Diyarbakır Şehir Tiyatroları'nda kuruluşundan itibaren etkinlik gösteren Mehmet Emin Yalçınkaya ile bölgedeki tiyatro ortamı ve Kürt tiyatrosunun sorunları üzerine konuştuk.

Kürt tiyatrosu hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz, genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt Tiyatrosu henüz kendi birikimini oluşturmadı. Mitolojik geçmişi dışında özellikle Türkiye'de sadece yakın geçmişten söz etmek mümkündür diye düşünüyorum. Kürt tiyatrosunun kendi biçimini, kendi tarzını yaratamadığını, tarihsel malzeme oluşturamadığını söylemek mümkün olur. Örneğin Türkiye'de ilk oyun metni olarak Musa Anter'in 1959 yılında yazdığı ve 1964 yılında ilk baskısı yapılan Birîna Reş (Kara Yara) adlı kitabı biliniyor. 70'li yıllarda kurulan Devrimci Doğu Kültür Ocakları bünyesinde amatör çalışmalar yapılmıştır. 12 Eylül askeri darbesi, bu anlamlı ama cılız çalışmaları zindanların kan kokan rutubetli hücrelerine hapis etmiştir. 90-91 yıllarında da İstanbul'da Kayy-Der ve MKM gibi kurumlarının açılması ile tiyatral çalışmalar başlamıştır. Kamusal alanda ilk oyun ise 2003 yılında Sur Belediyesi Şehir Tiyatrosu tarafından oynanan Jana Zirav adlı oyundur.

Kürt Tiyatrosu Türkiye'de Kürt politik mücadelesi ile başladı. Siz bu zaman zarfındaki gelişim düzeyini ve açmazlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt tiyatrosu ve Kürt politik mücadelesi, 80'li yıllardan günümüze kadar gelişen süreçlerde hep bir paralellik çizmiştir. 1984-2000 yılları arası, estetik kaygılardan çok, politik kaygılar daha ağır basmıştır. Burada tarz ajit-prop olmuştur. Ancak gelişen Avrupa Birliğine giriş süreci ve politik mücadelenin biçim değiştirmesi ile estetik kaygılar öne çıkmış, Kürt tiyatrosu kendini yeniden yaratma süreci başlatmıştır. Bu süreçte de bu kez başka sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Kürt tiyatrocular değişik nedenlerden dolayı, kendini kapatma durumuna gitmişlerdir. Başkasına güvensizlik bu noktada önemlidir diye düşünüyorum. Gelişen politik süreçte Kürtler siyasal alanda olduğu gibi sanatsal çalışmalarda da yalnız kalmıştır. (Ahmet Kaya olayında olduğu gibi.) Yaklaşımlar hep popülist olmuştur. Kürt sanat kurumları defalarca basılmış ama hiçbir destek görmemiştir. Bunun yanısıra sanatsal rant kaygısı da belirleyicidir. Siyasal rantla birlikte, sanatsal rantta beraberinde gelişim göstermiştir. Kimi kurumlardaki görevlendirmeler bireyin sıçrama tahtası gibi görülmüştür. Yetersizliklerine rağmen bu kurumların içinde aktif sorumluluklarında kendini dayatmacı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Ayrıca, bölge kültürünü kullanma durumu da var. Bir yandan estetikten uzak ve daha da önemlisi, politik destekle işi politik rantta dönüştürenler, bir yandan da bu kültür üzerinde rant elde etmeye çalışan samimiyetsiz dizi yapımcıları ve kimi tiyatrocular bölgenin kültürünü kullanıyorlar. Bütün bunlar, haklı ya da haksız, beraberinde bir tavrı getirmiştir diye düşünüyorum.

Sorun yaşayan sadece Kürt tiyatrosu değildir. Bana göre eğer ortada bir sorun varsa (ki vardır) bunu, Kürt veya Türk tiyatrosunun sorunu diye ayırt etmek değil, bütünsel bir sorundan bahsetmek daha doğru olur. Nedenlerine gelince, önce Türk tiyatrosunun bu gününe bakıldığında kendi kültürel dokularından uzak, mitologyasından kopuk, sadece basit bir batı taklitçiliğinin dışına çıkamıyor. Ne yazılan metinler, ne de rejisörlerin iç dünyaları, Anadolu'nun zengin kültürel dokularından besleniyorlar. Yapılanlara baktığınızda (istisnalar hariç) Türkçe yapılan batı tiyatrosu demek daha doğru olur diye düşünüyorum. Kürt tiyatrosu da bu noktada Türk tiyatrosunun bir taklitçisi konumumda kalmıştır diye düşünüyorum. Kürt Tiyatrosu bakir Mezopotamya mitologyası ile buluştuğunda kendi tarzını yaratıp önce Türk tiyatrosuna sonra da Dünya tiyatro literatürüne katkısını sunacaktır. Sadece dilin değişmesi ile yapılan tiyatroya Kürt tiyatrosu demek doğru değildir. Sözlü edebiyattan ciddi bir şekilde yararlanılmalıdır. Mitoloji araştırılmalı, ritüeller ve gestuslar sahnede yerini almalıdır. Sonuçta Ehmedê Xanî, Melayê Cizîrî, Feqîyê Teyra ve benzeri değerlerin eserlerinin tiyatral olarak değerlendirilmesi ve Kürt tiyatrosunun kendi kaynaklarından beslenip kendi tarzını yaratması gerekmektedir. Bunları yok sayarak yoluna devam etmesi en büyük açmazıdır diye düşünüyorum. Sonuç itibari ile zengin Mezopotamya kültürü sadece Anadolu tiyatrosuna değil, Dünya tiyatrosuna soluk getirecektir düşüncesindeyim.

Mevcut siyasal sorunlar, sosyal yaşamın, kültürel harekeliğin önünde ciddi sorunlardır. Bölgede yapılacak olası bir araştırma ve inceleme çalışmalarının koşulları mevcut değildir. Yakın zamana kadar, yapılan bütün bu çalışmalar yasal bile değildi. Avrupa da olduğu gibi yerel tiyatrolara ciddi anlamda destek verilirse ve ön açıcı olunursa önemli gelişmelerin olacağına inanıyorum.

Siz kuruşundan beri Diyarbakır Şehir Tiyatroları'nda çalışıyorsunuz. Bize tiyatronuzdan ve çalışma anlayışınızdan bahseder misiniz?

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu 1990 yılında, Diyarbakır Belediyesi Dr. Orhan Asena Şehir Tiyatrosu olarak kuruldu. Bu güne kadar elli kusur oyun yaptı. O dönem başlayan 25 oyuncudan günümüze sadece 7 kişi kalmıştır. Bu gün Şehir tiyatromuz toplam 23 kişilik bir kadroya sahiptir. Repertuarına Orhan Asena'dan Brecht'e, Güngör Dilmen'den Robles'e kadar birçok yazardan oyun almıştır. Bugün de hem dünya çapında nam yapmış yazarlardan ve hem de kendi kadrosu içinde yetişen yazarlardan Kürtçe ve Türkçe oyunlarla yoluna devam ediyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Türkiye'de Kürtçe oyun repertuarı olan tek kamusal kurumdur.

Siz aynı zamanda oyun yazarısınız. Bize oyunlarınızdan bahseder misiniz? Oyunlarınızda hangi toplumsal meseleleri tartışmaya açıyorsunuz?

Önce şunu belirtmekte yarar görüyorum. Ben bir mitoloji hayranıyım. Bunun yanına bir de geleneksel sözlü Kürt edebiyatı (dengbêjlik geleneği) gelince bana göre korkunç zengin bir materyal denizi ile karşı karşıya kalınır. Yazdığım oyunlar bu nedenle, dokusunu bu iki kaynaktan alan aşk destanları, trajik hikâyelerle birlikte, yer yer günümüz tabularına da dokundurmalar yapan durum komedyalarıdır. Oyunun geçtiği tarihle günümüz arasındaki değişmezler, değişmezlerin sebepleri, hepimizden aldıkları ve hepimizin bu gün yapması gerekenleri tartışmaya açar.

Diyarbakır içinde ve dışında turne yapıyor musunuz? Bölgedeki diğer tiyatro topluluklarıyla bir iletişim ya da dayanışma ilişkiniz var mı?

Her sezon turnelerimiz oluyor. Bugüne kadar gerek batıya ve gerekse de doğuya onlarca turnemiz oluyor. Batı illerinde genelde bölge insanları ile devrimci-demokrat insanlardan oluşan bir kitle oyunlarımızı izliyordu. Karadeniz bölgesi dışında hemen hemen Anadolu da her yere turne yaptık. Buralarda yer yer diksiyona dair eleştiriler oluyordu. (Bu turnelerde kullanılan dil Türkçe idi.) Yurtdışına, şimdiye kadar bir Almanya turnemiz oldu. Türkiye'den de epeyce tiyatro grubunun katıldığı bir festivale katıldık. Burada çeşitli çalışmalar yapıldı. Atölye çalışmalarında sorumluluk aldık, panellerde konuşmacı olduk. Bölge dokusundan kaynaklı farklılık çok ilgi görüyordu. Büyük bir sempati vardı bize karşı. Türkiye gruplarındaki ön yargı sonra yerini bir sempatiye bıraktı. Bölgede her oyunumuz büyük bir ilgi gördü desem yerinde olur. Bu da yıllardır süren ihmalden dolayıdır diye düşünüyorum. Son süreçte de dile dair talepler vardır. İlk başlarda her sunulanı doğru kabul eden seyirci, artık eleştiren ve seçici olmaya başladı. Oyunların niteliğine göre de reaksiyon veriyor. Seyirci sayısı her oyun için yapılan seansa göre değişiyor. 2o seans yapan bir oyun 5 bin ile 6 bin arası bir seyirci kitlesine ulaşıyor.

Bölgedeki diğer kültür ve sanat kurumları ile istenen noktada olmasa da, bir ilişkiden söz etmek mümkündür. Bölgede sanatsal çalışmalar yürüten tüm kurumların çalışmalarını takip etmeye çalışıyoruz. Ancak var olan çalışmaların pek doyurucu olduğunu söylemek pek gerçekçi olmaz diye düşünüyorum. Yılda bir bazen de iki yılda bir çıkarılan oyunlarda kostüm ve aksesuar konusunda yardımcı olmaya çalıyoruz. Oyun metinleri için arşivimizden yardım etmeye çalıyoruz. Bazen onların arşivlerinden (Kürtçe oyunlar için) yararlanmaya çalışıyoruz. Karşılıklı turnelerde destek oluyoruz.

Şehir Tiyatroları repertuarında çocuk oyunlarına da yer veriyor. Çocuklar oyunları takip ediyor mu?

Şehir tiyatrosu her sezon en az bir çocuk oyunu yapar. Hafta bir gün (pazar günleri) perde açar. Özellikle varoşlarda yaşayan ve son yıllarda köyünden yerinden edinilmiş çocuklar içinde özel gösteriler yaparız.

Diyarbakırlı gençlerle bir tiyatro çalışması yürüyor mu? Kursiyer alıyor musunuz?

Tiyatromuz bu sene kursiyer almadı. Ancak bir belediye konservatuarı kurulması hazırlığı var. Bu çalışmalardan dolayı bu yıl kursiyer alımı yapılmadı.