BGST/Tiyatro Boğaziçi olarak politik tiyatro bağlamında yakın dönem Almanya tiyatrosunu incelemeye karar verdik. Bu tartışmalara Ostermeier’in “Bir Halk Düşmanı” ve “Hamlet” yorumları üzerinden başladık. Aşağıdaki yazıda İbsen’in Bir Halk Düşmanı hakkında yaptığımız değerlendirmelerimizi bulabilirsiniz:
***
“Bir Halk Düşmanı” bu sene İKSV tiyatro festivalinde sergilenmiş ve seyirci tarafından ilgiyle karşılanmıştı. Özellikle seyirciyi de oyuna dâhil eden oyunun içerisindeki forum bölümü pek çoklarının aklında kalmıştı. Gezi Direnişinden bir sene sonra çevresel bir temayı barındıran iktidar ilişkilerini konu edinme bağlamında politik bir içeriğe sahip oyun, İstanbul’da elinde olmadan bir sansasyona da neden olabilmişti. Bunda, ülke gündemine has bazı ufak jestlerin oyuna yerleştirilmesi[1] ve interaktif forum bölümünde İstanbul seyircisinin güncel politik meseleleri açıkça dillendirmesinin payı vardı. Yeni Şafak Gazetesi, eseri “Alman Oyunu” olarak niteleyip halkı provoke etmeye gelmişler diyerek provokasyon dahi yapmıştı.
Oyun hakkındaki değerlendirmelere geçmeden önce içeriğin daha rahat anlaşılabilmesi için oyunun öyküsünden kısaca bahsederek işe başlamayı uygun gördüm:
Bir Halk Düşmanı /H. İbsen
Oyunun öyküsü son derece idealist bir hükümet tabibi olan halk sağlığından sorumlu Dr. Stockman etrafında dönmektedir. Doktor, kasabası için şifa ve gelir kaynağı olabilecek kaplıcalara yönelik proje geliştirilmesinde sorumluluk almıştır. Fakat kaplıcaların suyunun döküldüğü plajda artan hastalık vakalarından işkillenip kaplıcaları gizliden takibe alır. Ve kaplıcaların şifa ne kelime adeta mikrop saçtığını öğrenir. Kaplıcaların suyunu kirletense yakınlarında bulunan deri fabrikalarıdır. Doktor, kendi elleriyle hazırladığı bu felakete siper olmak için kaplıcaların zararlarını ifşa eden bir makale kaleme alır ve bunu arkadaşlarının yürüttüğü yerel gazetede basmaya karar verir. Fakat bu kararından sonra dost ve “kardeş” bildikleri kendisine tek tek sırt çevirirler. Başlarda, dostları doktorun kararından dönmesi için ikna yolunu denerler. Dr. Stockman dediğim dedik çaldığım düdük takılınca bu sefer ona köstek olmaya çalışırlar. Doktorun dik duruşu, başat çoğunluk dediği halkın kendi yanında yer alacağına dair sarsılmaz inancından beslenmektedir.
Öte yandan, kaplıcalar kasabanın belli başlı sermayedarlarının göz bebeğidir. Gerçekte mikrop yuvası olan kaplıcaların ilerde turist cenneti olacağı hayal edilmektedir. Malum, İskandinav ülkesinden bahsediyoruz. Yaz kış soğuk bu memlekette o sıcacık kaplıcalar tam bir çekim merkezi olacaktır. Hülasa, kaplıca projesinin fiyasko ile sonuçlanması bilumum kodamanın maddi çıkarlarının köküne kibrit suyu dökmek anlamına gelir.
Dr. Stockman bu ilkeli tavrının karşısında en başta belediye başkanı Peter Stockman’ı bulur. Peter, doktorun kardeşidir diyelim siz “kara taş” anlayın. Dr. Stockman ve kardeşi ahlaki açıdan tam anlamıyla zıt kutuplardadır. Kardeşinin halkı bilinçlendirme yönündeki hırsı karşısında Peter’ın gözü o kadar döner ki öz kardeşini kasabadaki görevine son vermekle tehdit eder. Çıkarları, kardeşinin ve ailesinin dahi üstündedir ve kendisi paranın dini imanı yoktur sözünün cisimleşmiş hali gibidir. Bu arada Dr. Stockman’ın yazdığı makalenin kamuoyuyla buluşması, Peter’ın da araya girmesi sayesinde gazeteci dostları tarafından engellenir. Medyanın bildik tavrı gerçekleşince sistem savunma stratejilerini eksiksiz tamamlamış olur.
Etrafındaki çember daralırken Stockman ailesi yekvücut olmaya başlar. Bn. Stockman önceleri küçük çocuklarının geleceğini riske atmakla suçladığı kocasının ani bir kararla yanında yer almaya başlar. Bunda gazetede gördüğü kirli ilişkilerin payı büyüktür. “Babasının kızı” Petra da Dr. Stockman’ın saflarındadır. Onun bu yöndeki kararındaysa oportünist gazeteci Hovstad’ın ilkesiz yayıncılık anlayışından tiksinmesi etkilidir. Zira Hovstad halkı afyonlayacak bir içeriğe sahip İngilizce bir kitabı çevirmesi için Petra’ya teklif sunmuştur. Aslında bu teklifin altında Hovstad’ın Petra’ya duyduğu ilginin payı da büyüktür. Bu kokuşmuş teklif Petra duvarına çarpar ve ters teper. Petra Hovstad’la yakınlaşmak bir yana Hovstad ve onun takımından olan herkesten iyice uzaklaşır ve babasının davasındaki aktivizmi kamçılanır.
İşler sarpa sarmaya başlayınca kaplıcalar konusunda bir halk forumu düzenlenmesine karar verilir. Dr. Stockman burada raporlarını açıklayacaktır. Ancak bu halk buluşmasında Dr. Stockman’ın karşısında kardeşi ve arkadaşları değil, manipülatör bir belediye başkanı ve arsız bir medya gücü bulunmaktadır. Doktorun konuşmasını sürekli sabote etmeye çalışırlar. Bu arada Peter Stockman kartını sona saklamıştır: Kaplıcaların mikrop yuvasından arındırılması için harcanacak para halkın sırtına vergi olarak geri dönecektir. Yani Dr. Stockman’ı dinlemeye gelen halka kırk katır mı kırk satır mı sorusu ima edilir. Stockman bu darbeye, gemileri yakarak karşılık verir ve herkesi ters köşeye yatırır. Kaplıca konusunun tali bir mesele olduğunu asıl mikrop yuvasının yönetici zümreler ve onların kuyruğuna takılan halk yığını olduğunu iddia eden karanlık bir konuşma yapar. Halk bu sansasyonel konuşma karşısında şoktadır. Halkın çıkarlarını düşünen âlim halkın suratına okkalı bir şamar atmıştır. Forumda bir oylama gerçekleşir. Oylama pek doğal olarak Dr. Stockman’ın “Bir Halk Düşmanı” olarak tanımlanması ile nihayete erer. Bu arada eleştirisini daha derine batırmak için İbsen mizahın biley taşından istifade eder. Oylamada doktor lehine bir kişi oy atmıştır. O da ortalıkta dolanan sarhoşun tekidir.
Oyunun sonu hepten trajikomik bir hal alır. Aile her cepheden yenilgiyle döner. Petra okulundan atılmış, küçük kardeşleri okulda akran zulmüne uğramıştır; Dr. Stockman’ın en yakın dostu Kaptan Hopster dahi armatörü tarafından işten atılmıştır. Dr. Stockman kasabadan pılını pırtını toplayıp gitmeye karar verir. Bu kasabada “insanlık namına” yanında sadece ona evini açan Kaptan Hopster kalmıştır. Fakat tam her şey bitti derken doktorun inzivaya çekilmiş kayınpederi Morten Kiil “ben bu oyunu bozarım” misali kavganın ortasına atılır. Meğerse kendisi kaplıcaların suyunu kirleten deri fabrikalarının büyük hissedarlarındanmış. “Herkes birbirini yesin, ortalık bana kalsın” misali sinsice bir uykuya yatmıştır. Dedikodular yüzünden değeri düşen kaplıcaları deri fabrikalarındaki hisseleri karşılığı satın alır. Kaplıcaları ucuza kapatan sinsi ihtiyar Dr. Stockman’a “al ve yürü” der ve hisseleri ona bırakır. İhtiyarın da arsızlığa ortak olmasıyla kaplıcaların zehrinin tüm insani ilişkilerin her hücresine sızdığı hissedilir. Kucağına bırakılan bu karar sonrası Dr. Stockman bu sefer bizi şaşırtmaz. Teklifi elinin tersi ile reddeder. Ve İbsen doktorun ağzından şu sloganı atar: “Dünyada en güçlü insan en yalnız durandır!”
***
Oyunun öyküsü kabaca bu şekilde özetlenebilir… Ostermeier’in yorumu bahsine geçmeden önce İbsen hakkında da bir kaç kelam etmek gerekir diye düşündüm. Bu konudaysa sözü İbsen’i Türkiyeli seyirci ile ilk buluşturan tiyatrocuya, Muhsin Ertuğrul’a bırakmayı uygun gördüm. Yaşadığı dönemde halkın ucuz vodvil ve kaba güldürüyle oyalatıldığına inanan Muhsin Ertuğrul dimağları açması için İbsen’i adeta bir ilaç gibi görür; ataerkil, baskıcı gelenek yapısını eleştirdiği Hortlaklar adlı oyunu 1928 yılında İstanbul’da oynatır. Bakalım kendisi İbsen hakkında neler demiş:
“İbsen, İskandinavya’dan Avrupa sınırını aşan ilk askerdir. Edip asker. Shakespeare ve Moliere’den beri böylesine dünyaya ün salmış bir dahi bulmak güçtür. Toplumsal bir devrimin her şeyden önce gerekli olduğunu bildiren bu Norveçli ihtilalci, düşüncelerini şimdiye değin kimseye nasip olmayan bir biçimde bütün dünyaya dinlettirmenin yöntemini bulmuştu. Şimdiye kadar tiyatro yazınında hiçbir yazar gelmemiştir ki, bu kadar sanatla karışık, derin felsefeleri her sınıfa anlatabilsin. İbsen ortaya ölçülmüş bir düşünce koymaz; herkes ondan kendi bilgisi ölçüsünde yararlanır. Başarılı olmasının başlıca tılsımı budur zaten. Özellikle tiyatroda felsefe, düşünce çoğu kez yavan kalır. Fakat İbsen’in yapıtlarında hiç de öyle değildir. Ne yavan kalır, ne de can sıkar. “[2]
Muhsin Ertuğrul’un 1920′lere ait satırlarındaki “şimdiye değin” vurgusuna dikkat edelim. Burada İbsen’in alameti farikası gizli… Oyunlarında orta sınıfın gündelik yaşamını bir “vaka çalışması” titizliğinde ele alan İbsen, makro dünyayı bir küçük odaya küçültür. Böylelikle tiyatroyu doğrudan yaşanılan çağa, gündelik yaşama dokundurma dönemecinde kritik bir müdahalede bulunur. Kendi dönemi için yeni ve avangart bir tavırdır.
Bu kısa İbsen bahsinin ardından gelelim asıl mevzuya, yani Ostermeier’in “Bir Halk Düşmanı” yorumuna… Ostermeier’in oyuna yaptığı müdahaleleri şöyle sıralayabiliriz:
*Oyun Almanlaştırılarak günümüze uyarlanmış. Dr. Stockman ve eşi kırklarında değil gençlikten yeni sıyrılmış orta yaşlara merdiven dayamış Alman orta sınıf bir aile haline getirilmiş. Dr. Stockman orijinal metinde neredeyse ilahlaşan bir figür. Ancak Ostermeier’in doktoru sakar, elindeki dosyalara dahi sahip çıkamayan hafif çılgın profesör pozlarında olan bir karakter…
*Ailenin yaşları küçültülünce ortaya yeni çocuk sahibi olmuş bir çift çıkmış. Büyük kız Petra oyundan atılmış sanki oyundaki işlevi ve konumu Dr. Stockman’ın eşi Bn. Stockman’a zerk edilmiş. Orijinal metinde küçük burjuva ahlakı kalıpları içerisinde iffetli bir kadın tipi olan Bn. Stockman yerine, bebek bakımı ve çalışan kadın rolünü bir arada yürütmeye çalışan modern ve tanıdık bir kadın tipi ortaya çıkmış. Doktor ile aralarında bebeğin bakımı ile ilgili üstü örtülü bir gerilimin olduğunu da bir kenara not etmek gerekiyor. Çünkü Dr. Stockman aile ve ev işlerinde acemi ve de ilgisiz olarak tanımlanıyor. Bu, oyunun güncellenmesi bağlamında yapılan basit ama anlamlı müdahalelerden biri…
*İbsen’in yorumundaki kasabanın entelektüel sohbet çevresi güncellenmiş. Doktorun arkadaş çevresi kökü gençlik yıllarına dayanan ahbaplar haline getirilmiş. Hovstad, Billing, Dr. ve Bn. Stockman, evlerinde amatör olarak dizayn ettikleri stüdyoda müzik yapıp kaydediyorlar. Ostermeier bir söyleşisinde bu konuya yönelik olarak şunları belirtmiş: Alman gençlerinde İngilizce müzik dinleme ve üretmenin yaygın olduğunu bu yorumun da özellikle genç ve orta yaşlı seyircinin ilgisini çekme amacını taşıdığını söylüyor. Genç kitleye seslenme meselesinin ekibin gelenekselleştirdiği bir husus olduğunu da belirtelim.
*Kaptan Hopster tipinin oyundan atılması da yapılan temel müdahalelerden biri. Almanlarda deniz mefhumunun anarşizan bir imge barındırdığını söyleyen ve kaptanı folklorik bir öğe ve nostaljik bir figür olarak tanımlayan Ostermeier, böyle bir figürün Almanya’da yer aldığına inanmıyor. Kaptan Hopster’in kendi evini bir mağdur ile paylaşarak yaptığı dayanışma teklifi, İbsen’in oyunundaki iç ferahlatan ciddi bir eylem. Hatta orijinal oyunda kaptan, evini Petra’nın hayalini kurduğu butik alternatif okul rüyasını gerçekleştirmesi için de kullanıma açar ancak Petra bu yönde bir cesarete ve maddi koşullara sahip olmadığına inanmaktadır. Sisteme alternatif bir yaşayış kurma meselesi, Ostermeier’in Almanya’da böyle bir gerçekliğin olmadığı iddiasıyla oyundan tasfiye edilmiş. Bu jesti Almanya’nın toplumsal ve politik koşullarına dair ipucu mahiyetinde not edip geçelim.
*Orijinal metinde oportünist bir karaktere sahip gazeteci Hovstad Petra’ya bir kitap çevirmeyi teklif ediyor. Ancak Petra kitabın gerici fikirlere sahip olması nedeniyle kitabı çevirmeyi reddediyor. Orijinal metindeki bu politik-ahlaki tartışma ise şu şekilde güncellenmiş: Kitap çevirme teklifi, makale çevirme teklifine dönüştürülmüş. Sözde bilimsel makale aslında bir ilaç şirketinin gizil reklamını içeren bir karaktere sahip hale getirilmiş. Oyundan atılan Petra karakterinin çeviriyi reddetme jesti ise Bn. Stockman’a devredilmiş. Orijinal metinde Hovstad, Petra’ya platonik bir aşk içerisinde. Bu yönelim Bn. Stockman’a çevrilmiş ve oyuna kaçamak bir aşk ilişkisinin varlığı yerleştirilmiş. Bu kaçamak ilişkinin oyunda belirgin bir yere bağlanmaması kafalarda kadın dramaturjisi açısından bir soru oluşturabilir. Fakat bu aldatma jestini hazırlayan bir aile tablosunun da oyun boyunca inşa edildiğini not etmek gerekiyor. Kadının ev içerisindeki çaresizlikleri[3] üst üste dizildiğinde aldatma jestini çevreleyen bir toplumsal arka plan kuruluyor. Bu sayede Hovstad ve Bn. Stockman’ın yakınlaşmasında iffetsiz bir kadın yorumunun ortaya çıkmasına izin verilmiyor. Ayrıca bu müdahaleyle muhalif çevrelerde de rastlanabilen samimiyetsiz, içtenliksiz ilişki biçimine yer verilmiş oluyor. Bu anlamda oyundaki yeni kadın yorumunun İbsen metninde yer alan kadın dramaturjisini derinleştirdiği söylenebilir. Çünkü orijinal metinde Bn. Stockman figürü bir ölçüde tek yönlüdür. Kocasının aktivizmine destek olurken kadınlık rolünün sınırlarının da farkındadır. Süreç boyunca kocasının hemen ardında koşturmayacak; evinin penceresinden ona destek olacaktır.[4]
*Ostermeier yorumunda Dr. Stockman’ın kayın pederi Mortin Kiil ise bir kuşak öncesinin iktidarını temsil edecek şekilde yorumlanmış. Alman kurdu köpeğiyle sahneye giriyor ve Dr. Stockman ve eşine oyunun finalinde “reddedemeyecekleri bir teklifte” bulunuyor. Tüm kirliliğin müsebbibi deri fabrikalarının sahibi olan kayın peder, kaplıcaların hissesinin düşmesini fırsat bilerek kaplıcaları satın almıştır. Hayatının son demlerini yaşayan adam, tüm bu mal varlıklarını damadı ve kızına bırakmaya karar verir. Oyun, hem seyirciye hem de Dr. Stockman ve eşine buyurun buradan yakın ve şimdi karar verin dercesine sorgulatıcı bir final tablosu ile son bulur: Dr. Stockman ve Bn. Stockman bir yandan biralarını yudumlarken bir yandan da ellerindeki miras belgesine bakarak düşünmeye başlarlar. Bu sahne, oyundaki en kritik müdahaledir. Böylelikle orijinal metinde, halk için halka rağmen düsturuna da göz kırpan, muhafazakar çoğunluğa karşı özgürlükçü bireyin inatçı başkaldırısının sembolü Dr. Stockman ve ailesi, yüksek tepelerden hemen yanı başımıza indirilir. Oyundaki özgürleşme tartışması seyircinin kendi konumunu sorgulatıcı bir zemine yerleştirilir.
Yukarıda özetlediğim uyarlama ve dramaturjinin tamamıyla Ostermeier’e ait olduğunun bir kez daha altını çizelim. Oyuncular yorum aşamasında herhangi bir sorumluluk almıyor.
Oyun ise çeviri aşamasında kuruluyor. Çeviri sırasında yapılacak değişikliklere ve yorumlara karar veriliyor. Yorumun doğmasına yönelik kaldıraç noktası ise şu soruda yatıyor: Oyundaki karakter bugün yaşasaydı nasıl biri olurdu?
Ostermeier’ın köklü bir tiyatro olan Schaubühne’de yürüttüğü çalışma anlayışında klasik yönetmen ve oyuncu mantığından ciddi bir ayrım da yok değil. Oyunculara bir yorum ve dramaturji verilir ve onlara düşen de bunu ete kemiğe büründürmektir gibi yüzeysel bir yöntem uygulanmıyor. Oyunun kurulmasının ardından yorum ve dramaturji oyuncular ile paylaşılıyor ve oyunculara rollerine yönelik bir hazırlık süreci veriliyor. Ve bu aşama yönetmen ve oyuncular ile birlikte gerçekleştiriliyor. Oyuncu kendi deneyimlerinden faydalanarak role hazırlanıyor. Bu aşama oyuncuların karakterleri içerisinden adaptasyon ve doğaçlama kabiliyetlerini de arttırıyor olmalı… Böyle olunca da oyun içerisindeki interaktif bölüm zenginleşiveriyor. Örneğin Almanya’daki bir gösterimde forum bölümünde bir seyirci Dr. Stockman’ın kardeşi Peter Stockman’ı suçlayarak “bu yaptıklarınız yoksulluğa neden oluyor!” diye bağırınca, Peter’ı oynayan aktör seyircinin kendisini de sorgulatacak bir cevabı yapıştırıveriyor: “Senin halin vaktin pek bir yerinde gözüküyor ama!”
Yorum ve dramatürjiye dair yapılanları ise şu şekilde özetlemek mümkün: Ekonomik baskının, aile kurumunu, muhalefet potansiyeli taşıyan birliktelikleri toplumun her hücresine sızarcasına dejenere edişi… İbsen’in metninde de var olan bu yorum, yukarıda bahsedilen güncelleme ve uyarlamalarla bugüne doğrudan dokunan bir hüviyete büründürülmüş. Finale yapılan müdahale sayesinde sistem karşıtı muhalefetin gelecek projeksiyonuysa seyirciye bırakılmış ve oyunun tartışmasına yeni bir boyut eklenmiş…
***
Schaubühne’nin (Ostermeier’in de içerisinde olduğu tiyatro topluluğu) sanatsal ve politik duruşu düşünüldüğünde ilginç bir devlet ve sanat ilişkisi mantığı ile karşılaştığımızı da ayrıca vurgulamak gerek. Devlet tarafından ciddi bir destek alan kumpanya, dünya çapında neredeyse popüler bir star haline gelmiş, klasikler üzerinden sistem eleştirisi yapan bir yönetmene sahip.
***
Bir sonraki tartışmanın notları ise Ostermeier’in Hamlet yorumu üzerine olacak…
[1] Peter Stockman’ın kardeşi Dr. Stockman’ı darp ettiği bölümde, Peter kardeşine öyle bir tekme savurur ki bu tekme açık bir şekilde Soma’da başbakanın korumalarından birinin Somalı bir vatandaşa attığı, medyada da geniş yer bulan o meşhur tekmeyi andırmaktadır.
[2] Benden Sonra Tufan Olmasın-Anılar, Muhsin Ertuğrul, Toplum ve Belgeler Dizisi, 1989, s.311
[3] Ostermeier yorumunda ev içerisinde sofrayı kuran, toplayan, bebeğin bakımı ile tek başına ilgilenmek zorunda kalan bir Bn. Stockman karakteri var …
[4] Ostermeier İbsen’in Nora adlı oyununu da yorumlamış. Bilindiği üzere bu oyunda ilk defa bir kadın, kocasının suratına kapıyı çarparak evini terk eder. Kendi döneminde sansasyon yaratan bu jesti Ostermeier şu şekilde güncellemiş. Nora bir maskeli baloya gidecektir. Ve üzerinde Tomb Raider kıyafetleri vardır. Eline tabancayı alır ve kocasını vurur…