Türkiye’de çevre yayıncılığının aktörleri ile söyleşmeye devam ediyoruz. Bu hafta konuğumuz BGST Yayınları kurucularından Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Ali Kerem Saysel. Kendisiyle BGST Yayınları’nın ekoloji dizisini ve çevre yayıncılığını değerlendirdik.
BGST Ekoloji Dizisi oluşturmaya nasıl karar verdi?
BGST Yayınları’nı 2005 yılında kurduğumuzda, temel olarak BGST (Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu) bünyesinde yürütülen eğitim-araştırma ve prodüksiyon faaliyetlerinin birer ürünü olan veya bu faaliyetleri doğrudan besleyecek eserleri yayınlamayı hedeflemiştik. Haliyle tiyatro, müzik ve dans kitaplığı BGST yayın portföyünün vazgeçilmezleri olacaktı. Diğer taraftan bizim yine BGST içerisinde “kuramsal eğitim ve araştırma” başlığı altında yürüttüğümüz çalışmalar da BGST Yayınları’nı besleyecekti. Özgürlükçü düşünce geleneğini temsil eden eserler, toplumsal cinsiyet, kültürel çoğulculuk ve ekoloji alanındaki çalışmalar bu ikinci gruba dahildir.
Diğer bir ifadeyle, BGST Yayınları’nın işleyişi BGST çalışma gruplarının ve aynı zamanda BGST yapısı dışındaki proje sahiplerinin önerilerine açık. Belirli bir editör kadro tarafından değil, BGST çalışma grupları tarafından yönetiliyor. Gösteri sanatlarından bilimlere, beşeri bilimlere ve sosyal bilimlere kadar uzanan çok geniş bir bilgi sahası içerisinde referans niteliği taşıyan eserlerin yayınlanması mümkün.
Ekoloji dizisinin çıkış noktası da BGST çalışma gruplarıyla alakalı. 2005 yılında, BGST Yayınları’nın birinci kitabı olan İktidara Karşı Adalet’i (Noam Chomsky ve Michel Foucault arasında, insan doğasına dair kısa ve ilginç tartışma) yayınladığımızda, yayıncılık faaliyetini de yürütmek üzere “toplumsal araştırmalar birimini” kurmuştuk. Bu birim içerisinde ben, çevre-ekoloji alanında çalışan bir akademisyen olarak yer alıyordum. Elimde daha öncesinde Aram Yayınları için hazırlamakta olduğum fakat yine Aram’la ilgili sorunlar nedeniyle bir türlü yayınlanamayan, çevirisi kısmen tamamlanmış üç kitap vardı: Çalınmış Hasat (Vandana Shiva), Su Savaşları (Vandana Shiva) ve Ölümcül Sıcak (Paul Athanasiou ve Paul Baer). Diyebilirim ki, BGST ekoloji dizisi, “toplumsal araştırmalar biriminin” kuruluşu, benim o birim içerisinde yer almam ve elimdeki yarım kalmış projeleri BGST Yayınları’na önermemle mümkün oldu.
Neden ağırlıkla Vandana Shiva’nın kitaplarını seçmiştiniz?
Benim açımdan Vandana Shiva kitaplarının önemi, su, tarım ve gıda konularındaki tarihsel, küresel yönelimlerden yola çıkarak kapitalist sistemin işleyişini sorgulaması ve anti-kapitalist bir hassasiyet yaratmasıdır. Bunlar kolay okunabilir, kolay çevirilebilir kitaplardır, dolayısıyla hem başlangıç aşamasındaki bir yayıncı, hem de başlangıç aşamasındaki bir okuyucu için uygun. Vandana Shiva’yı politik ideolojisi itibariyle belirli bir yere koymak o kadar kolay değil. Hindu pasifizminden, ekolojik-ekonomik düşünceden, eko-feminizmden, anti-emperyalizmden beslenen karmaşık bir sistem karşıtı pozisyonu var. Fakat önemli bir yazar olduğunu da kabul etmemiz gerekir, çünkü yazıları topluluklarla bir arada yürütülen uzun soluklu araştırmalardan ve mücadelelerden besleniyor. 2009’da çıkan, yayınladığımız son kitabı Yeryüzü Demokrasisi, kültürel çoğulcu bir toplum tasavvuruyla, yaşayan ve sürdürülebilir bir toplum ve ekonomi arasındaki zorunlu bağı vurguladığı için özellikle önemli.
Türkiye’de çevre ve ekoloji konularındaki yayıncılığı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu alanda ciddi bir yayıncılık yapıldığını düşünmüyorum. 1990’larda çevre meseleleri hakkında çok daha fazla özgün ve çeviri eser yayınlanıyordu. Bugün benim bildiğim kadarıyla bu alanda belirli bir yayın programına sahip herhangi bir yayınevi yok. Kitabevlerinde çevre-ekoloji kitaplarını bulabileceğiniz raflar yok. Oysa küresel planda yürüyen tartışmalara baktığınızda entelektüel ortam 1990’lara göre çok daha hareketli fakat bunun Türkiye üzerindeki yansımalarını göremiyoruz. Sorun hem arz hem de talep tarafında yaşanıyor. Kendi talebini yaratacak avangard eserler yayınlanmadığı gibi varolan az sayıdaki eser için de yeterli talep yok. Yayıncıların entelektüel sorumsuzluğu ve toplumsal muhalefetin çevre-ekoloji problemlerine karşı ilgisizliği, çevresel sorunları talileştirmesi birbirini besleyerek kısır bir yayıncılık ortamı yaratıyor.
Yaşadığınız temel zorluklar nelerdir yayıncılıkta?
Yukarıda açıkladığım manzaranın BGST ekoloji dizisi açısından da geçerli olduğunu söylememe bilmem gerek var mı. 2009’da Vandana Shiva’nın Yeryüzü Demokrasisi’nin yayınlanmasının ardından BGST yapısı içerisinde ekoloji dizisi için parlak öneriler geliştirmedik. Bunda herhalde temel sorumluluğun bana ait olduğunu kabul etmem gerekir. Aslında genetiği değiştirilmiş organizmalar, iklim değişimi, enerji darboğazı ve toplumsal ekoloji gibi sorunsallar etrafında önerilebilecek pekçok önemli eser elimizin altında olmasına karşın bu çalışmaları hem entelektüel işçilik hem de mali sorumluluk bakımından üstlenmeye çekindik. BGST yapısı içerisinde böyle bir çalışma için ihtiyaç duyulan entelektüel işçiliğin paylaşılabilmesi maalesef zor. Çeşitli kitapların biribirini mali olarak desteklemesini olanaklı kılacak bir ortaklık sistemi ise henüz yeni kuruldu.
Tüm bunlardan ders çıkaracak olursak, şunları söylemek mümkün: Avangard yayıncılık yapmak isteyen, diğer taraftan meslekten yayıncı olmayan insanların entelektüel işçiliği verimli ve nitelikli bir şekilde paylaşabilecekleri bir birliktelik oluşturmaları gerekiyor. Bu tür yayınlar kısıtlı mali imkanlarla beslendikleri için çeşitli yatırım ortaklığı biçimlerinin araştırılması gerekiyor. Basılan kitapların mali dönüşünü hızlandırmak için elden, alternatif satış imkanlarının değerlendirilmesi gerekiyor.
Son dönemde yayına hazırladığınız kitapları sorsak…
Ekoloji disizi için son hazırladığımız kitap Robin Hahnel’in 2010 yılında yayınlanan Yeşil İktisat kitabı. İşin içinde bir BGST üyesi olarak ben var olsam da, öneri esas olarak BGST yapısı dışından, Politik Ekoloji Çalışma Grubu’ndan geldi. Aslında bu BGST Yayınları’nın işleyişiyle son derece tutarlı ve ekoloji yayıncılığında yaşanan dar boğazı aşmamıza yardımcı olabilecek bir model. Politik Ekoloji Çalışma Grubu bunun ve benzer projelerin entelektüel işçiliğini paylaşabilir, yatırım ortaklığı geliştirebilir, tanıtım ve elden dağıtım aşamalarında katkı göstererek kitabın mali yükünü ciddi oranda hafifletebilir. Hatta bazı kitaplar için sponsor arayışına gdilebilir. Böyle bir enerjinin kendisini ispatlaması ve sürekli kılması halinde çevre-ekoloji yayıncılığında pekçok önemli eser Türkçe’ye çevirilebilir. Böylece ekoloji yayıncılığı pekçok yayıncının ve BGST’nin bugüne kadar yaptığı şekilde tesadüfi bir akışa bırakılmaz, peşpeşe, birden fazla eser projelendirilerek daha kuvvetli bir akışa kavuşturulabilir.
Okuyucu profiliniz hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Ekoloji kitaplarını bugüne kadar, çevre-ekoloji aktivistlerinin düzenlediği çeşitli toplantılarda satma imkanımız oldu. Temel okurun bu çevreler olduğunu söyleyebilirim. Sanırım oldukça geniş bir yaş yelpazesi içerisinde, çevre-ekoloji problemleriyle doğrudan veya dolaylı olarak ilgilenen çevreler okudu. Akademi içerisindeyse yeterli ilgi görmedi. Bugüne kadar yayınladığımız kitapların ders kitabı veya yardımcı kitap özelliği taşıyabilecek derinlikte ve bütünlükte olmayışı bunun bir nedeni olabilir. Aktivist çevrelerde okur ilgisi zayıf, diğer taraftan yayınların akademiyle kurduğu bağlar da yetersiz olunca basılı yayıncılığın devamı zora giriyor. Sanırım bu da ilerisi için ders çıkarmamız gereken diğer bir nokta.
E-kitap konusuna nasıl bakıyorsunuz?
BGST yayınları baskısı tükenen çeşitli başlıkların ikinci baskılarını e-kitap olarak yayınlamaya başladı. Önümüzdeki dönemde bazı eserleri, kağıt baskı adedini dijital baskı yoluyla sembolik miktarlarda tutarak veya tümüyle sıfırlayarak e-kitap biçiminde basmak düşüncesindeyiz. Özellikle güncel değeri yüksek eserler için bu daha makul bir biçim olabilir.
Bize ayırdığınız zaman ve verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.