Dünya Bankası geçenlerde (25.06.05) “Hindistan Suları Ekonomisi: Çalkantılı bir Gelecek için Dayanak” üzerine taslak bir rapor yayınladı. Dünya Bankası’nın dünya görüşü, suyu “ekonomi”ye indirgeyerek ve daha ötesinde su ekonomisini “piyasa ekonomisine” indirgeyerek suyun özelleştirilmesini ve metalaştırılmasını kaçınılmaz hale getirmektedir. Bu dünya görüşünde “su ekolojisi”, “su kültürü” ve “su demokrasisi” yoktur.
Gerçekte, demokratik yapıları, kamu yararını, ekolojik sürdürülebilirliği, müşterek suyun korunmasını ve kamu haklarının savunulmasını tasfiye etmek Dünya Bankası yaklaşımının aslî hedefidir. Dünya Bankası’na göre, “kamusal su sektörü esas yükümlülüktür”. Kamusal su sektörünün savunulması, halk için, halkın su haklarının savunulması için gereklidir. Kamusal bir su sektörü, hem kamu tarafından idare edilen tedarik sistemlerini hem de belediyeye ait su temini ve sulama gibi kamu hizmetlerini kapsar. Ülkeden ülkeye iflas eden özelleştirmelere ve Hindistan’ın farklı bölgelerinde başarılı olmuş kamu temelli yaklaşımlara rağmen Dünya Bankası, su özelleştirmesini -kamu haklarını tasfiye etmeyi ve müşterek suyu sahiplenmeyi- saldırganca bir tutumla dayatmaktadır.
Teklif edilen, kişisel hakları ve özel menfaatleri kamu haklarının ve kamu menfaatinin yerine ikame etmektir. Eşitsizlik şartları altında bu, güçlü şahısların müşterek suyun kullanımını, su piyasası yoluyla tekellerine almaları anlamına gelir. Gerçekte banka su demokrasisi yerine, su tekellerini tercih etmektedir. Sulama hususunda, Dünya Bankası raporu “burada, bireysel çiftçilerin kişisel menfaatlerinin teyidi ve bu menfaatlere boyun eğme ile başlayan tutum, hakimiyet ve denetime müracaat eden veya paylaşımcı ideallere dayanan tutumlardan daha başarılı olacaktır” beyanında bulunur.
Bankanın “hakimiyet ve denetim” ile kastettiği kamu hizmetleridir. Ancak bankanın “hakimiyet ve denetim”i ıslah etme süreci, Hindistan halkı için gerçek bir problemdir. Rapor ayrıca, bankanın gelecek vizyonunu da açıkça beyan ediyor: “büyük halk kitleleri resmi olmayan, kendi kendine tedarik eden su ekonomisinden resmi hizmet sektörüne geçecektir.”
Kendi kendini organize eden kamuya dayanan su sistemleri Hindistan su demokrasisinin ve su kültürünün belkemiğidir. Kamuya dayanan sistemleri kasten tahrip ederek, Dünya Bankası, su korporasyonları ve su mafyası tarafından kontrol edilen su piyasasındaki insanlar için toplumsal temelli sistemleri kasten tahrip ederek, tam bağımlılık temin ediyor.
Bu çiftçilerin geleneksel tohumlarını korumalarını engelleme amacı güden, onları her sene, patentli ve genetiği değiştirilmiş veya melez tohumları almaları için zorlayan, 2004 Tohum Akdi ile muadildir.
Tohumlar, toplumsal kaynak olduğunda, biyolojik çeşitlilik içinde paylaşılıp korunarak değiştirildiğinde, çiftçiler kaliteli tohuma 0 maliyetle erişmekte, biyolojik çeşitlilik korunmakta ve besin değeri yüksek kaliteli gıdalar üretilmektedir. Tohumlar bir korporasyonun mülkiyetinde olduğunda ve çiftçilerin her sene satın almak zorunda kaldığı bir mal olduğunda, çiftçiler borç yüküne ve intihara sürükleniyor, biyolojik çeşitlilik yok oluyor, kötü beslenme, açlık ve yoksulluk büyüyor. Piyasa büyürken, çiftçiler ölüyor.
Tohuma olan suya da oluyor. Müşterek su yok edildiğinde toplum tarafından yönetilen, kendi kendine temin eden yapı bozuluyor, herkes tarafından ulaşılabilir olan sıfır maliyet yok oluyor. İnsanlar su piyasasına mecbur ediliyor. Fakirler; kenarda kalanlar hariç tutuluyor. Su piyasası büyüyor; insanların su hakları yok ediliyor, müşterek su sahipleniliyor.
Dünya Bankası’nın su piyasalarına yönelik miyop bakışı, fakirlere dayatılan kıtlığı “büyüme” olarak betimliyor. Banka’nın vizyonunda, ne su ne de su üzerinde devredilemez ve esaslı hakları olan insanlar yer alıyor. Varolan sadece piyasadır. Piyasalar, su kaynakları küçülürken büyüyebilir. İnsanların su hakları küçülürken şirket kârları büyüyebilir.
Kaynak yönetiminden talep yönetimine geçiş saplantısı, sınırlı su kaynakları bağlamında 24x7 şemaları yoluyla suyun sınırsız tüketimini teşviki ve derinleşen su krizi, Dünya Bankasının ontolojik kargaşasının örnekleridir. Banka, suyun kullanılabilirliğinin ekolojik ve hidrolojik sınırlarını göz ardı ederek, suya erişimin ve su dağıtımının aç gözlü piyasalar tarafından planlanmasını destekleyerek su krizinin derinleşmesini ve suya erişim için büyüyen kutuplaşmayı buyuruyor. Banka’nın gelecek vizyonu suya ait-ırkçılık[[dipnot1]] vizyonudur.
Ayrıca bu, sürdürülemezliği teşvik eden bir vizyondur. Büyük barajların, yüksek ekolojik ve toplumsal maliyetinin iyi bilindiği bir çağda, Banka büyük barajları teşvik ediyor. Madhya Pradesh su sektörü kredisi, büyük barajlara, nehirleri kırsal kesimden kentsel alanlara, yüksek satın alma gücünden dolayı su piyasasının kolaylıkla tesis edilebileceği endüstriyel merkezlere yönlendirilen, uzun mesafeli kanallara dayanan 200 milyon dolarlık ‘Nehir Bağlantı Projesi’nin ilk ayağı olan Ken-Betwa bağlantısını destekliyor.
Banka büyük barajlara yönelik ajandasını yürütmek için “kişi başına depolama” gibi hileli veriler kullanıyor. ABD ve Avustralya gibi kurak zengin ülkeler kişi başına 5000 metre küp su depolarken, Güney Afrika, Meksika, Fas ve Çin gibi orta gelirli ülkeler kişi başına 1000 metre küp su depoluyor. Hindistan barajları ise sadece kişi başına 200 metre küp su tutuyor. Bu veriler yanıltıcı, çünkü barajlardan daha fazla su tutan ve insanlara daha ademimerkeziyetçi ve demokratik yollarla hizmet eden, kamu tarafından idare edilen göletleri ve milyonlarca varil suyu dışarıda bırakıyor. Bağımsızlıktan bu yana, büyük barajlar 40 milyon insanı yerlerinden ettiğinden, baraj su depolama kapasitesindeki beş katı bir artış, 200 milyon insanın, yani Hindistan nüfusunun beşte birinin yerlerinden edileceği manasına gelir.
Dünya Bankası’nın vizyonunda ne doğa ne de topluluklar varolduğundan, toplumsal ve ekolojik reçetelerinin maliyetleri de tamamen yok sayılmıştır. Hindistan sularını devasa su projeleri ile kontrol eden büyük şirketlerin kendi ajandalarını dayatmaları ile Banka başarısızlığını başarıya dönüştürmüştür.
Banka, Suez Şirketi tarafından özelleştirildiği belirtilen, Delhi halkına hizmet veren Sonia Vihar Tesisi’ni bir başarı olarak nitelendiriyor. Ancak Delhi’de yaşayanlara bir damla su bile ulaşmamıştır. Sonia Vihar işlememektedir, çünkü işletme Ganj suyunun 300 km. uzaklıktaki Tehri Barajı’ndan iletilmesine dayanmaktır. Uttar Pradesh, Ganj suyunun çiftçilerinden alınarak Delhi’deki müşterek su piyasasına yönlendirilmesini reddetmiştir. Sonia Vihar Tesisi’nin kontratı, Suez’e ücretsiz su ve elektrik temin eden, talebin karşılanmaması durumunda ise günde 50.000 rupi ceza ödeyen Delhi Jal Kurulu adlı kamu kuruluşuna dayanmaktadır. Başarısızlık bu yolla şirket kârı yaratır.
Benzer surette, Chennai’ye 235 kilometre uzaktan su getirilmesini öngören Veeranam projesi de tamamıyle iflas etmiştir. Ki bu proje, Dünya Bankası tarafından başka bir başarı hikayesi olarak anılmaktadır.
“Su krizini finanse etmek: Dünya Bankası, Uluslararası Yardım Kuruluşları ve Su Özelleştirmeleri” raporumuzda Banka’nın Hindistan su krizini nasıl yarattığı, su sektörü reformu şartlarının dayattığı özelleştirmenin su kültürümüzü nasıl harabeye çevirdiği gösteriliyor. Su ekolojimiz tahrip edildi ve halklarımız haklarından mahrum bırakıldı.
Su demokrasisi inşa etmeliyiz, su piyasalarını değil. Kamu haklarını korumalıyız, şirket haklarını değil. Suyu korumalı, tüketip yok etmemeliyiz. Hindistan’ın su geleceğini halkın vizyonu doğrultusunda şekillendirmeliyiz, Dünya Bankası’nın değil.