Tohum gıda zincirinin ilk halkasıdır. Tohum egemenliği gıda egemenliğinin temelidir. Çiftçiler biriktirebileceği, geliştirebileceği, alışverişini yapabileceği kendi tohumuna sahip değilse veya polen yayan çeşitlere erişimi yoksa, tohum egemenliğini ve bunun sonucunda da gıda egemenliğine sahip değildir.

Derinleşen tarım ve gıda krizinin kökleri tohum sağlama sistemindeki değişiklikler ve tohum farklılığı ve de egemenliğindeki erozyondan kaynaklanıyor.

Tohum egemenliği çiftçinin biriktirilebilen ve patenti alınmayan, genetiği değiştirilmemiş, gelişen tohum devleri tarafından sahip olunan ve kontrol edilmeyen farklı açık kaynak tohumlara erişmek için tohumu biriktirme, üretme ve alışveriş hakkını içerir.

Son yirmi yılda tohum çeşitliliği ve tohum egemenliğinde çok hızlı bir erozyon ve birkaç tohum devi şirketin tohumlar üzerindeki kontrolünün yoğunlaşması yaşandı. 1995 yılında Birleşmiş Milletler Leipzig’te Bitki Genetik Kaynakları Konferansı’nı organize ettiğinde, her zaman tek türlü tarım olarak işlenen “modern” çeşitliliğin piyasaya sürülmesi nedeniyle tarımsal biyo-çeşitliliğin yüzde 75’inin kaybolduğunu rapor etmişti. O tarihten bu yanı, erozyon hızlandı. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Ticarete İlişkin Fikri Mülkiyet Haklar Anlaşması patenti alınan ve telif ücretlerinin alınabildiği genetik olarak üretilebilen tohumların yayılmasını hızlandırdı. Hindistan’daki 16 eyaletteki tohum koruyucuları ve organik üreticilerinin ağı olan Navdanya oluşmasına neden Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması Ticarete İlişkin Fikri Mülkiyet Haklar Anlaşması ile ilgili daha sonra Monsanto temsilci şöyle dedi: “Bu anlaşmaların hazırlanması sürecinde bizler hasta, teşhis koyan ve doktorduk.” Şirketler problemi tanımladı ve onlar açısından bu tohum biriktiren çiftçilerdi. Bir çözüm önerdiler ve o da tohuma ilişkin patent ve mülkiyet hakkını getirerek çiftçilerin tohum biriktirmesini illegal hale getirmekti. Bunun sonucunda Genetiği değiştirilmiş mısır, soya, kanola mısır ekili araziler önemli ölçüde arttı.

Çeşitliliğin yerinden edilmesi ve yok edilmesinin yanı sıra patentli GDO tohumları da tohum egemenliğine zarar veriyor. Tohumun kayıt altına alınmasını zorunlu hale getiren ve yeni tohum yasaları böylece tüm dünyada küçük çiftçinin kendi farklı tohumunu yetiştirmesini imkansız hale getirdi ve onları dev tohum şirketlere bağımlı olmaya zorladı. Şirketler ayrıca çiftçilerin geliştirdiği iklime dayanıklı tohumlarında patentini alıyor böylece çiftçilerin iklim uyumunda kendi tohumu ve bilgisini kullanmalarını da çalıyor.

Tohum ve tohum egemenliğine ilişkin bir diğer tehdit ise tohumlardaki genetik kontaminasyondur. Hindistan Bt Pamuk’taki kontaminasyon nedeniyle pamuk tohumunu kaybetti. Kanada Roundup Ready Kanola’daki kontaminasyon nedeniyle kanola tohumunu kaybetti. Meksika Bt Pamuk’taki kontaminasyon nedeniyle kendi mısırını kaybetti.

Kontaminasyonun ardından Biotek Tohum Şirketi çiftçileri Percy Schmeiser örneğinde olduğu gibi patent ihlali vakalarıyla dava ediyor. 80’den fazla grubun bir araya gelip Monsanto’nun tohumu kontamine olan çiftçileri dava etmesini durdurmak dava açmasının nedeni bu.

Çiftçilerin tohum sağlama olanağı bozulduğunda ve çiftçiler patentli GDO tohumuna bağımlı hale geldiğinde sonuç borç oluyor. Pamuğun vatanı Hindistan pamuk tohumu çeşitliliğini ve egemenliğini yitirdi. Artık pamuk tohumunun yüzde 95’i Monsanto’nun Bt Pamuk’undan geliyor ve telif ücreti ödeyerek her yıl tohum almaya zorlanarak oluşturulan borç batağı yüzbinlerce çiftçiyi intihara sürükledi, 250,000 çiftçi intiharının çoğunluğu pamuk bölgesinde.

Biyo-çeşitliliğin ve tohum egemenliğinin yok olmasının tarım ve gıda güvenliğinde büyük krizler oluşturmasına rağmen bile şirketler hükümetleri halk tohum sağlayıcılığını yok etmek ve onu yenilenmeyen, patentli her yıl alınması zorunlu tohumla değiştirmek için kamu bütçesini kullanmaya zorluyor.

Avrupa’da 1994 tarihli bitki çeşitliliğinin korunması düzenlemesi çiftçileri tohum şirketlerine “zorunlu gönüllü bağış” yapmaya zorluyor. Terimlerin kendisi çelişkili. Zorunlu olan bir şey gönüllü olamaz.

Fransa’da telif hakkı ödemesini zorunlu kılan bir yasa Kasım 2011’de geçti. Tarım Bakanı Bruna Le Marie “artık tohumlar mevcut durumdaki gibi telif hakkından muaf olamaz” ifadesini kullandı. 5000 veya o civardaki yetiştirilen bitki çeşitliliğinden 600’ü Fransa’da sertifika ile korunuyor ve bu da çiftçilerin yetiştirdiği çeşitliliğin yüzde 99’una denk geliyor.

“Zorunlu gönüllü bağış” bir başka ifade ile telif “sertifika sahiplerine [tohum şirketlerine] ödenen ücret genetik kaynakların araştırılması ve girişimleri fonunun sağlanması” temelinde gerekçelendiriliyor.

Monsanto biyo-çeşitliliği ve genetik kaynakları-Navdanya’nın Greenpeace ile buğday örneğinde mücadele ettiği Bio-korsanlık davasındaki ve iklim dayanıklı mısırlar ve Bt Patlıcan için Patlıcan çeşitliliğinde olduğu gibi-çiftçi topluluklarından korsanlık ederek alıyor. Monsanto “tarihte paralel olmayan bitkisel gen kaynakları koleksiyonundan çektiğini” ve “daha öncekilerden daha hızlı elit tohumlar geliştirmek için bu genetik kitaplıkta çeşitlilik kazısında bulunduğu” açıklaması yapıyor.

Gerçekte olan ise biyo-çeşitlilik ve çiftçi toplulukları ve de kamu kurumlarınca beslenen kamu beslenmesinin mülkiyet kaynaklarının çevrelenmesidir. Ve Monsanto’nun önerdiği GDO tohumları başarısız. Bu genetik kaynakların “gelişmesi” değil bozulmasıdır. Bu innovasyon değil korsanlıktır.

Afrika Yeşil Devrim ittifakının (AGRA) Gates Vakfı tarafından sıkıştırılması Afrika tohum egemenliğine yönelik temel bir saldırıdır.

ABD 2009 Küresel Gıda Güvenlik Yasası Lugar-Casey Yasası’nı “gıda güvenliğinin geliştirilmesi, kırsal ekonominin canlandırılması ve gıda krizine acil karşılık vermeyi geliştirmek için yabancı ülkelere yardım etmek, 1961 Yabancı Yardım Yasasını değiştirmek ve diğer amaçlar için 2010-2014 bütçe yılları arasında tahsilat yetkisi veren bir kanun” olarak değerlendiriyor.

Yabancı Yardım Yasasındaki değişiklik “genetik olarak değiştirilen teknoloji dahil lokal ekolojik koşullara uygun bio teknolojik gelişmeleri” içerecek. Yasanın ayırdığı 7.7 milyar ABD doları Genetiği Değiştirilmiş tohumların reklamını yapmak için Monsanto’nun yararına kullanılacak.

Forbes dergisinde yayınlanan “Sam Amca Neden Genetiği Değiştirilmiş Gıda Maddelerini Neden Destekliyor” (6 Kasım 2011) başlıklı yazı tarım endüstrisinin nasıl ABD’nin pozitif ticaret dengesine sahip olduğu tek sektör olduğunu gösteriyor. Monsanto’ya ödenen telifler borca, çiftçilerin intiharına ve dünya genelinde biyo-çeşitliliğin yok oluşuna dayanmasına rağmen GDO’ların reklamı ABD’ye telif ücreti getiriyor.

Nepal ABD Küresel Gıda Güvenliği Yasası kapsamında USAID ve Monsanto ile bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma ülke genelinde kitlesel protestolara yol açtı. Hindistan Dünya Ticaret Örgütü’nde kendisine karşı ABD’nin açtığı ilk anlaşmazlık dosyasında tohum patentlerine izin vermeye zorlandı. 2004 yılından beri Hindistan’da çiftçilerin kendi tohumlarını kaydettirmesini ve lisansını almasını gerektirecek Tohum Yasasını geçirmeye çalışıyor. Bu yasa gerçekte çiftçileri kendi yerli tohum çeşitliliğini kullanmaktan alıkoyacak. Tohum Yasası’nın geçmesini Gandhi’nin ayak izlerini taşıyan şirket dışı bir hareket olan Seed Satyagrahaíyı kurarak, Başbakan’a yüzbinlerce imza göndererek şu ana kadar önledik.

Hindistan Monsanto Yönetimi ile Tarım’da ABD-Hindistan Bilgi İnisiyatifi’ni imzaladı. Devletler Monsanto ile anlaşma imzalamaya zorlanıyor. Monsanto Rajasthan mutabakat anlaşması -ki buna göre Monsanto’nun tüm genetik kaynaklar ve tohuma ilişkin yürütülen tüm araştırmaların telif haklarını alacak- mutabakat anlaşması buna bir örnektir. Navdanya bu anlaşmaya yönelik kampanya yürüttü ve “Monsanto Hindistan’ı Terk Et” Tohum Hac Yolculuğu Rajasthan hükümetini mutabakat anlaşmasını iptal etmeye zorluyor.

Monsanto’nun ABD hükümeti üzerindeki asimetrik baskısı ve tüm dünyada hükümetlere yönelik her ikisinin ortak baskısı tohum, gıda ve demokrasinin geleceği için önemli bir tehdittir.