180 ülkeden 10 binden fazla delege Bali’de, Kyoto Protokolü Küresel Isınma Anlaşmasını 2012 sonrasına uzatmak üzere toplanıyor. ABD, Kanada ve Japonya’nın muhalefeti, emisyon indirim hedeflerini gelecek iklim müzakereleri için bir “yol haritasına” oturtma girişimlerinin önünü kesecekmiş gibi görünüyor. ABD, zengin ulusların emisyonlarını 2020 itibariyle yüzde 25-40 indirmeleri önerisinin “tümüyle gerçek dışı” ve “yararsız” olduğunu ifade etti. Bu arada iklim aktivistleri, Bali konferansındaki liderleri iklim değişimine karşı uyarmak için 8 Aralık Cumartesi günü dünyanın çeşitli şehirlerinde yürüyüşler ve gösteriler düzenlediler.
George Monbiot Guardian gazetesinde köşe yazarıdır ve “Heat: How to Stop the Planet from Burning” adlı kitabın yazarıdır. Bu kitapta Monbiot, gezegeni kurtarmak için karbon emisyonlarında 2030 itibariyle yüzde 90 indirime gidilmesi gerektiğini savunuyor.
Kolhatkar: Bali’de masaya sürülen en şiddetli indirim önerilerinin bile gerçekçi olmadığı, mevcut bilime dayanmadığı ve gezegeni kurtarmak için yeterli olmayacağı doğru mu?
Monbiot: Doğru. Hükümetler Arası İklim Jürisi’nin (IPCC – Intergovernmental Panel on Climate Change) son raporuna bakacak olursanız, endüstriyel dönem öncesine göre 2 oC ısınmayı önlemek istiyorsak –ki bu gerçekten kritik bir eşik; bu ısınmayı önlemeliyiz– 2050 itibariyle küresel olarak yüzde 85 indirim yapmamız gerekiyor. Şimdi, küresel anlamda yüzde 85 indirim demek, eğer bunu eşit olarak dağıtacaksak, herkes aynı miktarda karbon dioksit üretecekse, zengin milletlerin daha da fazla indirim yapması demek. Yani, İngiltere, ABD v.b ülkelerde yüzde 90’ların üst seviyelerinde bir indirimden söz ediyoruz. Benim hesaplamalarıma göre ABD’de yüzde 98.3 indirim dünya genelinde yüzde 85 indirime karşılık geliyor. Yani, eğer 2 oC ısınmayı önleme şansımızı yüksek tutmak istiyorsak, küresel ekonominin geçekten karbonsuzlaştırılması gerektiğinden söz ediyoruz demektir.
Kolhatkar: Peki neden BM IPCC bile geçerliliğini yitirmiş görünen bilimi temel alıyor?
Monbiot: İklim değişimiyle ilgili keşfettiğimiz ürkütücü şeylerden biri, olayların bilimin önünden gidiyor olması. Daha insanlar bir şey araştırırken bir diğeri ortaya çıkıyor. Örneğin şu anda karbon emisyonlarındaki büyüme, IPCC’nin en kötü durum senaryosundan daha kötü. Yani jüri şu çok fazla emisyon yaratacak olan A1F1 senaryosundan söz ediyor fakat şimdi görüyoruz ki durum bundan daha kötü.
Fakat diğer taraftan, jürinin henüz dikkate almadığı “geribesleme” etkileri denen çeşitli etkiler de görüyoruz. Jüri ileride bunları da dikkate alacak fakat iklim değişimini bunlar çok ivmelendiriyor. Bir “pozitif geribesleme” kendi kendisini ivmelendiren bir süreçtir ve iklim değişimi bunlardan çok sayıda içeriyor. Örneğin okyanuslar ısındığında, su daha az karbondioksit özümseyebilir. Tıpkı bir şişe Coca-Cola gibi, ısıttığınızda karbon dioksit dışarı kaçar çünkü bu suyun fiziksel bir özelliğidir, ısındığında daha az gaz tutabilir. Bu gerçekleştikçe, karbon dioksit atmosfere girip okyanusları daha da ısıttıkça, daha az karbon dioksit özümsenebilir ve süreç böylece devam eder. IPCC’nin gerekli indirimleri hesaplarken henüz dikkate almadığı ve varlığını kabul ettiği geribeslemeler bunlardır. Dikkate alındığında ihtiyaç duyulan indirimler çok daha şiddetli olabilir.
Kolhatkar: Gerçek rakamlar verildiğinde, Kyoto protokolü ve onun gelecek beş yıl içinde1990 seviyelerinin yüzde 5 altına indirme hedefi komik görünüyor.
Monbiot: Bu tam bir şaka gibi. Bu rakamlarla gerekli indirim arasındaki on misli fark bir tarafa, yüzde 5 indirim bile başarılamıyor. Kyoto Protokolü başarısız oldu. Ve aslında bunu söylemeyi sevmiyorum ama başarısız olmasının temel nedeni, ABD delegasyonunun 1997 müzakerelerinde almış olduğu pozisyondur. Ve bunu söylemekten daha da nefret ediyorum ama o delegasyonun başı Al Gore’du. Ve Al Gore, Kyoto’nun kurumsal başarısızlığı için müzakerelere katıldı. Farklı ülkeler için farklı standartlar getirmek suretiyle Kyoto’nun altını oydu. ABD’nin, mevcut karbon seviyeleri üzerinden bir indirim yapması yerine, hiçbir şey yapmaması halinde üreteceği emisyonlar üzerinden indirim yapması gerektiğini savundu ki bu, oyunun kurallarını tamamen değiştiren bir tavırdı. Dahası, emisyon ticareti yapılması gerektiğini söyledi –başka ülkelerden indirim satın alabilmeliyiz– ve bu Kyoto Protokolü’nün gerçekleştirebilecekleri açısından son derece tahrip edici oldu.
Kolhatkar: Al Gore’un bu hafta IPCC ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü alması çok ironik. Gore şimdi Bali’de ve sanki 1997’dekinden farklı bir tavır takınıyor. Gerçekten sizin referans aldığınız bilimi temel alıyor mu, yoksa o da mı düşük bir tahminde bulunuyor?
Monbiot: Gore’un rakamları hala düşük ama Al Gore’un, tıpkı tüm diğer liderler gibi, görevden ayrıldıktan sonra çok daha iyi bir iş başardığına şüphe yok. Clinton veya Atlantik’in bu yakasında Tony Blair gibi. Artık söylediklerinin hiçbir kıymeti kalmadığı zaman doğruları söylemeye başlıyorlar. Söylediklerim biraz kinik kaçabilir, aldığı ödül tümüyle değersiz demek istemiyorum tabii. Bence görevden ayrıldıktan sonra çok önemli işler başardı ama insanların aynı zamanda o görevdeyken yaşananları ve Kyoto Protokolü’nü nasıl batırdığını hatırlamalarını istiyorum.
Kolhatkar: Bali İklim Konferansı’nda maliye bakanlarının tartıştığı yeşil teknoloji transferi ve yeşil ürünlerin ticareti konularında ne düşünüyorsunuz? Gelişmekte olan ülkeler zengin ülkelerin, karbon emisyonlarını düşürmek için gerekli olduğunu söyledikleri teknolojilerini kendileriyle paylaşmalarını istiyorlar.
Monbiot: İyi güzel de, son birkaç gündür kafamda bir şeyler dönüp duruyordu, kafamda yavaş yavaş beliren bir fikir. Eve dönüp de rakamlara baktığımda dank etti. Teknoloji paylaşımı, alternatif teknolojilerin devreye sokulması için pek çok plan olmasına karşın ve aslında tüketicilerin fosil yakıtlara olan talebinin azaltılması ve bunun gibi şeyler için de, görebildiğim kadarıyla dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ülkede fosil yakıt arzını azaltmaya yönelik bir plan yok. Talep olmadıktan sonra ne çıkar ki diyebilirsiniz, ama hala yeri kazıp bunu çıkarıyorsanız bir şekilde yakacaksınız demektir. Bunun çıkarılmasının başka hiçbir nedeni olamaz. Bunu hobi olarak çıkarmıyorlar. Bu yakılacak.
Kolhatkar: İyi de arz talebi takip eder diyemez miyiz?
Monbiot: Eğer arz varsa talep arzı takip edecektir, çünkü bize verilen enerjiyi kullanacağız. Fakat arzı düşürmek için bir plan yapmadığınız müddetçe talebi azaltmak yönünde yapacağınız hiçbir plan işe yaramayacaktır. Bunlar kesinlikle gerçekleşmeyecektir.
Kolhatkar: Pekala, ABD ve diğer bazı ülkelerin küresel ısınma indirimlerinin ulusal ekonomileriyle bir şekilde uyumlu olması gerektiği iddiaları hakkında ne diyeceksiniz? ABD’nin temel tavrı bu ve indirimleri kabul etmemelerinin nedeni de bu, çünkü ekonomilerini etkileyecek.
Monbiot: Gelin büyük resme bakalım. Mevcut büyüme hızları dikkate alındığında –küresel olarak senelik yüzde 3 gibi– ekonominin her 23 yılda ikiye katlandığı görülür. Bu üstel bir fonksiyondur ve şimdiyle gelecek yüzyıl arasındaki 92 yılda mevcut ekonominin 16 misli büyüyeceği gibi bir sonuç ortaya çıkar. Atlantik’in bu yakasında yakın zamanda yayımlanan bir dizi denklem bize ekonomik faaliyetin boyutlarının kaynak kullanımıyla son kertede eş olduğunu kanıtlıyor. Yani ekonomik faaliyet ikiye katlandığında insanların kaynak kullanımı da ikiye katlıyor. Bunun anlamı şu: 2030’a kadarki gelecek 23 yıl içinde, insanlığın iki ayak üzerinde yürümeye başladığından bugüne kadar, yani 3 milyon yıldır tükettiğine eşit miktarda kaynak tüketeceğiz. Bu tabi ki sürdürülemez. Bu büyüme hızını sürdüremeyiz. Yüzde 3 bile sürdürülebilir olanın çok ötesinde. Yüzyıl sonunda insanlığın iki ayak üzerinde yürümeye başladığından beri tükettiğinin 16 mislini tüketeceğiz. Dünyada bu 16 misli kaynak yok. Ekonomik büyüme hızlarının bizim iklim politikalarımızı etkilemesine izin vermemeliyiz, bizim iklim değişimi politikalarımız ekonomik büyüme hızlarını etkilemeli.
Kolhatkar: ABD’nin 2008 ortalarında iklim değişimi gazlarının indirimine yönelik kendi planıyla ortaya çıkacağı iddiasına ne demeli? Sizce bu plan neye benzeyecek?
Monbiot: Evet, bunun neye benzeyeceğini gayet iyi biliyorum. Bu tamamen gönüllülük esasına göre olacak. Büyük bir ihtimalle, ekonominin karbon yoğunluğu ile ilgili olacak. Bu George Bush’un kullanıp durduğu formül, yani mutlak emisyonlarımızı indirmek yerine –yapmaları gereken bu olduğu halde– birim ekonomik faaliyet başına üretilen karbon dioksit miktarını azaltacağız diyorlar. Bu hiçbir işe yaramaz. Bu meseleyle baş edebilmemizin tek şartı uluslararası bir anlaşma sağlamak ve herkesin kendisi için aynı standardı uygulaması. Yani bağlayıcı bir uluslararası anlaşma gerekli.
Kolhatkar: Geçen Cumartesi iklim değişimi için küresel eylem günü ilan edilmişti ve dünyanın çeşitli kentlerinde yürüyüşler ve gösteriler düzenlendi. Sizce bu tarz protestolar yeterli hızda büyüyor mu?
Monbiot: Hayır, yeterli hızda değil. Ve bu şekliyle çok ileri gitmesi de mümkün değil. Biz bir grup olarak eylemden önceki Çarşamba günü burada Güney Galler’de inşa edilen bir açık kömür madenine gittik. Bu madeni işgal ettik, hafriyat malzemesinin üzerine oturduk ve o gün için çalışmalarını durdurduk. Benim her yerde görmek istediğim bu. Başarılı olmamızın tek yolu bu; gidip makinelerin önünde duracağız ve fosil yakıtların çıkarılmasını engelleyeceğiz. Fosil yakıtların çıkarılmasını engellemeden iklim değişimini önleyemeyiz. Şimdi bazılarımız bunun için tutuklanmayı ve hapis cezasını göze alıyor. Durum o kadar sıkıntılı bir hal aldı ki artık, içimizden bir grup bunu sonuna kadar sürdürmeye karar verdi, yani muhtemelen hepimiz hapsi boylayana kadar.
Kolhatkar: Bu bir örgüt mü yoksa sadece bireyler mi?
Monbiot: Hayır, bu bir öz-örgütlenme. Bunun için sadece bir çağrı yaptık, şurada olacağız, şunları yapacağız, tarih budur dedik ve herkes güvendiği kişilerle kendi grubunu oluşturup gelip bize katılabilir dedik. Ve hiç fena olmadı, işte bunları daha sık görmek istiyoruz.
Kolhatkar: Burada ABD’de gösteriler oldu ama haberlere pek yansımadı. Amerikalıların pek çoğunu tatil alışverişinden alıkoyacak bir atmosfer oluşmadı. Fakat sizin veya çevre üzerinde çalışan başkalarının ne dediğine bakacak olursak, asıl eylem yapılması gereken yer ABD.
Monbiot: Evet, gerçekten öyle. Ve ABD başkaları için de şartları belirliyor. İşlerin döndüğü yer ABD. Bir şey yapmak istiyorsanız ve ABD hükümeti buna izin vermeye hazırsa, bu çok ama çok çabuk gerçekleşebilir çünkü burası hala teknolojinin ve ekonominin en güçlü olduğu yer. ABD hala her şeyin değişebileceği bir yer.
Bunu en açık şekilde ABD 2. Dünya Savaşı’na girdiğinde gördük. Pearl Harbor bombalandıktan sonra on yıl veya bir yıl veya ay değil sadece günler içinde bir ekonomik ve teknolojik değişime tanık olduk. Bu muazzamdı. Müttefikler savaşı böyle kazandılar. Bu ABD’de gerçekleşti. Örneğin büyük ölçüde sivil bir ekonominin 90 gün içinde askeri bir ekonomiye dönüştüğünü gördük. Gerçekten tüm süreç 90 gün içinde tamamlandı. O güne kadar bir parça olsun askeri teknoloji araştırmamış olan General Motors birden büyük bir askeri teknoloji şirketine dönüştü. Talimatı aldıktan sonra 90 gün içinde bombardıman uçağı üretti. Tasarladı, prototip geliştirdi, denedi ve tam ticari versiyonu piyasaya sürdü. Bu 1942’de oldu. Tüm bunlar tam-zamanında-üretim (just in time), modüler tedarik (modular delivery) vb. sistemlerden önceydi. Endüstri ve üretim bugünküne kıyasla çok daha ilkel düzeydeydi. Şimdi istesek bir ay içerisinde tüm küresel ekonomiyi tersine çevirebiliriz. Eksik olan tek şey siyasi irade.
Kolhatkar: Bali İklim Konferansının bu son haftasında, devletlerin büyük bir kısmı, tabi ABD ve belki Kanada ve Japonya hariç, Kyoto Protokolü’ne göre çok daha kuvvetli indirimler öngören bir belge ortaya koyarlarsa, bu gezegeni kurtarmayacak bile olsa, bunu doğru yönde bir adım olarak değerlendireceğinizi varsayıyorum. Umutlu musunuz, en azından insanlar bu kadar büyük bir ölçekte bir araya gelip bu meseleyi uluslararası bir seviyede tartışabiliyorlar diye?
Monbiot: Sanırım Gramsci’nin söylediği gibi: aklın karamsarlığı ve iradenin iyimserliği. Ummaya devam ediyorum ama şu anda hükümetlerden doğru sinyaller alamıyorum. Duyduklarım bir sürü yeşilyıkama (greenwash), kamuoyunu yatıştırmaya yönelik bir sürü tartışma, ama meseleyle gerçekten başa çıkmak üzere pek az şey yapılıyor. Yeşilyıkama ile kastettiğim çevresel aklama. Bu gerçekte hiçbir eylem yaratmadan bir eylem izlenimi yaratıldığını belirtmek için kullanılan bir terim. Şimdiye kadar bu müzakerelerde de bunu gördük ve kesinlikle bundan çok daha fazlasını içermek ve çok daha hızlı ilerlemek durumunda.