Gogol'ün "Müfettiş"i: Feminist Dramaturji Notları
Ayça Günaydın, Canan Tanır (17.07.2007)
Bu yazı Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın N.V. Gogol’un MÜFETTİŞ isimli oyununu ele alırken yaptıkları dramaturgi çalışması dahilinde, oyundaki kadın karakterlerin alternatif bir bakış açısı ile yorumlanabilmesi amacıyla yapılan okuma çalışması sonucunda kaleme alınmıştır. Çalışma Kasım 2006’da Ayça Günaydın, Canan Tanır, Özge Korkmaz tarafından yürütülmüş, çalışmadan çıkan sonuçlar Mart 2007’de tüm grupla paylaşılmıştır. Aynı dönemde taslağı oluşan yukarıdaki yazı Mayıs 2007’de Ayça Günaydın ve Canan Tanır tarafından tekrar ele alınarak oluşturulmuştur.
19.yy. Rusya’sında toplumsal cinsiyetin kurgulanışına dair…
19.yy öncesinde, kamusal alan ve ev içi alan birbirinden çok keskin çizgilerle ayrılmıştı. Kamusal alanda söz sahibi olmayan kadın, ev içinde ve aile ortamında sosyalleşebiliyordu. “Terem” adı verilen uygulamalar da bu durumun somut örneğini oluşturmaktadır. Kelime anlamı olarak şato, büyük ev olan terem, ülkenin kadınlarını Moğol istilasından korumak amacıyla yaşam alanlarından uzakta tutma amacıyla 17. yy’da ortaya çıkmış bir uygulamadır. Korunaklı, yüksek yerlere inşaa edilen bu izole yaşam merkezlerinde savaş sırasında kadınların zarar görmesi engellenmeye çalışılır. Savaş koşullarında bir ülkenin kadınlarına sahip olmanın ülkeye sahip olmak anlamına geldiği düşünülürse, bu uygulamanın temelinde kadını namus, şeref, vatan kavramlarıyla özdeşleştiren bir anlayışın yattığını söylemek yanlış olmaz. Kadınlara ait, izole edilmiş sosyal yaşam merkezleri oluşturan terem uygulaması daha sonraları da işlevselliğini korumaya devam eder. Özellikle üst sınıf, soylu kadınların pratiklerinde rastlanan kimi olgular 19. yy’da da terem mantığının pratikte anlamını yitirmediğini kanıtlar. Kadınların eğitimlerini ev içinde, özel hocalar eşliğinde almaları, erkeklerden uzak bir yaşamda erkekler için hazırlanmaları, ahlak, sadakat ve sınırsız itaat ile kocasına bağlı birer “lady” olarak yetiştirilmeleri için sarf edilen çabaların da aslında terem’in kadınlara sunduğu özgür hapishane mantığının devamı niteliği taşıdığı söylenebilir.
19.yüzyıl başlarında Büyük Petro’nun “Avrupalılaşma” adına getirdiği yeniliklerle birlikte kadınların hayatında da bir takım değişiklikler olacaktır. Artık kadınların ve erkeklerin bir arada olabildiği eğlence ortamları, balolar ve partiler organize edilmekte ve böylece ilk defa kadınlarla erkeklerin kamusal alanda bir arada olduğu ortamlar oluşmaya başlamaktadır. Kılık kıyafet konusunda getirilen yeni uygulamalar, evlilik ve eşlerle ilgili çıkarılan yeni yasalar, Batılı yaşam pratiklerine yaklaşma çabası sosyal hayattaki değişiklikleri de beraberinde getirir. Ancak tüm bu gelişmelere rağmen kadının belirleyici olabildiği tek yer aslında yine ev içi alandır. Evde verilen davetlerin organizasyonu, evlilik prosedürlerinin düzenlemesi, müstakbel damat ya da gelin adayların belirlenmesi vb. gibi aktivitelerin etkin özneleri kadınlardır. Evlilikler genellikle bir statü değişikliğini de beraberinde getirmektedir. Ya da başka bir deyişle arzu edilen ideal evlilik sınıf atlama ihtimalini de beraberinde getirendir. Eş seçimi, ideal damat adayı arayışlarında aktif özneler kadınlardır. Ancak yine de birkaç küçük kasabadaki resmi görevler ve bir iki boşanma davasında başarı kazanan kadınlar dışında kamusal alanda kadın varlığı söz konusu değildir. Dolayısıyla kadına atfedilen rolün bir nevi “içişleri bakanı” pozisyonu olduğundan bahsedilebilir.
Kadının kamusal alanda görünür kılındığı ender alanlardan birisi sosyal yardımlaşma dernekleridir. İdeal eş, ideal anne imgeleri ile eğitilen kadından beklenen toplumun huzuru ve refahı için elinden geleni yapmasıdır. Bu anlamda özellikle üst sınıf, zengin ve yaşlı kadınların görünür olduğu yardımlaşma derneklerinin yanısıra savaş ve sürgün yıllarında erkeklerin destekçisi hemşire, hasta bakıcı kadınların kamusal alanda varlığına şahit oluruz. Burada vurgulanması gereken nokta kadına açılan kamusal alanın sınırlarının yine kadına atfedilen rollerle sınırlı kaldığı, kadın kimliğinin sevgi, şefkat, yardımlaşma ve dayanışma duygularıyla özdeşleştirildiği ve ideal destekçi rolünün dışında bir kadın imgesine rastlanmadığıdır. Özetle, 19. yy sonrası reformlar ve yeni uygulamaların yaygınlaşması ile kadınlar, eğitim, edebiyat, sağlık, yardım dernekleri gibi alanlarda daha görünür olmuş, fakat yine de bu uygulamalar genel anlamda kadınlara biçilen rolü değiştirmemiştir. Örneğin dönemin edebiyat eserlerindeki kadın imgeleri ortaçağdaki doğaüstü güçlere sahip cadı, tehlikeli yaratık imgesine göre farklılaşmıştır ama bu sefer de kırılgan, hassas, duygusal, “zayıf yaradılışlı” kadın imajı model olarak sunulmaya başlanır.
Yine bu dönemin kritik vurgu noktalarından birisi de ideal kadın modelinin soylu, kültürlü, bilgili olması talep edilirken diğer yandan da siyasetten uzak olması gerektiğidir. Benzer bir eğilim eğitim alanında da kendini göstermektedir. 19.yy’da erkeklerin öncülüğünde başlatılan, kadınların eğitilmesi çabaları, kadınların eğitimi için açılan özel okullar, iyi bir eş, iyi bir anne, namuslu kız olmak için verilen bir eğitimin ötesine gitmez. Aynı dönemde evlilik hayatı eskisinden farklı olarak daha çok karşılıklı sevgi, saygı ve fiziksel çekim üzerine kurulmaya başlanmış, karşılıklı “aşk”ın gerekliliği hem kadınlar hem erkekler tarafından kabul görmeye başlamıştır. Kısacası kadınlar eskisine oranla daha görünür, kamusal alanın daha içinde, daha “özgür” gibi görünürler ancak söz sahibi oldukları alanların sınırlarının genişlediğini ya da “kadınlık” mefhumuna atfedilenlerin, kadınlardan beklenilenlerin değiştiğini söylemek pek de mümkün değildir. Son kertede kadınlar yine eşleri üzerinden belirlenmeye, görev ve sorumlulukları, hak ve özgürlükleri erkeklerle kurulan ilişki üzerinden tanımlanmaya devam etmiştir.
Gogol’ün “Müfettiş”ine dair…
Belirtmek gerekir ki; okuduğumuz kaynaklardan yararlanarak yukarıda aktardığımız bu genellemeler çoğunlukla büyük şehirler ve merkezler üzerinden anlatılıyor. Yine bu kaynaklarda taşra yaşantısına bu gibi değişimlerin kolay kolay ulaşmadığından, taşradaki kadın için pek de fazla bir şeyin değişmediğinden bahsediliyor. Müfettiş oyunundaki kadın karakterlere dair yorum geliştirirken oyunun küçük bir taşra kasabasında kurgulandığını unutmamak gerek. Diğer yandan Gogol’un kendi ifadelerinden de anlaşılacağı üzere oyundaki kadın karakterlerin derinlikli bir şekilde ele alındığını söylemek pek mümkün değil. Biz, oyundaki kadın karakterleri tarihsel arka plana dair yukarıda aktardığımız verilerin ışığında incelemeye çalıştık.
Anna Andreyevna
Gogol’un “henüz yaşı geçmemiş, cilveli bir taşra kadını” olarak tanımladığı, kaymakamın karısı Anna orta yaşlı bir kadındır. Gogol’ün tanımına bakılacak olursa hayatı ev içi alan ve anneliği ile sınırlı, kendince soylu ve kültürlü, gösteriş düşkünü bir kadındır. Edebiyattan, müzikten, sanattan anlıyor gibi görünmesi yine o dönemin ideal kadın imgesine uymak istemesiyle açıklanabilir. Bu imge Anna Andreyevna üzerinde içi tam olarak doldurulmamış bir kalıp gibi durur. Bu kimliği kullanarak kendisini önemli bir kişi gibi görmeye ve göstermeye çalışır. Örneğin Hlestakov’la yemek sonrası sahnesinde aralarında geçen diyalogda kendisinin ne kadar kültürlü bir kadın olduğunu ve bu yönüyle Hlestakov’la ortaklaştıklarını belirtmektedir. Benzer bir şekilde kocasını kendisi kadar soylu olmamakla aşağılaması ve final sahnesinde kasabadaki diğer insanlarla kurduğu ilişkide bu eğilim devam etmektedir.
Anna’nın, dönemin kadınlarına atfedilen rollere uygun olarak, söz sahibi olduğu en belirgin alan ev içidir. Evdeki işlerin organize edilmesi, kızının yetiştirilmesi ve ilişkilerinin kontrol edilmesi gibi noktalarda belirleyici olur. Kendi söz sahibi olduğu alanlardan -yani, ev içinden, sanattan, edebiyattan- politikaya kaydığında ise kocasından tepki görür. Son kertede kamusal ve politik alan erkelere aittir.
Anna’yı dırdırcı eş, baskıcı anne, sevimsiz bir karakter gibi yorumlamak tehlikelidir. Hem dönemin koşullarına hem de kadının kendi çevresel koşullarına baktığımızda yaptığı pek çok jest “normal” karşılanabilir. Bu noktada kızını örnek bir genç kız olarak yetiştirmeye çalışması, ailelerine layık ideal bir damat arayışı ve soylu, terbiyeli, ahlaklı ve her daim bakımlı ve güzel olma kaygısı Anna’nın içinde toplumsallaştığı çevrenin taleplerinden bağımsız değildir.
Marya Antonovna
Ailenin tek çocuğu Marya 18 yaşında bir genç kızdır. Marya’nın annesinden çok da farklı bir yaşam tarzı olmadığı söylenebilir. Vaktinin çoğunu ev içinde annesi ile beraber geçirmekte, yakın dostlarla düzenlenen eğlence ortamlarına katılmaktadır. Gogol bize Marya hakkında pek fazla bilgi vermese de metne bakarak Marya’nın annesine göre daha empatik bir noktada durduğu söyleyebiliriz. Kendisine atfedilen kadınlık rollerini yerini getirmeye çalışsa da zaman zaman kalıpların dışında davranmakta ve kendince ayrışma yaşadığı noktalar ortaya çıkmaktadır. Hlestakov’un yazdığı romanlara dair yalanlarını ortaya çıkarması, annesinin kendisi üzerindeki belirleyiciliğini akıllı dil oyunları ile geri püskürtmesi gibi durumlar buna örnek verilebilir. Bu özellikleri ile Marya, oyunda az rastlanan nahif tiplerden birisi olarak yorumlanabilir.
Anna ve Marya arasındaki sürekli didişme durumu Anne ve kızın fikirlerinin uyuşmamasından kaynaklanır. Anne kızı üzerindeki otoritesini elinde tutabilmek için kendince doğru olanları savunur ya da dayatır. Kızın doğruları ise anneninkinden farklılaşmaktadır. Metinde kızın tavırları mantıklı gerekçelere dayandırılabilirken, annenin tavırları daha çok belli kalıplarla açıklanabilmektedir.
Anne ve kızın Hlestakov’la kurduğu ilişki
Oyunun başından itibaren hem anne hem de kız tarafından kasabaya yeni gelen müfettişe dair bir ilgi söz konusudur. Müfettişin mevkisi, yaşı, dış görünüşü merak edilmektedir. Müfettiş her iki kadın için de bir yükseliş basamağı olarak görülür. Anna için Hlestakov “kibar, kültürlü, soylu” tavırları ile kasabada karşılaşmadığı bir erkek modelidir. Bu yönü ile kocasından da ayrışmaktadır. Şehirlidir, kültürlüdür, “kadınlara nasıl davranması gerektiğini bilir”. Marya için de ideal bir damat adayıdır. Müfettişle evlenmek Marya’nın statüsünde ve dolaylı olarak da ailenin statüsünde bir yükselme anlamına gelecektir. Bu durum sözde müfettişi iki kadının gözünde de yüceltir. Hlestakov’la kurulacak ilişki kasabadan kurtuluş anlamına gelmektedir. Hlestakov onlar için şehir yaşamı, üst sınıfla kurulacak ilişkiler, lüks, eğlenceler anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla bu iki kadını –özellikle de anneyi- doğası gereği hoppa olarak yorumlamak koşullarını görmezden gelmek olacaktır. İçinde bulundukları toplumsal koşullar onları kendilerini bu yaşamdan kurtarabilecek bir erkeğe kur yapmaya ve kendilerini beğendirmeye sevk eder. Ayaklarına gelen bu fırsatı değerlendirmek için süslenir, hazırlanır ve kendilerini Hlestakov’a sunarlar. Bu durum kaymakamın da işine gelmektedir çünkü ideal rollerini fazlasıyla yerine getiren bir eş ve kıza sahip olan kaymakam için kadınların bu fazlasıyla önemli misafire her türlü hizmeti sunmaları ve onu en iyi şekilde ağırlamaları son kertede kaymakamın kazancı olacaktır. Ne de olsa Hlestakov’u hoş tutup teftişten kurtulmak için her yol mubahtır.
Bu noktada kızın tavrının annesinden farklılaştığını da vurgulamak gerek. Anne, “müfettiş”e kendini beğendirmeye çalışır. Bunun için sürekli onu pohpohlayıp yücelterek ona değer verdiğini göstermeye çalışır. Bunu yaparken aralarında ortaklık kurarak aslında kendisini de yüceltmektedir. Her ne kadar Hlestakov’un yalanlar söylediğini görse de bu bulunmaz fırsatı kaçırmamak için bozuntuya vermez. Kızı ise farklı bir yöntem izlemektedir. Hlestakov’a onun kusurlarını gösterir. Onunla ilgilenmiyormuş gibi yaparak “ulaşılmaz kadın”ı oynamaya çalışır. Bu yönelimin de yine dönemin ideal kadın imgesinden ayrışmadığını söyleyebiliriz. Bir Rus atasözünde belirtildiği gibi; “Görülen bakire bakırdır ama görülmeyen kız altındır.” Tıpkı Shakespeare’in Kressida’sının “ele geçtin mi kölesin, geçmedikçe sultan” demesi gibi, Marya da Hlestakov’dan uzak durup kendini ağırdan satma yönelimini benimser.
Her iki kadın da aslında erkek egemen bakışın kendileri için belirlediği rolleri icra etmeye çalışırlar. Fakat bu rolün kadınlar tarafından içselleştirilmeden icra edildiğini söylemek doğru olmaz. Kendilerine fayda sağladığı müddetçe sahiplenilebilir bir roldür ve sahiplenilir de.
Hlestakov krallar gibi karşılanmış, yedirilmiş, içirilmiş ve en son olarak da birlikte olabileceği kadınlarla tanışmıştır. Durumdan istifade etmek için aceleci davranır. Marya ile bir an evvel birlikte olmak ister. Marya’nın amacı ise onunla flört etmektir. Hlestakov kendisi ve ailesi için ideal bir eştir ve bu fırsatı kaçırmak istemez. Hlestakov’un kendisiyle ilgilenmesinden ve ona iltifatlar etmesinden hoşlanır ancak benimsediği “ulaşılmaz kadın” tipine sadık kalma doğrultusunda hareket eder ve daha ileriye gidilmesinden memnun olmaz. “Hafif kadın” durumuna düşmek onun için aşağılayıcıdır. Bu noktada Anna Andreyevna’nın olayların kendi kontrolünün dışına çıkmasından rahatsız olduğunu görürüz. Ayrıca Hlestakov ona da kur yapmaktadır ve kadın da bunu memnuniyetle karşılar. Ancak Hlestakov Marya’yı tercih ettiğinde bunu da kabul eder ve bozuntuya vermez. İçinde bulunduğu koşullarda tek isteği hayellerindeki yaşam tarzına ulaşmak, dilediğince eğlenmek, gezmek ve çevresindekilerce imrenilen bir saygınlığa sahip olmak ve tüm bunlara ulaşmak için de dönemin en cazip mekanı Petersburg’a yerleşmek olan Anna için her iki durum da kabul edilebilirdir. Sonuçta karşılarına çıkan bu ideal damat adayı da Petersburg için bir bilet işlevi görmektedir.
Kaymakamın bu ilişkilere dair tavrı ise yukarıda belirtildiği gibi çıkarcı bir yerde durmaktadır. Teftişten kurtulmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdır ve dolayısıyla karısının ve kızının Hlestakov’a yakın davranmasından rahatsız olmaz. Ayrıca Marya’nın Hlestakov’la evlenmesi kendisi için de koşulların değişimi ve sınıf atlama anlamına gelmektedir ve müfettişle kuracağı ilişki kendisini güçlendirecektir. Dolayısıyla Marya babası için çıkarları doğrultusunda kullanabileceği bir nesne olmaktan fazla bir şey ifade etmez.
Kaynakça
- Atkinson, Dorothy. “Society and the Sexes in the Russian Past”, Women in Russia, ed. Dorothy Atkinson, Alexander Dallin, and Gail Warshofsky Lapidus, p.3-38. Stanford, Calif.: Stanford University Press.
- Lindenmeyr, Adele. Public life, Private Virtues: Women in Russian Charity, 1762-1914, Signs, 18:3 (1993, Spring) p.562
- Stites, Richard. Women and the Russian Tradition, The Women’s Liberation Movement in Russia: Feminism, Nihilizm and Bolshevism, 1860-1930. p.3-25. Princeton, N.J.: Princeton University Press.