçınılmaz. Monsanto, patentleri ve kirlenmeyi, Bt geninin rüzgâr ya da polenlerle ulaştığı çiftçi arazilerindeki ürünler üzerinde mülkiyet iddia etmek için kullanacak. Bu, kanola[[dipnot9]] tarlası Monsanto’nun “Hazır Toplanmış Kanola”sı tarafından kirletilen Kanadalı çiftçi Percy Schmeiser’in davasında öncelik olarak kabul edildi. Ancak bu davada Schmeiser yerine Monsanto “fikri mülkiyet hırsızlığı” iddiasıyla 200.000 dolar tazminat talep etmişti. Binlerce ABD çiftçisine de, kirletilen ürünler için dava açıldı. Monsanto’nun GD pamuğu Hintli çiftçilerin ürünlerini kirlettiğinde onlar da hırsızlıkla mı suçlanacak? Veya hükümet uyanıp sıkı bir takibe başlayacak ve kısıtlamalar mı getirecek?

Bitki patentlerine izin verilmeyen ülkelerde, genler için patent almak mümkün. Bu da bitkilerin ayırt edici özelliklerini patent kapsamına almanın, ve dolayısıyla bu özellikler üzerinde özel haklara sahip olmanın koşullarını hazırlıyor. Böylece Monsanto, Kanada yasaları yaşam biçimleri patentlerine izin vermediği halde, gen patentleri yoluyla Kanada’da tohumlar üzerinde tekel oluşturabiliyor. 

Patentler, yaşam formları ve tohum tekelleri üzerine yapılan bu tartışmalar bitmeyecek. DTÖ’de ve Hindistan Parlamentosu’nda bunlardan bahsedilecek. Patent tartışması bitmedi, yeni başlıyor. Ve DTÖ’nün çarpık, adaletsiz ve yasadışı “fikri mülkiyet” rejimini değiştirirken, yerel ve ulusal eylemler de uluslararası görüşmeler kadar faydalı olacak. Her şey bir yana, Dandi kumsalından bir avuç tuz alarak Britanya İmparatorluğu’nu sarsan Gandhi’ydi. Gandhi’nin Tuz Satyagraha’sının[[dipnot10]] yolundan gitmemizin nedeni budur. 

Milyonlarca çiftçi Tohum Satyagraha (Bija Satyagraha) ile tohum patenti yasalarına uymamaya söz verdi, tıpkı Gandhi’nin Britanya Tuz yasalarına uymayı reddetmesi gibi. Kongre Hükümeti bugünlerde, Gandhi’nin Tuz yasalarına karşı çıkmak için yaptığı 1930 Dandi Yürüyüşü’nü yeniden canlandırıyor. Hükümetin tarihi bir özgürlük yürüyüşünü canlandırırken, bir yandan da etkisi Tuz yasalarından daha büyük olan tohum patenti yasalarını dayatması nedeniyle, biz bu yasalara karşı gerçek bir Satyagraha yürütüyoruz. Beş milyon köylü, tohumlar ve bitkiler üzerindeki patent tekellerini onaylayan yasalara asla uymayacağının sözünü verdi. 

2 Nisan’da başbakana, ülke çapına yayılan Tohum Satyagrahis’in, tohum biriktirmenin ve paylaşmanın görevimiz olduğunu açıklayan sözlerini ilettik. Tohum patentlerinin görevlerimizi fikri mülkiyet suçlarına dönüştürmelerine izin vermeyeceğiz. Özgür kalacağız ve çiftçilerin özgürlüğünü, tüm canlıların ve yaşam formlarının özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz.