TAKSAV (Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat Vakfı) tarafından bu sene 12. düzenlenen Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali içerisinde "Tiyatroların Örgütlenmesi" başlıklı bir panel de düzenlendi. Festival kitapçığında panelin amacı şu şekilde özetlenmektedir: "Özel tiyatroların sağlıklı, güçlü, etkili ve sürdürülebilir yapılanmalarına olanak sağlamak amacıyla ve sadece bir tartışmanın kapısını aralamak, tiyatro ile ilgilenen her kesimin dikkatini bir kez daha çekmek ve gerçekçi, uygulanabilir önerilerin oluşturulması için bir zemin sunmak için bir panel düzenlendi." Festivalin kısa vadede farklı bölgelerden gelen, farklı tiyatro örgütlenmelerinin temsilcilerini bir araya getirme misyonunu başarıyla yerine getirdiği söylenebilir. Ancak yukarıdaki alıntıda yer alan orta ve uzun vadeli hedeflerle ilgili gelişmeleri zaman gösterecektir. Aşağıda bu panelde yapılan konuşmaların ve yürütülen tartışmaların tam bir metnini bulabilirsiniz. – Fırat Güllü
Tarih: 24.11.2007
Yer: TAKSAV Toplantı Salonu
Moderatör: Şenol Tiryaki (Devlet Opera ve Bale Genel Müdürlüğü Yardımcısı)
Katılımcılar: Orçun Masatçı (Ege Tiyatrolar Birliği Girişimi), Zafer Gecegörür (Karadeniz Özel ve Amatör Tiyatrolar Örgütlenme Girişimi Sözcüsü), Fırat Güllü (İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu-Girişim), Özgür Başkaya (Amatör Tiyatrolar Üretim Kooperatifi)
Şenol Tiryaki: Hepiniz "Tiyatroların Örgütlenmesi" başlıklı panelimize hoş geldiniz. Öncelikle bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Festival broşüründe katılımcı olduğu duyurulan TÜTİYAP (Türkiye Tiyatro Yapımcıları Meslek Birliği) temsilcisi Atilla Oğultekin arkadaşımız şehir dışında olduğu için toplantımıza katılamayacak. İşleyiş ile ilgili de bilgi vereyim. Konuşmacılara sırayla on dakikalık bir konuşma süresi vereceğim. Bu süre içinde kendilerini ve temsil ettikleri yapıları tanıtmalarını isteyeceğim. Konuşmalar tamamlandığında sizin de katkılarınızla serbest olarak devam edeceğiz. Sözü ilk olarak Sayın Masatçı'ya bırakıyorum.
Orçun Masatçı: Biz İzmir Yenikapı Tiyatrosu olarak bir tiyatro birliği fikrini grubumuzun kuruluşunun hemen ardından ortaya atmıştık. İlk olarak 11. Ankara Tiyatro Festivali'nde katılımcı topluluklarla ve festival komitesiyle bu fikri hayata geçirmeye çalışmıştık. Hemen ardından ATÜK'ün düzenlediği Aydın Tiyatrolar Birliği Festivali'nde tiyatroların birleşmesi gerektiği ve bunun için emek sarf etmesi gerektiğini dillendirdik. Bundan önce yaşanan bazı birlik deneyimlerinden haberdardık: ATÜK, İstanbul'dan ATÇ ve İATP ve takip ettiğimiz diğer örgütlenmeler. Bu örgütlenmelere dair kimi eleştirililerimiz ya da onlardan örnek aldığımız kimi yönler var. O dönemde Ege tiyatroları arasında bir hareketlenme yaşanıyordu. Bu hareketliği bir örgütlenmenin çatısı altına taşımamız gerektiği düşüncesine sahiptik. Ege Tiyatrolar Birliği'ni yaklaşık yedi tiyatro bir arada kurduk. Birlik sokak şenlikleriyle hayata geçti. Geçtiğimiz günlerde İzmir'in emekçi mahallelerinden birisi olan Yamanlar'da, Ege Tiyatrolar Birliği olarak Yamanlar Halk Şenliği'ni düzenledik. İzmir'in işlek caddelerinden birisi olan Sevgi Yolu'nda, Sevgi Yolu Halk Şenliği düzenlendi. Uyuşturulmaya ve yozlaşmaya karşı Ege'nin değişik il ve ilçelerinde sokak şenlikleri düzenlemek gibi bir amacımız var. Bu şenliklerde şöyle bir izlenime kapıldık: Tiyatro birliği olmak olabildiğince zor bir hedef, çünkü her tiyatronun birbirinden pek çok farkı var. Dolayısıyla onları bir araya getirmek çok zor. Bizim eylemli birliktelik diye bir önerimiz vardı. Bunu bütün birliklere önermiştik. Daha önce kağıt üzerinde kurulan birlikteliklerin işlevli hale gelememe gibi bir durumu söz konusuydu. Bizim önerimiz şuydu: festivaller yoluyla ya da festivaller dışında tiyatroların birbirlerini turneye çağırmaları. Örneğin Bartın'dan Bartın Bölge Tiyatrosu'nun İzmir'e gelmesi ve Ege Tiyatrolar Birliği'nin onu İzmir'e, Aydın'a, Muğla'ya, Denizli'ye Manisa'ya götürmesi ve ona hem ekonomik bir katkı sağlaması hem de söz konusu bölgelerin seyircileriyle buluşmasını sağlaması mümkündür. Yine aynı şekilde İzmir Yenikapı Tiyatrosu'nun Karadeniz'e gitmesi, Bartın'da, Giresun'da, Samsun'da oyunlar sergilemesi, oradaki seyirciyle tanışması ve ekonomik anlamda bir kazanç sağlaması mümkündür. Tiyatroların ekonomik anlamda ciddi anlamda kazançları olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu yüzden kazanç önemli. Ancak bu türden bir eylemli birliktelik içerisinde olmazsa olmaz diyebileceğimiz bazı kurallar olduğuna da inanıyoruz.. Ülkenin durumu hepimizin malumu. Sanatçılar bu ülkede en çok baskı gören unsurlar arasında yer alıyor. Biz sanatçılara ve diğer insanlara yönelik bu baskılara karşı eylemli tepkiler üretebilen bir birliktelik peşindeyiz. Örneğin Irak'taki savaş sırasında Türkiye'de tezkere gündemi sürerken tüm birlik gruplarının kuru bir basın açıklamasıyla yetinmeyip tiyatro estetiğini kullanarak tepkilerini aynı anda bir çok ilde dile getirdikleri bir birliktelik fikri vardı kafamızda. Bununla birlikte tutuklanan onlarca oyuncu, yasaklanan onlarca oyun üzerinden de bu birlikteliği harekete geçirmek, bu sanatçıların yaşama ve üretme haklarını savunmak birlik düşüncemizin temelini oluşturuyordu. Geçtiğimiz yıl Ürkmez'de düzenlenen bir organizasyon için değişik kesimlere bilgi mailleri attık. Bu maillere yanıt veren çeşitli yapılanmalar organizasyona katıldılar ve orada bir Amatör Tiyatrolar Birliği fikri tartışmaya açıldı. Bu topluluklardan bazıları birliğe katılma kararı verirken, diğerleri de süreci takip etme ve daha sonra karar verme fikrini benimsedi. Bu olumlu bir başlangıç olmakla beraber şöyle bir yetersizliği söz konusuydu: Her kesime ulaşılamadığı için ya da kimi kesimlerde önyargı ile karşılandığı için dar bir çevre içerisinde kaldı. Bu birlik önüne iki festival organize etme hedefini koymuştu: İlki Aydın Tiyatro Festivali ki bu 14-16 Aralık tarihlerinde düzenlenecek, ikincisi ise Uşak Eşme Tiyatro Festivali'ydi. Ayrıca Ankara Tiyatro Festivali'ne birlik tiyatrolarının olabildiğince çok katılımını sağlamak amaçlanmıştı. Hatta tiyatro örgütlenmeleriyle ilgili bir öneri de getirmiştik, bu önerinin kabulünden de memnun olduk. Bundan sonraki hedeflerimiz Aydın ve Eşme'nin yanında Balçova'da, Mardin Kızıltepe'de, Bartın'da, İstanbul'da düzenlenen festivallere katılmaktır. Bununla paralel olarak kendi düzenlediğimiz festivallere olabildiğince çok grubun katılımını sağlamaktır. Yukarıda adını saydıklarımız içerisinde şu anda en sağlıklı duranı Eşme Festivali'dir. Bunun dışında Mardin Kızıltepe Belediye Tiyatrosu ve Bartın Bölge Tiyatrosu ile bizim İmir Yenikapı Tiyatrosu'nun birlikte geliştirdiği bir dayanışma ilişkisi var. Buna göre örneğin Bartın Bölge Tiyatrosu gelecek, bir hafta boyunca Ege bölgesinde değişik illerde turneler yapacak, biz bunun organizasyonunu üstleneceğiz. Daha sonra Mardin Kızıltepe Belediye Tiyatrosu gelecek. Böylece daha önce bahsettiğimiz karşı tarafı ekonomik olarak güçlendirme ve bölge seyircisiyle buluşturma ilkesini de hayata geçirmiş olacağız. Bu buradaki tüm diğer gruplara da açık bir proje. Ege Tiyatrolar Birliği'nin yaptığı ve yapmayı düşündüğü şeyler bunlar. İlerleyen bölümlerde bunlar üzerinden tartışmayı sürdürebiliriz. Şimdilik sözlerimi tamamlıyorum.
Şenol Tiryaki: Evet Orçun arkadaşımız amatör tiyatroların dayanışmasının gerekliliğinden ve festivallerin bu açıdan taşıdığı önemden bahsetti. Bu konuyu tartışma kısmında daha da açabiliriz. Şimdi sözü Zafer arkadaşımıza bırakıyorum.
Zafer Gecegörür: Bartın Bölge Tiyatrosu 1992'de Bartın'ın il olmasından sonra kuruldu. O yıldan itibaren çalışmalarını kesintisiz olarak sürdürüyor. Bir de daha çok çocuk ve gençlik tiyatroları üzerine çalışan Bartın Sanat Tiyatrosu var, o da 1999'da kuruldu. O da bizim kardeş topluluğumuzdur. Bu topluluklar öncelikle kendi ilinde ve çevre ilçelerdeki seyirciyle buluşmak amacıyla kuruldular, ardından diğer illerdeki seyircilere ulaşmaya başladılar. Bir süre sonra bu yapılan iş yetmemeye başlıyor ve nasıl daha fazla açılım sağlayabiliriz diye düşünmeye başlıyorsunuz. Ve böylece 1992'de Bartın Tiyatro Festivali düzenlenmeye başladı. Her sene 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü ile başlayıp Nisan'ın ortalarına kadar devam eden bu festivalin önümüzdeki sene on dördüncüsü düzenlenecek. Bu festival başlangıçta Karadeniz'de tiyatro yapan toplulukların katılımıyla gerçekleştiriliyordu, zamanla dışarıdan gelen topluluklara da açıldı. Artık şehir tiyatrolarının, değişik bölgelerden devlet tiyatrolarının, özel tiyatroların ve amatör tiyatroların katılabileceği bir festival haline gelmiş durumda. Bunun dışında Bartın Bölge Tiyatrosu, Türkiye genelindeki tiyatro örgütlenmesi hareketi içerisinde ATÜK'ün kurucu unsurlarından birisi olmaya çalıştı. Bunun dışında da olabilecek tüm tiyatro birlikteliklerine sıcak bakan bir topluluğuz. Biz örgütlenme olmadan yürütülen tiyatro etkinliğinin grupları önce dejenerasyona, sonra da yok olmaya sürükleyeceğini düşünüyoruz. Bizce tiyatro örgütlenmesinin birbirine oyun götürüp getirmekle de kalmaması lazım. Eğer oyunculuk tekniği konusunda bir eksiklik varsa bu konuda bir çalışma yapılabilir, tiyatro kuramı konusunda eksiklik varsa bu konuda bir çalışma yapılabilir vs... Hatta oyun metni ya da oyun yazımı konusunda birikim alış verişi de yapılabilir. Kısacası tiyatroların birbirlerine üretim sürecinde de destek olması amaçlanmalıdır. Bizim festivalin Karadeniz'de şöyle bir etkisi oldu: Festivale gidip gelen topluluklar zaman içerisinde kendiliğinden bir birliktelik oluşturdular. Bu başlangıçta karşılıklı ziyaretler halinde ortaya çıktı, önce karşılıklı olarak birbirimizin oyunlarını davet etmeye başladık. Ardından diğer bölgelere atölye çalışmaları taşımaya başladık. En son Kasım ayında Sinop'ta Sinop Sanat Tiyatrosu'nun binasından tasfiye edilmesi üzerine onlarla dayanışmak amacıyla oyunlar oynadık, gösterilerin tüm gelirleri topluluğa bırakıldı ve onlar bu geliri tiyatrolarını devam ettirmek amacıyla yapacakları girişimlerde kullanacaklar. Bu tür faaliyetleri yürütmek için ne toplantılar yaptık, ne kurultaylar düzenledik. Kendiliğinden gelişti ve öyle de devam ediyor. Bizce bir merkezden tüm tiyatroları koordine etmeye çalışmak gerçekten zor. Bizce çözüm Karadeniz örneğinde olduğu gibi bölgesel çalışmaları ön plana çıkararak bulunabilir. Bu zaten İstanbul'da olmuş, Ege'de olmuş, Mardin'de olmuş. Bu bölgesel birliktelikler kendi içinde büyümeye devam ederse, daha sonra bunların temsilcileri -ki bunlar her sene değişebilir- bir araya gelip Türkiye genelinde bir örgütlenme yakalayabilirler. Biz bugüne kadar hep bir araya gelmişiz, bir yerlerde bir takım örgütlenmeler kurmuşuz, bir yönetim örgütü oluşturmuşuz, sonra da kopmuşuz. Örgütlenmeye dahil olan gruplar yapıya sahip çıkmamış, proje getirmemiş, ilgilenmemiş; merkezi yönetim de Anadolu'dakiler neler yapıyor haberdar olmamış. Ama eğer bölgelerde kendi içerisinde iletişim sağlayabilen topluluklar oluşabiliyorsa ve her bölge temsilciler aracılığıyla zaman zaman bir araya gelmeyi başarabiliyorsa Türkiye genelinde kendiliğinden bir örgütlenme oluşmuş oluyor. Biz Ankara Uluslararası Tiyatro Festivali'nin dördüncüsünden dokuzuncusuna kadar hepsine katıldık. Bu sene de bu panele konuşmacı olarak katıldık. Örgütlenmenin türü, sayısı ve niteliği önemli değil, ama tiyatrocular için örgütlenmek varolma mücadelesi demektir. Tiyatro zaten bir tıkanıklık yaşıyor, bu açıdan yardımlaşmak çok önemli.
Şenol Tiryaki: Zafer'e teşekkür diyoruz. Kendisi örgütlenmenin tiyatronun varolma mücadelesinden ayrı düşünülemeyeceğini ifade etti. Buradaki tüm örgütlenmelerin de bu konuda hemfikir olduğunu düşünüyoruz. Şimdi de sözü İATP-G adına Fırat Güllü'ye veriyorum.
Fırat Güllü: Sözlerime başlarken öncelikle ülkenin değişik bölgelerinden gelen farklı tiyatro örgütlenmelerine buluşma fırsatı veren festival yönetimine teşekkür etmek istiyorum. Bu sayede farklı bölgelerde çalışmalar yürüten topluluklar birbirlerini dinleme fırsatı bulabiliyorlar. Örneğin az önce konuşan arkadaşların bizim 2000'li yılların başından itibaren savunduğumuz bir yaklaşımı desteklemeleri ve bölgesel örgütlenmeler önemini vurgulamaları bizi çok sevindirdi. İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu Girişimi olarak biz uzun süreden beri ancak güçlü yerel örgütlenmeler kurulduğu taktirde bunların genel bir iletişiminin mümkün olabileceğini savunmaktayız. Kısıtlı bir zamanda konuşacağım için önce kısaca İATP'nin geçirdiği süreçlerin bir özetini yapmak ve burada temsilcisi bulunduğum gruplar adına platformun temel niteliklerinden bahsetmek istiyorum. İATP 2000 yılında ATÇ'de yaşanan bir "tiyatro eğitiminde cinsel taciz" tartışması sonrasında o yapıdan ayrılan gruplarca kuruldu. 2001-2006 yılları arasında aktif olarak faaliyette olduğu bir dönem oldu. 2006 yılıyla birlikte geçmişte kendisi için koyduğu temel amaçlara ulaşamadığı gerekçesiyle kendisini bir "girişim"e dönüştürme kararı aldı. ATÇ döneminden ayrıntılı bir şekilde bahsetmeyeceğim ama bu platform fikrinin temellerinin atıldığı yapı o olduğundan kısaca bir şeyler söylemek gerekir. ATÇ çok daha eski bir organizasyon olmakla beraber 1990'ların başında yeniden örgütlenmiştir diyebiliriz. Bu yapı 12 Eylül ortamının kültürel alanda yarattığı tahribata karşı, muhalif değerler taşıyan alternatif bir odak olma amacıyla inşa edilmişti. Başlangıcında Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, İstanbul Sahnesi, Cem Yalın ve Bakırköy Oyuncuları ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Tiyatro Topluluğu'ndan oluşmaktaydı. İlk yıllarda sayının az olması önemli değildir, çünkü bu yukarıda adını saydığım topluluklar aslında belli bir geleneğe sahip, güçlü topluluklardır. 1995'le birlikte bu yürütülen çalışmalar meyvelerini vermeye başladı ve ATÇ bir genişleme evresine girdi. Yapı alternatif eğilimleri olan amatör topluluklar açısından bir çekim merkezi olmayı başarmıştı. Bu dönemle birlikte ciddi bir kalabalıklaşma yaşandığı söylenebilir. Ağırlığını üniversite tiyatrolarının oluşturduğu, ama bunun dışındaki oluşumların da içerisinde yer alabildiği bir genişlemeden söz edilebilir. Bu genişleme ATÇ içerisinde belli tartışmaların başlamasına neden oldu ki bu tartışmaların bir uzantısı platformlaşmaya kadar gidecektir. ATÇ'nin yapısal olarak yeniden tarif edilmesine dönük bu tartışmalar içerisinde tüm grupların fikir birliği içerisinde hareket ettiğini söyleyemeyiz. Hatta belli bir noktada tartışmaların iyice hararetlendiğini de söyleyebiliriz. Tam bu süreçler devam ederken 2000 yılında yaşanan "eğitimde cinsel taciz" tartışması –ki bu tartışmadan toplantının ilerleyen aşamalarında daha ayrıntılı olarak bahsetme fırsatı bulacağımızı düşünüyorum- grupları kamplaştırıcı bir etki yarattı ve sonuçta İstanbul Sahnesi, Bakırköy Oyuncuları ve Tiyatro Simurg ATÇ olarak devam ederken geri kalan grupların büyük çoğunluğu da İATP'nin kuruluşunu gerçekleştirdiler. Böylece ATÇ'den ayrışma gerçekleşmiş oldu. Yeni platformun İATP adını alması, ATÇ'den iki çok temel konuda ayrıldığının bir göstergesidir: Öncelikle İstanbul ibaresini kullanarak ülke geneline yaygın değil bölgesel bir örgütlenme olma iddiasında olduğunu açıklamış; ikinci olarak da "amatör" yerine "alternatif" tabirini kullanarak sistemin bize dayatmış olduğu amatörlük-profesyonellik ayrımı yerine, sistem karşıtı muhalif yönelimlere sahip olmak bağlamında "alternatiflik" vurgusunu ön plana çıkarmış oluyordu. Bizce alternatiflik, sistemin dayattığı egemen anlayışa karşı tiyatronun her alanında (oyunculuk, dramaturji, örgütlenme vs...) alternatif yönelimler ortaya koymaktır. Bunun dışında yeni örgütlenme kendisini toplulukların hiyerarşik olmayan bir yan yanalık ilişkisi içerisinde bir arada varoldukları bir platform yapısı olarak tanımlıyordu ve topluluklar on bir temel ilke etrafında bir araya geldiklerini deklare ediyorlardı. Bu ilkeler bültenlerimizde ve internet sitemizde kamuoyuyla paylaşılmaktadır. Kısaca platformun kuruluşundan sonra neler yapıldığından bahsetmek istiyorum. Öncelikle değişik dönemlerde İstanbul'da faaliyet gösteren 20-25 kadar grubun bu platformla değişik biçimlerde ilişkiler kurduğunu, bu ilişkilerden bazılarının süreklik arz ettiğini, bazılarınınsa geçici ilişkiler olduğunu söyleyebiliriz. Yıllık olarak yayınladığımız bülten yoluyla iç tartışmalarımızı kamuoyuyla paylaşma fırsatı bulduk. Bu bültenlere şu anda internet sitemizden ulaşabilirsiniz. Ortak bir organizasyonla İstanbul Amatör Tiyatro Günleri'ni düzenlemeye devam ettik. İzmir, Ankara ve Eskişehir'de benzeri platformlaşma girişimleri oldu, onlarla ilişkilenmeye ve dayanışma ilişkisi kurmaya çalıştık. Ortak eğitim çalışmaları, atölyeler ve seminer çalışmaları düzenledik. Bugün, bize bu konuşmayı yapma fırsatını sağlayan festival içerisinde gerçekleştireceğimiz "Fiziksel Aksiyonlar Atölyesi" de ilk kez İATP içerisinde hayata geçirilmiş bir eğitim çalışmasının bir sonucudur. Peki tüm bunların dışında eksik kalan neydi? Neden İATP kendisini bir "girişim"e dönüştürmeyi tercih etti? Aslında İATP kuruluşundan sonraki ilk beş yıllık deneyiminde tüm alternatif olma iddiasındaki yapılanmaların karşılaştığı bir sıkıntıyla karşılaştı: Platform dahilinde kamusallaşma ve yayılma eğilimiyle alt-kültürleşme ve cemaatleşme eğiliminin bir çatışması yaşandı. Bu gerçekte egemen sistemin alternatif yapılanmalar üzerinde yarattığı baskının ortaya çıkardığı bir ikilemdir. Siz bir alternatif üretmek için uğraşırsınız ama sistem sizi görmezden gelir, sizi egemen olduğu bölgenin dışında iter, kamusallaşma girişimlerinizi boğmaya çalışır. Çok basit bir örnek vermek gerekirse bizim içimizde akademisyen arkadaşlar olmakla beraber akademik çevreler beş yıl boyunca İATP dahilinde yürütülen tartışmaları görmezden geldiler, umurlarında bile olmadı. Ya da alternatif olduklarını iddia eden gruplar dahi ilişkiye geçme noktasında isteksiz davranabildiler. Bunun örneklerini de gördük. Bunun gerçekte çok net bir nedeni vardı, aslında herkes farklı bir şekilde sistemin içerisinde kendisine bir yer arıyordu, sistemin içerisinde varolma çabası veriyordu. Biz buna net olarak karşı çıktığımız için,bize devekuşu mantığıyla yaklaşıyorlardı. Ama yine de sorun egemen sistemin ya da onunla ilişkilenmeye çalışanların İATP'ye karşı uyguladığı körlük politikasından ziyade platformun kendisinde aranmalıdır. İATP ilk beş yıllık dilim içerisinde istikrarlı bir çekim odağı olmayı başaramamıştır denebilir. Aslında siz istikrarlı bir biçimde eğitim-araştırma çalışmaları yapıp, bunların sonuçlarını istikrarlı bir biçimde kamusallaştırmayı başarabilirseniz insanlar bir şekilde sizinle ilişkilenmeye ve paylaşmaya çabalıyorlar. Bizim bu konuda çok net birkaç girişimimiz vardı, bunlar hayata geçebilseydi belki çok daha farklı sonuçlar ortaya çıkabilirdi. Bunlardan ilki bir ortak dergi kurma girişimiydi. Bizim bültenlerimiz yarı-dergi diyebileceğimiz bir formata sahipti. Bunları düzenli yayınlanacak bir tiyatro dergisi haline getirmeye çalıştık, ama bunu başaramadık. Etkin bir internet yayıncılığı kuramadık. Halbuki bu da son dönemlerde çok önem kazanan bir alan olmaya başlamıştı. Kendi içimizde etkin bir eğitim-araştırma alanı örgütlemek ve bunu dışarıya açmak mümkün olabilirdi, ama bunu da çok fazla gerçekleştirebildiğimizi düşünmüyoruz. Bir de farklı alanlarda İATP içerisinde farklı uzmanlaşmalar yaratabilmek önemliydi ama bu tür girişimler de oldukça cılız kaldı. Bu son söylediğim girişimlere biz "komisyonlaşma girişimi" adını veriyorduk. Geçmiş dönenlerde paltform dahilinde bir "Eğitim-Araştırma Komisyonu", bir "Kadın Komisyonu" ve çocuk ve gençlik tiyatrolarında çalıştırıcılık yapan eğitmenlerin oluşturduğu bir "Eğitmenler Komisyonu" oldu. Bugün bunlardan sadece sonuncusu aktif durumda faaliyetlerini sürdürmektedir. Nihayetinde beş yıllık ilk dönemin sonunda yaptığımız tartışmalarda gördük ki biz başlangıçta temel ilkeler şeklinde önümüze koyduğumuz hedeflere ulaşamamışız. Bu hedeflerin temelde doğru ve ideal hedefler olduğuna hala inanmaktayız, ancak ilk beş yılın sonunda bunların altını dolduramadığımıza karar vererek kendimizi bir girişime dönüştürmeye karar verdik. Şu anda İATP-G içerisinde dokuz grup yer almakta, burada bu grupların sözcüsü olarak yer aldığım için adlarını belirtmek istiyorum: Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü, Mimar Sinan Üniversitesi Oyuncuları, İstanbul Teknik Üniversitesi-Taşkışla, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, Atölye, Zeytinburnu Halk Sahnesi, Tiyatro Eğitim Araştırma Birimi, İstanbul Üniversitesi Eğitim Araştırma Topluluğu-Deneysel Sahne. Biz kendi iç örgütlenmemiz belli bir olgunluğa ulaşmadan "girişim" ibaresini kaldırmayı düşünmüyoruz. "Girişim" adıyla 2006-2007 döneminde neler yaptık kısaca onu da özetleyeyim. İATG 2006'yı organize edemedik çünkü o dönemde bazı tartışmalar yaşıyorduk. Bunun yerine Alternatif Tiyatrolar Buluşması'nı düzenledik ve daha dar kapsamlı bir organizasyona gittik. Fakat 2007 yılında İATG 2007'yi geçmişe oranla çok daha geniş bir zaman dilimine yayarak ve farklı başlıklar ekleyerek organize ettik. Üç başlıktan oluşuyordu: Üniversite Tiyatroları, Kültürel Çoğulculuk Günleri, Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Etkinlikleri. İnternet yayıncılığında bir toparlanma yaşadık. Bir yayıncılık inisiyatifimiz var ve bu sayede daha fazla insana, daha düzenli bir yayıncılık pratiği içerisinde ulaşmaya çalışıyoruz. "Çalışanların Tiyatrosu" diye bir başlık açtık ve bu konuda bazı etkinlikler düzenlemekteyiz. Üniversitelerin paylaşımını arttırmak için ortaya atılan ortak çalışma önerileri var. Ayrıca Eğitmenler Komisyonu da bazı etkinler düzenlemeyi planlıyor. Yine eğitmenler komisyonu son dönemde bazı muhalif kültür odaklarında da gündeme gelen "eğitimde cinsel taciz" tartışmasının takipçisi durumunda. İATP içerisinde bu tartışma ATÇ'den ayrılık sürecinde başlatılmıştı, şimdi farklı odaklarda yeniden gündeme geldi. Biz bu tartışmaya çok önem veriyoruz ve Eğitim Komisyonumuz isteyen topluluk ya da örgütlenmelere konuyla ilgili bilgilendirme yapıyor. Eğitmenler Komisyonu üyeleri farklı alanlarda tiyatro eğitmenliği yapıyorlar ve toplumun çeşitli kesimlerinde eğitim alanlarında yaşanan istismarların engellenmesi için aktivist bir tavır üretmenin kaçınılmaz olduğu gerçeğinden hareketle bu konuda yürütülen tartışmalara aktif bir biçimde katılmaya özen gösteriyorlar. Ama bu konuyu tamamen o komisyona havale ettiğimiz anlamına gelmez. İATP-G'yi oluşturan tüm gruplar bu konuda ilgi örgütlemeye özen göstermektedir. İATP-G'nin önümüzdeki günlerde bir girişim olmaktan çıkıp çıkamayacağını hep birlikte göreceğiz.
Şenol Tiryaki: Arkadaşımızın konuşmalarında diğer gruplarla ortaklaştığı önemli bir nokta vardı: Genel örgütlenme içerisinde özel bir platform halinde var olmak özgürlük elde etmek için çok önemli. Yaratıcı insanların buluştuğu bir örgütlenmenin özgürlüklere önem vermesi kadar doğal bir şey olamaz. İkinci olarak amatör kavramına yüklenen anlamın yetersizliğinden söz etti. Amatörlüğün pek çok çevrede sözlük anlamı itibariyle "heveskar" olarak görülmesi söz konusu. Yine arkadaşımızın söylediği gibi amatör kavramını "alternatif" kavramıyla pekiştirerek kullanmak bizim için önemli bir çıkış noktası olabilir. Değindiği diğer bir önemli nokta da internetin birleştirici özelliğiydi. Bu da gerçekten önemli. Üreten ve muhalif olmaya çalışan grupların iletişim halinde olmasını kolaylaştıracaktır. Şimdi sözü Özgür Başkaya'ya bırakıyorum.
Özgür Başkaya: Merhaba. Önce festivalin bu yoğun programı içerisinde böyle bir konuyu da unutmayarak gündeme getirdikleri için festival yöneticilerine teşekkür etmek istiyorum. Elinizdeki programlarda benim ATÜK adına konuşmacı olarak katıldığım bilgisine yer veriliyor. Ama biz örgütlenmemizin devletle olan ekonomik bağını sonlandırabilmek için onu artık Amatör Tiyatrolar Birliği olarak seslendiriyoruz. ATÜK'ün ya da yeni adıyla ATB'nin başkanlarından birisiyim. Eski başkanlarından birisi de Şenol Tiryaki'dir. O size ATÜK'ün tarihiyle ilgili çok daha önemli bilgiler verebilecektir. Ben burada daha çok genel sınırlar içerisinde kalarak "Niçin örgütlenmek gerekir" sorusuna yanıt oluşturmaya çalışan bir konuşma yapmayı uygun gördüm. Bir şekilde örgütlenmek istiyoruz. Fakat ihtiyaç duyduğumuz tanımları yapmadığımız sürece muğlak bir konumda kalmaya mahkumuz. Onun için de tanımları net bir biçimde yapmakta fayda var. ATÜK süreci içerisinde biz Adana'da Altın Koza ile birlikte tiyatro günleri düzenledik, Zonguldak'ta, Bartın'da, Bulancak'ta, Ortaca'da tiyatro günleri düzenledik, Ankara'da düzenledik ve düzenlemeye devam ediyoruz. Bunların kendi içerisinde bir sürü sıkıntıları, handikapları, sancıları var. Elbette olacak, çünkü herkesin de bildiği gibi "ancak tembeller ve aptallar yanılmaz." Çalışan kişi her zaman sıkıntı yaşar, biz de yaşadık. Önümüzdeki dönemlerde Türkiye'deki tiyatrolarla, bölgesel örgütlenmelerle ilişki kurmak istiyoruz. Yaklaşık on yıllık bir sürece yayılan birikimlerimizi diğer arkadaşlarımızla paylaşmak istiyoruz. Ancak bu işleri yaparken belirli asgari müştereklerde buluşmak gerekir. "Niçin örgütlenmeliyiz" sorusu da bu müşterekleri tespit etmek açısından önemlidir. Özgür Tiyatro Genel Yönetmeni ve bir dönem ATB başkanlığı yapmış birisi olarak ben bu soruya öncelikle "12 Eylül açık faşizmine karşı örgütlenmek zorundayız" diye cevap veriyorum. Nerede örgütlenirsek örgütlenelim ilk olarak bu amacı gündemimize almalıyız. 12 Eylül bir buldozer gibi üzerimizden geçmiştir. Özgürlüğün ve eşitliğin darmadağın edildiği bir süreçtir. 12 Eylül'de 50 kişinin asılması elbette ki çok ciddi bir trajedidir. Binlerce insanın işkencelerden geçirilmesi bir trajedidir. İnsanların sürgüne gönderilmesi, hapislerde yıllarca süründürülmesi bir trajedidir. Ama şimdiki trajedimiz 12 Eylül'ün bilinçlerde oluşturduğu tragedyadır. Dimağların yok edilmesi sürecidir. Düşünmeyen, tartışmayan, sorgulamayan nesillerin yetiştirilmesi sürecidir. Bunun için öncelikle 12 Eylül'e karşı örgütlenmemiz gereklidir diye düşünüyorum. Bir diğer misyon ise varolan piyasaya karşı çıkış olmalıdır. Şu anda varolan sanat piyasasına karşı çıkmak zorundayız çünkü bu piyasa net bir şekilde sanat kavramını iğdiş etmiştir. Tiyatroyu da öyle yapmıştır. Seyircisini değiştirip dönüştürme misyonuna sahip olan tiyatroyu yok etmiştir. Bu bilinçli bir çabadır, çünkü sistem kişiliksiz ve kimliksiz tipolojiler yetiştirme çabasındadır; sorgulamayan, karşı çıkmayan, isyan etmeyen tipolojiler. Şunu soruyorum: Bankaların ne işi var tiyatro alanında? Aslında çok net bir yanıtı var, ben biliyorum ne işi olduğunu. Türkiye'de tiyatrolar bira kapaklarının altında mıdırlar? İşte buna karşı örgütlenmek gerekmektedir. Piyasanın manipülasyonlarına karşı direnmek için örgütlenmek gerekmektedir. Sanat ve politikanın organik bağını koparmaya çalışan bir siyasi sistemle karşı karşıyayız. Diyorlar ki "sanatla politikanın ne gibi bağı olabilir?" Siz sanatçıları, aydınları yazdıklarından dolayı içeri atarken sanat ve politikanın bağı olacak, biz sizin çirkefliklerinizi ortaya sermek istediğimizde sanatla politikanın bağı olmayacak. İşte bu yalanı deşifre etmek için örgütlenmek zorundayız. Sanatçılardaki izan sorununa karşı, deontolojik problemlere karşı örgütlenmek zorundayız. Bir laf var, "Sanatçı alnında ışığı ilk hissedendir." Bunu şöyle de çevirebiliriz: "Burjuvanın kucağına otur, sana alnındaki ışığı göstersin." Eğer sen sanatçı olarak alnında ilk ışığı hissediyorsan kendine soracaksın: "Benim burada ne işim var?" Adam Kurtlar Vadisi'nde oynuyor ama sanatçı. Ben dizilerde oynanmasın karşı değilim, kişisel olarak sadece reklamda oynanmasına karşıyım. Fakat hangi dizide oynadığınız çok önemli. Ortaokul çocuklarının silah taşımaya başladığı günlerde eğer siz hala mafya dizilerinde oynamayı içinize sindiriyorsanız burada bir problem vardır. İşte bu probleme karşı çıkmak için örgütlenmek gerekir. Popstar kültürüne karşı çıkmak için örgütlenmek zorundayız. Biri Bizi Gözetliyor'a karşı çıkmak için örgütlenmek zorundayız. Bunlar varolan toplumu yok eden, çürüten süreçlerdir. Bu süreçlerde yapımcı, oyuncu, sunucu, jüri üyesi olarak orada bulunan "güya sanatçılar" a karşı durmak için örgütlenmek zorundayız. Varolan bir Batılılaşma, çağdaşlaşma ve kalkınma paradigması var. Bu paradigma içerisinde biz kendi düşünsel süreçlerimizi, kendi topraklarımıza has bir bakış açısını yeniden ve yeniden oluşturmak zorundayız. İşte bunun için örgütlenmek gerekmektedir. Bu açıdan Türkiye genelinde örgütlenmeye çalışmış bir örgüt olarak bizim, tüm bölgesel birliktelikleri, hatta şehir içerisindeki farklı tiyatro örgütlenmelerini sonuna kadar desteklediğimizi açıklamak istiyorum. Elimizde olan ne varsa oralara sonuna kadar götüreceğimizi açıklamak istiyorum. Son olarak az önce yapılan konuşmalarla ilgili bir iki noktaya değinmek istiyorum. Az önce Orçun, Aydın Festivali'nin tarihini 14,15,16 Aralık olarak açıkladı, aman bir yanlışlık olmasın diye düzeltmek istiyorum 28,29,30 Aralık tarihlerinde yapılacaktır. Fırat'ın az önce söyledikleriyle ilgili bir şeyi de açmak istiyorum. Ben Fırat'ın bütün söylediklerine katılmakla beraber, varolan amatörlük kavramının bile bize dayatılan bir şey olduğunu düşünüyorum. Amatörlerin amatörce işler yaptığı anlayışı bize dayatılmış, içimize sinmiş. Bence amatör iş yapmak iyi bir iş yapmaktır. Aşka yapılan demektir, gönül bağıyla bağlı olunan demektir. Sevgiyle yapılan demektir. Ben öğrencilerime "ben amatörüm" diyorum, bana "olur mu hocam" diyorlar. Onun için amatörlük kavramı üzerinde tekrar durmak ve tartışmakta fayda var. Başka bir konu da şudur, bizce kurultaylar yapmak kötü değildir, kurultaylar yapılabilir. Ama pratik birliktelikleri de güçlendirmek gerekir. ATB adına bu pratik birlikteliklerle ilgili her türlü girişime destek olacağımızı ve varolan tüm diğer örgüt ve toplulukların da ATB'ye destek olmalarını talep ettiğimizi söylemek istiyorum.
Şenol Tiryaki: Teşekkür ederiz. Özgür, tiyatro örgütlüğünün gerekli olduğunu ama daha da önemlisinin bu örgütlülüğün amacı olduğunu vurguladı. Varolan sistemin değiştirilmesinde öncü olacak olanlar sanatçılar ve bilim insanlarıdır. O yüzden sanatçıların hedefleri varolan toplumu değiştirmek yolunda olmalı. Artık ikinci tura geçebiliriz. İkinci turu karşılıklı sohbet şeklinde gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Yarım saatlik bir sınırlama koyduk, ama istekler doğrultusunda bu süre uzayabilir. Söz almak isteyenler var mı? Buyurun.
1. izleyici: Ben Dördüncü Duvar Sanat Tiyatrosu'ndan İsrafil Demir. Üç yıldır Ankara'da tiyatro yapıyoruz. ATÜK'ün adını daha önce duymuştum. Tiyatro birliği ile ilgili daha önce de girişimler olduğunu biliyorum ama sağlam temellere dayandırılamadığı için yürümemiş. Ben kavramlar üzerine konuşmak istiyorum. Burada amatör ve alternatif gibi kavramları konuşurken sanatçı kavramını da gündeme getirmek gerekir diye düşünüyorum. Bence sanatçı zaten profesyonel olamaz. Sanat hevesle ve istekle yapılan bir şeydir. Sanat gerçekten de bira kapağının altında olamaz.
Şenol Tiryaki: Konuşmacı arkadaşlardan söz almak isteyenler olursa alabilirler. Ancak önce ben ATÜK deneyimi üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. ATÜK alternatif olmaya çalışan bazı arkadaşlarımızın geçmişte oluşturduğu bir kooperatif. Kooperatif olmasının tek nedeni tüzel bir kişilik kazanmaktı. Aslında bu girişimci bir yapılanmaydı. Türkiye'nin farklı yerlerinde başka kooperatifler de oluşacaktı. Bu çok başarılamadı ama ATÜK amatörlük, alternatiflik için mücadeleye devam ediyor. Sanatçı kavramı hakkında söylediklerinizle ilgili olarak da şunları söyleyebilirim: Sanatçı olabilmek için etrafınızdakilere, dünyaya söyleyecek bir sözünüz olması lazım. Sanatçının yaratıcılığına amatörlük vasfı katan bu söylenecek sözdür. Ama böyle bir ihtiyacınız yoksa ve esas derdiniz maddi kazanımlarsa o zaman yaptığınız iş çok farklı oluyor.
Fırat Güllü: Çok sınırlı bir zamanda bir çok şeye değinmek zorunda kaldığımız için bazı kavramları istediğimiz biçimde açamadık. Özgür'ün söylediği bir şeye katılıyorum. Amatörlük heveskarlık –bu kelimeyi olumlu anlamda kullanıyorum- olması babında olumlu bir değerdir. Amatörlük içerisinde doğal olarak alternatif bir itki de taşır. Çünkü birileri bu işi para karşılığında yapıyorsa, para karşılığında yapmamak alternatif bir eğilim taşır. Ancak 90'larla birlikte oluşan kültür endüstrisi içerisinde pompalanan çeşitli değerler nedeniyle artık amatörler de profesyonel dünyanın az önce eleştirdiğimiz rezil örneklerini taklit etmeye başlıyorlar. Dolayısıyla günümüzde bir topluluğun amatör olduğu için aynı zamanda alternatif olduğunu da söylemek gittikçe zorlaşıyor. Belki 80 öncesinde bu daha kolay telaffuz edilebilecek bir şeydi, ama bugün değil. Özellikle İstanbul'da bunun çok sayıda örneğini görmeniz mümkün. Örneğin geçmişte İATP'ye katılan ve tiyatroya çok yeni başlamış bazı toplulukların iki hafta içerisinde yok olduklarını ve kısa süre sonra bir dizide oynamaya başladıklarını gördüğümüz oldu. Amatörlük bir tercih olmaktan çıkıp profesyonelliğe sıçramanın bir tahtası haline gelebiliyor. Endüstri amatör bölgeyi kendi arka bahçesine dönüştürebiliyor. Bu noktada amatörlüğü ve alternatifliği yeniden tanımlamak gerekiyor. Örneğin Cüneyt ve Uluç BGST içerisinde profesyonel niyetlerle tiyatro yapan insanlar ama çok net bir biçimde sanat endüstrisine eklemlenmeyi reddediyorlar. Bu arkadaşlarımızı "ben profesyonelim, gerekirse çıkar bir faşist rolünü de popüler gösterecek biçimde oynarım" diyen adamla bir mi göreceğiz? O noktada biz "alternatif amatörlüğü" ve "alternatif profesyonelliği" ön plana çıkaran bir yaklaşımla "alternatif" kavramına vurgu yapmayı uygun gördük. Amatör olup hakikaten rezil ve özenti işler yapanlar olduğu gibi, profesyonel olup amatörlerle alternatif ilişki biçimleri üretenler de var.
Özgür Başkaya: Burada iki temel düsturdan bahsetmek lazım. Ben öğrencilerime sık sık şu soruyu sorarım: Sizler para karşılığında bir kadına ya da erkeğe aşık olur musunuz? Evinizdeki çiçeği sularken maddi bir beklenti içinde misinizdir? Kedinizi severken? O zaman insanı güzelleştirmeye yarayan bir sanat olarak tiyatro yaparken niye para kazanmayı düşünelim? Tiyatrodan para kazanabilirsiniz, sorun bu değil. Ama para kazanamadığınızda da ağlamazsınız. Kazanamamışsanız da kazanamamışsınızdır. Tiyatroyla kendinizi ifade etmişsinizdir. İkinci olarak, varolan sistemin amatörlüğü de kullanıyor olduğu doğrudur. Fakat kullandığı andan itibaren amatörlük kavram olarak bir değişikliğe uğramıştır artık. Artık orada amatörlükten bahsedilemez. Alternatif profesyoneller ya da alternatif amatörler gibi bir tanımlama yapılabilir. Bu konuda daha önce fazla düşünmediğim için bir şey söyleyemem. Alternatif kavramı kendi içerisinde çok cezbedici görünebilir, ama bu her zaman çok sağlıklı olacağı anlamına gelmez. Her yeni her zaman iyi değildir. Ben şuna bakarım: İnsan ve insana dair değerleri öteleyebiliyor mu, hayata geçirebiliyor mu, oluşturabiliyor mu? İnsan ve insanla ilgili değerler de geçici ve kişiden kişiye değişken değildir. Düşünce özgürlüğü, eşitlik gibi kavramlardır. Bunlar kişiden kişiye değişmez. Bu anlamda da alternatiflik bu perspektife sahipse bir anlam ifade eder.
2. İzleyici: Ben Duygu, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları'ndanım. Özgür Başkaya az önce konuşurken tiyatro örgütlenmelerinin belli ilkeler üzerinden tanımlanması gerektiği konusunda bazı görüşler dile getirdi. Buna katılıyorum. Belirli bir çerçeve çizildi, neyin karşısında ya da neyin alternatifi olarak örgütlenmek gerekir sorusu etrafında. Faşizm, pazar ekonomisi ya da popüler kültüre karşı örgütlenmek gerektiğini söyledi. Bu çizilen çerçeve içerisinde bir eksik olduğunu düşünüyorum ve bence bunun da eklenmesi gerekir: Varolan egemen sistemin ataerkil nitelikleri ve cinsiyetçiliğine karşı da örgütlenmek gerekir. Şu anda konuşmacılar arasında tek bir kadın temsilcinin bile olmamasını da bu açıdan düşündürücü buluyorum.
Özgür Başkaya: Bu şikayetinizi derhal festival organizasyon komitesine bildiriniz.
Şenol Tiryaki: Onlar nasıl olsa konuşurlar diye düşünülmüş olabilir. (Salondan gülüşmeler)
2. İzleyici: Ben örgütlenme perspektifi kurulurken bu başlığın da mutlaka eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu önemli.
Özgür Başkaya: Bu eleştiri biraz bana gelmiş gibi oldu... (Salondan gülüşmeler)
2. İzleyici: Hayır, bu genel olarak yapılmış bir değerlendirmedir.
Özgür Başkaya: Ben bu konuda şöyle düşünüyorum. Erkek egemen bir sistem içerisinde yaşadığımız, pratiklerimiz içerisinde gün gibi aşikar. Bu pratikler içerisinde ucu pozitif ayrımcılığa varacak değişik açılımlar yapılabilir. Ama benim çizdiğim tablo nihai anlamda tüm insanları ilgilendiren bir tablodur. Size katılıyorum, ama eğer böyle düşünecek olursak ekolojik dengelerle ilgili de belli söylemlerde bulunmam gerekir. Açıkçası onu da unuttum. Aslında her ikisine de söylemimde yer vermem gerekirdi. Fakat ben çizdiğim tabloyu topyekün insanın kurtuluşundan hareketle oluşturmaya çalıştım. Yoksa siz haklısınız, söylediğinize katılıyorum.
Orçun Masatçı: Genel olarak burada tartışılan alternatiflik ya da amatörlük kavramları benzerlikler içeren kavramlardı. Ben genel olarak şuna inanıyorum, biz burada kurduğumuz tiyatro birlikleri ile ilgili genel gerçeklikleri size anlatıyoruz. Ancak ortaya şöyle bir problem çıkıyor: Tiyatroların nasıl örgütlenmesi gerektiğini ya da somut olarak nasıl adımlar atması gerektiğini hala kararlaştırabilmiş değiliz. Mesela biz İzmir Yenikapı Tiyatrosu olarak Aydın Festivali'nin örgütleyicilerinden birisiyiz. Fakat festivalin tarihinin değiştiğini ben şimdi öğreniyorum. (Salondan gülüşmeler) Bu durumla ilişkili farklı tartışmalara girebiliriz: Sosyalizmin tasfiyesinden, grupların oyunlarının içeriğine karışmaya kadar... Bunlar farklı bir platformda tartışılabilir. Burada samimi olarak şunu hayata geçirmek gerekiyor. Biz Eşme'de bir festival yapıyoruz. Buraya gelecek misiniz? Hepinizi çağırıyoruz. Somut olarak neler yapacaksınız önümüzdeki günlerde? Genelde bu tür panellerde insanlar kendi dertlerini anlatırlar, somut olaraksa hiçbir sonuç çıkmaz. Kadın sorunu, faşizm vs... Ben bunların hepsinin söylemden öte pratikte ele alınması gerektiğine inanıyorum. Bir tiyatronun pratikte yaptıklarıyla nerede durduğu belli olur. Örneğin Novamed'li kadın grevcilerle dayanışma gösterebiliyor musunuz? Oraya gittiniz mi? Basın açıklaması yaptınız mı? Konuyla ilgili oyun oynadınız mı? Oyununuzda hangi sözü söylediniz? Hangi estetik araçları kullandınız? Bazı şeyler bu noktalarda ortaya çıkar. Artık somut adımlar atalım. Birlikte ne yapabiliriz?
Zafer Gecegörür: Yıllardır tiyatro örgütlenmeleri toplantılar, kurullar, genel kurullar yapıyor. Her zaman iş bu noktaya geliyor: Biz sorunları konuşmaktan çözümler üretemiyoruz. Biz tiyatrolar olarak nasıl bir araya gelebiliriz? Birlikte muhalif olarak neler yapabiliriz? Bunu çözmemiz gerekiyor. Gelebilenler var. Bunun sayısı çok önemli değil. Karadeniz'de üçtür beş olur, on olur, sonra yine beş olur. Hiç önemli değil. Önemli olan devam edenler olsun. Bu festivaller için de böyledir. Festivaller için bir sürü komisyon kurarız. Bunları çoğalttıkça bu iş zorlaşır. Yener Aksu'ya (Ankara Uluslararası Tiyatro Festivali Yönetmeni) çağırın sorun, üç ya da dört kişinin yoğun çalışması ve onlara yardım eden gönüllülerle gider bu iş. Sorunları konuşmaktan iş yapamıyoruz. Kadın ayrımcılığı, 12 Eylül faşizmi, tiyatroların örgütsüzlüğü vs... Bunlara bugüne kadar hiç kimse karşı çıkmadı ki. Artık biraz yapacağımız işleri konuşalım. Ben sadece Karadeniz'daki festivali organize etmekle yetinmek istemiyorum. Başkaları da yapsın. Biz onlara gidelim, onlar bize gelsin... Ben 25 senedir yoruldum ve sıkıldım artık aynı şeyleri konuşmaktan.
Fırat Güllü: Yalnız şunu da unutmayalım. Bu salonda bazı tiyatro örgütlerinin söyleyeceklerini ilk kez dinleyen insanlar var. Bu konuşmalar onlar için değer taşıyor.
Şenol Tiryaki: Şu ana kadar yapılan konuşmalardan bir çıkarım yapmak gerekirse şunlar söylenebilir: Evet varolana alternatif olmaktan söz ettik. Ama ne yapacak bu alternatif? Varolan tiyatro sistemi kimlerden oluşuyor? Devletten, belediyelerden ve özel tiyatrolardan oluşuyor. Demek ki bunlara karşı ya da bunlardan bazılarıyla birlikte hareket edeceğiz. Bunu nasıl yapacağız? Bu noktada dergi, internet gibi araçları kullanmak lazım. Varolan basını, televizyonculuğu, medyayı tümden silmek istemiyorum. İçlerinde aydınlık ve sağlıklı unsurlar da var. Ama genel olarak düşünürsek bizim sesimize yer vermeyen bu araçlara karşı kendi iletişim olanaklarımızı yaratmalıyız. Bunun dışında hükümetlerin ve belediyelerin kültüre ayırdığı bütçeler ortada ama acaba biz bir baskı odağı oluşturup bu olanaklardan yararlanabilir miyiz? Bunun mücadelesini verebiliriz. Devletin tiyatrosu, balesi, operası var. 1949 yılına kurulmuş ve halka sanatı tanıtma ve sevdirme gayesiyle kurulmuş. Şimdi siz planlamanızı tanıtma ve sevdirme üzerine kurarsanız o zaman sizin tüm yapılanmanız da bu doğrultuda oluşuyor. Örneğin Metin And'ı ele alalım, çok önemli bir araştırmacı. Siz bir Metin And'ı bu kurumlarda istihdam edebilir misiniz? Hayır. Çünkü yapılanmanız buna uygun değil. Olaya başka bir noktadan da bakabiliriz. Söz gelişi Tarım Bakanlığı'nı ele alalım. Tarım Bakanı ülkedeki tüm tarım üretimini kendisi mi yapar? Hayır, planlamasını yapar, eğitim verir, altyapı sunar vs... Sorumluluk alanı bu olmalıdır. Peki o zaman Kültür Bakanlığı'nı neden aynı bakış açısıyla ele almayalım? Neden Kültür Bakanlığı alternatif çabalar içerisindeki insanları desteklemesin? Bu konularda baskı unsuru olabilmemiz de lazım diye düşünüyorum.
3. İzleyici: Ben Uluç Esen, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu üyesiyim. Panelin sön bölümlerinde yapılan konuşmaların panelin konusunun dışına çıktığını düşünüyorum. Ben profesyonel tiyatro yapmayı amaçlayan birisi olarak amatörlük ve alternatiflik üzerine yürütülen tartışmanın gereğinden fazla uzadığını düşünüyorum. Bakanlıklardan destek alıp almama ile ilgili tartışmalar özel tiyatroların da gündeminde. Tek başına uzun süre tartışılabilecek bir konu. Konumuz örgütlenme ise vurgu noktamızı buraya kaydırmamız lazım. Şimdi ben bir profesyonel olarak bölgesel örgütlenmelerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü eğer alternatif eğilimlerimi hayata geçirmek istiyorsam bu örgütlenmelere benim de ihtiyacım var. Ben profesyonel bir tiyatrocu olarak artık yıllık ortalama izleyici sayımın gittikçe azaldığını görüyorum. Bir bölgeye gittiğimde orada kimlerle, nasıl bir dayanışma ağı kuracağımı bilemiyorum. Bu açıdan örgütlülüğün benim için de çok büyük önemi var. Böyle bir örgütlenme ağının olmaması demek, benim bu işi bırakmam anlamına gelecektir. Dolayısıyla bu dayanışma ağlarının nasıl kurulabileceği amatör ya da profesyonel herkesin en önemli gündemi.
Şenol Tiryaki: Bu dediğiniz doğru ama şöyle bir şey düşünün, ülkenin çeşitli yerlerine dağılmış belirli bir tiyatro altyapısı var. En azından salonlar var. Bu olanakların değerlendirilmesi için ortak mücadele vermek de örgütlülüğün hedeflerinden birisi olmalı. Mesela düşünün Aydın'da bir kültür merkezi var. Bu merkez sadece resmi tiyatroların kullanımında mı olmalı, yoksa alternatif eğilimleri olan, farklı gruplar da buralardan yararlanabilmeli mi? Benim söylemek istediğim bu olanakların genel olarak herkese açık olması gerektiği.
Zafer Gecegörür: (3. İzleyiciye)Yalnız ben bu konuda bir şey söyleyeyim dört beş senedir sizin bu söylediğiniz konu Anadolu'da artık bitti. Yerel tiyatrolar çeşitli profesyonel topluluklara seyirci yetiştiren yapılar değildir. Örneğin Devlet Tiyatroları Bartın'a turne yapar, bize derler ki "ne güzel ya, hazır seyirci var, bilet satışları iyi, siz bize seyirci yetiştiriyorsunuz." Ben organizasyon şirketi değilim ki, bana ne senin seyircinden. Ben kime seyirci örgütlerim? Kurduğum birliğin üyeleri için seyirci örgütlerim. En azından Karadeniz için şunu söyleyebilirim ki yerel tiyatroların Devlet Tiyatroları'na, özel tiyatrolara seyirci organizasyonu yapması devri bitmiştir. Tiyatro birliği içerisinde yer alan, iletişim kurmaya, yeni fikirlere açık, yaşadığı tıkanmayı aşmaya çalışan, bu konuda yardımlaşmaya açık tiyatrolara evet, seyirci organizasyonu yaparız. Onun dışında falan tiyatro turne yapacak, filan tiyatro gelecek, biz ona seyirci getireceğiz... Yok öyle bir şey. Bu bitmiştir. Biz artık Tiyatro Birliği'ne katılan toplulukları taşımak ve seyirciyle buluşturmakla yükümlüyüz. O yüzden de derhal birlik olalım, bir araya gelelim diyorum.
Şenol Tiryaki: Şimdilik konuşmacılara söz vermek yerine salona söz vermeyi tercih edeceğim. Önce salonun sorularını ya da katkılarını alalım. Konuşmacılar en son toplu olarak cevap versinler ya da söyleyeceklerini söylesinler. Evet, salondan söz almak isteyen var mı?
4. İzleyici: Ben Cüneyt Yalaz. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu'ndanım. Uzun süredir amatör tiyatronun içerisinde olan birisi olarak amatörlük kavramıyla ilgili bir sorunumuz olduğunu düşünüyorum. Evet tekrar aynı tartışmaya dönmeyelim diyoruz ama onunla ilişkili başka bir meseleden bahsetmek istiyorum. Özgür de zaman zaman yazılarında bahsediyor, sanat sadece amatör olarak yapılabilir gibi bir yaklaşımı var. Tiyatroyu aşkla sevmekten bahsediyor. Ama bence o aşkın niteliği ve yol açtığı sonuç da çok önemli. Biz o aşkla tiyatroya zarar da veriyor olabilir miyiz? İkincisi bu iş sadece aşkla olmuyor. Burada bazı genel yargılar ortaya çıktı: Profesyonellik eşittir kapitalizm gibi bir yaklaşım var. Yıllarca amatör tiyatro yapmış bir insan olarak amatör tiyatrocularda şöyle bir inanç olduğunu düşünüyorum: Biz aşkla yapıyoruz, o zaman asıl tiyatrocular biziz. Bence bu iç ajitasyona dönük çok yanlış bir yaklaşım. Ama bu yaklaşım çok güçlü. Bunun getirdiği bir cemaatçilik olduğunu da düşünüyorum. Birlik olmanın temelinde birbirimizi pohpohlama güdüsü yatmamalı. Bence bu zihniyette bir çatlak oluşması gerekiyor. Birbirimizle kavga da edebilmeliyiz, çatışmayı da becerebilmeliyiz. Mesela Zafer Bey dedi ki cinsiyetçiliğe, faşizme hepimiz karşıyız. Yo, karşı değiliz. Örneğin cinsiyetçiliğe herkesin karşı olduğunu düşünmüyorum. Evet, slogan olarak hepimiz karşıyız. Ama taciz konusundaki tavrımız ne? Kim karşı çıktı? Bildiğiniz gibi Barışa-Rock Festivali'nde çok açık bir "tiyatro eğitiminde cinsel taciz tartışması" yaşandı. Söz konusu kişi "aktivist" bir tiyatro adamı olduğu için görmezden gelindi. Susuldu. Hatta onun tarafında yer alındı. Demek ki biz cinsiyetçiliğe karşı değiliz. Orçun'un söylediği gibi tavrınız pratiklerinizde açığa çıkacaktır. "Ben karşıyım, dizilere karşıyım, BBG'ye karşıyım..." Yaptığınız tiyatro onların düzeyini aşamıyorsa karşı marşı değilsiniz demektir. Senin televizyonda dizi izleyen seyirciyi salonuna çağırdığında, "evet, bunlar gerçekten farklı bir şey yapıyorlar" diye düşünmesini sağlayabilmen gerekiyor.
Şenol Tiryaki: Evet başka söz alacak yoksa artık konuşmacılara dönmek istiyorum. Sözü ilk olarak Orçun'a bırakıyorum.
Orçun Masatçı: Az önceki tartışmanın Özgür'ün söylediği bir söz den kaynaklandığını düşünüyorum. Özgür "amatörlük" kavramını, aslında Fırat'ın "alternatiflikle" kastettiği şeyden çok farklı bir anlamda kullanmıyor. Profesyonel yaptığı işten para kazanan insan diye geçiyor sözlükte. O zaman Özgür de profesyonel, o da tiyatro çalıştırıcılığından para kazanıyor. Zafer de profesyonel, ben de belediyeden maaş alıyorum, ben de profesyonelim. O yüzden bu kavramlara çok takılmamak lazım gibi geliyor bana. Ben az önce söylenenlerle ilgili birkaç not aldım, bunlar üzerine hızlıca görüşlerimi söylemek istiyorum. Biz karşı duruyoruz: Tacize karşı da, cinsiyetçiliğe karşı da Yenikapı Tiyatrosu olarak üst düzey bir duyarlılığımız olduğunu düşünüyorum. Bizim genel sanat yönetimiz örneğin, bir kadın. O olamadığı için ben burada konuşuyorum. Novamed grevinde kadınlarla dayanışma için oyunlar oynadık, basın açıklaması yaptık. Bursa'da yanan beş kadın tekstil işçisi için üç kere İzmir'de oyun oynadık basın açıklaması yaptık. Az önce bahsedilen olayla ilgili de web sayfamızdan bir açıklama yaptık. Ancak o olayın içerisinde başka bir olay daha olduğu için tartışmanın boyutu değişiyor. Bu belki de farklı bir panelin konusudur. Ama olayın tacizle ilgili boyutuna ilişkin yeterli tepkiyi oluşturduğumuzu düşünüyorum. Ayrıca İstanbul'da düzenlenen Bilinmeyen Tiyatrolar Festivali'nde, bir tiyatrocunun çıkardığı erotik kitabı liseli kızlara sattırmasına karşı olan tavrımızı İzmir'de basın açıklamasıyla kınadığımızı bildirdik. Bunun bir taciz olduğunu dile getirdik. Bu konuda tavrımız net. İkinci olarak az önce Şenol Hoca'nın da bahsettiği alternatif yayıncılık konusuyla ilgili de bazı şeyler söylemek istiyorum. Biz de İATP'nin yaptığı gibi bir yayın çıkartıyoruz. Bunu iki ayda bir düzenli olarak yapıyoruz. Bu yayınlar çok zor şartlar altında çıkar, yayıncılıkla uğraşanlar bilir. Bu problemler içerisinde tam yedi sayı çıkardık. Bu sayılarda bize yazı gönderen tüm tiyatrocuların yazılarını yayınlıyoruz. Biz bu derginin bizim dergimiz olmaktan çıkmasını ve tüm tiyatrocuların dergisi olmasını sağlamayı amaçlıyoruz. Bu konuda çağrı yaptığımız bir çok grup derginin adı "Yenikapı" olduğu için çok rağbet göstermediler. Bunun üzerine bunu da değiştirdik. İstanbul'da faaliyet gösteren Münir Özkul adlı bir tiyatro topluluğu var. Onlar da bir dergi çıkarmaya çalışıyorlardı. Onlara, "birlikte çıkaralım, siz bize yazı gönderin, bizim de yazılarımızı siz basın, biz sizin derginizi de İzmir'de satalım"dedik. Bu düşüncemizi katıldığımız tüm platformlarda dile getirdik. Örneğin İATP burada gördüğümüz bültenlere çok ciddi bir para veriyor. Diğer dergileri çıkaran arkadaşlar da bunlara ciddi masraf yapıyorlar. Bunlarla tiyatronun estetik ve kuramsal dertlerinin tartışıldığı çok ciddi bir dergi çıkarılabilir. Birlikten gerçekten güç doğar. O derginin çıkması bizim burada yaptığımız tartışmayı taçlandırmak olacaktır. Biz hiç tanımadığımız Boğaziçi Üniversiteli arkadaşlarla belki de bu sayede tanışma fırsatı bulacağız. O malum olaydan kaynaklı bir yanlış anlamadan da kurtulma fırsatı bulacağız. Ya da bu dergi sayesinde biz kendimizi anlatabileceğiz. Varlık nedenlerimizi kamuoyuyla paylaşabileceğiz. Az önce söylenenler doğrudur. Amatör tiyatrolara baktığımızda ciddi bir Leman kültürü etkisi görüyoruz. Bu durumu ortadan kaldıracak olan da yine işlevli bir birliktelik olacaktır. Karşılıklı samimiyete dayalı tiyatral ilişkiler kurulabilirse az önce söylenen cemaatçi anlayış yırtılacaktır ve farklı yaklaşımlar birbirini tanıma fırsatı bulacaklarıdır. Bu grupların kendi içine hapsolduğu ve yönetmenlerin tek adam olduğu anlayışlar da ortadan kalkacaktır. Çünkü sonuçta farklı yöntemleri görmekten gelen zenginlik, sorgulamacı ve araştırmacı bir zihniyeti de kışkırtacaktır. Bu arada başlangıç konuşmamda birliğimizi oluşturan toplulukların adını vermemiştim, burada vermek istiyorum: Balçova Belediye Tiyatrosu, Celal Bayar Üniversitesi Tiyatro Topluluğu, İnciraltı Yurtları Tiyatrosu, Başka Kültür Evi, Manisa Yenikapı Tiyatrosu, İzmir Yenikapı Tiyatrosu, Çine Sokak Tiyatrosu, Adnan Menderes Üniversitesi Tiyatro Topluluğu, Yamanlar Kültür Merkezi, Ada Kültür Merkezi, Muğla Karşı Tiyatro olarak, amatör ya da alternatif ayrımı olmaksızın Ege Tiyatrolar Birliği olarak nerede duracağımızı, nereye gideceğimizi tartışmayı amaçlıyoruz. Bu açıdan dayanışmacı bir festivalin nasıl kurulabileceğini tartışmaya açmak amacıyla Eşme Tiyatro Festivali'ni deneysel bir festival olarak önünüze koyuyoruz. Irkçı olmamak kaydıyla her türlü tiyatro topluluğuna açığız. Gelin, buyurun, gösterinizi sergileyin ama tartışmaya da açık olun. Sözlerime şimdilik son veriyorum.
Şenol Tiryaki: Sözü Özgür'e bırakıyorum.
Özgür Başkaya: Değerli arkadaşlar gerçekten dallı budaklı bir süreçle karşı karşıyayız. Toplantı öncesinde panel başlığının çok kapsamlı olduğundan söz etmiştik. Böyle olunca da çok dağılmamaya özen göstermek gerekiyor. Bununla birlikte birkaç konuyla ilgili olarak düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Şu an söyleyeceklerimi Özgür Tiyatro adına söylüyorum. Özgür Tiyatro'nun oyunlarını izleyenler bilir, biz oyunlarımızda dünya görüşümüzü, hayata bakışımızı ve perspektifimizi belirgin biçimde ortaya koyarız. Ben genel sanat yönetmeni olarak sözlerimi elbette sahnede söyleyen birisiyim. Burada görüşlerimi sözlü olarak dile getiriyorum, ama ben genel sanat yönetmeni olduğuma göre bu görüşler tiyatronun sahne üzerinde söyleyecekleriyle de paralellik arz eder. Tam da Cüneyt'in söylediği gibi asıl sözlerimizi tiyatroda söyleriz. Çok kısa geçeceğim, talihsiz bir Barışa-Rock süreci var. Ben orada değildim. Bir gün önce ayrılmıştım. Ne hikmetse orada olduğuma dair bazı süpekülasyonlar çıkmış. Haberim bile olmayan bir olayda söz konusu mekanda taraflardan birisi haline geldiğim söylenmiş. Milletin ağzı torba değil ki büzesin. Eşyanın tabiatı gereği iki yerde birden olamıyorum. Bütün gelişmeleri olayın ardından internet sitelerinden öğrendim. Olayla ilgili ikinci meseleye gelince, hayat içinde aldığımız duruşlarda herkes kendi tavrını kendi bildiği biçimlerde gösterir. Bu tepkilerin nasıl olması gerektiğini sorgulamak kimsenin haddi değildir. Ben 12 Eylül'e karşı tepkimi yazı yazarak da gösteririm, gizli örgüt kurarak da gösteririm. Ben cinsel istismara karşı olan tepkimi de aynen bu şekilde farklı biçimlerde gösterebilirim. Bu nedenle bir arkadaşın başka bir arkadaşa sen bu tartışmada hangi taraftasın diye sorması ve onu eleştirmesi mümkün değildir. Burada benim tek söyleyeceğim şudur: Orada o anda oyun oynayan İzmir Tiyatroevi'nin oyununun engellenmesini kabul edemeyiz. Bunun faşizan bir tutum olduğuna ben de katılıyorum ve buna karşı çıkan bir bildiriye de imza attım. Bunun dışında benim burada bir deklarasyon yapmama da gerek yok. Bu panelde bu konuyu tartışmaya hiç gerek yoktur. Sadece bu konunun gündem olduğu bir toplantı düzenlenmelidir. İstenirse Ankara'da ben bunun organizasyonunu da yaparım. Ama şu anda bu toplantıda bu konuyu gündem yapmak doğru değil. Arkadaşlarım benim bu tavrımı da olumsuz olarak değerlendirebilirler ama benim bu konudaki görüşüm budur. Başka bir meseleden daha bahsetmek istiyorum. Ben kişisel olarak profesyonel tiyatroyu destekleyen birisiyim. Orçun Aydın Festivali'nin tarihi konusunda olduğu gibi bu konuda da yanlış bir bilgiye sahip. Ben tiyatrodan para kazanmıyorum. Tam tersine tiyatrodan para kaybediyorum. Bizim tiyatromuzda kimse tiyatrodan para kazanmaz, amaç para kaybedilmesini engellemektir. Şu anda da bunu çok fazla sağlayabildiğimizi düşünmüyorum. Genelde eksideyiz. Amatör tiyatro para kazanmaz diye bir genelleme yapmaya da gerek yoktur. Amatör tiyatro para kazanır, ama bu parayla dergi çıkarır, daha iyi bir dekor yapar. Ben profesyonellik ve amatörlük arasındaki farkı eve para götürmekle ilişkilendiriyorum. Orçun'un dediği şu anlamda doğru, ben tiyatro yöneticiliğinden para kazanıyorum ve kendi topluluğum dışında profesyonel topluluklarla sahneye çıkıyorum. Bu anlamda profesyonelim. Yani bir nevi perhiz ve lahana turşusu birlikteliği diyebiliriz. Son olarak şunları söyleyeceğim: Bakın burada çok kapsamlı bazı konuları tartışabiliriz. Sosyalizm tartışması, oyunların içeriğine müdahale tartışması vs... Ben kişisel olarak burada ortaya konmaya çalışılan eleştirilerin hiçbirini kabul etmem. Ama bu da başka bir toplantının konusu olması gereken bir meseledir. Bizim bu konudaki genel tavrımız şudur: Her türlü festival ve organizasyona tam kapsamlı destek verdiğimizi belirtmek istiyorum.
Fırat Güllü: Ben Zafer Bey'e bir soru sormak istiyorum. Dedi ki ben dışarıdan gelecek topluluklara seyirci örgütlemiyorum, sadece birlik üyesi gruplar için seyirci örgütlenmesi yapıyorum. Şimdi İATP-G Tiyatrolar Birliği üyesi değil. Orçun tüm tiyatrolara dönük bir davette bulundu, karşılıklı dayanışma perspektifi doğrultusunda başka bir tiyatro örgütünü de kendi tiyatro şenliğinde görmek istediklerini açıkladı. Bu konuda Bartın Bölge Tiyatrosu'nun tavrını daha net bir biçimde ortaya koyabilir misiniz? Birlik üyesi olmayan farklı tiyatro örgütlenmelerine de kapınız açık mı?
Zafer Gecegörür: Benim oradaki değerlendirmem daha çok devlet tiyatrosu mantığına dönüktü. Ya da tasnif etmediğimiz bir tarzda tiyatro yapıp Anadolu'da parsayı toplamaya çalışan tiyatrolara dönüktü. Adı "meşhur" sıfatıyla anılan kimi tiyatrolar gibi. Ben bu gösterilere seyirci organize etmek zorunda değilim. Sonuçta siz de bir birliksiniz, İATP de bir birlik. Türkiye'de tiyatroları ileri götürecek tüm birlikteliklere açığız. İstanbul'da olsaydık biz de sizin birliğinizde olurduk. Tüm birlikteliklere varız.
Orçun Masatçı: Bu arada bir şey belirteyim biz Amatör Tiyatrolar Birliği'nin içerisinde değiliz, geçmişte de ATÜK'ün içerisinde bulunmadık. Biz tüm bu tiyatro birliklerinin yaptığı iyi şeyleri destekleriz, karşı olduğumuz noktalarda da eleştiririz. Ama çağrımız, dediğiniz gibi tüm tiyatrolara açıktır. Bölgesel birlikteliklerin bir araya gelmesiyle Türkiye'de bir tiyatro birliği kurulmasını savunuyoruz. Mardin Kızıltepe Belediye Tiyatrosu, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Tiyatrosu, Ankaralı bazı üniversite toplulukları, Karadenizli topluluklar hep beraber önümüzdeki günlerde bunun deklarasyonunu da yapmayı düşünüyoruz. Az önce sonlanan konuyu tekrar gündeme getiriyorum ama önemli bir noktayı vurgulamak istiyorum: Eğer ortada bir tiyatro birliği varsa ve ortak bir etkinlik organize ediyorsa, bu konuda tüm grupların bilgi sahibi olması ve süreçlere katılması gereklidir. Burada bulunan gruplara kendi aralarında "tasfiye" sözcüğünün anlamını tartışmaya açmalarını öneriyorum. Bunun dışında çağrımızı tekrarlıyorum: Her türlü birlikteliğe tam destek veriyoruz. Dergi işini hayata geçirmeye de özel önem veriyoruz.
Şenol Tiryaki: Baştan koyduğumuz zaman sınırını çoktan aştığımız için toplantıyı kapatmak zorundayım. Bu tartışmada her şeyi kotarıp nihayete erdirme gibi bir amacımız olmadığına göre bunu bir başlangıç olarak görebiliriz. Ancak bu ilişkilerin sürekliliğini sağlamaya özen göstermeliyiz. İnternet üzerinden iletişimimiz devam edebilir. Bu iletişim sonrasında örgütlenme yolunda daha ileri adımlar da atılabilir. Ama bu hiçbir zaman ülke genelinde bir örgütlenmenin bölgesel örgütlenmeleri sona erdireceği anlamına gelmemelidir. Önemli olan bu örgütlenmelerin tüm birikimlerini değerlendirip kamusal alanda söz sahibi olabilecek bir yapıya ulaşabilmektir. Hepinize teşekkürler. Toplantının resmi kısmı bitiyor ama isteyenler sohbetlerine dışarıda çay içerek devam edebilirler.