Kürtçede "Yeni Gün" anlamına gelen Newroz, Mezapotamya'nın yanısıra Anadolu, Orta Asya, Ortadoğu ve Balkanların bazı bölgelerinde her yıl 21 Mart günü, baharın gelişini, kışın sona ermesini ve doğanın dirilişini müjdeleyen bir bayram/festival olarak "bereket, bolluk, doğanın canlanması" gibi kavramlar çerçevesinde kutlanmaktadır. Ancak Kürtler için Newroz, doğanın dirilişinin yanısıra direnişin, özgürleşmenin, kurtuluşun sembolü olagelmiştir. Bugün Kürtler tarafından, zulmün ve zorbalığın sona erdiği, hak, hukuk ve adalet kavramlarının ön plana çıktığı, yaşanılır ve aydınlık günlerin başlangıcı olarak görülmüştür.
Bu algılayışın, Kawa-Dahhak-Feridun-Cemşid gibi figürler arasında geçen ve bir nevi "kurtuluş – direniş miti" olarak adlandırabileceğimiz mitolojik bir kaynağı vardır. Kürtler için Newroz denildiğinde bu mitolojik öykü akla gelmektedir. Bu mitolojik öykünün günümüzde bilinen en popüler versiyonuna rastladığımız en eski yapıtlar; Firedevsi'nin 999 yılında kaleme aldığı Şahname ve Bitlis Emiri Şerefxan'ın 1597'de yazdığı Şerefname'dir. Bu kaynaklardaki öyküler arasında küçük bazı farklılıklar olsa da genel tema her ikisinde de aynıdır.Şerefname'de[[dipnot1]] bu mitolojik öykü şöyle geçmektedir:
"Kürtler, beyinlerinin alınıp Dahhak (Bivrasb)'ın iki omuzu üzerinde meydana gelen kansere benzer bir çıbana sürülmesi için öldürülmekten, boğazlanmaktan, başları kesilmekten kaçarak dağlara ve engin yerlere dağılan insanların soyundan gelmişlerdir. Dahhak, Bişdadiler'in, büyük hükümdar Cemşid'den sonra İran ve Turan tahtına oturup ülkelere tasallut eden beşinci hükümdarıydı...". "Bu hükümdarın yaradılışındaki ceberrut ve aşırı şiddete rağmen, yüce Allah kendisini, iki ejderha ve yılanın başına benzer iki kemiğin çıkmasıyla müptela kıldı...". "...günün birinde mel'un şeytan, Dahhak'i muayene etmek ve ona iyileştirici bir ilaç salık vermek isteyen bir tabip kılığında çıkageldi. Bu tabip Dahhak ‘la karşılaşır karşılaşmaz, «senin iyileşmen, bu kanserli çıban başına genç insanoğullarının beyinlerinin sürülmesine bağlıdır» dedi."
"...iş başındaki yetkililer, günde iki kişinin öldürülmesine ve beyinlerinin alınarak kansere, hiç iyileşmeyen bu garip hastalığa sürülmesine karar verdiler. Bu durum, taşıdığı yüzkarası zulme ve açık haksızlığa rağmen bir süre devam etti. Sonunda, günde iki kişiyi öldürüp beyinlerini almakla görevli adamın gönlü iğrendi; alicenap bir duygu ve acıma kendisine galebe çaldı; sonra, günde bir kişi öldürmekle yetinmeye, onun beynine bir kuzu beyni eklemeye ve öbür kişiyi gizlice serbest bırakıp, kendisine şehir ve meskun yerleri terk etmesini, insanoğlunun izlerinden hali bulunan dağları ve engin yerleri yurt edinmesini tenbih etmeye karar verdi. Bu insancıl davranış, yani her gün bir kişinin serbest bırakılması, meskun olmayan arazideki bir alanda, bir çok diyalekt konuşan ve çeşitli topluluklardan gelen insanoğullarından büyük bir topluluğun meydana gelmesine yol açtı. Bunlar evlendiler ve ürediler; sonunda çocukları ve torunları bütün o geniş yöreleri doldurdular. Ve bütün bu insanlara «Kürt» adı verildi." [[dipnot2]]
Bu öykünün farklı versiyonlarında; Demirci Kawa'nın hayatta kalan tek oğlunu vermek istememesi, halkın Kawa etrafında birleşip Dahhak'ı tahttan indirmesi ve Feridun'u tahta geçirmesi anlatılır. Bu öyküde, iki temel unsur dikkati çekmektedir. Birincisi bu öykünün sonunda değinildiği üzere dağlara kaçan bu insanların evlenip çoğalması ve daha sonra "Kürt" olarak adlandırılmalarıdır. Bir Kürt tarihçisi olan Şerefxan, Kürtlerin kökenini bu mite dayandırarak Kürtler'e bir tarih yazmaya çalışmıştır. İkinci olarak da bu öykü, Newroz ile ilişkilendirilmemiştir; yani öyküde Dahhak'a başkaldırının başladığı günün Newroz olduğuna dair bir ifade yer almamaktadır. (Aynı şekilde, Şahname'de de bu öykü ile Newroz arasında bir bağ kurulmamıştır.Şahname'ye göre; hükümdar Cemşid'in büyük bir taht yaparak havada asılı kaldığı gün 21 Marttır ve o günden beri bu tarih Newroz olarak kutlanmaktadır.[[dipnot3]] ) Nitekim Ehmedê Xani, 1696'da tamamladığı Mem û Zîn adlı eserinde Newroz'u, bütün insanların evlerinden, köyleri terkederek kırlara çıktıkları, tüm halkın topluca kutladığı, kızlar ve erkeklerin buluştukları bir bahar bayramı, yeni yıl şenliği olarak tasvir eder. Dahhak söylencesine hiç değinmez.
Gürdal Aksoy, yukarıda bahsedilen zalim kral Dahhak'a başkaldırı söylencesinin Antik İran'da 31 Ağustos tarihinde kutlanan Mihrican bayramı ile ilişkili olduğunu, ulusçu haraketlerin Kürtleri de etkilemesi sonucu, Newroz söylencesinin Kürt aydınlarınca muhtemelen 19 yy.'ın sonunda veya 20 yy.'ın başında yeniden örgütlendiğini ve bu öykünün kısmen değişirilerek Newroz'a maledildiğini iddia etmektedir :
Geçmişin mitik inşası, Mach'ın da belirttiği gibi, bir etnik grup ya da ulus kimliğinin temel unsurlarından biridir. Newroz söylencesi, Kürtler'e kimlik inşası bağlamında böyle bir olanak sunmuştur. O (Newroz) aynı zamanda Kürtler'in bugünkü siyasal konumlarını anlamada kullandıkları bir geçmiştir... Bu geçmişin birebir tarihsel gerçeklikle örtüşmesi gerekmez... Söylenceler "ideolojik" yanlarıyla gerçekliği yanlı olarak sunarlar... Siyasal iktidarlar, gerek söylenceleri gerekse bu tür şenlik ve ritüelleri siyasal meşrulaştırma aracı olarak kullanırlarken, düzen muhalifleri de, elbette düzeni yıkma ve değiştirme aracı olarak kullanırlar.[[dipnot4]]
Gerçekten de 20. yüzyılın başlarında ulusçu akımlardan etkilenen Kürt aydınlarının yayımlanmaya başladığı dergilerde Gürdal Aksoy'un tezini destekleyen ipuçları bulmak mümkündür. 1918 yılında İstanbul'da yayın hayatına başlayan Jîn Dergisi'nin 16. sayısında yayımlanan Memduh Selim'in "Özel Günlerimizi Saptama Sorunu"[[dipnot5]] başlıklı yazısı bu bağlamda önemli bir örnek teşkil etmektedir:
"Ulusal günleri yaşatmak hakkımız ve ödevimizdir.... Tarihin bize bağışladığı bu haktan yararlanmak ve bu ödevimizi yerine getirmek için, değişik biçimlerdeki özel günlerimizi 'saptamak' gerekir. İşte, tarihçilere ve gençlere elverişli bir inceleme konusu."
"«Kürtler için toplumsal ve ulusal özel günler şunlardır, tarihsel kökleri ve nedenleri bunlardır» demeli, ortaya koymalıdır. Tarihsel bir ulus olmak bakımından, özel günlerimizi bilmek görevimizdir. Kendimizi bilmek görevini şimdiye kadar ihmal ettik. Bu özel günlerimizi öğrenmek, bir de o günlerimizi zamanlarında yaşatmak, kendimizi bilmenin yollarından biridir; 'uygarlık tarihimizin kökenleri'ne doğru bir giriş bir başlangıçtır."
"...özel günlerimizi belirleyelim ve onları ulusal yaşamımızda yaşatalım."
Memduh Selim, Kürt halkı arasında ulusal bilincin yaygınlık kazanabilmesi için, ulusal özel günlerin ‘saptanması' gerektiğini söylemektedir, ona göre ‘tarihsel bir ulus' olabilmenin bir koşulu da budur. Yine Jîn dergisinin 1., 2., 3. ve 25. sayılarında ‘Kawe İhtilali', ‘Kawe Ulusal Günü' ve ‘Dehak Efsanesi' başlıklı yazılar, 14. sayısısında ise Newroz ve yılbaşı (Sersal) ile ilgili yazılar yayımlanmıştır. 1932 yılında Celadet ve Kamuran Bedirxan kardeşler tarafından çıkarılmaya başlanan Hawar dergisinde de bu temaların sıklıkla işlendiği bilinmektedir. Dolayısıyla, Kürt milliyetçiliğini savunan ve ‘Tarihsel Kürt Ulusu'nun temellerini atmaya çalışan Kürt aydınları, Kürt halkı için bir ‘geçmiş (tarih) yaratmak (saptamak)' üzere; Dahak/Kawa söylencesini Newroz'la birleştirme, bu bağlamda Kürt halkının kutladığı Newroz'a özel bir anlam yükleme yönünde bir çaba içine girmiş olabilirler.
Newroz ile Dahhak söylencesi arasındaki ilişkinin 20. yüzyılda Kürt aydınları tarafından kurulduğu tezini ispatlamak her ne kadar mümkün değilse de; konuya dair güncel çalışmalarda da benzer eğilimleri gözlemlemek mümkündür. Konuyla ilgili kapsamlı çalışmalardan biri olan "Mitolojik ve Tarihi Gerçeklerin Işığında Newroz"[[dipnot6]] adlı eserinde Siraç Bilgin, kurtuluş söylencesinde yer alan temel figürlerin (Cemşid, Dahhak, Feridun, Kawa) Genç Avesta'da farklı isimlerle yer aldığını söyledikten sonra, Avesta'nın hangi Aryani topluluğa (Persler/Medler) ait olduğunu irdelemiştir. Avestik Din'in (Zerdüştlük) Kürtlerin atası olan Medlere ait olduğunu ispatlamaya çalışan Bilgin, ‘Newroz'un hiç tereddütsüz bir Kürt bayramı olduğu sonucuna' varmıştır. Siraç Bilgin'in, Newroz'u diğer tüm bahar bayramlarından net bir biçimde ayırıp sadece Kürtlere mal ederek Newroz'a milli bir kimlik kazandırmaya çalışması; ulusalcılığı savunan ilk Kürt aydınlarının ‘vasiyetini yerine getirme'[[dipnot7]] çabası olarak yorumlanabilir.
Son 30 yılda Kürt hareketindeki gelişmelere paralel olarak Newroz'un taşıdığı anlamda da önemli değişiklikler oldu. Süregiden sahiplenme/millileştirme çabalarının yanısıra Newroz oldukça güçlü bir siyasi kimlik edinmeye başladı. Newroz Kürtler için mücadelenin, direnişin, kendini ifade etmenin, Kürt kimliğini sahiplenmenin bir sembolü/aracı haline geldi ve böylelikle de diğer halkların kutladığı bahar bayramlarından gerçek anlamda ayrıştı. Bu dönemde anlatılan Newroz hikayesi de yeniden yorumlandı. Hikayeye ne zaman dahil olduğu kesin olarak bilinmeyen Kawa'ya yapılan vurgu arttı. Hikayenin ana hatları Şahname veŞerefname'de geçtiği haline sadık kalmakla birlikte zalim Dahhak'ın devrilip yerine Feridun'un geçişi, son oğlunu da Dahhak'a kurban vermek istemeyen Demirci Kawa'nın önderliğinde dağlarda saklanmış insanların örgütlenerek başlattıkları isyanın sonucuna bağlandı. Hikayede direniş ve isyan unsurlarının öne çıkartılması, Kürt hareketinin o dönemdeki seyrinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde Kürt halkına karşı yıllardır uygulanan, Kürt halkını asimile etmeye dönük politikalara karşı mücadele silahlı bir zemine kaydı. Devletin barışçıl çözüm yollarını reddederek sorunu askeri yollarla çözmekte ısrar etmesi sonucunda bölge onyıllarca sürecek bir çatışma ortamına girdi. Kürt halkı, bu dönemde yürütülen mücadele ile Newroz hikayesinde Dehhak'a karşı verilen mücadele arasında benzerlik kurmuş, kendisine hedef olarak hikayede Kawa'nın kazandığı zaferin bir benzerini koymuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren küçük gruplar tarafından gizlice kutlanan Newroz, 90'lı yılların başından itibaren çok daha geniş kitlelerce alenen kutlanmaya başlandı. Newroz Kürtlerin özgürlük, barış, demokrasi özlemlerini ve siyasal, sosyal kültürel taleplerini dile getirdikleri kitlesel mitinglere dönüştü.
Newroz'un kitleselleşmesi karşısında devlet, dönemin koşullarına bağlı olarak; kutlamaların legal bir biçimde yapılmasına izin vermeme, müdahale etme, yoksayma veya Newroz'u Türkileştirerek sahiplenme gibi tepkilerle karşılık vermiştir. Kimi dönemlerde biri daha fazla öne çıksa da bu müdahale tarzları çoğu zaman birarada yürütülmüştür. Bir taraftan yapılan kitlesel Newroz kutlamalarına müdahale edilirken diğer taraftan resmi "Nevruz" kutlamaları organize edilebilmiştir.
Newroz'un kitlesel olarak kutlanması karşısında devletin verdiği ilk tepki, oldukça şiddetli bir şekilde bastırma yönünde oldu. Bu müdahale tarzı 91 ve 92 yıllarında doruğa ulaştı; İHD verilerine göre 91 Newroz'unda 31, 92 Newroz'unda ise (Şırnak, Cizre ve Nusaybin'de) 110 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı ve gözaltına alındı.
Kitleselleşmeye gösterilen bir diğer tepki ise kutlama afiş ve pankartlarında geçen W, X harflerinin yasal olmadığını gerekçe göstererek Newroz kutlamalarına izin vermemek oldu. Kürtler'in Newroz'u yasal bir zeminde kutlamasını engelleyerek, illegal kutlamaya zorlayan devlet böylece bir taraftan medyanın da desteğini alarak kutlamaların meşrutiyetini zedelemeyi, diğer taraftan demokratik taleplerin dile getirildiği kitlesel bir zemine müdahaleyi haklılaştırmayı hedeflemekteydi.
Son olarak da Newroz'u Türki bir bayram olarak lanse edip sahiplenme biçiminde bir tepki örgütlendi. Türki Cumhuriyetler'de kutlanıyor olmasına rağmen bu tarihlere kadar gündeme gelmemiş olan Newroz, Kürtler arasında kitleselleşmesinden sonra devlet tarafından gündeme getirildi ve "Nevruz"un Türklerin en önemli ulusal bayramlarından biri olduğunu vurgulayan haber ve yazılar medyada sıklıkla yer almaya başladı. Devletin bu çerçevede düzenlediği resmi Newroz kutlamalarına devlet erkanı dışında halkın bir katılımının olmaması, Newroz'u siyasi içeriğinden soyutlayarak devlet güdümüne sokmayı hedefleyen bu çabaların sonuçsuz kaldığını göstermektedir.
1999 yılından itibaren Kürt hareketinin farklı bir çizgi benimsemesiyle birlikte, Newroz kutlamalarında alanlarda dile getirilen taleplerde farklılıklar olsa da ve devlet Newroz'un kitleselleşmesini/siyasallaşmasını farklı biçimlerde engellemeye çalışsa da; Newroz Kürtler tarafından kitlesel bir şekilde kutlanmaya devam etmektedir.
Newrozun kökenleri nelerdir? Newroz zaman içinde hangi aşamalardan geçerek bugünkü içeriğini kazandı? Bu sorulara verilecek yanıtların bazı muğlak noktalar içermesi kaçınılmaz olsa da; Kürtler açısından bakıldığında olayın şöyle bir gerçekliği vardır: Yazılı bir tarihe sahip olmayan Kürtler için Newroz, Gürdal Aksoy'un ifadesiyle "yaşayan bir geçmiş"tir ve sosyal/kültürel/siyasal kimliklerini ifade etmenin-sahiplenmenin güçlü bir aracıdır.
Kutlandıkları coğrafya itibariyle kendisiyle örtüştürülebilecek olan Paskalya, Hıdrellez, Hampartzum gibi bahar bayramlarına benzer şekilde doğanın yeniden canlanması, bolluk ve bereket gibi içeriklerle kutlanan Newroz, Kürtler için bunlara ek olarak direnişin, özgürleşmenin ve barışın ifadesi olmuştur. Oldukça geniş bir coğrafyada yüzyıllardır bir bahar bayramı olarak kutlanan Newroz'un Kürtler tarafından siyasallaştırılarak farklı bir çerçevede kutlanması bu bayramı yalnızca Kürtler'in bayramı yapmayacağı gibi, Newroz'un bu siyasal içeriğinden soyutlanarak salt bir bahar bayramına indirgenmesi de düşünülemez. Newroz'un asimilasyoncu dayatmaya karşı çok kültürlü bir çerçevede tek bir halka maledilmeden, bahar bayramı içeriğinin yanı sıra siyasal içeriği ile birlikte halkların ortaklaşa kutladıkları bir bahar bayramı olma olasılığı tarihsel olarak mümkündür.