Bu yazı daha önce ZNet Türkiye sitesinden yayınlanmıştır.

Ağustos ayında İsviçre'nin Kungälv kasabasında düzenlenen 2004 Barış ve Özgürlük İçin Uluslarası Kadın Birliği (Women’s International League of Peace and Freedom –WILPF[[dipnot1]]) Kongresi'nde en çok konuşulan konuydu su. 12 ülkenin resmi raporlarının da sunulduğu bir haftalık konferans boyunca 31 ülkeden 300'ü aşkın kadın kendi ülkelerindeki suyun sağlık koşulları, dağıtımı ve erişimi üzerine tartıştı.


Kongre, su kanalları ve nehirlere tepeden bakan çok sayıda Kungälv tepelerinden birinde yer alan Nordiska Halk Lisesi'nde yapıldı. Okul müdürüne göre Nordiska Halk Lisesi, yalnızca yetişkinlere yönelik hükümet-destekli özel bir okul sisteminde yer alan 350 okuldan biri. Yetişkinler burada kış boyunca istedikleri konu üzerine çalışma yürütebiliyorlar. Müdür, "Burada plan yok, sınavlar yok, müfredat yok, krediler yok, içeriği belirlenmiş dersler yok."diyor. WILPF'nin (dünyanın en eski kadın barış ve adalet örgütünün) bazı yasal işleri planlansa da, bu resmi kuralları olmayan okul, genellikle gece yarılarına kadar uzayıp giden tartışmalarla emsalsiz kollektif bir bilginin öğrenilmesi, paylaşılması ve yeniden inşası sürecine ilham verdi.

Kongre boyunca dünyadaki su tablosu korkutucu ve tehlikeli bir görünüm aldı. 

Uluslararası şirketlerin ve Dünya Ticaret Örgütü’nün baskısıyla alınan 1991 Birleşmiş Milletler kararı ile çarpıcı bir değişiklik yaşandı. Bu kararda su, insanlar için bir hak olmak yerine ihtiyaç olarak tanımlanmıştı ve bu da suyun artık özel şirketler tarafından kâr amaçlı olarak alınabilir ve satılabilir olacağı anlamına geliyordu. Konuştuğum her WILPF üyesi Birleşmiş Milletler'in bu görüşüne karşıydı. Hepsi de, suyun dünyadaki en değerli kaynak ve insan hakkı olduğu, yani kâr amacı güdülmeksizin tüm insanların suya eşit erişim hakkına sahip olması gerektiği konusunda mutabıktı. 

Daha önce de su baskınları ve kuraklıklar yaşanmasına rağmen, 21. yüzyılda patlayan nüfus artışı, kirlilik, endüstrileşme, militarizasyon ve özelleştirme talepleri mevcut kritik su kıtlığını yaratana kadar, çoğu insanın aklına susuzluk diye bir şey gelmemişti. Kongredekiler, WILPF'e katılan gelişmekte olan ülkelerin kadınlarından, Amerika Birleşik Devletleri’nin geliştirdiği ve kendi çiftçilerini kullanmaya zorladığı yüksek oranda mahsul veren genetik tasarımlı tohumların gerçekte bir sulama felaketine yol açtığını öğrendi. Bölgenin yerli ve kuraklığa dirençli ürünleri daha çok suya ihtiyacı olan ürünlerle değiştirildi. Irmaklar okyanusa varamadan kurumaya başladı. Önceki sürdürülebilir sulama yöntemlerinin yerini susuzluğu telafi etmek amacıyla her gün iki tanesi inşa edilen derin su kuyuları ve geniş barajlar aldı. 

Uluslararası WILPF’nin yeni seçilen başkanı Regina Birchem susuzluktan günde 6300 kişinin öldüğünü beyan etti. 
Bolivya delegesi Katty Pattino "Benim ülkemdeki beş kişiden sadece üçü güvenilir içme suyuna erişebiliyor. Temiz su sıkıntısı, bizdeki çocuk ölümleri ve hastalıklarının başlıca sebeplerinden biri." dedi. Kendi evinden doldurup getirdiği bir kavanoz suyu kanıt olarak gösterdi. Kavanozun yarısı pislikle doluydu.

Birçok temsilci, endüstri, bitki ve haşere öldüren kimyasal ilaçlardan kaynaklanan kirliliğin birçok ülkede kanser ve doğuştan sakatlıklar gibi ciddi hastalıklara yol açtığını teyit etti. El Salvador'dan Leticia Paul de Flores "Irmaklarımız, göllerimiz, yeraltı ve yerüstü sularımızın yüzde 94’ü kirletildi. Bizim derelerimizi kirleten tamamen kontrolsüz bir inşaat sanayi var." dedi. 

Kirli suların özellikle HIV/AIDS hastalığından ötürü zayıf bağışıklık sistemine sahip insanların yaşadığı bölgelerde yaygın olması yüksek ölüm oranlarına neden oluyor. Birçok ülkenin raporu, şehirlerde ve özellikle kırsal alanlardaki köylerde ciddi oranda “temiz su” sıkıntısına dikkat çekti. Liss Schanke, kolera, tifo ve ishal gibi hastalıkların Tanzanya’da yaygın olduğunu bildirdi. Birçok konuşmacı, yine temiz su eksikliğinin neden olduğu benzer koşullardan söz etti. 

Su konusunda Amerika Birleşik Devletler’inden herhangi bir resmi temsilci olmasa da buradaki sorunlara ilerleyen tartışmalarda değinildi. Aşırı su tüketimi’nin yanı sıra, nükleer silah yapımında kullanılan plütonyum üretiminin radyoaktif atıkları da muazzam bir problem oluşturmakta. ABD akarsuları ve nehirleri bugün bu atığın istilası altında. Aşırı su tüketimi, ortalama bir vatandaşın dünyadaki diğer insanlardan daha fazla su kullandığı Avustralya’da da bir sorun olarak görülüyor.

“Petrol için savaştığımız gibi su için de savaşacağız” mantrası[[dipnot2]] WILPF Kongresi’ndekilerin durmaksızın kafasını kurcaladı. Hindistan’dan Dr. Shusma Pankule “Biz bir taraftan Pakistan’la bir taraftan da Çin ile su konusunda tartışmalar yaşıyoruz” diyerek bu durumu teyit etti. İsrail’li Aliyah Strauss İsrail’in Filistinlilerin suyunu çaldığını ve onlara ödeyemecekleri fiyatlarda geri sattığını söyledi. “Bu patlamaya hazır bir durum.” dedi.

Vivendi Universal (Fransa), Suez Lyonnaise des Eaux (Fransa), Bouygues-Saur (Fransa), RWE- Thames (Almanya), and Bechtel- United Utilities (ABD) kamu hizmetini devralan su baronları haline geldiler. Genellikle yapılan ise fakir toplumlardan suyu satın almak, onu şişelemek ve Amerika’daki tüketiciye satmak, bu arada suyun sahibi olan toplumu kendilerine gereken sudan mahrum bırakmak oluyor. Bu şirketler aynı zamanda yerel su haklarını da satın alıyor ve suyu halka çok yüksek fiyatlarla geri satıyor.

Birçok WILPF temsilcisi güvenli ve temiz suyu korumak için su altyapısına sürekli yatırım yapmak gerektiğinde hemfikirdi. Özel şirketler topluma ya da uzun vadeli çözümlere değil, kâra sadıktır. Altyapıların kalitesini arttırmak ya da altyapıları yenileriyle değiştirmek pahalıya mal oluyor. Özel şirketler altyapının kalitesini arttırmak için ya suyu daha pahalıya satıyor ya da işini en yüksek teklifi verene ihale ediyor. Birçok şirketin kontratında, halk öngörülenden daha az su kullandığı takdirde şirketlere fiyatları yükseltme hakkı veren kâr garantisi var. Suyun korunmasını engelleyen bir uygulama.

Kongre, zamanın kısıtlı ve sorunun çok büyük olması nedeniyle çözümler konusunda çok zaman harcamadı. Fakat hâlihazırda sularını geri alan ve su sorununa uzun vadeli çözümler bulan taban hareketleri var. Bu hareketler, yasal sahipliği, fiyatları, askeri, endüstriyel ya da tarımsal kirliliği, altyapı koşullarını, verili toplumda suyun hangi amaçlarla kullanıldığını, suyun şu anki kullanılabilirliğini ve gelecekteki kullanılabilirlik tahminlerini de ele alarak, kendi toplumlarında suyun durumunu ve kullanılabilirliğini değerlendiriyor, mücadele ediyor.

Bizler sürdürülmekte olan protesto hareketlerinden ilham alabiliriz. Sri Lanka’da Dulci de Silva şunları söyledi: “Biz, suyun Dünya Bankası’nın teşvik ettiği şekilde uluslararası su pazarları tarafından sömürülen bir ticari metaya dönüştürülmesine karşı çıkıyoruz. Kendi suyumuzu korumak için birçok kampanya başlattık. 300 kadın grubu, sivil toplum örgütleri, çiftçiler ve Sri Lanka’daki suyun zarar veren özelleştirilmesinden etkilenen tüm insanlarla bir koalisyon oluşturduk.”

Bolivyalılar, -su haklarını satın alıp ve su fiyatlarını insanların ödeyemeyeceği rakamlara yükseltince- Bechtel’i ülkelerinden şutladılar. Kolombiya’da “Katil Kola” ve “Kola’yı Boykot Et” kampanyaları başlamış durumda. Kentucky- Lexington vatandaşları 2003’te RWE tarafından satın alınan Kentucky- Amerikan Su Şirketi’nin kontrolünü tekrar ele geçirmek için Bluegrass[[dipnot3]] Hareketi’ni örgütlediler. Michigan’ın Mecosta vilayetinde yerel halk Nestle’nin yerel kaynak suyunu şişeleme hakkına karşı mücadele etti. Bunun gibi sayısız birçok örnek daha var.

Kongre bittikten sonraki sabah tepedeki eski bir kaleye yürüyüş yaptım. 190 yıl önce savaşı sorunların çözüm yolu olarak görmekten vazgeçen İsviçreli insanların kararlarına şahitlik eden kale duvarları, kayaların içinden kendine yol bulan çimlerle kaplı idi. Belki biz geri kalanlar için de savaşı arkamızda bırakmak mümkündür, hatta beklenilen su savaşlarını da.

Herkesin hayatını önemseyen, dünyanın dört bir yanından gelen -eski ve yeni- arkadaşlarımdan ayrılmak çok zor oldu. Kungälv’da ortak rüyalarımız gerçekleşecekmiş gibi göründü.

Yazar Hakkında

Laura Santina bağımsız yazar ve WILPF- Berkeley/East Bay başkanlarından biridir. Makaleleri, Z Magazine, Common Dreams, Counterpunch ve The Awakened Woman’da yayımlanmıştır.