Serbest piyasa ekonomisinin yeryüzünü tehdit ettiğini ne zamandan beri düşünüyorsun?

İklim değişikliği inkârcılarıyla takılmaya başladıktan sonra gördüm ki onlar, iklim değişikliği gerçekse mevcut ekonomik sistemin devam edemeyeceğini biliyorlar. Kolektif eylem ve kuvvetli regülasyon gerektiren iklim değişikliği gibi bir krizle karşı karşıyaysan, “piyasaları regüle etmeyelim”, “isteğim kadar kâr edeyim” gibi fikirlere sarılamazsın. Salımları o kadar derin azaltmamız gerekiyor ki, bu serbest piyasa kapitalizminin tüm büyüme modelini tehdit ediyor.

Bazı iktisatçılar şimdilerde büyüme fikrinin ötesine geçmemiz, GSYH saplantısından vazgeçmemiz gerektiğini söylüyorlar. Bu sence iyi bir şey mi?

İnsanların bunları konuşmaları heyecan verici. Sonsuz büyüme peşinde koşmanın ekonomik iyilik veya istikrar getirmediğini, artan gelir adaletsizlikleri yarattığını biliyoruz. Demek ki buna karşı çıkmak şimdi daha kolay. Sorun, ekonominin hangi kısımlarını genişletmeye hangi kısımlarını daraltmaya çalıştığımıza odaklanan stratejik bir ekonomiye sahip olmak.

“Seçici küçülme” hakkında yazıyorsun ve kısa çalışma sürelerinden, “boktan işler” için caydırıcı olacak evrensel temel gelir ödemelerinden bahsediyorsun. İnsanlar sence bu fikirler için hazır mı?

Bence insanlar aşırı çalıştıklarının farkındalar. Aşırı çalışma müsrif bir tüketim modeline bağlı. İşten sonra paket yemek sipariş etmekten başka şansın kalmıyor, yemek pişirmek gibi az tüketici faaliyetlere zaman ayıramıyorsun.

Sence çevre hareketi daha mı radikal olmalı?

Çevre hareketinin seçkinci bir tarihi var. Tüm hareket değil –dışarıda doğrudan eylem biçimleri geliştiren taban hareketleri de oldu. Fakat doğa koruma ve avcılık kulüplerinin, hareket içerisinde seçkinlerin uzun bir tarihi var. Çevre hareketi hiçbir zaman solun tam parçası olmadı, o nedenle ilerici siyasi hareketlerle çevre hareketi birbirlerine hep şüpheyle baktılar. Oysa doğal müttefiklerin birlikte yapması gereken pek çok şey var.

Öyleyse şimdi büyük şirketler her şeyi değiştirecekmiş gibi beklemeye son vermemiz gerekiyor.

Pek çok büyük çevre kuruluşu diğer seçkin gruplarla koalisyon geliştirmeye eğilimli oldu. ABD’deki yeşil grupların Pentagon’u yeşil enerji kullanmaya nasıl ikna edebiliriz diye ne kadar zaman harcadıklarına inanamazsın. Böyle mi olmalı? Elimizden gelenin en iyisi bu mu? “Hepimiz suçluyuz” gibi fikirler insanları pasifleştiriyor, çünkü öfkemizi esas sorumlu organizasyonlara yöneltmemizi engelliyor.

O halde şimdi öfke zamanı!

Evet –bence insanlar öfkeli olmalılar. Bir sürü çevre söylemi sorumluluğun üstünü örtmeye hizmet ediyor: “Hepimiz bunun parçasıyız …. Hepimiz eşit sorumluluk sahibiyiz”. Hayır efendim, sen, ben ve Exxon, hepimiz bu işin içinde değiliz.

Sence çalışan insanlar kendi yakıcı mücadeleleriyle iklim değişikliği arasındaki bağlantıyı görebilecekler mi?

Pek çok insan iyi seçeneklere sahip değil. Fosil yakıt kullanıyorlar çünkü zorundalar, Exxon’a veya Shell’e bayıldıkları için öyle yapmıyorlar. Yakıt yoksulluğu etrafında önemli bir tartışma dönüyor. Eğer bu ülke vatandaşlarının dörtte biri, faturaları ödeyemedikleri için kaloriferlerini yakmıyorsa, fosil yakıt insanlara ucuz ısınma sağlamıyor demektir. Bence insanlar, iklim değişikliğiyle mücadelenin yakıcı problemlere eğilebileceğini görecekler.

Resim bu kadar karanlıkken iyimserliğini nasıl koruyabiliyorsun?

Duygusal gelgitler yaşamadan bu işlerle uğraşamazsın. Seçkinler iklim değişikliğini hiçbir zaman gerçek bir kriz olarak görmediler, daima riyayla yaklaştılar. Ama geniş bir toplumsal hareket bunu değiştirebilir. Kalın kafalı seçkinler buna yanıt üretmek durumunda kalabilirler.