Tiyatro istenmeyen şeylerin değiştirilmesi için etkili bir silahtır. Mizah da başka bir silah. İkisi birleşince ortaya mükemmel bir güç çıkar: Komedi. Tiyatroyla on senedir haşır neşir olan amatör bir oyuncu olarak, repertuarımızda neden çoğunlukla komediye ağırlık verdiğimizi bu şekilde haklılaştırıyorum kendi içimde. "Silah" tabirini kullandıysam militarizm yanlısı olduğum sonucunu çıkarmayın lütfen, bizimkisi bir su tabancası. Nasıl ki çocukluğumuzda birbirimize su tabancasıyla su fışkırttığımızda "tabanca" gibi "gerçek, trajik" bir imgeyi içine "su" yani "komik" olanla doldurduğumuz gibi. "Tabancaya" verilen çocukça bir cevaptı bizimkisi. Gerçek olanı oyunla sanallaştırıp, komik hale getiriyorduk. Şimdi ise çocukların bilgisayarda savaş oyunları oynarken sanal olanın etkisine kapılıp gerçekmiş gibi kendi trajedilerini yaşamaları bana tuhaf geliyor. 

Neyse. Yazdıklarımla, başlığın ne alakası var diyeceksiniz. Şu günlerde rektörlüğün Boğaziçi Üniversitesi?nde yedi öğrenci için açtığı soruşturmayla ilgili haberler facebook sayfalarında, maillerde dolanıyor. Bir Boğaziçi mezunu olarak konu ilgimi çekti ve soruşturdum. Bu çocuklar, saldırı mı düzenlemişler, bina mı kuşatmışlar? İlk etapta insanın aklına bir sürü soru geliyor tabii. Çünkü üniversite yıllarında bu tarz soruşturmalara pek alışık değildik. Ama hiç beklemediğim bir cevapla karşılaştım: Oynamışlar. Ama öyle bildiğiniz tiyatro oyunu falan değil, göbek atmışlar. Hatta oynamak da yetmemiş akademisyen ve yazar sayın Deniz Gökçe?yi de aralarına katmışlar. İşletme ve Ekonomi kulübünün Nisan ayında düzenlediği "Ekonomi Zirvesi" gerçekleşirken salon dışında öğrenciler böyle bir protesto yöntemi geliştirmiş. Dayanamayıp dışarı çıkan Deniz Gökçe ise "Bas bas paraları Leyla?ya? Para, para, para? Varlığı bir dert, yokluğu yara" repertuarıyla öğrencilerin "şarkılı" saldırılarına maruz kalmış. İlginç bir tesadüftür ki iki ay sonra öğrencilere final dönemlerinde toplantıyı sabote ettikleri gerekçesiyle soruşturma açılmış. (Şaşırmayın, eski ve etkili bir yöntemdir. Öğrencilerin kafalarının meşgul olduğu zamanlar bu tarz şeyler için iyi değerlendirilir) Soruşturmaya arkadaşlarını uğurlayan gençler de o saatte bir eylem düzenleyip durumu protesto etmişler. "Rektör pabucu yarım, çık dışarıya oynayalım", "Rektör bize de soruşturma aç" şeklindeki protestolara rektörlük öğrencilerin taleplerini dinler de onlara da bir soruşturma açar mı bilmiyoruz. 

Şimdi asıl önemli olan soruyu soruyorum. Bu öğrenciler bir etkinliği protesto ettikleri için mi soruşturma yediler? Yoksa bir etkinliği şarkılı-eğlenceli bir şekilde protesto ettikleri için mi? Bence cevabı ikinci şıkta. İşte ilk paragrafta bahsettiğim mizahın gücü burada devreye giriyor. 

Üniversite yıllarımda, okuldaki muhalif öğrenciler arasında okuldaki baskılara ya da ülke gündemine dair tepkimizi nasıl ortaya koyacağımızı tartışırken eylem ve protesto yönteminin nasıl olacağı da ilk gündemimizi meşgul ediyordu. İkinci gündem ise eylemin kitleselleşmesiydi. Bazı gruplar eylemleri kendi aramızda yapmamız gerektiğini savunuyor ve radikal bir eylemlilik öneriyorlar, bazıları eylemin kitleselleşmesini bunun için de insanlarla ilişkiye geçip durumun ciddiyetini anlatmayı düşünüyorlar, bazıları ise kitleselleşmede insanlarla ilişki kurmanın yanı sıra eylemliliğin ilgi çekici olması için mizahın gücünü kullanmayı ve eylemin teatralleştirilmesini ön plana çıkartıyorlardı. Farklı eylemler için farklı yöntemler geliştirilse de deneyimlerimden şunu çıkardım ki, üçüncüsü önemli ölçüde etkili bir yöntemdi. Neden? 

Nedeni çok basit. Henri Bergson "Gülme" adlı eserinde şöyle der: "Komik olanda alınan hazzın yanında dıştan bir düzeltme amacı da devreye girer. Bu yüzden komedya gerçek yaşama dramdan daha yakındır." İşte mizahın işlevi burada yatar: "katı", "sarsılmaz" olanı sarsar, hafifleştirir. Gülmek özü itibarı ile basit bir eylem olsa da, bıraktığı etki muazzamdır. . Durağanlığa karşı, karşı tarafı rahatsız edici bir hareket katar. 

Eğer ki karşınızda sizin fikirlerinizi dikkate almayan biriyle karşılaşırsanız, onun suratına karşı bağırmak mı daha etkilidir, yoksa birkaç kişinin karşısına geçip onunla alay edercesine gülmesi mi? 

Üniversite kayıt paraları için eylem yaparken, kayıt işlerini basıp para vermiyoruz demek mi daha etkilidir, yoksa bir kişinin kayıt parasının tümünü bozuk paralardan oluşan bir çuvalla kayıt işlerine getirip para saymaktan orayı çalışamaz hale getirmesi mi? 

Üniversitede yasakçı zihniyetin temsili olan bazı hocaları (sağ olsunlar, hiç bitmezler) eleştiren bir yazı mı daha etkilidir, yoksa sınıflara girerek bu hocaların taklitlerini yapmak mı? 

Yurtta kimlik kartı uygulaması başlatan yurt müdürüne karşı yurt girişinde "kimlik göstermiyorum" demek mi daha etkilidir, yoksa hayvan resimlerinden oluşan el yapımı kimlik kartlarını gösterip hayvan taklidi yaparak içeri girmek mi? 

Sürekli öğrencilerle küfürlü bir üslupla konuşan rektöre "sen nasıl böyle konuşursun" demek mi daha etkilidir, yoksa yasakçı uygulamalarını bir günlük yayınlayarak deşifre edip üstelik başlık olarak "sevgili günlük" yerine, "sıçtığımın günlüğü" yazmak mı? (Buna da bir blogda tesadüfen rastladım. Boğaziçi Üniversitesi?nde rektörlüğün bazı anti-demokratik uygulamalarını deşifre etmek amaçlı hazırlanmış bir blog.http://oymakbasikadri.blogspot.com/ 

Bence bunların hepsi zaman zaman etkili olabilir, fakat ikincilerin şöyle önemli bir işlevi vardır. İlk yöntemde alt metin "sizin anti-demokratik uygulamalarınızı onaylamıyoruz ve karşı duruyoruz" olurken ikincisinde "sizin anti-demokratik uygulamalarınızı onaylamıyor ve sizi takmıyoruz, hatta yaptıklarınızı deşifre edip, sizinle alay ediyoruz"dur. Dolayısıyla insanların konumlarını ve iktidarlarını "zedeleyen" ikinci uygulama daha çok ses getirir. 

Gelelim diğer önemli gündeme, eylemin kitleselleşmesi mevzusu. Bir kişiye fiziksel şiddet uygulamanın, ya da hakaret etmenin cezası bellidir. Fakat "gülme"nin cezası yoktur. Gülmek dağıtıcı değil birleştiricidir. Bir eylemde insanların ilgisini çekebildiğin ölçüde onları da "suç ortağı" yapmışsın demektir. Bu insanların artık size bakışları değişecektir, sizi anlamaya çalışacaklar, dertlerinizi daha çok sahipleneceklerdir. 

Daha fazla uzatmadan yazıma son vermek istiyorum. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin maruz kaldığı bu uygulama "komik"tir, gülünesi bir durumdur. Artık silahlarımızı çıkarmanın vakti gelmiştir. Herkes su tabancalarını eline alsın, rektörlük binasını basalım. HÜCUM!