Katılımcılar:
Ayşan Sönmez, Deniz Aydın, Didem Karanfil, Egemen Keskin, İlker Aslan, Ozan Uysal, Özgür Çiçek, Piri Kaymakçıoğlu,Taner Olçum 

Kolektif oyunlaştırma yöntemiyle sahneye taşınan “Biz, Siz, Onlar” oyununun ardından Tiyatro Boğaziçi Çalışanlar İnisiyatifi yine aynı yöntemle yeni bir eğitim-araştırma projesine başlama kararı aldı. Yeni projenin hedeflerinden biri, bir önceki oyun ile denenen yöntemin grup açısından bir nebze daha sistematize edilmesi, sezgisel ilerlemiş bazı süreçlerin bilimselleştirilerek kayda geçirilmesiydi. Belirlenen tema ise “iş yaşamında iktidar ilişkileri” oldu. Gerek inisiyatife yeni eklenen üyelerle kavramsal ortaklık yakalamak, gerekse sunulan anlatıların değerlendirilmesi ve sahneye taşınması sırasında hissedilen boşlukları doldurmak maksadıyla kolektif oyunlaştırma yöntemi üzerine bir tartışma düzenlendi. 1 Şubat 2009 tarihinde gerçekleştirlen bu tartışmaya hazırlık için Ömer Faruk Kurhan’ın Kolektif Oyunlaştırmaya Giriş adlı makalesi ve Fırat Güllü tarafından derlenen İATP-G’de Kolektif Oyunlaştırma Atölyesi Notları okundu. Söz konusu yazıları zemin alan tartışmada çalışmalarda muğlaklık yaratan konular üzerine konuşularak belli çıkarımlar yapıldı. Bunun için kolektif oyunlaştırma yöntemi aşama aşama irdelendi. 

Sahneye taşınacak anlatının seçilmesi: 

Eldeki anlatıların hangisinin sahneye taşınacağına karar verilirken ne gibi kriterler gözetilmelidir? Diğer bir deyişle, anlatının seçilmesinde modeli mi yoksa içeriği mi öncelikli olarak değerlendirmeye alınmalıdır? 

  1. Anlatının modeli: 

    a. Anlatının kesit ya da öykü oluşu: Bu unsur anlatının seçilmesinde doğrudan tercih sebebi değildir. Olay bütünlüğü barındıran, neden sonuç ilişkisi çerçevesinde ilerleyen bir öykü seçilebileceği gibi, gruba çekici gelen bir kesitten yola çıkılarak sahneleme öncesinde ya da kurgu aşamasında bu kesitten bir öykü kurulabilir.

    b. Anlatının seyirlik değeri – merak unsuru ve dramatik çelişki barındırması: Önerilen bir anlatı değerlendirilirken merak unsuru ve dramatik çelişki barındırması okuyucuda/dinleyicide “çarpıcı” bir etki bırakılmasına katkıda bulunur. Ancak bu unsurları içermeyen, kesit özelliğine sahip bir anlatı ele alınarak, öykü oluşturma ya da kurgu aşamasında merak unsuru ve dramatik çelişki öğeleri eklenebilir.

  2. Anlatının toplumsal değeri: Minimum çalışma düzeniyle oyunlar sahneye koyan çalışanlar tiyatrosu pratiği içinde, oyunculuk virtüözitesinin ya da oyunu alıp götüren zorlu karakter çalışmalarının yerine öykünün çarpıcılığı birinci öncelik olarak tercih edilmektedir. “Çarpıcılık” kavramının altını doldurmak istediğimizde, Brecht’in Köşebaşı makalesinde belirtildiği üzere anlatıların taşıdıkları toplumsal değer başat bir unsurdur. Söz konusu toplumsal değer tartılırken değer analizi aşamasında kullanılan politik, etik ve bilimsel analiz kavramlarından faydalanılabilir. Baştan yapılacak bu değerlendirme sahneleme için bir yatak oluşturur; sahne üstü ürün üzerinden yapılacak değer analizi ile başta yapılan değerlendirmenin sağlaması yapılabilir.

Yukarıda soru cevap şeklinde özetlenen tartışmada örnek olarak “Biz, Siz, Onlar” oyununun bir parçası olan Çörek sahnesi verilmiştir. Başlangıçta anlatı gruba şu şekilde sunulmuştur: Küçüklüğünde anneannesiyle gezdiği tüm evlerde aynı gün aynı çöreği yiyen bir kadın, seneler sonra bunun aslında Ermeni kimliklerini gizleyen kadınların sürdürdükleri bir gelenek olduğunu anlar. Bu anlatı bir kesittir. Ancak bu kesit taşıdığı toplumsal değer göz önünde bulundurularak, yani “halklara ve kültürlere ifade özgürlüğü” teması çerçevesinde ‘toplumsal baskı sonucu gizlenme’ olgusunu simgesel biçimde yansıttığı için tercih edilmiştir. Kesit, sahneye konma/ kurgulama aşamasında öyküleştirilmiştir: Anneanne, anne ve torundan oluşan üç kuşak kadın, içeride uyumakta olan erkekten/en genç kadının kocasından gizli, Paskalya Bayramı’nı kutlamak amacıyla çörek pişirmektedirler. Bir süre sonra adam uyanır ve evde Paskalya Bayramı kutlanmakta olduğunu anlar. Eşine bu durumdan dolayı tepki gösterir çünkü 12 yaşındaki kızlarının aklının karışmaması için evde Ermeniliğin konusunun dahi geçmesini istememektedir. Bu esnada kız çocuğu eve gelir ve okulda duyduğu Ermenilere dair vahşet hikayelerini anlatmaya başlar. Hikayelerin gittikçe şiddetlenmesi üzerine baba dayanamaz ve kızına bir tokat atar. Burada görebileceğimiz gibi, anlatının öyküye/kurguya evrilmesi aşamasında merak öğesi hikayeye eklenmiştir: İçeride uyumakta olan kocanın gelip gelmeyeceği, gelirse ne gibi bir tepki vereceği, küçük kızın evde olup bitenlerin Paskalya Bayramı kutlaması olduğunu öğrenip öğrenmeyeceği seyircinin ilgisini canlı tutar. Bunun yanında, sahnenin ilk bölümünde geleneği sürdürmekte ısrar eden kadınlar ve buna kesinlikle karşı çıkan koca figürü temel dramatik çelişkiyi oluşturur. Ayrıca, Ermeni kültürüne dair hiçbir emareyi evinde görmek istemeyen, kızını bu kültürün etkilerinden korumaya çalışan baba ve Ermenilere dair vahşet hikayelerini evde ballandırarak anlatan kız da sahnenin devamındaki çelişki unsurlarıdır. Tüm bunlar anlatıya sonradan eklenmiştir. 

Öykünün aşamalandırılması: 

Sunulan anlatılar her aşamda “eylem” içermemekte, kimi yerlerde “durum” tasvir edilmektedir. Öykünün aşamalandırılması anlatıdan sahneye geçişte bir basamak olduğundan, aşamaların mümkün mertebe “eylem”ler biçiminde tanımlanması gerekebilir. Örneğin: Dedikodular iyiden iyiye yayılmıştır gibi bir aşamadan ziyade, X, Y’den dedikoduların iyiden iyiye yayıldığını öğrenir ya da Z olayı gerçekleşir ve dedikoduların giderek yayıldığı herkesçe anlaşılmış olur gibi aşamalar hem oyuncular için daha harekete geçiricidir, hem de sahneleme yönünde fikir sağlar. 

Eylemcilerin ve fonksiyonlarının belirlenmesi: 

Bir anlatı ele alındığında, vurgulanmak istenen konuya ve grubun tercihine göre eylemciler artırılıp azaltılabilir. Örneğin işyerinde cinsel tacizi konu alan bir sahnelemede kadın dayanışmasının noksanlığı vurgulanmak istenirse, diğer kadın çalışanların taciz mağduruna karşı olumsuz tavırları sahne üzerine taşınabilir. Farklı bir tercih olarak sendikanın tacizciyi koruması eleştiri konusu edilirse, sendika mensupları sahnede yer alabilir. Ancak grup, taciz vakasını araştıran komisyondaki üyelerin tavırlarına ağırlık vermek isterse, saydığımız diğer eylemcilere sahnede yer vermeyip onların tavırlarına dair verileri metin yoluyla iletebilir. 

Kurgunun belirlenmesi: 

Bu aşama, sahne üzeri ürünün seyirlik değerini artırmaya yönelik hamlelerin yapılabileceği aşamalardan biridir. Öyküdeki vukuatların sıralaması değiştirilerek merak unsuru yaratılabilir, vurgulanmak istenen kısımlar yine sıralama ve sahneleme buluşlarıyla öne çıkarılabilir. Bunun yanında, öykü aşamalandırılmadan, eylemciler ve fonksiyonları belirlenmeden ve/veya kurgu netleştirilmeden, yalnızca eldeki anlatıyla sahneye çıkıldığında çoklukla verimli bir çalışma yapılamamaktadır. 

Sahneleme ve Değer Analizi: 

Metin doğaçlama sonucu mu oluşturulmalıdır yoksa bir ya da birkaç üyenin önerdiği metin üzerinden kolektif oyunlaştırma yapılabilir mi? 

Kolektif oyunlaştırma yapılması için ille de metnin doğaçlama sonucu oluşturulması gerekmez. Metin değişikliğe açık olduğu, ortaya konan sahneüstü ürün kolektif biçimde değer analizine tabi tutulup tartışıldığı ve dramaturji konusunda ortaklık yakalandığı müddetçe kolektif oyunlaştırma yöntemi uygulanabilir. Zaten sahnedeki ürün söz konusu olduğunda metnin yanında oyunculuk yorumu ve jestler de önemli birer etkendir ki, bu noktada tüm oyuncuların katkısı elzemdir.