Hakkari; kültürel ve tarihî bağlamda bugünkünden daha geniş bir alanı, son Hakkari mîri Nurullah Bey zamanında mîrliğin etkin olduğu Çukurca, Yüksekova, Şemdinli, Çatak, Başkale [Van], Uludere [Şırnak], Beytüşşebap [Şırnak], Zaho [Irak], Amediye [Irak] bölgelerini kapsar ve Cizre Botan [Silopi, Cizre, Eruh, Şırnak], Xerzan [Bitlis], Serhat [Van], Rızaiye [İran], Bahdinan [Irak] bölgeleriyle çevrilidir.

Erken Dönemde Hakkari
Adını Sümerlerin Hakkar boyundan aldığı söylenen Hakkari’de, İ.Ö. 2000’li yıllardan itibaren Herkariyan adı verilen özgür aşiretler ve bağımsız beylikler dönemi başlar. Bölgenin dağlarla çevrili ve korunaklı olması sayesinde, Herkariyan aşiretleri İ.Ö. 9. yüzyılda Anadolu ve Mezopotamya’ya hükmeden Urartu ve Asur devletlerinin başkentleri Tuşba [Van] ile Ninova [Musul] arasında varlığını sürdürebiliyordu. Urartulardan sonra bölgede güçlenen Medler İ.Ö. 612’de Ninova’yı kuşatarak Asur İmparatorluğu’nun egemenliğine son verdiler. Medlerin etkinliğini kıran Persler ise İ.Ö. 331 yılında Makedonyalı İskender’in bu topraklarda büyük bir kültür katliamına neden olan seferi sırasında tarih sahnesinden silindiler. Bölge, Med-Lidya, Pers-Yunan ve Sasani-Bizans savaşlarıyla, yüzyıllar boyunca doğu ve batı menşeli imparatorlukların karşılaşmasına sahne olurken doğu devletlerinde etkili olan çok-tanrılı dinler de güçlerini yitirmeye başlamışlardı.

İslamiyet’in Bölgeye Yerleşmesi
Hz. Muhammed’in İ.S. 622 yılında Medine’ye göçmesi ile Araplar yeni bir şehir devletinin temelini atarak Bizans ve Sasani güçlerine rakip üçüncü bir kuvvet merkezi olmaya ve Diyarbakır-Urfa bölgesine kadar yayılıp büyük bir şiddet ve asimilasyon politikası uygulamaya başladılar. Herkariyan aşiretlerinin yeni dini benimsemeye başlaması ise 10. yüzyılda Mezopotamya’ya gelip bölgede büyük bir baskı oluşturan Musul Atabeyleri Zengiler döneminde gerçekleşti. 1415’e kadar dörtte üçü Êzîdî olan Hakkari; bu tarihte, Hasankeyf ve Cizre beylerinin diğer Müslüman Kürt aşiretleriyle birlikte gerçekleştirdikleri, tarihin gördüğü en büyük Êzîdî katliamlarından birine sahne oldu ve Hakkari Kürtleri birkaç aşiret dışında Müslüman oldular. 14. yüzyıla kadar İslam akınları dışında, Van Gölü’nün güneyine kadar gelen Türkmenlerin ve Moğol hükümdarı Hülago’nun saldırı ve katliamlarına maruz kalan Herkariyan aşiretleri artık daha güçlü ve merkezî bir beyliğin zeminini oluşturmaya başlayacaklardı.

Hakkari Beyliği Dönemi
Uzun süre boyunca özgür aşiretler döneminin yaşandığı Hakkari’de 14. yüzyıldan itibaren, Şembu hanedanlığı olarak da bilinen, bağımsız beylikler dönemi başladı ve I. Melik Esadeddin İzeddin Şer [I. Êzdînşêr] döneminde Hakkari hükümdarlığı orta Kürdistan’ın en büyük beyliği haline geldi. 1532’den itibaren 23 yıl boyunca Osmanlı ve Safavi imparatorluklarının savaş alanı olan Hakkari, Zeynel Bey’in hükümdarlığı döneminde, ‘içişlerinde özerk bir hükümet olma’ ve ‘vergi sisteminin dışında kalma’ şartlarıyla Osmanlı’ya bağlandı. Osmanlı hükümeti, padişah II. Mahmut’un 19. yüzyılın ilk yarısında giriştiği idarî ve askerî reformlarla birlikte merkezîleşmeye başladı ve Kürt mîrlerinin aralarındaki çekişmeleri de fırsat bilerek bazı Kürt beyliklerine verdiği özerkliği geri aldı.

Rusların ve batılı güçlerin Hakkari bölgesinde misyonerlik yaparak Asurilerle ilişkilerini geliştirdikleri 19. yüzyılın ortalarında, Botan mîri Bedirhan Bey de dağınık ve çekişme halinde olan Kürt aşiretlerini bir araya getirmenin ve bu yolla büyük Kürdistan’ı inşa etmenin peşindeydi. Hem bölgedeki Asuri varlığının güçlenmesinden, hem de Bedirhan Bey’in Kürt devleti idealinden çekinen Osmanlı’nın kışkırtmasıyla ve Rus-Asuri ilişkisinin bölgede bir Hıristiyan devletiyle sonuçlanacağı endişesiyle harekete geçen Bedirhan Bey, Hakkari’deki Kürt aşiretlerini de yanına alarak büyük bir Asuri katliamı gerçekleştirdi. 1843 yılında Çukurca [Çelê] yöresindeki Tiyar’a, 1845 yılında merkeze bağlı Dêzê’ye [Kırıkdağ], 1846 yılında da Tuxûbê [Kayalık-Çeltik] Asurilerine yapılan saldırıları bahane eden Osmanlı, Botan’daki Bedirhan Bey hakimiyetini yıktı ve bunu takip eden yıllarda son Hakkari mîri Nurullah Bey’in tasfiye edilmesiyle Hakkari Beyliği de tarihe karıştı.

Şeyhler Dönemi
Mîrlik otoritesi ortadan kaldırıldıktan sonra, aşiret liderleri ve şeyhler arasında başlayan iktidar mücadelesi 19. yüzyılın sonunda Şeyh Abdülkadir Geylani’nin soyundan gelen Sadatê Nehrî ailesinin lehine sonuçlandı ve bu dönemde şeyhler bölgenin tek siyasî otoritesi haline geldiler. Bölgeye 19. yüzyılın başında gelen ve örgütlenme konusunda Kadirîlikten daha yayılmacı bir karaktere sahip olan Nakşibendîlik, Nehrî şeyhleri tarafından da benimsendi ve onların nüfuzunun genişlemesinde önemli pay sahibi oldu. Taraftarları hızla artan Nehrî’li Şeyh Ubeydullah nüfuzunu da kullanarak 1880’de bağımsız Kürdistan ideali olan büyük çaplı bir isyana girişti; fakat bu isyan Osmanlı tarafından İran sınırında bastırıldı.

I. Dünya Savaşı ve Cumhuriyet Dönemi
1914 Sarıkamış harekatı sonrasında Van’ı ele geçirip Hakkari’ye doğru ilerleyen Rusların Asurilerle ilişkisinden ve kendilerine bir katliam uygulanacağından endişelenen Hakkari Kürtleri, Bahdinan’a göç edip büyük bir sefalet, kıtlık ve yıkım dönemi yaşadılar. Bu durumu fırsat bilen ve Rus-Asuri ilişkisinden zaten rahatsız olan Osmanlı’nın, Kürtleri de yanına alarak Haziran 1915’te Asurilere düzenlediği saldırıdan sonra Asurilere bu kez Doğu Kürdistan’a giden göç yolları göründü. Amacı Asurilerin Ruslarla bağlantısını kesmek ve onları bölge dışına çıkarmak olan bu saldırıdan sonra Asuriler Hemedan üzerinden Irak’a göçtüler ve 1918 baharında Hakkari’de ne Rus, ne Asuri ne de Kürt gücü kalmadı. Göç yollarında kıtlık ve veba salgınıyla karşı karşıya kalan Hakkari Kürtleri ve Asurilerinden hayatta kalabilenler, 1918’de savaşın durmasıyla beraber kendi topraklarına dönebildiler.

19. yüzyılın ortalarından itibaren başlayan çatışmalar sırasında Kürtlerin ve Asurilerin defalarca karşı karşıya gelmesi ve birçok katliamın gerçekleşmesi, emperyalist devletlerin bölgede tam da bu sıralarda yoğunlaşan mücadelesinden bağımsız düşünülemez. Bölgeye yerleşmeye çalışan Rus, İngiliz ve Fransız güçlerinin doğal ilgi odakları Ermeniler ve Asuriler gibi Hıristiyan halklar olmuş, Osmanlı ise bu karşılaşmada Müslüman Kürtleri yanına çekmeyi bilmiştir. Asurilerin Düvel-i Muazzama ile, Kürtlerin ise Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte hareket etmesi, bölge halklarının bu emperyalist mücadele nedeniyle birbirini kırmasıyla sonuçlanmıştır.

Cumhuriyet döneminde Hakkari’de gerçekleşen 1924 Tuxûbê Asurileri isyanından sonra yeniden İngilizlerin denetimindeki Güney Kürdistan’a sürülen ve artık Hakkari coğrafyasını bir daha göremeyecek olan Asur halkı gibi, 1925 İkinci Nehrî isyanından sonra da Nehrî ailesi Hakkari çevresinde bir daha görünmeyecekti. İngiliz devleti ile Ankara hükümeti arasında 5 Haziran 1926’da imzalanan Ankara antlaşması ile oluşturulan ve üzerine kireç dökülerek numaralandırılan sınır taşları, tüm Kürt coğrafyasının dağlık bölgelerine yerleştirildi. Böylece Türkiye, İran ve Irak devletleri arasındaki sınır paylaşımı sonucunda Şemdinli ve Çukurca civarındaki Gerdî, Dostkî, Oremarî, Ertuşî, Pinyanişî, Rêkanî, Nêrweyî, Berwarî, Sindî aşiretleri iki parçaya; Şemdinli sınır üçgenindeki Herkî aşireti ise üç parçaya bölündü ve bazı yerlerde köyün tam ortasından geçen sınır taşları binlerce Kürt ailesini parçalamış oldu.