İKSV’nin 18. Tiyatro Festivali kapsamında gerçekleştirilen “Karşılaşma/LAR”, yarı karanlık bir sahnede başlıyor. Bu ilk sahnede de Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı tersine dönüşümün sesleri fısıldanıyor. Sonra hızla gelişiyor o sesler. Asker emeklisi yaşlı bir adam, büyük bir inşaat şirketinin kurucu ortaklarından ve Cumhuriyet ideallerine sadık, zengin kuşağın son temsilcilerinden Rauf Bey’in evlatlık estetik cerrahı olğu Mehmet’e babasının vasiyetini aktarıyor. Eski Türk filmlerini anımsatan kareyi çağrıştıran bu ilk sesleniş, Türkiye’nin sosyal-kültürel yapısına da uyuyor. Zira Mehmet’in babasının asker emeklisi dostu ve onun iş ortağı yaşlı adam, büyük bir sırr dile getirirken, tam da günümüze hakim olan islami-siyasal biçimlenmenin başka bir yüzünü yansıtıyor. Mehmet’in gerçek annesinden olan iki kardeşinin olduğunu öğrenmesi açıklanan sırrın sadece bir yönü olmakla kalmıyor sadece, tam da bu iki kardeşin hayatı, Türkiye’nin 1980 sonrası adım adım evlerelerini temsil ederek, bugünün resmini bütün boyutlarıyla görünür kılıyor.
Kadın üzerinden şekillenme
1980’den sonra neler oluyor? “Karşılaşma/LAR”da aslında, Turgut Özal süreci mihenk noktası olarak belirleniyor. Oyunda yan unsur olarak bilgilendirme süreci çarpıcı bir şekilde sürekli işliyor. Bu bilgilendirmede sahneye zaman zaman hakim olan anlatıcı bir ses eşlik ederken, perdeye yansıyan görsel anlatımlar da bu sese yardımcı oluyor. Bir tür hafızaları harekete geçirme de diyebileceğimiz söz konusu bilgilendirmeler-hatırlatmalar oyunun en önemli unsurları olarak işlerken, oyunun karmaşık temasına da son noktayı koyuyor. Böylelikle bugünün hali, 12 Eylül’le birlikte başlıyor. Turgut Özal ekonomisi ise 12 Eylül’ün doğurduğu bir ucube olarak, evlatlık Mehmet’le birlikte, onun erkek ve kadın diğer iki kardeşinin hayatını biçimliyor. Söz konusu kardeşlerin hayatı gibi gördüklerimiz ise Türkiye’nin toplumsal şekillenişini temsil ediyor.
Oyunun ardından...
Rauf Bey’in cenaze töreni, islami siyasetin sosyal estetik biçimlenişi, solun temsil ettiği ezilenlerin güç kaybetmesi gibi süreçleri, BGST oyuncuları, ritmik dansları ve mimikleriyle çarpıcı bir şekilde izleyicilere iletiyor. Oyuncuların sergilediği figür ve ritimlerin izleyicilerle nasıl bir iletişim kurduğunu söylemeye gerek yok. Zira oyun son derece güncel olan yaşanmışlıklardan hareket ediyor. İstanbul’daki varoşların çarpık sosyolojik gelişimiyle, yükselen kesim arasında bir ilişki bulunuyor. Taa tepelerde olanlarla, altlarda olanların bu ilişkisinde özellikle kadın üzerinden şekillenen bir boyut var. Kadınların türbanları var sadece, ama türbanın ‘bahane’ olduğunu bas bar bağırıyor kadınlar, kapitalizmin biçimlediği tüketim öznesi oluşları daha çok öne çıkıyor.
Bir değil, bir çok mesajla bitiyor “Karşılaşma/LAR”. Aslında bitmiyor, oyunu izleyenlerin ardından bu mesajları peşini bırakmıyor çünkü. Çünkü oyun dışarda da devam ediyor. “Karşılaşma/LAR” da hatılatma yapılıyor. Unutturulan yakın geçmişin hareke geçirilmesi sağlanıyor sadece. Gerisi de izleyicilere bırakılıyor. Oyuncularla izleyicilerin ortak duyumlarla hareket ettiği oyunda, bunun sonucu olarak bir tür boşalma yaşandığını söylesek de, bugünün halini doğru zeminlere oturtarak, sahne tasarımları, görsel, bedensel anlatımlarıyla düşünceye katkı sundukları için BGST oyuncularına teşekkür etmek gerekiyor.
KÜNYE: Metin: Tiyatro Boğaziçi Yöneten: İlker Yasin Keskin, Aysel Yıldırım, Özgür Eren, Özgür Çiçek Proje Danışmanları: Ömer F. Kurhan, Metin Göksel