Gazetelerden ve web sayfalarından Türkiye’nin Sudan’da 5 milyon dekar arazi kiraladığını öğreniyoruz. Buna Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) önderlik ediyormuş. 99 yıllığına kiralanan topraklar özel sektöre açılacakmış.
Devlet veya şirketler geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde çok uzun süreler için toprak kiralıyorlar veya satın alıyorlar, tarım ürünü veya petrol üretip, ürünlerini de kendi ülkelerine gönderiyorlar. Bunlar arasında Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kore, Japonya, Çin gibi ülkeler ve batılı şirketler başı çekiyor. Küresel ısınma ve petrolün tükeniyor olması artık görünür bir gerçek. Bu durum bazı şirket ve devletleri harekete geçiriyor.
Ülkemiz de her iki yönüyle bu olayın dışında değil. Örneğin 21 Mart 2011 tarihinde Bloomberg’de yayınlanan bir habere göre Katar’dan Hassad Food adlı bir fon Türkiye’den ürün yetiştirmek ve hayvancılık yapmak üzere tarım arazisi satın almak istiyor. Hassad’ın Türk Hükümeti ile görüşmeler yaptığı açıklandı. Hürriyet Gazetesinde 18 Martta yayınlanan aynı haberde Hassad yetkililerinin TİGEM’e (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü yani eski Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüğü) yönlendirildiği yazmıştı. Katar’lılara toprak satın almanın olmayacağı ancak 49 yıllığına kiralamanın söz konusu olabileceği de belirtilmiş! Bir gün önceki yayında ise Güney Kore ve Suudi Arabistan’ın Türkiye’den toprak almak konusunda istekleri belirtilmişti. Bu olayın nasıl geliştiğini bilmiyorum.
Türkiyeli iş adamları da Libya’da benzer işler peşinde koşuyorlardı. Libya’daki değişiklikler sonrası bu olayın nasıl geliştiği konusunda bilgi sahibi değiliz.
Sudan’daki olay aslında toprak gaspı (land grabbing) kavramı içinde düşünülmeli. Bu konuda halkımız içinde köksüz beklentiler yaratılmaya başlanmış. Meyveleri ucuza yiyeceğimiz falan zannediliyor. Tropik meyveler zaten dünya’da çok ucuza satılıyor. Bizde pahalı olmasının başka nedenleri var. Yatırımı yapacak olanlar sıradan halk değil iş adamları. Bunların da Türkiye’nin ucuz meyve yemesi gibi bir misyonu yok. Onlar için çok iyi olabilir, ama Türkiye halkı için bir şeylerin değişeceği yok. Yatırımcıların meyve yetiştireceğini de sanmam. Tarım Bakanlığı önce Türkiye tarım topraklarının yok olmasını, erozyonla aşınmasını önlemeye çalışmalı. Oradan gelecek gıdaya bel bağlamak çok yanlış. Bu toprak kiralamanın müslüman Sudan halkına yardım gibi takdim edilmesi ise epeyce yanlış. Sudan’da 2009 yılındaki bir rapora göre aç olan insan oranı resmi istatistikler olarak yüzde 26 (Grain, Land Grabbing and the Global Food Crisis, 2009) Güney Sudan 2011’de bağımsız devlet olarak ayrıldığında Kuzey Sudan iyi topraklarının ve petrol gelirinin önemli bir kısmını kaybetmişti. Aç olanların oranı yükselmiş olmalı. Büyük şirketlerin daha verimli tarım yaptıkları bir aldatmadan ibaret. İstihdamın da çok düşük düzeylerde kalacağı dünya deneylerinden biliniyor. Endüstriyel tarımla bu toprakların kirletileceği ise kesin. Türkiye Sudan’a yardım edecekse toprak reformu yapılmasını salık vermeli ki bunu hiç beklemiyorum. İkincisi agro-ekolojik yöntemlere dayalı tarım teknikleri yaygınlaştırılmalı. Türkiye’nin bu konuda bir kapasitesi var. Bu konuda yardım edilebilir. Karşılığında da Türkiye’nin kazanacağı şeyler olabilir. Kazan-kazan formülü asıl budur. Yoksa Türkiye’li şirketlerin oraya yerleşmesi değil. Arazi gaspı Sudan halkının daha da açlığa gömülmesine yol açacaktır. Türkiye toplumu da yapılan bu toprak gaspının kendisi ile ilgili bir şey olmadığını düşünmeli. İş adamları para kazanacak. O kadar.
Arazi gaspı halklar ve yerel toplulukların gıda egemenlikleri için ciddi bir tehdit. Dünya Bankası bu yeni arazi gaspına yardımcı olmak için yedi ilke yayınlamış. Hatta Birleşmiş Milletler Gıda Tarım örgütü FAO ile IFAD ve UNCTAD gibi kuruluşlar Dünya Bankasını desteklemişler. Bu ilkeler arasında çevreye zarar vermemek falan da varmış. Bunlar aslında işi meşrulaştırmak için ortaya atılan laflar. Hatırlarsınız özelleştirme furyası da başlarken, sermayenin tabana yayılmasından, kooperatiflerin de işe girmesinden söz etmişlerdi. Bunlara inanan veya inanmış görünen çok insan çıkmıştı. Sonunda ne olduğunu biliyoruz.
Gıda fiyatlarında başlayan hızlı artışlar arazi gaspı için iştahları arttırıyor. Bu arazileri ele geçiren şirketler ürünü, toprağı, doğayı kirleten, insanları işsiz bırakan endüstriyel tarım yöntemlerini kullanacaklardır. Bu soygun biran önce durdurulmalıdır. Bu soygundan en çok zarar görecek ülkelerden biri de Sudan’dır. Sudan’da insanlar açlıktan ölürken arazilerini başka ülke ve şirketlere vermeye teşvik edilmektedir. Başta La Via Campesina , FIAN, Land Research Action Network, Grain olmak üzere yüzlerce kuruluş arazi gaspına 22 Nisan 2010’da yayınladıkları bir bildiri ile karşı çıktılar. İstekleri kısaca şöyle:
1. Araziler yerel toplulukların elinde kalmalı, eşitlik içinde toprak ve doğal kaynaklara ulaşımı için gerçek bir toprak reformu uygulanmalı.
2. Tarımsal-çevresel ilkelere göre çalışan köylü, küçük üretici, balıkçı, çobanları kuvvetle desteklemek gerekir. Katılımcı araştırma ve eğitim programları desteklenerek küçük ölçekli gıda üreticileri herkes için bol, sağlıklı gıda üretmeliler.
3. Tarım ve ticaret politikalarını halkın katılabilmesi ve yararlanabilmesi amacıyla, gıda egemenliğine sahip çıkacak ve yerel, bölgesel pazarları destekleyecek şekilde düzenlemek gerekir.
4. Yerel halkın toprak, su ve biyoçeşitliliği denetlemesini sağlayacak şekilde, topluluk yönetimli gıda ve çiftçilik sistemleri desteklenmelidir. Şirket ve diğer güçlü aktörlerin (devlet veya özel) tarımsal, kıyı ve otlak alanlarını, ormanlar ve sulak alanları ellerine geçirmelerini engelleyecek zorunlu düzenlemeler sağlamlaştırılmalıdır.