- Lütfen Katılımcı Ekonomi’nin argümanını özetler misiniz?
Üreticiler ve tüketiciler açısından taşıdıkları içerimler itibarıyla ekonomik kurumlar eylemlerimizi ve imkanlarımızı sınırlar ve kısıtlarlar. İşyerleri, tüketim edimleri ve mübadele işlemleri bizim esinlendiğimiz değerleri üretir veya yadsırlar. Ekonomik kurumlar bazı kişileri yükselten, bazılarını ise aşağılayan farklılıklar dayatır. Eğer iyi insanların en son finiş çizgisine varması yerine insanların birbirleriyle ilgilenmesini, kültürel homojenleşmeye katlanmak yerine insanların çok çeşitli seçeneklerinin olmasını, bazılarının krallardan daha zengin, başkalarının ise devlet yardımı alan düşkünlerden daha yoksul olması yerine insanların toplumsal çıktıdan adil bir pay almasını ve patronların insanların tepelerinde boza pişirmesi ve onlara zahmet çektirmesi yerine insanların kendi yaşamlarını kendilerinin denetlemesini destekliyorsak; ve bütün bu faydaların insan bekasını tehlikeye atmak yerine ekolojik zorunluluklara uyan bir dünyada varolması gerekiyorsa, o zaman tercihimizi, şu anda katlandığımız ve özlemlerimizi paramparça eden kurumlar yerine pozitif özlemlerimizi teşvik eden üretim, tüketim ve tahsisat araçlarından yana kullanmalıyız. Bu mantığın üzerine inşa edilen katılımcı ekonomi kapitalizm yerine yeni bir ekonomi vizyonudur. Üretken varlıkların özel mülkiyetini, hiyerarşik karar almayı, şirket-içi iş bölümünü iktidar veya çıktı için ödüllendirmeyi ve pazar tahsisatını reddeder. Bunların yerine, kolektif sorumluluğu; insanların kararlarda, bu kararlardan etkilendikleri oranda öz-yönetime dayalı bir söz hakkının olmasını; hepimizin benzer şekilde güçlendirici iş görevlerine sahip olduğumuz dengeli iş bileşenlerini; ödüllendirmenin işin süresi, yoğunluğu ve zahmetine göre yapılmasını ve katılımcı planlama denilen ekonomik gündemlerin işbirliğine dayalı bir şekilde müzakere edilmesini önerir. Katılımcı ekonomi sınıf hakimiyetinin yerine sınıfsızlığı geçirir. Dayanışmayı, çeşitliliği, adilliği, öz-yönetimi ve sürdürülebilirliği yok etmek yerine bunları geliştirir.
- Kolektif, demokratik karar alma için bir yöntem bulmanın neden stratejik bir şey olduğunu düşünüyorsunuz?
Stratejik olmak demek, bana göre, uzun vadeli amaçlarımıza ulaşmanın parçası olmak demektir. Eğer stratejik olmakla bunu kastediyorsak, o zaman kolektif demokrasi için çaba göstermek stratejiktir, çünkü uzun vadeli amaçlarımız insanların tek tek her durumda neticelerden etkilendikleri oranda karar alma süreçlerinde etkide bulunmasını içerir. Katılımcı ekonominin öz-yönetim olarak adlandırdığı bu optimal amaca erişmek için, tam kolektif, demokratik katılıma giderek daha fazla bir yakınlaşmayı mevcut çabalarımızın bir parçası haline getirmemiz gerekiyor. Çünkü öz-yönetimin anlamını ve biçimlerini öğrenmeye ihtiyacımız var; öz-yönetime yatkın hale gelmeye ve öz-yönetimin onun için bir arzu yaratacak şekilde işlediğini göstermeye ihtiyacımız var. Tersinden söylersek, projelerimizde, bunun yerine otoriteryen hiyerarşileri yeniden üreten karar verme süreçlerine sahip olmak, değişimi kazansak bile bunun bizi, hedeflediğimiz sınıfsız öz-yönetime dayalı özgürleşme yerine yeni tahakküm sistemlerine doğru yönlendirmesini garanti altına alacaktır.
Sendika ve öğrenci örgütlenmesi geleneğinden öğrenilebilecek pozitif dersler var mı?
Şu seçenekler kümesinin hedeflenmesi biçiminde olmak yerine bu seçenekler kümesinden kaçınmak biçiminde olsa bile, bütün dersler pozitiftir. Tabii ki güç, yaratıcılık ve direnişin militanlığı için gerek işçi, gerekse öğrenci örgütlenmesinin öneminden tutalım çeşitli yaklaşımların etkinliğine veya etkinlik eksikliğine kadar geçmiş bütün çabalarda her türden büyük dersler vardır. Belki, son sorunuza da uygun düşecek şekilde, bu son türden en büyük ders şudur: gerek davranışlar temelinde, gerekse görüşler, değerler ve fiili örgütsel yapılar ve roller açısından geleceğin tohumlarının halihazırdaki eylemlerimizde vücut bulması ihtiyacı. Örneğin eğer gelecekte sınıfsızlığı istiyorsak, hareketlerimizin – benim koordinatör sınıf dediğim – bazı ekonomik aktörleri, doğru bir şekilde işçiler olarak bilinen diğerlerinin üstünde bir konuma getirmemesi gerekir.
Arjantin’deki toplumsal hareketler hakkında neler biliyorsunuz?
Çok az şey. Buraya öğrenmeye geliyorum. Buna karşın, ABD ve oradaki hareketler, ABD’nin ekonomisi ve toplumsal hareketleri, dış politikası ve savaş-karşıtı hareketleri, medyası ve alternatif medyası ve liderleriyle halkı hakkında pek çok şey biliyorum. Ekonomik vizyon ve strateji açısından ilgili içerimleri hakkında da bazı şeyler biliyorum.
- Lütfe bizimle ABD’deki küreselleşme karşıtı hareketin durumu hakkındaki görüşlerinizi paylaşır mısınız?
Sorunlar sadece – kelimenin gerçek anlamında köktendinci – giderek büyüyen ve oldukça etkili bir sağ hareket olmasıyla kalmıyor. Fakat durgun bir gençlik ve toplumda olduğu kadar bizatihi ilericilerin arasında da duyarsızlaştırıcı bir sinizm var. Eksik olan şey, sanıyorum çekici bir vizyon ve strateji. Daha iyimser potansiyeller ise bir yandan elimizdeki araçlarla, diğer yandan ise eğer onlara duyulmaya değer bir mesaj verebilirsek toplumun çok geniş kesimlerinin alılmayabilme yetisiyle alâkalı. Dolayısıyla, bana göre ABD’de ilerleme çok büyük ölçüde hareketin yetersizliklerinin üstesinden gelebilmeye bağlı. Hareketlerimiz, diğerlerinin yanı sıra şirketlerin hakimiyetindeki küreselleşme karşıtı hareket sürekli bir katılım konusunda ilham vermiyor. Üyeleri muhafaza edip onların bağlılıkları ve kararlılıklarını derinleştirmiyor. Bence bu, gerçekte, önemi ölçüde aynı gerekçelerle olmak üzere neredeyse her ülkeyi etkileyen uluslararası bir sorun. Yine de bayağı gezen birisi olarak bu benim deneyimim. Kısacası soru insanların baskıdan bihaber olması değil. İnsanlar bazen oldukça açık ve bilinçli şekilde, genellikle de iliklerine kadar toplumlarımızın berbat bir durumda olduğunu biliyorlar. Sorun sistematik şekilde daha iyi bir şeyin mümkün olduğundan veya daha iyiye ulaşabilmek için bir yolun bulunduğundan kuşku duymaları. Toplumsal kötülüklere az çok yaşlılık veya yer çekimi gibi bakılıyor. Bunlar kaçınılmaz şeyler gibi görülüyor. Bu sorunlara karşı mücadele etmek akıntıya karşı kürek çekmek gibi, tıpkı sonunda geriye doğru yuvarlandıklarında paramparça olacak kayaları tepeye doğru çıkarmaya çalışmak gibi görülüyor. İnsanlar toplumsal kötülüklerin mevcudiyetinden herhangi bir kuşku duymuyor. Toplum, yoksulluğun, ırkçılığın, cinsiyetçiliğin, kâr arayışının ve emperyal savaşların en iyi ihtimalle kendi yaşamlarını sınırlandırdığını, en kötü ihtimalle de onları alçakça bozuk para gibi harcadığını biliyor. Pek çok kişi adaletsizliğe şu veya bu şekilde yaşlılık gibi bakıyor. Bizi sınırlandırıyor, bizi öldürüyor, fakat yapabildiğimiz kadarıyla hayatımıza devam etmek mecburiyetindeyiz. Yaşlanmayı engellemek hareketler inşa etmeyiz ve pek çok insan da toplumsal adaletsizliği önlemek üzere hareketler inşa etmenin tıpkı bunun gibi umutsuz bir durum olduğunu düşünüyor. İnsanlar yaşlanmanın acı verdiğini biliyor. Gayet doğru bir şekilde, hareketlerin yaşlanmakla bir ilgisi olmadığını ve yaşlanmanın yavaşlamasını veya ortadan kaldırılmasını talep edemeyeceğini düşünüyorlar. Eğer kalkıp yaşlanmaya karşı bir toplumsal harekette bana katılın derseniz, size gülüp geçerler ve hayatlarına geri dönerler. Toplumsal adaletsizliğin acı çektirdiğini biliyorlar. Yanlış bir şekilde, hareketlerin toplumsal adaletsizlik üzerinde bir etkisinin olamayacağını ve onun hafifletilmesini veya ortadan kaldırılmasını talep edemeyeceğini sanıyorlar. Eğer kalkıp, kapitalizm şöyle dursun, yoksulluğa, savaşa, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa karşı toplumsal bir harekette benimle birlikte olun derseniz, gülüp geçerler ve kendi yaşantılarına dönerler. Hareketler insanların bilincindeki bu soruna yanlış bir şekilde yaklaşıyor. İnsanlara bildikleri şeyleri, her şeyin paramparça olduğunu ve sistemin devasa biçimde güçlü olduğunu söylüyoruz. Onlara mümkün olabilecek daha iyi bir sistemin hangisi olduğunu ve kendi edimlerinin bu sisteme ulaşmaya nasıl yardımcı olabileceğini söylemiyoruz. Bu tasarım, ironik bir şekilde, sinizmin üstesinden gelmiyor; onu güçlendiriyor.
- ZNet ile (geçmişte ve halihazırda) bu hareketler arasındaki ilişki nedir?
ZNet bilgi sağlıyor ve yapabildiğimiz kadarıyla – pek çoğu dünyanın her yanında her türlü hareketle köklü bir ilişki içinde olan – yazarlarımızdan vizyon ve strateji ortaya çıkarmaya çalışıyor. ZNet hiçbir tikel hareketin resmi kolu veya kuruluşu değildir, fakat ilişkilenmeye, ihtiyaçları duymaya çalışıyoruz ve bu medya mesajları yanıtlar sağlayan, gayet alâkalı mesajlardır. Elimizdeki her türlü olanakla örgütlenmeye yardımcı olmaya çalışıyoruz.
- Hatıralarınızı yazdığınızı biliyoruz. 60’lardaki aktivizminize baktığımızda, rolünüz neydi ve bu yılların deneyimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
O günlerde ilk önce MIT’de, öğrenci hareketi olarak adlandırılan harekete son derece yoğun olarak katılan bir öğrenciydim. Elbette öğrenciler medeni haklar, savaş-karşıtı, feminist hareketin ve diğer çabaların bir parçasıydı. MIT’den atıldıktan sonra, artık öğrenci olmadığım dönemde bu türden çabalara katılmayı sürdürdüm. Daha sonra, medya çalışmasına katıldım; diğer proje ve kurumların yanı sıra, solcu bin yayınevinin, South End Press’in, sonra sol bir derginin, Z Magazine’in, ve daha sonra da solcu bir web sitesinin, yani ZNet’in kurulmasına yardım ettim. 60’lar – aslında 50’lerin son yıllarından 70’lerin ortalarına kadar – dünya çapında dağdağlı bir dönemdi. Her yerde zihinleri ve pek çok yerde politikaları değiştirdi; fakat pek az yerde toplumun temel belirleyici kurumlarına dokundu. Görkemli bir projeydi, fakat sayısız konuda ve köklü biçimlerde kusurlar taşıyordu. Şimdi ve gelecek yıllarda yeni, fakat kusurlardan arınmış görkemli bir proje yaratmak görevimizdir.