Çalışmalarını Diyarbakır Raman Kültür Merkezi'nde yürüten Kenan Doğu ile üretimleri, çalışma perspektifleri, Kürt Tiyatrosu ve bölgedeki koşulları üzerine görüştük.

Kürt tiyatrosunu Türkiye bağlamında ele aldığımızda 15 yıllık bir kurumsal geçmişten bahsedilebilir. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce nasıl başladı, daha çok neye dönüktü?

Bu politik bir cevap olacak ki gerçeği de yansıtıyor. Diğer toplumlara ve uluslara baktığımız zaman özellikle devrimden önce sanatsal gelişimlerin önde olduğunu görüyoruz. Özellikle Fransa, Rusya, İtalya'yı örnek gösterebiliriz. İtalya'da Orta Çağı bitiren Rönesans hareketleri var. Bunlar sanatsal anlamda bir çıkış yaratmışlardır ve bu sanatsal faaliyetler beraberinde devrimleri doğurmuştur. Kürdistan'dakine baktığınız zaman ise devrimin beraberinde sanatı çıkardığını görürüz. Kürt sanatının belki de fazla gelişememesinin temel nedeni budur. Biraz daha açarsak, örneğin Rusya'nın Dostoyevski'leri, Tolstoy'ları, Gorki'leri var. Bunlar sanatsal faaliyetleriyle beraber devrimi getiriyorlar. Fransa'da J.J. Reausseau, Voltaire, Cicero var. Bunlar sistemlerin, 'yaramaz çocuklar' olarak nitelendirdikleri kişiliklerdir. Orta Çağ'da özellikle İtalya'da başlayan Rönesans hareketleri yine beraberinde bir etki yaratmıştır. Ama Kürdistan'daki biraz daha farklı bir olaydır. Kürdistan'da silahlı mücadeleyle birlikte, (PKK'nin ortaya çıkışıyla birlikte) ulusal bir bilinçlenme oluştu. Buradaki koşullar çok farklıydı. İnkâr edilmiş, kimliksiz bırakılmış, kendinden utanç duyan bir Kürt vardı. PKK olayı, bu kötü tarih dediğimiz şeyin ya da Kürdün kendinden utanç duymasının önüne geçti. Kürt, artık ben dilimle, kimliğimle, kültürümle varım diyebildi. Siyasal anlamdaki başarılar, sanatsal başarılarla tam pekiştirilemedi. Silahlı mücadele sanat alanının önünü açmıştır, buna vesile olmuştur. Dünyadaki örneklerinden farklı tarafı budur. Bizde sanatın gelişememesinin de tek nedeni budur diyebiliriz. Dünyaya baktığımızda önce sanat sonra beraberinde siyasal anlamda çıkışlar oluyor. Ama burada siyasal bir hareketlilik sonra sanatsal bir çıkış başlıyor. Bu anlamda yavaş yavaş da gelişecektir.

Yani Kürt tiyatrosu, Kürt politik mücadelesi için bir anlamda bir araç gibi mi ele alındı? Bu şekilde mi değerlendirmek gerekir?

Kürt politik mücadelesinde, kültür merkezleri ilk açıldığı zaman, bunlar açıkçası devrim için hepsi birer araçtı. Sanat da bir araçtı ama bugün özellikle son 6 yıllık süreçten sonra, bölgede yavaş yavaş bir zihniyet değişimiyle birlikte, sanat artık ana amaç haline gelmiştir. 10 sene evvel her şey devrime hizmet eden bir araçtı. Doğrudur. Ama bölgede özellikle Kürt tiyatrosunda gelişen şey 'Sanat hem halk içindir hem de sanat içindir' yönündedir. Sanat halkı kültürel sanatsal anlamda geliştirirken, bir anlamda da sanatı geliştirmek zorundadır. Çünkü bunlar halen yeni yeni başlayan şeylerdir. Kendi kimlikleri, kendi özgürlüklerini kendi kültürel ve sanatsal haklarını kazanamamış bir halk için bu anlaşılır bir şey. Ama bir halkı var eden şeylerden bir tanesi kültür ve sanattır, dildir, kimliktir. Bu ana amaç haline gelmelidir. 6 yıllık gelişmelerin etkisiyle sanat artık bir amaç haline gelebilmiştir.

Kürt tiyatrosunun son 6 yıllık seyrini nasıl değerlendiriyorsunuz? Öncesinde devletle ciddi karşılaşmalar yaşanarak sürdürülen bir tiyatro vardı. MKM'ler özelinde böyle bir durum olduğunu biliyoruz. Son 6 yıldır ne yönde çalışmalarınız oldu?

Kürtlerde, özellikle biz boyutlu söylersek, 6 yıl içinde bölgede bir kitaba sarılma, öz değerlere, kültüre yönelme oldu. Kültürü ve sanatı olmayan bir halk, halk değildir felsefesiyle hareket ediyoruz. Halkları da ulusları da ayakta tutan kültürel ve sanatsal değerlerdir. Biz bu açıdan bakıyoruz. Şu an tıkanmış siyasetin önünü kültürün ve sanatın açabileceğini düşünüyoruz. Kürt tiyatrosunun bir Rus tiyatrosuyla, İtalyan, İngiliz tiyatrosuyla yarışır konuma veya daha iyi bir konuma gelmesini istiyoruz ve buna da inanıyoruz. Nasıl ki dünya İngiliz, Rus, Alman, İtalyan tiyatrosundan besleniyorsa, bunları kendine örnek aldıysa, burada gelişecek tiyatro anlayışı ve tiyatro akımı da tüm dünyayı etkileyecektir. Çünkü halen diğer dünya devletlerine kıyasla sanatsal ve kültürel anlamda işlenmemiş bakir topraklardır. Burada nice yılların, değerlerin, birikimleri vardır. İnsanlığa beşiklik etmiş, sahiplik etmiş bir coğrafyadır burası. Mezopotamya kadim topraklardır. Buradan tüm bilimsel buluşlar ve kültürel sanatsal anlamdaki gelişmeler nasıl başta dünyaya yayıldıysa yine eskiden olduğu gibi tekrar buradan dünyaya yayılacaktır Kürtler de bunu yapabilir. Mezopotamya dünyanın merkezi konumundadır. Ortadoğu'da gelişen bir şey dünyayı etkileyebiliyor, özellikle siyasal ve kültürel-sanatsal anlamda. Siyasal anlamda baktığımızda, Amerika'nın Irak'a müdahalesi tüm dünya dengelerini alt-üst etmiş durumdadır.

6 yıllık çalışmamıza baktığımız zaman bunlar biraz yetersiz geliyor. Kürt tiyatrosu kendi rengini henüz yakalayabilmiş değil. Kürtlerde iyi düşünceler iyi fikirler var, ama bunu pratiğe geçirme anlamında bir sorun var diye düşünüyorum. El yordamıyla bazı şeyler yürümüyor. Bir şeyler yapılmak isteniyorsa akademik anlamda eğitimler alınmalıdır. Her ne kadar 15 yıldır tiyatroyla uğraşan arkadaşlarımız olsa da, biraz deneme yanılma yoluyla yapıldı işler. Onlar deneme yanılma yoluyla gittiler ama, yazılı bir kaynak bırakmak gibi bir huy yok bizde. Bu biraz son bir-iki senede gelişen bir şey ama biraz geç kalınmış bir şey. 15 sene önce arkadaşlar başladılar, biz onlardan 10 sene sonra başladık ama biz tiyatroya başlarken yararlanabileceğimiz, kaynak alabileceğimiz herhangi bir materyal yoktu. Kürtlerde özellikle eksik kalan taraf budur. Sözlü edebiyatı, sözlü halden çıkarıp yazılı hale getirecek çalışmalar yapmalıyız. Kürt Enstitüsü'nün başlattığı, kısa öykülerin ya da annelerin, kültürel öğelerin kitaplaştırılması gibi düşünceler var. Tiyatroyla uğraşan insanlar olarak, özellikle akademik anlamda eksik kalıyoruz. Örneğin bir tiyatro konservatuarını bitirmiş değiliz. Sürekli konservatuarı veya üniversiteyi baz almak gerekiyor anlamında söylemiyorum ama belli bir ön eğitimin olması gerekiyor, yoksa deneme yanılma yoluyla belli bir saatten sonra insanlar sıkılır. Eğitim alınmadığı zaman bir yere kadar gelir, ondan sonrası tıkanmaya neden olur. Bu tıkanma çıkmazlara neden olur. MKM'lerde gözlemlenen şey tıkanmadan dolayı grupların dağılması gibi bir durumdur. En ufak sözden dolayı sorun çıkması ve grupların dağılması gibi bir durum var. Çalışmalar biraz daha akademik bir çerçeveye oturursa daha gelişkin olur. Yok mudur konservatuarı bitiren Kürtler, vardır muhakkak. Yok mudur iyi tiyatro gruplarında yer alan Kürtler, vardır mutlaka. Ama bu Kürtlerin yüzlerini biraz da bölgeye yöneltmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Öyle olmalıdırlar. Eğer buradaki insanların sanatlarını yapacaklarsa, bu insanların acılarını ve sevinçlerini kendi içlerinde hissetmedikçe başarılı olacaklarını tahmin etmiyorum. Ben bir insanı tanımazsam ona ne vereceğimi de bilemem. Tamam Kürttür, şu özelliklere sahiptir ama ayrıntıları bilmek için bu insanlarla kalmak da gerekiyor. Kürtlerin bir özelliği vardır, kendilerini görmedikleri bir sanat eserini sahiplenmeleri zor olur. Kendilerini görecekler sonra ona göre bir sahiplik duygusu da gelişir. Sahiplik duygusu geliştikten sonra da o sanatı öyle kolay kolay bırakmazlar. Zirveye çıkarmak için de ellerinden geleni yaparlar. Temel espri biraz budur işte. Kürtler kendi acılarını sevinçlerini, kültürlerini orada görecekler. Örneğin küfür dili Kürtçe'de bayağı hâkimdir. İnsanlar tiyatro oyununda o küfrü duyduğunda bile bir sahiplenme oluyor, bu benim dilimdir diyor. Kürtlerdeki komedi oyunlarına bakın, genelde küfürlü temalar ön plandadır. Kürtlerin küfürleri incitmiyor da, insanlar alışkındırlar. Kaba da değil, insanlar alışmıştır.

Kendi grubunuzun çalışmalarından bahseder misiniz? Kaç yıldır tiyatroyla uğraşıyorsunuz?

Ben 7 senedir tiyatro yapıyorum. MKM'nin Mersin şubesinde tiyatroya başlamıştım. Daha sonra Diyarbakır'a gelmemle birlikte bir grup kurma çalışmasına başladık. Bu grup 5. yılını doldurdu. Grubumuzun adı Roja Avesta. İlk başta hepimiz üniversite öğrencileriydik. Sonra bitti okullar, grup çalışmalarına devam etti. Kürtlerde tiyatral olarak ilk kurumlaşan tiyatro grubudur da diyebiliriz. Biz 2000 yılının Ocak ayında çalışmaya başladık, bugüne kadar 5 oyun ve 40 skeç çıkardık. Şu an 12 kişilik bir kadroyla tiyatro çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Tiyatro yapan Kürt kurumlarının bir araya geldiği herhangi bir dayanışma veya tartışma platformu var mı? Böyle bir şey hiç gündeme geldi mi?

Açıkçası 14 senedir olmadı. Son bir senedir konferans kararlarımızda bu konu geçiyor. Dışarıda tiyatro yapan dost çevreler ve akademisyenlerle oturup ortak bir platformda birleşme gibi bir düşüncemiz var. Alabileceklerimizi alalım, verebileceklerimizi verelim, ortak bir paydada bir buluşma noktası yaratalım. Çünkü eğer sanat gelişecekse, çok-seslilikle, çok-renklilikle gelişir. Sadece 'ben'le gelişmiyor, 'biz'lerle gelişir. Böyle bir kararımız var. Çalışmalar daha evvelden İstanbul merkezliydi. Ama son dönemlerde bölge bu çalışmaların merkezi konumuna gelmektedir. Diyarbakır'da 5 yıldır festival yapılıyor ama pek yeterli olmuyor. Dünyanın çok ünlü tiyatrocuları da geldi buraya. Mesela dünyanın en büyük ustalarından birisi Arsen Paladov buradan geçti. Kısıtlı bir zamanda, 10-15 günde de pek bir şey olmuyor. Geçen sene Can Şenliği'nin hocası gelmişti. Bu sene biraz daha farklı oldu. Hem Kürt tiyatrosundan hem de Türk tiyatrosundan temsilciler geldiler. Bir akademi çalışması da var, özellikle Diyarbakır merkezli. Bu akademi çalışmasının kurulmasıyla birlikte biraz daha profesyonel, yani tam anlamıyla profesyonel bir sanata geçilecektir. Kürtler olarak sanat yapma konusunda şunu anladık: Akademik bir çalışma olmadan profesyonel bir sanat yakalanamıyor. Bu iş el yordamıyla yürümüyor. Bu yönde çalışmalar var. Yanılmıyorsam akademi bu sene içinde kurulacaktır. Akademide kültürden çok sanat olacak. Müziktir, tiyatrodur, ressamlıktır, heykeltıraşlıktır, halk danslarıdır, bir nevi konservatuar tarzında olacak. Akademi bir üniversite gibi olacak ama devlete bağlı olmayacak, Kürtlerin kendi elleriyle açtığı bir akademi olacak. Bunun temeli teorik olarak bitti, proje olarak da bitti. Finans anlamında arayışlar var. 2006'da bu çalışma bitecektir.

Çocuklarla yaptığınız çalışmaları ve gözlemlerinizi biraz anlatır mısın?

21 tane çocuk var. Bu çocuklarımız 3 senedir yetişiyorlar. İşi çocuklardan başlatmak gerekiyor diye bir düşünce vardır. Bizde işi temelden almak istiyoruz ve onları belli bir seviyeye getirdikten sonra, profesyonel anlamda çalışmalarını başlatmak temel amacımız. Çocuklarla ilgili çalışmalarımız Yaratıcı Drama, oyunculuk, bedenin dili, kültür-fizik, sahne bilgisi vb' Çocuklarda tiyatronun etkisi daha erken görülmekte, örneğin sosyalliği en önce tiyatral çalışmalarla beraber onlar yakalamaktadırlar. Ya da kendini ifade etmede kendini bariz olarak gösteriyor.

Diyarbakır'da veya turnelerde seyirciler oyunlarınızı nasıl karşılıyor, ne gibi eleştiriler alıyorsunuz?

Tepkiler oyundan oyuna değişiyor. Bizim Tufan ve Umudun Sancısı adlı oyunlarımız vardı. İkisi de Türkçeydi. Umudun Sancısı kadının tutsak edilişi, köleleştirilmesi ve günümüzde özgürlüğe adım atmasını anlatıyordu. Tamamen kadını işliyordu. Tufan da bildiğimiz tufan. Tufan'ın kopma gerekçelerini, insanların dostluk, arkadaşlık kavramlarını sorguladığımız bir oyundu. Hatalar nerde yapıldı, bunu sorguluyorduk. Seyirciye soruların peş peşe sorulduğu bir oyun olduğu için, biraz da felsefi bir oyun olduğu için seyirci tarafından pek anlaşılmadı. İnsanlar gelip izliyorlardı ama bizim yanımızda yorum yapmamaları, dışarıda biz fazla bir şey anlamadık demeleri bizi halkçı tiyatroya yöneltti. Sol û Seri'yi bu yüzden seçtik. Kürtlerin yaşamını anlatır, herkesin anlayabileceği bir dili var, komedidir. Oyunlarımızı normalde 2500-3000 kişi izliyordu. Birden 10 bin-15 bin insanın izlemesi tamamen farklı oldu. Kürtçe olması da çok önemliydi. Seyirci bunları yapın dedi, bizim istediğimiz bunlardır. Diğerlerini yaptığınız zaman fazla anlamıyorduk ama bir şey de demiyorduk dediler. İstediğimiz buydu, biz olalım, bizim kültürümüz olsun dediler. Genelde bu tarzı istiyorlar. Ama hep böyle devam edeceğiz diye bir şey de yok. Tiyatronun gücüne inanıyorsak, tiyatro beraberinde onları da değiştirecektir, kendini de yenileyecektir. Hani diyoruz ya, tiyatro sürekli bir devrimdir, devrim olayıdır, her zaman kendini yenileyen bir şeydir. Bu önce halkçı çıkışla olur. Sonra insanlar belli bir bilinç seviyesine geldiğinde, tiyatro zaten kendi kendini değiştirmek zorunda kalacaktır. Bildiğimiz gibi ulusallığı yakalamayan bir sanatın evrensel kapıları zorlaması zordur.

Metinleri kendiniz mi yazdınız?

Sol û Seri dışındaki tüm oyunlar bizim yazdığımız oyunlardır. Genelde oyunlarımızı kendimiz yazıyoruz. İlerici Üniversite Gençliği diye bir başka oyunumuz daha vardır, üniversitede okuyan öğrencilerin yaşamını eleştirel ve mizahi yönden ele alan oyundur, biz yazdık. Ayrıca, Dünyanın Tüm Vahşileri Birleşin, savaşın insanlığa getirdiği kötülüklerin anlatıldığı oyundur, bunu da biz yazdık.

Biz İstanbul'da MKM'den senin bahsettiğin tarzda seyirlik oyunlar izledik. İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu'nun şenliğinde oynamışlardı, genel bir beğeni görmüştü. Sonra MKM bu tarzdan uzaklaştı.

İstanbul MKM'yle anlaşamadığımız nokta burası. Onlar klasik tiyatroyla Kürt tiyatrosunun gelişebileceğini ve izleyicinin değişebileceğini savunuyorlar, ama biz halkçı tiyatroyla bir şeylerin yapılabileceğinden yanayız. Anlaşamadığımız, bir iki senedir tartıştığımız olay da bu. Onlar bu düşünceye nasıl geldiler bilmiyorum ama bu festivalde getirecekleri oyunlar seyirlik oyunlardır. Se Sêv Bi Nanek diye daha evvelden oynadıkları seyirlik oyunlarını getiriyorlar. Girav'la, Prometheusê Zincîrkirî ile geldiler ama açıkçası pek tercih edilmediler. Kürt tiyatro izleyicisi halkçı komedi tarzını istiyor. Trajedi istememelerinin bir nedeni dilin ağırlığıdır. Hem de diyorlar ki, biz bu coğrafyada 15, 30 hatta 80 yıl boyunca büyük trajediler yaşadık, artık oyunlarımızda trajedi görmek istemiyoruz. Yeterince acı çekmişsek, en azından sanatsal şeylerde gülebilmeliyiz, eğlenebilmeliyiz diyorlar. İşte bakış açısı biraz bu. İstanbul'la anlaşamadığımız, eleştirdiğimiz, onların da bizi eleştirdiği nokta halkçı ve klasik tiyatro arasındaki tartışmadır. Yakında bir tiyatro konferansı var. Halen tartışma devam ediyor, henüz bir netlik kazanmamış. Herhalde konferansta artık Kürt tiyatrosuyla uğraşanların ortak bir kararı çıkacak ve ona göre başlanacak. Kürt tiyatrosunun nasıl bir tarzda ilerleyeceği önümüzdeki günlerde netlik kazanacaktır.

Biz tiyatromuzun temelini Kürt öykülerinden almaya çalışıyoruz. Çünkü bu topraklarda hala tiyatro nedir bilmeyen insanlar var. Diyarbakır'da bir anket yaptığımız zaman şundan emin olabilirsiniz ki, korkunç bir sonuç çıkacaktır. Diyarbakır, her ne kadar kültür ve sanat anlamında gelişen bir şehir olsa da, festivallerle gündemde olsa da, halen yüzde 60'ı tiyatronun ne olduğunu bilmez. Bu insanların tiyatroya katılması için özellikle öz değerlerden beslenme diye bir olaya girmemiz gerekiyor. Hani diyoruz ya, ağacın kendi köklerinden beslenmesi gerekir. İşte öyle. Tiyatronun bu insanların acılarını ve sevinçlerini yansıtması gerekiyor diye düşünüyorum.