Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış Anadolu kuşkusuz yeryüzünde insan yaşamına en uygun bölgeler arasındadır. Elverişli iklim koşulları, yeterli ekilebilir alanı ve suyuyla Türkiye kendisini doyurabilecek potansiyele sahip şanslı ülkelerden de biri. Ama, giderek medeniyetlerin gelişmesini etkileyecek düzeye ulaşan küresel sorunlara iyi hazırlanmak zorunda.

Cennet Türkiye?

Ülkemizin önemli ayrıcalıklarını kanıksamışızdır. Örneğin, pazar yerlerimizi dolduran gıda bolluğu dünyanın büyük nüfusları için hayal bile edilemez. Dört mevsimi de yaşarız ve bulunduğumuz enlemde, yazın uzayan günlerimiz hiç ışıksız da kalmaz gecesiz de.

Deprem ve orman yangınlarından korkarız ama her yıl okyanus kıyılarını yerle bir eden tayfunlar, önüne çıkanı silip süpüren hortumlar, tufanlar yaratan muson yağmurları, kum fırtınaları, buz yağmurları, son yıllarda Pasifik kıyılarının korkulu rüyası tsunamiler, yanardağlar... tanıdığımız afetler değildir.

Bitki ve hayvan tür çeşitliliğimiz oldukça zengin olmasına karşın, denizlerimizde katil köpekbalıkları, ölümcül denizanaları; doğa alanlarımızda timsah, aslan, fil saldırıları; bağ bahçelerimizde ölüm saçan yılanlar, olağan tehlikelerden değildir. Çekirge sürüsü  gibi böcek istilaları görülmez.

Dünyada her yıl milyonlarca can alan bulaşıcı, paraziter hastalıklar burada nadirdir. Ozon tabakasının incelmesiyle şiddeti artan ve özellikle güney yarıkürede tehlikeli düzeylerde olan ultraviyole ışınları ülkemizde genelde orta şiddettedir ve D vitamini almamıza yeterli düzeydedir.

Rüzgar ve özellikle güneş enerjisi potansiyelimiz Avrupa’daki en yükseklerden, jeotermal kaynaklarımız ve -geleceğin enerji teknolojisinde kullanılacak- bor madenimiz dünyadaki en zenginlerdendir. Karbon tutma teknolojileri gelişirse değerlendirilecek kömürümüz boldur.

Nüfusumuz gençtir ve artışı genelde kontrol altındadır. Kültür çeşitliliğimiz yaratıcı potansiyel açısından değerli bir sermayedir.

Küresel Sorunlar

Yedi milyara yaklaşan dünya nüfusuna her gün 230bin kişi ekleniyor. Nüfus ve tüketimin katlanarak büyümesi dünyanın doğal kaynaklarını bitirirken, kirliliği yok etme kapasitesini aşıyor; örneğin, balık üretiminin artması artık imkansız sayılıyor, atmosferde biriken sera gazları iklimi değiştiriyor. İklimin değişim sürecinde şiddeti artan kuraklık, sel, fırtınalar; yayılan bulaşıcı hastalık, parazit, istilacı türler; ve çevre kirliliği ile mücadele için ülkeler giderek daha çok kaynak ayırmak zorunda kalıyor.

Kalabalık nüfusların -üretmek için birkaç kat fazla tahıl gerektiren- et yemeye başlamasıyla ve tarımsal üretimde hayvan yeminin, biyo-yakıtın paylarının artmasıyla, kişi başına düşen gıda-tahıl miktarı yıllardır küçülüyor, stoklar azalıyor. Üstelik büyük çoğunluğu doyuran tahıl üretiminin 12 türe inmiş olması gıda güvenliğimizi riske sokuyor. Dünyanın artmaya devam eden nüfusunu doyurabilmek için gıda üretiminin artması gerekirken, tersine, sıcaklık artışı yüzünden azalacağı hesaplanıyor. Şehirleşme, erozyon ve tuzlanmaya sürekli kaybedilen topraklar da cabası.

Yenilenemeyen yeraltı sularını hızla bitirmekte olan Çin ve Hindistan, yüzyılın ortasında Himalayalar’daki buzlar kuruyup dünya tahılının dörtte birini üreten tarlalarını kaybederse kıtlık kaçınılmaz, hatta savaşlar da. Mali kaynakları bol Çin, Japonya dışarıda tarım alanları kiralamaya başladı bile. Yükselen tahıl fiyatları şimdiden yoksul ülkeleri açlığa itiyor, siyasi düzenler bozuluyor, mülteci sorunu büyürken hepimiz için güvenlik riskleri artıyor. Kendini doyurabilmenin stratejik değeri artıyor, sınırlarını koruyabilmenin de önemi.

İklimin ısınması kadar salınımların büyümesi ürkütücü. Yarım yüzyılda Avustralya’nın ortalama sıcaklığı 1 dereceden az arttı ama güneydoğusundaki  son aşırı-sıcak dalgasında yüzlerce insan öldü, verimli çiftlikler terk edildi, normalde orman ekolojisinin parçası olan yangınlar afete dönüşüp kasabaları yuttu, sayısız canlı telef oldu. Orada yaşananlar, ısınan dünyada olabileceklere örnek gösteriliyor.

Yeni hastalıklar, parazitler, istilacı türler ısınan bölgelere yayılarak insan sağlığını ve ekolojileri etkiliyor.  Her yıl birkaç milyon ölüme yol açan sıtma, Batı Nil virüsü  gibi hastalıklar sivrisineklerle birlikte kuzey yarımküreye yayılıyor, bitkilere yeni parazitler dadanıyor.

Küresel Çözümler

Öte yandan, dünyada daha tokgözlü ve paylaşımcı bir kültür gelişiyor. Mal tüketimine dayanan ekonomik büyüme yerine daha az ama kaliteli üretim, temiz enerji, atıkların yeniden kullanımını içeren sürdürülebilir ekonomik modeller ortaya çıkıyor. Emisyonları azaltmak için ülkeler organize oluyor ve yeni karbon ekonomisi, örneğin ormanları korumaya mali değer kazandırıyor. Su ve enerji kullanımında verimi artırmak,hayvan yemi/biyoyakıt üretiminde tahıl yerine atık kullanmak için teknolojiler geliştiriliyor. Farklı koşullara dayanıklı tarımsal tür çeşitliliğini korumak için gen bankaları kuruluyor yerel türler yeniden ekilmeye başlanıyor, parazite dayanıklı tohumlar geliştiriliyor.

Türkiye’nin Durumu

Kuraklıktan en çok etkileneceği tahmin edilen bölgenin kıyısında yer alan ülkemiz öncelikle, uğruna savaşlar çıkabilecek suyunu verimli kullanmak zorunda. Birkaç yılı bulabilen kuraklıklar Anadolu’da olağan ama yağışların azalması, tarımsal çıktılarımızı düşürecek. Son yıllarda zaten tarımsal üretimimizi artıramamışız, yetersiz beslenenlerin oranı az da olsa büyümüş. Nüfusumuz ve düşük et yeme oranımızda beklenen artışa rağmen, fark belki hala kapatılabilir. Tarım alanlarımızı gözümüz gibi korumak, çiftçilerimizi ekolojik üretimeyönlendirip desteklemek, tarımsal tür çeşitliliğimizi güçlendirmek, biyo-yakıtları atıklardan üretmeyi teşvik etmek, acil atılması gereken adımlar.

Kuraklık artışı, orman yangınlarını da tetikleyecek. Ormanlarımızı geliştirmek ve yönetiminde, tabandaki yanıcı birikintilerin temizlemesi gibi, yangına karşı önlemler almak şart. Atıkları azaltmak, sanayi veya enerji üretiminde yeniden değerlendirmek için fiziki/hukuksal altyapımızı güçlendirmek önemli.

Rüzgar yatırımlarıyla ivme kazanan yenilenebilir enerji üretimimizi çok daha artırmak, güneş ve dalga enerjisi gibi her türlü kaynağımızı değerlendirebilmek için araştırma ve yatırım yanında, kullanımı da teşvik etmek gerek.

Ortaya çıkan yeni hastalık, böcek ve parazitlerle mücadele için yatırımlar yanında, bir disiplin kültürü de geliştirmek; salgın hastalık risklerinin arttığı bir dünyada, aşı ve ilaçta dışa bağımlılıktan kurtulmak olmazsa-olmazlar.

Sonuç

İnsanlık bu güne kadar savaşlar, hastalıklar, açlık ve doğal afetlerle baş etmeyi başardı ve bugünkü medeniyet düzeyine ulaştı. Gelişmeyi yine sürdürebilir ve yüzyılın ortasında 9 milyarı bulacak nüfusunu -bugünün açgözlü beklentilerini karşılayamasa da- yeterli bir yaşam kalitesinde taşıyabilir. Ama bu sürecin mutlak kaybedenleri olacak, değişen koşullara adapte olabilecek teknik/mali altyapısı olmayan, bilgiyikullanmayı bilmeyen,  ekonomisini ve teknolojisini dönüştüremeyenler arasında.

Bunlardan biri olmamak için, deneyimlerden kurumsal hafıza oluşturabilen, bilgiyi ve insan gücünü iyi değerlendiren, ortak akıl üretebilen, titizlikle plan yapabilen bir bilgi toplumuna dönüşmek gerekiyorBunu başarmak da, en azından, bizi azgelişmişler ligine düşüren eğitim modelimizi gerçek eğitime yönlendirmeden, bilgiye kolay ve hızlı erişim sağlamadan, ve aklı özgür bırakmadan mümkün değil.

Nükhet Barlas, Çevre Danışmanı, Endüstri Mühendisi. http://www.earthtale.com/