Yeşil hareketin kurucularından, yeşil düşüncenin birinci kuşağının son isimlerinden ABD’li bilim insanı, ekososyalist Barry Commoner, önceki gün, 95 yaşında aramızdan ayrıldı.

Commoner, 60′lı yıllarda ortaya çıkan ve yeşil politikanın öncülü sayılabilecek “sağkalım politikasının” (politics of survival) kurucularından biriydi. Ama Commoner öncü bir politik isim olmadan çok önce, 50′lerin ikinci yarısında nükleer denemelerden kaynaklanan radyoaktif serpintinin izlerini binlerce bebeğin dişlerinde gösteren çok önemli araştırmalara imza atmış, büyük bir bilim insanı olarak tanınmıştı. Harvard ve Columbia’da biyoloji öğrenimi görmüş olan Commoner’ın bu araştırmalarının ve bilimsel çalışmalarını tamamlayan aktivizminin sayesinde, yer üstündeki nükleer denemeler 1963′te yasaklandı.

Commoner sadece radyasyonun değil, kimyasal kirleticilerin etkileri üzerine de önemli çalışmalar yaptı. 60′lı yıllardan başlayarak Science and Survival (Bilim ve Sağkalım), The Closing Circle (Kapanan Çember),Making Peace with the Planet(Gezegenle Barış Yapmak) gibi çığır açıcı kitaplar yazdı. 1980′de kurucularından olduğu Citizen’s Party (Yurttaş Partisi) adına çevre, sosyal haklar ve insan hakları gündemli bir seçim kampanyası yaparak başkan adayı oldu. Bu anlamda ABD’de yeşil politikanın öncülüğünü yaptığı söylenebilir.

Commoner’ın The Closing Circle‘da yer verdiği “ekolojinin dört yasası” onun en iyi bilinen yazıları arasındadır. Commoner’a “ekolojinin babası” ünvanını kazandıran bu dört yasa şöyle özetlenir:

1. Her şey diğer her şeyle bağlantılıdır.

2. Her şey bir yerlere gitmek zorundadır.

3. Doğa en iyisini bilir.

4. Hiçbir şey bedelsiz değildir.

Barry Commoner’ın ve onun ekososyalizminin yeşil politika için önemini, geçen yıl, Üç Ekoloji’nin 8. sayısı için yazdığım Yeşiller ile Sosyalizmin Tarihsel Kesişme Noktası Anarşizm mi? başlıklı yazıda anlatmıştım. O yazıdaki Barry Commoner bölümünü, ölümünün hemen ardından Yeşil Gazete okurları için alıntılamak istiyorum.

“Bugün yaygın anlamıyla “çevrecilik” olarak bildiğimiz akımın ABD’deki öncüleri arasında yer alan Barry Commoner, bir biyoloji profesörü ve bir sosyalistti. Commoner, insanların yeryüzündeki varlıklarını sürdürebilmek için nasıl politikalar izlenmesi gerektiğinden bahsetmeye başladığında, yani “sağkalım politikası (politics of survival)” denen akıma dahil olduğunda 70′li yıllar daha başlamamıştı. Henüz ekosferin bir bütün olarak tehlikede olduğundan, doğal yaşam alanlarındaki ve büyük ekosistemlerdeki çevresel krizlerden, küresel bir sorun haline gelmeye başlayan hava, su ve sanayi kirlililiğinden, teknolojinin ölümcül kusurlarından, nükleerin hem silahlanma hem de enerji üretiminde bir bütün olarak yıkım tehlikesi yarattığından söz etmek bugünkü kadar alışılmış ve “basmakalıp” hale gelmemişti. Time dergisinin çevreyi konu alan ilk kapağında, 7 Şubat 1970 tarihinde Barry Commoner’ın resminin yer aldığını söylersek, bu ismin o dönemler için en azından ABD’deki önemi daha iyi anlaşılır.[[dipnot1]]

Commoner’ın çevre sorunlarının kökenlerinden ve çözüm önerilerinden bahsettiği en ünlü kitabı The Closing Circle 1971′de yayınladığı zaman büyük ilgi toplamıştı. Çoğu insan bunları ilk kez duyuyor ya da derli toplu olarak ilk kez bir arada görüyordu. Aynı yıllarda Roma Kulübü’nün hazırlattığı “Büyümenin Sınırları” (Limits to Growth) bugün bu türün en önemli örneği olarak bilinse de, bilimsel bulgular, veriler ve haberler ışığında hazırlanan uyarı tonu yüksek yazı ve kitaplar çevresel sorunlar yaygınlaştıkça ve üzerinde çalışan kişi sayısı arttıkça hızla çoğaldı. İşte Barry Commoner bu türün birkaç öncüsünden biridir.

Commoner’in çevreciliğe yaptığı en önemli katkı, diğer bazı isimlerle birlikte bugün çevrecilik dediğimiz zaman aklımıza ilk gelen şeylerin daha sosyal bir çerçeveye oturtulmasını sağlamasıdır. Bugün çevre sorunlarından kaygı duyan insanların çoğunluğu, toplumsal eşitsizliklerin çevre meseleleriyle ilgisini, yoksulların çevre sorunlarından daha fazla etkilendiğini, çevreye duyarsız şirketlerin denetlenmeyen faaliyetlerinin yarattığı kirliliği ve çevreye duyarsız üretimlerin şirket karlarını arttırmak için körüklendiğini kabul eder. Farklı kesimlerin çözüm önerileri farklı olsa da, çevre sorunlarının sosyal sorunlarla bağı genel kabul görür. Commoner’ın dediği gibi “Irkçılık, yoksulluk, güçsüzlük ve kimyasal kirliliğin çevreye saldırısı arasında fonksiyonel bir bağlantı vardır.”[[dipnot2]]

Çevreciliğin sosyal sorunlarla bağının anlaşılması önemliydi. Hala da önemlidir… Bunun nedeni sadece çevre sorunlarının temelinin siyasi olduğunu ve sistem sorununu görmek de değildir. Günlük hayatta, yaşam biçimi tartışmalarında ve gündelik politika içinde çevre sorunlarının ayrı tutulmasının ve yalnız bırakılmasının bedelini hala ödüyoruz. Bu anlayış çevre sorunlarını yanlış yönetime, insanların “kötülüğüne”, ya da nüfus fazlalığına bağlar. Sorunu siyasal özünden sıyıran bu anlayış hareketin tabanında hala yaygındır. Ama çevre meselesini sosyal sorunlarla birleştiren Commoner gibi sol kanat çevreciler sayesinde çevrecilik bundan ibaret olmaktan çıkmıştır.

Commoner’ın “Nüfus Bombası” kitabının yazarı ve Yeni-Malthusçu çevreciliğin öncüsü Paul Ehrlich ile yaptığı tartışma zamanında son derece popüler olmuş ve suçu nüfus fazlalığına (dolayısıyla ayrımsız bir biçimde insana, hatta daha fazla “üreyen” yoksul ülkelere ve aslında doğrudan yoksullara) yıkan anlayış Commoner’in sert “ekososyalist” muhalefetiyle karşılaşmıştı.[[dipnot3]] Commoner’in ekososyalizmi bugünkü örneklerin tersine Marksist kaynaklara çok fazla referans veren bir ekososyalizm olmadığı gibi, zamanın Ortodoks Marksist yorumlarına da uzaktı. Üstelik 1980′de, henüz yeşil bir partinin olmadığı ABD’de Yurttaş Partisi adında bir parti kurarak Reagan’a karşı başkan adayı olan Commoner mücadelesini seçimlere taşımış ve bu anlamda ülkesinde yeşil politikanın da öncülüğünü yapmıştı. Commoner bu nedenle ekososyalizmi çevre hareketinin içine ve yeşil politikaya taşıyan belirleyici isimler arasındadır.”

Büyük insandı Barry Commoner. Bize çok şey öğretti. En çok da bilimle ekolojinin, ekolojiyle aktivizmin, aktivizmle siyasetin birbirinden ayrılamayacağını ve yeşil hareketin dünyaya soldan bakması gerektiğini.

Toprağı bol olsun. Doğayla uyusun.