Dünyanın en büyük ekonomisinde yaşanan mali depremin dalgaları yayılırken, yeni bir küresel krizle karşı karşıyayız. Bu boyutta, benzeri bir ekonomik buhran belki daha önce hiç yaşanmadı. Önemli dersler çıkartılmaya şimdiden başlandığı kuşkusuz, işsiz/aç/açıkta kalacaklar pahasına. Ama dünyanın bu şer'den bir hayır'la çıkma olasılığı da hiç az değil. Bu krizi, hem tüketime-endeksli ekonomik modelden, hem de fosil yakıtlara bağımlılıktan kurtulmak için fırsat olarak görenler var, üstelik en büyük ekonominin dümenine yeni oturacaklar arasında bile. Kriz sonrasında dünya bambaşka olabilir, olmak zorunda.

Uzun yıllardır, kısıtlı kaynakları tüketerek, çoğu gereksiz malları üretip çabucak çöpe atmaya dayalı ekonomik modelin sürdürülemez olduğu tartışılıyordu. Dünya kaynaklarının kendilerini yenileyebileceğinin çok üzerinde hızlarda tüketildiği ve bu durumun sistemin çöküşünü getirebileceği kaygıları vardı. Taa 70'lerde çok satan Küçük Güzeldir'in ekonomist yazarına göre, doğal kaynaklar kapital yerine gelir olarak görüldüğü sürece tükenmeleri kaçınılmazdı. Ekolojik ekonomistlere göre de, ekonomik büyüme ve globalleşme, artık yarardan çok zarar veriyordu. Serbest dolaşan kapital, işgücünün ucuz, çevre korumanın zayıf olduğu bölgelere kaymış; daha az çalışıp, kültür/sanata yönelmesi umulan refah toplumları, rekabet edebilmek için sosyal haklarından vazgeçer durumuna gelmişti. Ucuz üretim vahalarında ise yüksek çevre maliyetleri, işçi hak ihlalleri gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Dünya pazarında artan tahıl fiyatları, hasat bol olduğunda bile fakir Afrikalıları açlığa itiyordu. Üstelik, yaşamakta olduğumuz ekolojik krizin, ekonomik krizden çok daha büyük olduğu, son mali krizdeki kaybın, her yıl sırf ormansızlaşmaya kaybettiğimiz değerin yanında hala çok küçük kaldığı hesaplanıyordu.

Kısacası, global tüketim ekonomisi, gelecek kuşakların kaynaklarını bile şimdiden silip süpürürken, insanlara mutluluk da getiremiyordu. Artık maddi büyüme yerine, gelişme desteklenmeliydi; yani çok daha az ama kaliteli üretim ve daha eşitlikçi paylaşım. Fakat, ekonominin motoru olan tüketimin azalması, ekonomilerin durması demekti. Yani değişim, ekonomik/sosyal bunalımlar yaşanmadan gerçekleşemezdi. Derken… mali piyasaların oynadığı yanlış kumarın ateşlemesiyle, ekonomik kriz üzerimize çöktü. Sürdürülemezlik öngörüsü mü gerçekleşiyor? diye sorulabilir, hatta daha büyüğünü önlemek için, bunun bir kontrollü patlama olduğu tezi dahi öne sürülebilir. Ama, nedeni ne olursa olsun, ekonomik bunalım artık başladığına göre, dünya bunu değişim için bir fırsat olarak görmek zorunda. Hatta, belki de son fırsat.

İyi haber ise, henüz yetersiz de olsa, değişimin çoktan başladığı. İklimi değiştiren sera gazlarını sınırlayan Kyoto protokolü, Avrupa Birliğinin öncülüğünde bir karbon ekonomisi ortaya çıkartmayı başardı. İngiltere, 2050'ye kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 80 azaltacağını yasasına koyan ilk ülke oluyor. Çin 8 gigawatlık kirli kömür santrallerini kapatırken, kalabalık nüfusuna temiz enerji sağlama yolunda da hızlı adımlar atıyor. Büyük tüketici ABD'de bir enerji devrimi yaşanıyor. Petrol zengini Teksas, rüzgardan elektrik elde etmede ülkenin başını çekerken, 2050'lere gelindiğinde tüm ülkenin elektrik gereksiniminin yüzde 69'unun güneş enerjisinden sağlanabileceği hesaplanıyor. Kaliforniya'da hibrid arabaları satın almak için sıralar oluşuyor. Elektrik arabalarının 2010'dan itibaren satışı bekleniyor. Bir yandan da, Bush yönetimi imzalamadığı halde Kyoto hedeflerine uyacağını vadetmiş eyaletlerden üçü, Endonezya ile dünyanın ilk karbon kredisi antlaşmasını imzalıyor; yani, ormanlarını koruması karşılığında bu ülkeye para ödeyecek. ABD'nin yeni seçilmiş başkanı Obama, temiz enerji yatırımlarının milyonlarca iş yaratmasını öngörürken, otomobil üreticilerine, yeni enerji ekonomisi konusundaki planlarına baktıktan sonra yardım eli uzatılacağını vurguluyor. Sanayide bir evrimleşme/seçilim başlıyor. Kendini adapte edemeyenlere kimse acımayacak.

Dünyada yeni yeni iş kolları, yeşil girişimciler ortaya çıkıyor. Geçen yıl İspanya'nın kurduğu 60 MWlık güneş santralının ardından, 11 MWlık yeni santralını devreye alan Portekiz, 2011'de elektrik arabalarının yoğun kullanımı için otomobil üreticileriyle anlaşıyor, 1300 şarj istasyonu planlıyor. Sokaklarda ya da evinizin önünde elektrikli arabanızı fişe takabileceğiniz düzenekler, benzinci yerine (geceleri temiz elektrikle şarj yapacak) akü değiştirme istasyonları planlayan girişimciler, Danimarka, İsrail ve Avustralya ile anlaşma imzalıyor. Petrolün ucuzlamasından, finansman kaynaklarının kıtlaşmasından etkilenmesi kaçınılmaz olsa da, İtalya'da geçen ay açıklanan 2.6 milyar dolarlık Japon ortaklı güneş enerjisi yatırımı, krizin bu sektörü fazla yavaşlatmayacağının sinyalini veriyor. Belçika'da, yalnızca ekolojik projelere kredi vermeyi hedefleyen ekolojik etik banka, mevzuata devlet garantisinin sınırlı olmasından da yararlanarak, müşteri çekmeyi başarıyor. Gelişmişliğin bir göstergesinin, kişi başına elektrik tüketimi değil, kişi başına temiz elektrik tüketimi olması uzak değil. Üstelik, ürünlerin organik sertifika gibi bir temiz enerji süzgecine tabi tutulması da mümkün. Değişmekte hızlı davranamayan ülkeler, gelişmişlik sırasında çok gerilere düşecek.

Yenilenebilir kaynak bolluğunu hala değerlendiremeyen ülkemize gelince: öncelikle bir yeşil enerji stratejisinin acil olarak saptanması gerekiyor. Elektrik üretmek için, gitgide kıtlaşan su kaynaklarımızı biletehlikeye atan projeler yerine, boşa akıp giden güneş ve rüzgarın bereketini yakalayabilirsek, ithal yakıtlara bağımlılıktan kurtulurken, geniş iş imkanları da yaratabileceğiz. Yeni santral kurma maliyetinin çok daha azına, örneğin İspanya veya Almanya gibi, kendi evlerinde temiz enerji üretmesi için insanlara teşvik vermeye başlayabilirsek, yeni konutlara zorunluluklar getirebilirsek, bunun yaratacağı ekonomik canlılık ve istihdamı hayal etmek bile güç.

Büyük krizlerin büyük değişimlere gebe olduğu söylenir. Evet, ekonomik krizin kara bulutları arasından da geleceğe umutla bakmak için somut nedenlerimiz var. Ama değişimi gerçek bir seferberliğe dönüştürebilmek için, hükümeti ve muhalefetiyle güçlü siyasi irade, ve en başta meslek örgütleri, iletişimciler, akademisyenler, sanatçılar, hatta din adamları olmak üzere, hemen her kesimin destek ve heyecanına gereksinim var.

Yazar Hakkında

Nükhet Barlas Çevre Danışmanı ve Endüstri Mühendisidir: http://site.mynet.com/cevregundem